İdlib’de yolun sonuna demek ki yılın sonunda gelinecekmiş.
Uzata oyalaya iki yıl durumu idare ettiler.
Rusya ve İran’la vardıkları anlaşma İdlib’deki cihatçıları silahtan arındırıp o bölgeden uzaklaşmalarını sağlamaktı. Ama gerçek niyetleri hiçbir zaman bu olmadı.
Tam tersi, El Kaide türevi çeteleri Şam yönetiminin ve Rusya’nın elinden kurtararak İdlib’in kendilerinin güdümünde bir cihatçı özerk bölge olmasını sağlamanın ham hayali ile olmadık manevralara giriştiler.
Şimdi de gelen haberlere bakılırsa oradaki cihatçı militanların bir kısmını Libya’daki iç savaşa göndermenin hazırlıkları yapılıyor.
Kremlin’in, Ankara’yı avucunda tutabilmek amacıyla ince çıkar hesaplarına dayalı sabrını, taktiksel hoşgörüsünü ya da anlayışını tepe tepe kullanarak sonunda Putin’in de sabrını taşırdılar.
Böylece İdlib beklentilerine veda etmek zorunda kaldılar.
Suriye ordusu (Türkiye’nin paralı cihatçılarından kurulan çakma Suriye Milli Ordusu değil) Rus ordusunun da yardımı ile İdlib’deki Ankara’nın desteklediği El Kaide türevi çetelere karşı beklenen harekâta başladı.
Zaten bir süredir başlamış olan operasyonlar son günlerde yoğunlaştı. Birçok köy ve bölge cihatçılardan temizlendi.
Saray medyası bu gelişmeyi, kendi topraklarını teröristlerden temizlemeye çalışan Esad ordusunun saldırısı olarak veriyordu!
İktidar ise bu gelişmeler karşısında sadece Türkiye sınırına doğru hareket eden 80-100 bin civarındaki mülteci mi, profesyonel cihatçı mı olduğu belirsiz İdliblileri gündeme getirmekle yetindi. Bu yeni mültecilerin sadece Türkiye’nin değil bütün dünyanın sorunu olduğu tezini tekrarladı.
Rusya’dan söz ettikleri, Putin’e tepki gösterdikleri yok. Sonucu bir güzel kabullendikleri anlaşılıyor.
Bir kısmı Şam ordusunun kuşatmasında ve Rus askerinin korumasındaki gözlem noktalarının da boşaltılması bu durumda an meselesi.
Zimmen kabullendikleri sonuç bir yenilgi.
SURİYE SAVAŞINA KATILMAK İKTİDARA FAYDA SAĞLAMADI
Suriye politikasının Doğu ve Kuzey Suriye’deki uygulamaları da bir başarı getirmedi.
Tam tersi bir durum söz konusu.
ABD ve Rusya’nın baskısıyla Barış Pınarı harekâtı bitirildi ve Türkiye’nin maaşlı cihatçılarının işgal edilen bölgenin dışındaki eylemleri Rus birlikleri tarafından engellendi.
Suriye Demokratik Güçleri (SGD) ve YPG kayıplar verse de gücünden bir şey kaybetmedi. Özerk bölgeler varlıklarını sürdürüyor. Üstelik de Türkiye’nin müdahalesinden sonra uluslararası destekleri çok daha fazlalaştı, meşruiyetleri arttı.
İktidar sözcüleri ise neredeyse Barış Pınarı harekâtını ağızlarına bile almaz oldular.
Bu harekâtın iç politikaya yansımasını, kamuoyunun iktidara desteğinin yüzde 1 artması olarak değerlendirenler oldu.
Bugün ise bu orandan dahi söz eden yok.
Bu savaş ve hamaset politikasının iktidara sağladığı pek bir avantajın olmadığı ortada.
Çünkü çözüm bekleyen yığınla sorun mevcut ve iktidarın bu sorunları çözecek ne kapasitesi var ne de niyeti…
Bu nedenle seçmen desteğinin hızlı düşüşünü durdurabilmenin tek yolu olarak görülen Kuzey Suriye’yi işgal savaşı da bir işe yaramadı.
İdlib’teki son gelişmeler bu politikanın, daha doğrusu politikasızlığın Batı Suriye’de de çöktüğünü, duvara tosladığını gösteriyor.
Çökmenin ötesinde Türkiye son derece ciddi bir cihatçı akınına sahne olacak. Çünkü İdlib’deki on binlerce cihatçının başka çıkış noktası bulunmuyor.
