Günlük sohbetler genellikle geçim ve yaşam şekli ile ilgilidir. Geçim derdi olmayanlar başkalarının haksız ve kendisini olumsuz etkileyen kazançlarını çok fazla dert etmezler. Geçinemez duruma düştüklerinde veya toplumsal sorunlar, altından kalkamadıkları kadar ağırlaşınca daha önce dert etmedikleri konuları sorun olarak görmeye başlarlar ve çözüm için kafa yorarlar. Dertlerini çözmede doğru yöntemleri kullanırlarsa başarılı olurlar aksi takdirde yenilgilerine yenisini eklerler.
Devlet veya kurumların yönetiminde görülen sorunlardan biri de rüşvettir. Çok kullanılan söylemlerden biri de “rüşvetin belgesi olur mu?” Aslında her suçun belgesi vardır ama iki tarafın isteyerek veya zorla uzlaştıkları konularda suçu belgelendirme zordur. Rüşvet ve hırsızlık egemenleri tanımlayan karakterlerden biri olmuş ise onu meşrulaştırmak (yasalaştırmak) gereklidir. Sömürgeci devletler çoğunlukla yaptıkları haksızlıkları kabul ettikleri kanunlarla yasalaştırmaya çalışmışlar. Egemenlerin hizmetine girmiş inanç sistemlerinin doğruları da farklı görev görmezler. Hırsızlık veya rüşvet suçtur ama zora dayalı hırsızlık olan ganimet veya komisyon haktır gibi. Suç olan her koşulda suçtur. Suçun üstünü örtmeye çalışan bu anlayışlar aslında suçun da belgesi olmaktan kendilerini kurtaramamaktadır.
Sömürgeciler işgal ettikleri topraklarda yaşayanların varlıklarına zorla el koyarken onları bütünü ile yok etmeyi esas aldıkları söylenemeyebilir. Sömürünün ve talanın devamına olanak verme koşulu ile işgalciler ve işgale uğrayanların geçici olarak uzlaştıklarına da rastlanmaktadır. Bazen soykırıma varan katliamlar yaşandığı halde bunlar sürekli ve uzun yıllara yayılmış olarak sürdürülememiştir. Soykırımı yasal belgeye dönüştürmek ise yaşadığımız coğrafyaya nasip olmuştur.
Bunun tartışmasız örneği aşağıda tam metnini görebileceğiniz Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 66. Maddesidir. Bu madde Türkiye’nin bütün anayasalarında madde numarası hariç hiçbir şekilde değişmemiş ve olduğu gibi aynen korunmuştur. Belki de aynen korunan tek maddedir.
Yazının ekinde tam metinlerini görebileceğiniz linklerin bulunduğu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin maddelerine göre ilgili anayasa maddesi anlamlandırıldığında karşımıza net bir şekilde çıkmaktadır ki Türk ırkından olmayanlar aralıksız, her saat, her dakika, her saniye jenosit ile karşı karşıyadır. Aralıksız devam eden işlemin belgesidir.
İnsan hakları evrensel Beyannamesi, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, Ulusların Geleceğini Belirleme Hakkı (Bazıları bunu bilinçli olarak Ulusların Kendi Kaderini Belirleme Hakkı olarak tanımlamaktalar) ve Wilson Prensipleri geçerliliğinin koruduğu sürece bu madde soykırımın belgesi olarak karşımıza çıkarıla bilinir.
Kurd Diasporası veya Lahey Adalet Divanı’nda dava açma hakkına sahip bir insan hakları kuruluşu veya BM’Ye üye ve dostluk yapabilecek bir devlet T.C. aleyhine dava açacak olursa sadece bu anayasa maddesi yeterli bir delil olabilir. Kurd hukukçularının bu düşünceyi değerlendirmesinde yarar vardır.
Kurdler de bu maddeye ve onun sonucu olan uygulamalara karşı gösterilen tepkiyi dostluklarının göstergesi olarak alırlar ise yanlış yapmış olmazlar. Bu şartı mazlum halklar egemen halka ve temsilcilerine sunmadıkları sürece aynı tutumla karşılaşmaktan kurtulamazlar.
Vedat Aydın’ın İnsan Hakları Derneği Genel Kurulunda Kurdçe konuşma yapması üzerin Türk Sol Geleneğinden gelenler salonu terk ederek İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne ne kadar önem verdiklerini göstermişlerdir. Türklük Hukukunu (Türklük Sözleşmesi) oluşturanları Emperyalizme karşı verilmiş ulusal kurtuluş savaşının öncüleri olarak görürseniz ve ona olan inanca göre davranmayı erdem sayarsanız ırkçılığın doruk noktası olan bu davranışta bulunmaktan sakınmaya çalışmazsınız. İnsan Hakları konusunda en fazla hassas olması gerekenler böyle bir tutum alırlar ise tekçi, tenkilci, ırkçı ve şiddet yanlısı yapı jenosidi esas alan bir maddeyi rahatlıkla anayasa maddesi haline getirir.
Son zamanlarda sosyal medyada çok gündem maddesi olan bazı olaylar bile bu maddenin tam bir yansımasıdır. Çünkü Türklük Sözleşmesi Kurdlerin kendilerini sevdirmesi anlayışı üzerine kurgulanmış bir doyumsuzluk alanıdır. Böyle olunca Ferhat Encu bir futbol tercihi için “Biji Portekiz” derse rahatlıkla gerici, hain veya benzeri her türlü kötü tabirler ile rahatlıkla tanımlanabilir. Bana göre sevimli bir şekilde tercihlerini belirterek tepkilerini gösterenler de kendilerini sevdirme eylemi içinde olduklarını artık görmeliler. Bir spor müsabakasında tercihte bulunma insana özgü bir olaydır ve yargılama konusu yapılmamalıdır. Bunu yaparsanız ağzı salyalılar ile aynı safta olmak durumunda kalışınız.
Anayasanın bu maddesi için sunulan alt kimlik-üst kimlik yorumları ile tartışmalardaki saçmalığa değinmek bile istemiyorum. Bu yolla bir gerekçe üretmeye çalışanlar bu coğrafyada yaşayan bütün halklara hakaret ettiklerini ve herkesi 2 yaşındaki çocuktan daha geri yorumlama yeteneğinde gördüklerini bildiğimizi de biliyorlar.
Bunları değil insanlık sevdalılarını dostlarımız arasına alalım. Milletin birliğini bozmama çığırtkanları, terbiye yoksunluğunu meziyet sananlar ile dostluk ve kardeşlik nasıl olur. Onlar ile ancak pazarlık ve mücadele olur
Şefik Çolak
16.07.2024
MADDE 66- Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.
Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür. (Mülga ikinci cümle: 3/10/2001-4709/23 md.) (…)
Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir.
Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz.
Vatandaşlıktan çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılamaz.
https://www.hsk.gov.tr/Eklentiler/Dosyalar/9a3bfe74-cdc4-4ae4-b876-8cb1d7eeae05.pdf (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi,)
https://inhak.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/2312020093827bm_11.pdf (Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi)