17.07.2016'da şöyle bir not düşmüştüm:
„Türkler arasındaki iktidar kavgasında hangi gücün kimi nasıl ve ne düzeyde kullandığı sorunu, tartışılacak sorulardan biri olarak önümüzde duruyor." Diyerek şu hatırlatmada bulunmuştum:
„7 Haziran 2015 HDP Diyarbakır seçim mitinglerinden birinde patlayan bombayı, Suruç katliamını ve Ceylanpınar'da kurşuna dizilen iki polisi; ardından; ard arda gelen Kurdistan şehirlerindeki şokları, „Ankara Barış mitingi"ni, katledilen Av. Tahir Elçi'yi hatırlayin. Bunların bir bir bir sistemin hazırlık devresi olduğu, diğer türk devlet-ordu darbe hazırlığı metodlarından hatırliyoruz, biliyoruz."
Peki ne söylemek istîyordum:
Kendilerini „bir mücadelenin aktörleri" olarak görenler; eğer kendilerine verilen paye ve takılan yıldızlar, kendilerine ait değilse, günün birinde yükseltildikleri gibi başaşağı da giderler. Buna en iyi örneklerden biri Salahattin Demırtaş ve HDP'sidir.
Salahttin Demırtaş; Şimdiki Türk Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan'ı kasdederek; „seni başkan yaptırmayacağım"(!) sloganiyle, Türk iktidar güçleri arasındaki kavgada sahneyi tamamliyordu. Sonuçta eğer siz sahada iki takım arasında yuvarlanan yuvarlak bir top iseniz; gol olma iradesi size ait değil. İyi oynayan takım size fileye ulaşma zevkini tattırır! Anlaşılan Salahattin demirtaş, fena halde iki takım arasında paslaşan bir top gibi, sonuçta fileleri değil, zindanı boylamiş. Onun durumuna düşmek istemem.
Salahattin Demirtaş; önce Zindana atıldı. Sonra Cici HDP „parlak başkanlığı"ndan oldu ve şimdi savunma ile biryerlerden aldığı karyeri geri alınma tehdidi altına girdi.
Hoş bu alanda „siyaset mühendisleri" adamı pazarlar ve canları istediği zaman da pazardan çekerler. Kitleler, bu parlatılan „lider"lere değil, „siyaset mühendisleri"nin çizdiği rotayı izlerler. Kural bu.
Aylarca tartışılan „Salahattin Demirtaş Mahkemesi" nihayet bir savunmada yaptığı serzenişvari açıklamalarla gündeme geldi. Ne diyor Salahattin Demirtaş mahkemede?
Bakalım:
"Öcalan'ın el yazısıyla bir bakan aracılığıyla İmralı'dan yazı getirdiler. Referandumda 'evet' oyu vermemiz için yapıldı bu. İnkar edilirse burada tanık dinletiriz." 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde 'İmralı üzerinden adaylığının geri çektirilmeye çalışıldığını"(!)
Salahattin Demirtaş'ın mahkeme savunmasını, PKK yandaş basını , bu açıklamyı sansor ederek verdi(!) Anlaşılan bu işlerine gelmedi. Salahattin Demirtaş; İmralı-Türk devleti ve Qandil arasında bir ilişkiyi deşifre ediyordu. Anaşılan işlerine gelmedi.
Bu ilişki nedir?
Türk iktidar kavgasında Kurd dinamiklerini kullanma ilişkisidir:
Bunu defalarca yazdım. 1984'te Eruh ve Şemdinli olayları ile gündeme gelen Kuzey Kurdistan silahlı mücadele rotasının geldiği yeri de net olarak önümüze getiriyor bu ilişki. Yani mazlum bir ulusun ulusal kurtuluş mücadelesinden; vekalet savaşına dönüşen ve Kurd dinamiklerini Türk devlet güçleri iktidar kavgasında ve bölegedeki çıkar ilişkilerinde kullanılan bir taşaron örgüt stratejisine evrimlenen bir mücadele. Muhtevasında Kurd ve Kurdistan, Kurd ulus talepleri boşaltılarak, tamamen Türk Devleti'nin yeniden reorganizasyonu ve bölgedeki konumunu güçlendirmeye hizmet eden bir örgüte dönüştü PKK.