Önümüzdeki yıl maalesef bu göçün neden olacağı olayları konuşuyor olacağız.
SURİYE’NİN DUMANLARI TÜTERKEN LİBYA SAVAŞINA KOŞMAK
Türkiye’nin Suriye savaşındaki vahim hikâyesi henüz bitmedi.
İşgal edilen Suriye toprakları meselesi var ve bunların kolayca çözüme kavuşması beklenmiyor.
Söz gelimi, Türkiye’nin Afrin, Cerablus, Azez bölgesi ve son olarak Barış Pınarı Harekâtı bahanesi ile işgal edilen Gre Sipi- Serekaniye (Rasulayn-Tel Abyad) bölgesinden çekilmesi meselesi var.
Henüz Suriye politikasının ve iç savaşta yapılan vahim yanlışların muhasebesi yapılmadı, bu konuda bir tartışma bile başlamadı.
Ama buna rağmen ülke yeni bir savaşa sürükleniyor.
İktidar, Suriye savaşına bütün gücüyle dahil olup ülke kaynaklarını bu savaş için gözünü kırpmadan harcadığı halde umduğu kamuoyu desteğini bir türlü yakalayamadı.
Suriye iç savaşında taraf olmanın ve her türlü cihatçı örgütle girdiği ilişkilerin neden olduğu vahim sonuçların hesabını vermesi gerekirken
Şimdi de döndü, Libya’da devam eden iç savaşın cihatçı örgütlerden oluşan tarafı ile yaptığı, uluslararası hukuk açısından bir karşılığı olmayan anlaşma ile Türkiye’yi Libya bataklığına sürüklemek istiyor.
Ankara Libya’ya asker göndermeye hazırlanıyor.
Cihatçı hükümet yapılan uyduruk anlaşmaya dayanarak Türkiye’den askeri yardım isteyecekmiş ve iktidar da bunun üzerine gönderme kararı vermiş.
Cumhurbaşkanı bu amaçla yeni yılda Meclis’e bir savaş tezkeresi daha vereceklerini açıkladı.
Yalnız bu konuda küçük bir pürüz var!
Erdoğan’ın son yıllardaki en yakın müttefiki ve hatta dostu Putin de karşı tarafa yani Halife Hafter ordularına tam destek veriyor.
Ve bu durumun gizlenmesi, saklanması ya da geçiştirilmesi mümkün değil.
İDLİB’TE ANLAŞMA OLDU DİYELİM LİBYA’DA NE OLACAK?
Bu gerçeği gören Erdoğan da ilk kez açıktan ve isim vererek Rusya’yı ve tabii aslında Putin’i eleştirdi.
Son açıklamasında General Halife Hafter komutasındaki Ulusal Libya Ordusu'na destek veren Rusya gibi ülkelerin, Türkiye'nin cihatçı Trabulus hükümetine verdiği desteğe karşı çıktığını ifade ederek "Onlar bir savaş baronuna yardım ediyor, biz Libya'nın meşru hükümetinin yanında davete icabet ediyoruz. Farkımız bu" ifadesini kullandı.
Rusya ise şimdilik açıktan bir karşıtlık tavrı koymak yerine daha serinkanlı yaklaşıyor. Putin’in Erdoğan’ı ne yapıp edip elinin altında, kontrolünde tutma politikası gereği politik davranıyor.
Türkiye'nin Libya'ya asker gönderme planlarına ilişkin bir soruyu yanıtlayan Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, "Bu durumda üçüncü ülkelerin müdahalesi çözüme katkı sağlamaz" dedi.
Türkiye’de Rusya’nın kesin onayını almadan Libya’ya asker gönderecek gibi görünmüyor. Zaten bu amaçla Moskova’ya bir heyet gönderildi ama heyetin üç günlük görüşmeler sonucunda Rus yetkililerle ne karara vardıkları açıklanmadı.
Neticede orada Rusya ile de karşı karşıya gelme olasılığı var.
Libya sadece bir bataklık olmanın çok ötesinde tuzaklarla dolu.
Ama iktidarın gözünü savaş bürümüş.
Belki de, “Suriye savaşı kesmedi bize Libya savaşı gibi bir savaş gerek” diyorlar.
Libya’nın petrol kaynaklarına ortak olma ihtimali de cabası!
Eh işte o zaman bu iktidarı oy oranı kaça düşerse düşsün kimse yıkamaz!
Bu ülkede hiç akil adam kalmadı mı gerçekten?
Artı Gerçek