HDP bileşeni siyasi partilerden Birleşik Devrimci Parti, ESP, SODAP, SYKP ve Yeşil Sol Parti başkanları, kayyım atamaları ile yeni anayasa ve Demokrasi İttifakı tartışmalarını değerlendirdi.
Uzun yıllardan beri Türkiye’nin gündeminden düşmeyen 'yeni anayasa' tekrar tartışmaya açılıyor. 2010 yılında gerçekleştirilen referandumla birlikte, 12 Eylül anayasasında yapılan değişiklikler toplumun birçok kesiminin beklentilerini karşılamaktan uzak kaldı. Bunun üstüne bir de rejim değişikliği geldi. Geniş çevreler 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni eleştirirken, 'yeni anayasa' konusu her kesimin ajandasında olmasına rağmen, muhalefet partilerinden sadece CHP ve HDP bunu gündemine almış durumda.
Kimi kesimler 'yeni anayasa' tartışmasını bugünün sorunu olarak görmezken, diğer yandan bazı kesimler ise Türkiye'deki sistem sorununun 'yeni anayasa' ile çözülebileceğini dile getiriyor.
Diğer yandan son günlerde seçilmiş belediyelere yapılan kayyım atamaları da 'demokrasi ittifakı' tartışmalarını genişletiyor.
Peki, HDP’nin elindeki 3 büyükşehre kayyım atanmışken, siyasi partiler ve toplumun farklı kesimleri yeni anayasa tartışmalarına nasıl bakıyor? HDP’nin çağrısını yaptığı Demokrasi İttifakı mümkün mü ya da birleşik mücadele nasıl olmalı?
Bu soruları, hem siyasi partiler hem de sivil toplum kuruluşlarıyla konuştuk. Haber dizimizin ikinci bölümünde HDP bileşeni siyasi partilerden Birleşik Devrimci Parti, ESP, SODAP, SYKP ve Yeşil Sol Parti başkanlarının görüşlerine yer veriyoruz:
DEVRİMCİ PARTİ: KAYYIMIN DİĞER İLLERE YANSIMASINI ENGELLEYEBİLİRİZ
Birleşik Devrimci Parti Genel Başkanı Elif Torun Öneren: Bu koşullarda yeni bir anayasa biraz zor görünse de biz parti olarak bunu zorlamayı düşünüyoruz. 17 yıl önce AKP, iktidara gelirken Türkiye halklarına yeni anayasa vaat etti. Ancak yeni anayasayı sadece kendi çıkarları ve tek adam rejiminin temellerini atmak için kullandı.
Geldiğimiz aşamada, işçi sınıfının, kadınların, halkların, LGBTİ hareketinin dahil olmadığı, toplumsal tartışma ve uzlaşma ile değil manipülasyonla, halkın önemli bir kısmının boykot ettiği veya hayır dediği, iktidarın zor bela kazandığı referandumlarla bu sonuç ortaya çıkarılmış oldu. Ve bu süreçler yaşanırken direnen insanlar üzerinde korkunç baskılar uygulandı. Mevcut 1982 darbe anayasasında devletin bekası için elzem olan eksiklikler bu anayasa değişikliğinde tamamlanmış oldu. Yeni anayasa işçi sınıfının, kadınların, halkların, LGBTİ’lerin, hasta tutsaklar hareketinin ürünü olması gerekir, yani onları kapsaması gerekir. Biz Devrimci Parti olarak bu çalışmanın bir ayağı olacağız.
Kayyım atamalarından sonra HDP’nin bir bileşeni olarak sendikaları, demokratik kitle örgütlerini, çeşitli toplumsal kesimleri bir araya getirmeyi hedefliyoruz. Kayyımlara ve işkenceye karşı herkesi sokağa çağırıyoruz. Sokaklarda bir devlet terörü uygulanıyor. Ama 80’lik anneyi yerlerde sürükleyen polis mi aciz, yerlerde sürüklenen 80’lik insan mı aciz? Kayyımlara ve devlet terörüne dur demek için sokaklarda olacağız. Kayyım atanan 3 büyükşehirdeki direnişimiz başarılı olursa, kayyım saldırılarının diğer illere yansımasını da engellemiş oluruz.
