Dersim ve Amed; iki diyar, iki şehir, iki dava, iki sevda, küskün iki dost, yakın iki uç. Tarihin bize bıraktığı iki inci gerdanlık. Bazen bir paradoksu, bazen dayanışmayı, bazen zıtlaşmayı gösteren iki war, iki diyar.
Du war, du heval û hogirê dozê.
Onların her şeyi benzer ve çift: Adları, Diyarbakır-Tunceli, Diyarbekir-Kalan, Amed (Amid)-Dersim; liderleri Said-Rıza, nehirleri Dicle-Munzur, çocukları Şehmus-Hıdır, inançları Zülküf Dağı-Düzgün Baba.
Diyarbekir diyarından Dersim diyarına bir yol gider, uzun olmayan fakat dikenli bir yol. Birbirlerine yakınken bazen uzaklar. Aynı ulusun evlatları, dilleri aynı (Kürmanci veya Kırdıki), gelenekleri aynı, acıları sevinçleri aynı, düşmanları aynı. Dini inançları ayrı diye, aralarına hep nifak girer; hep birbirlerinden uzaklaştırılırlar, dün de bu gün de. Said de mazlumdur, Rıza da. Nedendir bilinmez, iki mazlum, aynı zalime aynı anda karşı olmazlar/olamazlar. Biri karşı dururken diğeri uykudadır. Bu hep böyledir, böyle de sürüp gitmektedir.
Dersim’i dört dağ, Diyarbekir’i surlar sarar. Bu yüzdendir bilinmez, bir türlü özgürlüğe ulaşamazlar. Dersim yalnız düşmanla değil doğayla da savaşır, tarih boyunca düşmanlarına boyun eğmedi; oraya sefer oldu, zafer olmadı. Diyarbekir ise şiddetin tarihini yazanlara karşı hep onurlu davrandı, direnişin destanını yazdı. Tarihin Amid’i, mücadelenin Amed’i, sevdanın Diyarbekir’i hep aynı; hepsi bizim.
Üstüne en çok kilam-stran ve türkü yakılan iki wardır, iki diyardır Diyarbekir ve Dersim. Dünya harikalarından surlar, Diyarbekir’i sararken hep acılarla, kaderiyle baş başa. Halkının inkârıyla meydana gelen kirli savaşta kan-revan içinde. Kalenin içi yıkık, yanık, dışı darmadağınık. Her gün cesetler gömülmekte, dün dilana durulan yerlerde. Tarihi surların dibinde, Kürd gençleri can veriyor, kimsesiz, sessiz, sedasız…
Ax welatimin…
Türkiye’nin milli parkı diye ilân edilen Dersim’in doğa harikası Munzur Vadisi, şimdi yok edilmek üzere. On yerden yolu kesilmiş. Bir ağaç için timsah gözyaşı döken sözüm ona çevreciler, köpek severler, karınca severler yok ortada. Yalnız, kardeş Dicle şimdi daha ağır akıyor, yasını tutuyor Munzur’un.
Amed’in ufku simsiyah, Dersim yasta. Amed’in üzerindeki karabulutlara, zifiri karanlığa karşın; Amed’in surlarına, kuçelerine dizilmiş Karacadağ taşları, annelerin ak sütü, Munzur’un beyaz köpükleri kadar bembeyaz parıldıyor, inadına. Ülkem, Mem û Zîn, Sîyabend û Xecê, Xelîl Begê û Perişanê, Alişêr mû Zerife sevdalarıyla aydınlanıyor; bitmek tükenmek bilmeyen savaşlarla kararıyor. Ülkem, “aşk gibi aydınlık, ölüm gibi karanlık” …
Yiğitlik-korkaklık, öfke-sabır, sevgi-nefret, onur-ihanet, hep birlikte gelişiyor, güzelim iki diyarda, tüm Gülistan’da ve Kürdistan’da. Dersim’den Diyarbekir’e, tüm ülkede sevdalar ve kavgalar hep iç içe. Sevdalar hep eksik, aşklar hep buruk. Davalar sevdalara yol vermiyor.
Dîlbera Dêrsim, gûla Amedê bîn tike…
Dersim dağlarında, Diyarbekir zindanlarında, “direnmek yaşamaktır” diyen Kürd gençleri insanlık onuru ile buluşurken sevdalı Amed, yiğit Dersim, sarışın Botan, al yanaklı Serhat kızları, serhıldanlarda, bablikan govendlerinde coşarken hem davada hem sevdada buluştular. Dersim’in çığlığı Amed’te duyuldu, Amed’in gururu Dersim’de bilindi. Uyanış, yeniden uyanış mümkündür. Dava aynı ve haklı: “Bir Dava, İki Sevda” …
Kurdistan dozamin, Dêrsîm çiyayêmin, Diyarbekir malamin…
Dersim biraz nazlansa da Diyarbekir yorulsa da bu dava bitmeyecek, özgürlüğe dek sürecek. Bu haklı bir davadır, bu bir halkın yok olup olmama savaşıdır, bu Dersim-Amed davasıdır, bu Said-Rıza kardeşliğidir, bu Dicle-Munzur sevdasıdır, bu Mamoste-Gülistan aşkıdır…
Elbet Dersim ve Amed üzerindeki bulutlar dağılacak, başımıza gelen belâlar bitecek; davalar, sevdalara yol verecek. Davalarımızın çözüm bulduğu, sevdalarımızı özgürce yaşayacağımız günler dileğiyle… CT
_________________________________________________________________
*Bu yazıyı, davasını sürdüren ve sevdasını yaşayan Kürd gençlerine ithaf ediyorum.