“İnsanlar” diyor Terry Eagleton, “Ancak rejimin gerçekleştirilebilir bir alternatifinin, rejimin kendisinden daha korkunç olma ihtimali düşük olduğu zaman, artık eskisi gibi yaşamayı sürdürmemek gibi yüksek düzeyde rasyonel bir karar verebilirler.”
Rasyonel kararlar, toplumun sağduyusu olarak ifade edilen, varoluşun toplumsallığına inan kitlelerin gerçeklikle kurduğu güçlü bağların bir tür sonucu olarak, nadiren hayata yansırlar. Bu kararlar asla keyfiyet kaldırmazlar. Değişimin toplumsal koşulları, ikna edici düzeyde olgunlaşmadan insanlar, pekala doğalarına çok aykırı kimi rejimlerin varlığına tahammül etmeye devam ederler. Bu durum bir paradoks gibi görünse de insanları harekete geçiren itki, hayalleri değil, atalarının kötü hatıralarıdır.
Bu temel parametreleri unutmadan lafı İran bahsine odakladığımız zaman, ortaya çıkan manzara aşağı yukarı aynı nitelikleri taşır. 1979 yılından bu yana mevcut rejimin, kendisinden daha kötü olma ihtimali olmayan bir başka rejimin öncülleri, molla rejimi içinde siyaset yapabilme imkanı bulamadı. Diğer bir ifade ile rejim muhaliflere asla bu fırsatı vermedi. Herkes çok iyi bilir ki molla rejimin en kayda değer vasfı, dev propaganda aygıtına sahip olmasıydı. Bu dev aparat karşısına çıkan her fikir, düşünce ve siyasi oluşumu, bir devin bir cüceyi ezmesi gibi ezmeyi her seferinde başardı.
Kasım Süleymani suikastı sonrası, molla rejimi iki büyük hata yaptı. Birincisi, düşmanına önceden dolaylı şekilde haber vererek, sözüm ona misilleme yaptı ve bu misillemeyi büyük bir zafer olarak ilan etti. Rejim, düşmanın 80 askerini öldürdüğünü ve halka sıcağı sıcağına, Kasım Süleymani’nin cenazesi yerden intikamının alındığını davul ve zurna ile duyurdu. Dışişleri Bakanı, kendi Twitter hesabından misillemenin sonuçlarını ilan etmekle kalmadı, “bu misillemenin yeterli cevap” olduğunu yazdı.
Misillemenin yapıldığı aynı gün içinde, İran’da Ukrayna Havayollarına ait bir uçak düştü. Ukrayna Havayolları'na ait PS752 sefer sayılı uçak, İran'ın Kasım Süleymani suikastı nedeniyle Irak'taki ABD üslerine misilleme yaptığı Çarşamba gecesi Tahran'daki İmam Hüseyni Havaalanı'ndan havalandıktan kısa bir süre sonra düşmüştü. Uçaktaki 176 yolcu hayatını kaybederken uçağın düşüş nedeniyle ilgili Tahran ve Batı ülkelerinden farklı açıklamalar gelmişti.
En başta uçağın füzeyle düşürülmüş olabileceğine işaret eden açıklamaları reddeden İran, Cumartesi günü uçağı düşürdüğünü kabul etti.
Bu iki olayın ardındaki hikaye şunu anlatır: Molla rejimi, küçükler için bir kaplanken, büyüklerin ciddi bir darbesiyle şaşkın ördeğe dönüşebiliyor. Küçük devlet ve etnik guruplara ve elbette kendi tebasına efelenmek ve onları ezmek çocuk oyuncağı ama iş ABD gibi bir devin, dev tokadıyla karşı karşıya kalınca dizlerinin bağı çözülüyor ve hata üstüne hata yapabiliyor.
Süleymani’nin intikamı olarak duyurulan füze saldırısı, aslında ben seninle boy ölçüşemem, teslimiyetinin resmi kabulüydü. İran çok açık ki şimdi ABD ile bu düzeyde bir kapışmayı istemiyor, diğer bir deyişle bu düzeyde bir kapışma için hiç hazırlık yapmamış, belki de böyle bir senaryoyu hiç aklından bile geçirmemiştir. Molla rejimi şimdi iki vasıf taşıyor; hem korkak hem de yalancı. İran kamuoyu belki de ilk kez, bu rejimin gidici olduğunu düşünmeye başlamıştır.
Bu yazı ilk olarak K24’te yayınlanmıştır.