Lezgin Botan'ın, "Amacımız Kürtler arası diyalogu güçlendirmek. Kürtlerin içinde bulunduğu mevcut durum, Kürt Ulusal Kongresi'ni zorunlu kıldığı için Kürdistanlı taraflardan ulusal kongrenin toplanması için çalışmaların başlatılmasını talep edeceğiz." açıklamasını Abdullah Öcalansız düşünüp değerlendirmek mümkün mu?
Zira Ulusal Kongre ve Sayın Mesut Barzani'nin üstlenmesi gereken rolü hakkında, Abdullah Öcalan'ın öneri ve düşünceleri açık ve net olmasına rağmen, iradesi nasıl da ince müdahalelerle baypas edildiğini bilmeyen mi var? Dolayısıyla olur olmazlarla karmaşıklaşan zorluklar kızıştıkça, PKK çevrelerinin aklına ilk gelen ''Abdullah Öcalan'la, ulusal kongre gibi, Kürtlerin birliğine sarılma projesi geliyor.
Gerçi Abdullah Öcalan'ın iradesi hem dışarıdayken, hem de içeri alındığında hep tartışma konusu oldu. Dışarıdayken, dış etkenlerin iradesi üzerinde kurdukları basıncın gizli kapaklı bir tarafı yoktu. İçeri alındığında ise, iradesi üzerinde kurulan devlet baskısına paralel olarak kendi iç etkenlerin baskısı da eklenmiş oldu. Pek tabidir ki, her bir yaşanmışlığın kendi amaçsal özüyle bağdaşabilir gerekçeleri mutlaka vardır. Gerekçeler mertçe ortaya konulmadığı içinse, iç hesaplamalarla Abdullah Öcalan'ın öngörüleri önüne takozlamanın soru işaretleri hep çoğalıyor!
Öcalan İmralı'da kaleme aldığı bir mektupla ''Ulusal kongre ile birlikte Sayın Mesut Barzani tüm Kürtlerin başkanıdır" demesinin hemen arkasından, hareketlenen malum çevreler, Ulusal Kongre'nin oluşmaması için örülen duvarların arkası hazin gerekçelerle doludur!
Hendek süreciyle ilgiliyse, Öcalan'ın Pervin Buldan ve İdris Baluken'e özel ricasında "Gidin bunu araştırın ve benim tarafımdan kabul edilemez olduğunu her kim yapıyorsa söyleyin" demişti. Demesine demişti ama buda Ulusal Kongre gibi, istem ve arzuları en yakını olanlar tarafından taca atılmıştı! Dolayısıyla bu saatten sonra kim ne derse desin, Öcalan ve Kürt sorununun tartışıldığı her arenada samimiyet testi öncelikli olmalıdır diye düşünüyoruz.
Velhasılıkelam kim ne diyorsa desin "Öcalan özgürleşmedikçe hiç bir sorun çözülmez" diyenlerin en azından kendi inanç ve söylemleriyle bu kadar ters orantılı gidişatlara imza atmamaları gerekiyordu. "Öcalan irademizdir" demelerinin üzerinden on yılları devirdikten sonra, en kritik süreçlerde Öcalan'ın her dediğini taca atılmasının gerekçeleri haliyle insanı düşündürüyor. Dolayısıyla, her kim ne diyecekse desin, Öcalan'ın mevcut gidişatla geleceği yakalama öngörüsel çabası ile bu çabalara karşıt süreçler yaratmanın kıyaslaması mutlaka yapılmalıdır. Zira barış ve çözüm konseptiyle Kürt sorunu dizayn edenle, savaş konseptine sarılmakla Kürt sorununu dizayn edenlerin gelir getirisine göz atmamak olmaz.
Kaldı ki, Öcalan'ın demokratik siyaset önceliğini boşa çıkartmak isteyenin bir çevreyle sınırlı olmadığını hep söyledik. Devletin derin dehlizleri, İran'ın karanlık elleri, Fetocu gibi güruhlarla PKK'nin içinde bir kısım kumpasçıların elbirliğiyle Öcalan'ı işlevsizleştirildiğini bilmeyen mi var?
Peşinen söyleyelim ki, bir bütün ya da her yönüyle "Sayın Abdullah Öcalan'ı savunuyoruz" algısına sahip değiliz. Ama günlerden bir gün Sayın Öcalan çıkıp, "madem öngörülerime zıt bir sürece önayak oldunuz, O zaman öngörülerimle elde edilenle, kendi konseptlerinizle elde etiklerinizin hesabını yapalım" diyeceği çok iyi biliniyor. Şunu da söyleyelim, Öcalan'ın 'Barış ve Çözüm Konsepti" savaş konseptinden kat be kat daha fazla bir getiriye önayak olduğunu düşünenlerdenim. .