Sosyal medyadan aldığımız haberlere göre, İran’da haksız bir şekilde tutuklu bulunan Mustafa Selimi, 17 yıldır tutuklu bulunduğu cezaevinden kaçarak Güney Kürdistan’a sığındıktan sonra, YNK yöneticileri tarafından eli, kolu bağlanarak İslam rejimine teslim edilmiştir. Bu konuda elimizde somut bir bilgi yok. Fakat gerek yazılı gerekse görsel birçok veri, Bafel, Lahor ve ekibinin suçüstü yakalandığını iddia ediyor. Eğer doğruysa İran idamı bunların ihaneti yanında daha az acı vermektedir.
Katil rejim, gerçeklerin ortaya çıkmaması için zaman yitirmeden Selimi’yi idam etti. Bu olası ihanet, İran rejiminin Selimi’yi katletmesinden daha onursuzcadır. Birçok sitenin duyar duymaz kaynağını öğrenmeden Barzani’ye saldırmaları hiç de ahlaki değildir. Bu KDP’nin tarihinde bu tür olayların olmadığı anlamına gelmemektedir. Güney Kürdistan güçleri elde ettikleri saltanatlarını böyle sürdüreceklerine inanıyorlarsa, yanıldıklarını anlayacaklardır. Her tarafta mevcut askeri üsler ve cirit atan ajanlar orayı cehenneme çevirmek için fırsat beklemektedirler.
Kürd’ün ulusal geleneğinde, kendisine sığınan düşmanı da olsa teslim edilmeyeceği bilinmektedir. Kerkük Şehri İran’a hibe edildikten sonra kimileri adeta ödüllendirildi. Güney hükümeti ve Parastın bir soruşturma bile yapmaya gerek duymadı. Bunlar yargılanıp, kendilerine ceza verilmesi gerekirken, bunlarla beraber toplantılar ve ortaklıklar yapıldı. Sadece, kendilerinin daha temiz olduklarını açıklamakla yetindiler.
Eskiden bireysel ihanetler söz konusu iken şimdi örgütsel ihanetler yaşanmaktadır.
Ve Kürdistan’ın dört parçasında da büyük kitleler bu kargaşada yollarını şaşırmış halde bu duruma alışa gelmekte ve kanıksamaktadırlar. Örgütsel rant, düşmanın himayesinde bir yönetici sınıf ve buna bağlı aileler oluşmuştur. 50 yıldan beri her kongrede seçilen bu “burjuvalar” mevcut kazanımları bile heba etmekle meşguldürler. Her parçadaki Kürd parti ve örgütlerinin birçoğunda bu türden ihanet örnekleri vardır, kokusu gelmektedir. Bunlardan kimileri, Eskiden mazlumlukları tartışılmaz iken şimdi de fazlasıyla cellâtlıkları ile gündem olmaktadırlar.
Bir parti veya örgütün söylem ve yaptıklarına bakıp Kürde dost olup olmadıklarına siz aklı olan okuyucular karar versin. Eskiden Kürd gençlerini “Bağımsız Kürdistan” talebi ile dağa çıkaranlar, şimdi her şeyden vazgeçip bize iç boş Türk ve Arap demokrasisini salık vermektedirler.
Sadece doğruyu yanlıştan, ihaneti Kürtperverlikten, ayırmak için birkaç ölçü veya kritere başvurmak yeterli olmaktadır. Buna Kürdçe de pîvandın denilmektedir.
Mesela;
-Her ulusun kendi kaderini tayin etme hakkını savunup Kürdistan’ı ve Kürt halkının bir statüye kavuşmasını savunamamak.
-Kürd değerlerine ve ulusal sembolü olan Ala Rengini kabul etmeyerek, ona sulandırarak itibarsızlaştırmak, özellikle Kürd bayrağındaki renklerin yerini değiştirip yeni bayrak üretme hevesine kapılmak..
-Kürd dilini kültürünün gelişmesine katkı sunmayıp, sadece kendi parti ve kurumlarını hak sahibi görmek.
-Kürdistan halkının güvenlik ve savunma gücü olan Peşmerge Ordusu’nu savunmamak.
-Kürdün kazanımları olan, Rojava ve Güney Kürdistan’ın statüsü ve yöneticilerini sahiplenmemek, meşru görmeyip, düşmanlık yapmak. İkinci İsrail vs gibi söylemlerle karalamak.
-Kürd halkına devlet sahibi olmayı ret edip, sömürgecilerin bayrak, devlet ve parlamentosunu meşru görüp, Kürdleri de temsil ettiğini söylememek.
-Sömürgeci dört devletten her hangi birisini kendisine ittifak ve dost görmek..
-Kürdistanı dört parçasının birliği ve Kürd halkının ortak çıkarını gözetmeyip, ayrılıkçı politika gütmek…
-‘Biz devleti asla böldürmeyeceğiz ve bölmek isteyenlere karşı bir tutkal gibi sömürgecimizle birlikte olacağız’ diyenler ve onu destekleyenlerin konumunda olmak.
-Kendi halkının yaşadığı coğrafya olan Kürdistan yerine, kuzey, güney doğu, batı gibi yön belirleyen kavramlar kullanmak. Mesela Rojava Kürdistan’ı yerine, Kuzey Batı Suriye Halkları gibi, Kürdî olmayan bir jargon kullanmak.
-Kürd kitleleri, daha fazla Türk olma, yani, kopyasının aslından daha iyi olduğuna ikna etme çabaları ve Ziya Gökalpçı politikalar.
-Tüm bunlar kendileri ile tartışma konusu yapıldığında bunlar taktiktir diyerek kitleleri kandırmak.
Bu listeyi oldukça uzun tutmak mümkün…
Bu söylenen ve yapılanlar biraz düşünülmesi halinde cevabını net anlamak mümkündür.
Güney Kürdistan, milyonlarca diğer parçalarda zulümden kaçıp sığındıkları bir özgür vatandır. Bu denli Kürd ve Araplara ev sahipliği yapma cömertliğini yapanlar, 17 yıldır güneş yüzü görmeyen bir yurtseveri neden teslim etmektedirler?
Neden?
Neden?
Corona virüsün kasıp kavurduğu dünyada her gün binlerce insan ölmektedir.
TC Parlamentosunun katilleri infaz yasası kapsamına alırken, Kürd tutukluların ise içerde ölmelerini garantilemek için önlemler aldığı bir dönemden geçmekteyiz. Dağda öldürülen Kürd çocukların erimiş bedenlerini kargo kutuları içinde ailelerine gönderilirken, bu hiçbir dini kitapta yok deyip yakınmak ne kadar da çaresiz olduğumuzu göstermektedir. İktidarı ölüm orucu ile dize getireceğini sanan idealistler, Türk meclisindeki vekillerimiz hiç olmazsa hapishane önlerinde protesto eylemlerinde bulunup, kitlelere cesaret vermelidirler. Aksi takdirde istifa etmelidirler. Bazen mecliste toplantılara başkanlık yaparak dış dünyaya burada demokrasi var imajı verme payandasından vazgeçmelidirler.
Bu denli sorunlu tutumların hükümsürdüğü Kürdistan coğrafyasında bir de umutlarımızı ciddi ölçüde sarsan Selimi’nin olayı...Bu ihaneti yıllardır kendi ülkesinin gülünü koklamamış, suyundan doyasıya içmemiş, uzakta sırtına kamburluk vurmuş insana ne acı verdiğini ancak Kürd olan bilir..
İhanet acısının verdiği acı, Selimi’nin boğazına geçirilen kenevir ipinin canına verdiği acıdan çok daha ağırdır.
Kotan’ın bir şiirinde
Sür mermini kuşkum yok başaracağız..
En güzel türküyü söylemek
En kutsal bıçağı kınında çekmek uğruna
Sökülecektir
Sökülecektir, faşist diktanın kanlı tırnakları
Yolu yok…
London 13 Nisan 2020
Yazarın diğer yazıları için tıklayın