Türk paramıliter güçlerinin, Türk „sol"unun ve bunlarla ilişkili bazı güçlerin dört elle bu harekete sarılmasının ana nedeni de budur.
Evet Salahattin Demirtaş; „Öcalan'ın el yazısıyla bir bakan aracılığıyla İmralı'dan yazı getirdiler"(!) diyor ve ekliyor;
"gerekirse şahit getirir ispat ederim"(!)
Ben bu sorgulamamı sonuca götürmek için bir tek hatırlatma ile „bizimki"lerin ne kadar pisliğe bulaştıklarının da göstergesi olarak kayıt altına almak istiyorum!
Salahattin Demirtaş, sırf İmralı-Türk devlet ve Qandil'in rotasına muhalefeten dolayi mı harcandı?
Bu kanıda değilim: Salahattin Demirtaş ve onun gibi binlercesi, sürece ilişkin kendilerine bahşedilen sanaryo ve rölleri bittiği için zindana atıldılar. Türk Devlet'i; gerek Kuzey Kurdistan'da ve gerek bölgedeki dengelerde ulaşmak istediği dengelere sahip bir rakip durumuna geldiği için, bu sonuçları toplamaya başladı. Salahattin demirtaş ve binlerce kurdün zindan hikayesi, oluşan bu dengenin sonuçlarıdır.
Bu sorunun bir parçası olarak; perde arkasında anlaşarak birden bire ard arda katil diye yargılanan Ergenekoncuların tahliyesi de bu sahnenin bir parçası olarak duruyor önümüzde. Bunları es geçerek; Kurdler olarak, Kurdistan'lılar olarak, ne 15 Temmuz 2016 tarihli olayları değerlendirebiliriz, ne de Türk devleti'nin „bağımsız Kurd devletine karşı atak"larını ve ne de; „Fırat kalkanı" ve „zeytindalı" ile Güney Battı Kurdistan işgalı ile ilgili sonuç çikarabiliriz.
Türk devleti Kurd düşmanı bir devlettir. Bu devleti güçlendirici ilişkiler ve bağlantılar, bu düşmanlığa hizmet eder. Bu devletin güçlenmesi için peşkeş çekilen Kurd dinamikleri, kurdlere ve Kurdistan'a sadece acı ve gözyaşı getirir ve getirmiştir. Bunu defalarca gördük ve tanık olduk. Varsa eğer hafıza kaydı, bunu kullanmanız bile, doğru algılama için yeterlidir.
Komplo teorileriyle izahahata meyilli olanlar, hiç bir şey olmamiş gibi sürece devam edeceklerinin hesabını yapmaya başlayacaklar elbet. Kullanmaya ayarlı yeni figüranlar sahne aldılar bile. Tekrarın tekrarı olarak yeni boyuk ve yeni gözyaşlarla sofraya sürecekler. Çünkü „Toplum mühendisleri"(!) işbaşında. Oysa dünyanın her yerinde yenilenler yenilginin fatirasını öderler..Kazananlar ise, zafer serhoşluğu ile daha da saldırganlaşırlar. Peki Kurdistan'daki Türk imha harekiti ile dirsek teması sonucu ortaya çıkan enkazın hesabını kim ödeyecek?
Zoraki bir evlilikte aklın durduğu yer, utanmanın gerdek gecesinde neden yaşanmadığı sorusudur! Elbette yaşanmaz: Çünkü, gerdek gecesinde, kapıcılık yapan adam da, gerdeğe giren damat da, Damda elinde tüfek, tecavüz eylemi haberini sevinçle, silah sıkarak verende, haberi kutlayanlar da, tecavüz olayına ortaktırlar da ondan.
Utanma perdesinin koptuğu nokta burası!
15.02.2018