ESP: SİSTEM İÇİ BİR ANAYASA DEĞİL, SOKAKTA MÜCADELESİ VERİLMELİ
ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü: Bir anayasa isteği birçok kesim tarafından farklı eksenlerde dillendiriliyor. Kürt halkının kolektif haklarının, inanç özgürlüğünün, söz-eylem-örgütlenme özgürlüğünün bir anayasa ile güvence altına alınabileceğini söylemek mümkün. Ama seçme-seçilme hakkının kayyımlarla gasp edildiği, toplumun en küçük hak ve özgürlük talebinin dahi başkanlık vesayetinde bastırıldığı bir rejimden bahsediyoruz. Bu koşullarda bir anayasa tartışması yürütmek aslında ham hayal. Sistemin niteliğini değiştirmeksizin bu faşist yapıda anayasa tartışması yapmak başkanlık vesayeti ve faşist rejimin kalıcılaşmasına yol açar. Bugün en temel haklardan birisi olan seçilme hakkı, hiçbir gerekçe gösterilmeksizin, kadın özgürlük mücadelesinin kazanımı olan eşbaşkanlık sistemi bahane edilerek yok sayıldı. AKP/Saray vesayeti, bir kayyım rejimi inşa etmeye çalışıyor. Tekçi devlet yapısı ve faşizme karşı bir anayasa tartışması yapmak istiyorsak, bunun yolu mücadeleden geçiyor. Demokrasi, hak ve özgürlük isteyenlerin mücadelesinden geçiyor. Anayasa tartışmasını da buraya bükmek gerekiyor. Sistem içi bir anayasa değil ezilenlerin sokakta mücadelesini verdiği bir ilkeler toplamı olarak tartışmak gerekiyor.
(Demokrasi İttifakı) Kuşkusuz mümkün. Bunun mümkünlüğünü kimi tarihi somut verilerle de yaşadık. İşte 7 Haziran seçimleri… 3. Cephe diye tanımladığımız; bir yanda AKP-MHP faşist rejimi, diğer yanda bekacı problemle karşı karşıya kaldığında devlet kodlarına dönen CHP-İYİ Parti denklemi vardı. Bir de gerçek demokrasi isteyen bir kesim vardı. Bu kesimin temel muhatabı HDP’dir. Sadece 7 Haziran’da değil, 31 Mart İstanbul seçimi iptal edildiğinde sokağa çıkan unsurlar bunlardı.
Herkesin kendi ‘hayır’ı ile bir araya geldiği 16 Nisan referandumu… Bugün Demokrasi İttifakı’nı arayacağımız yer tam da buralar. Yani mücadele konularında birleşmiş ve faşist politikalara karşı bir araya gelen bir taban var. İşte bu taban Demokrasi İttifakı’nın nereden kurulacağını gösteriyor. Çok açık ki bu ittifak, Kürt özgürlük mücadelesi ile Türkiye’deki özgürlük güçlerinin birleşik mücadelesi olacaktır. CHP ve İYİ Parti gibi partilerin tabanları kendi partilerinden çok ilerideler. Bu kesimlerle Kürt özgürlük güçlerinin, Türkiye’nin diğer emekçi, ezilen kesimlerinin birleşmesi ve taban ittifakına ihtiyaç var. Daha fazla özneleşmeye, örgütlü kılınmaya, birleşik mücadelenin daha etkili sonuç alabilmesi için bir odağa ihtiyacı var. Bu anlamda HDP’nin çabasını önemli buluyoruz. Üzerimize düşen sorumluluğu da yerine getirmeye çalışıyoruz.
SODAP: HDP DEMOKRASİ İTTİFAKI’NDAKİ SAMİMİYETİNİ GÖSTERDİ
SODAP Eşsözcüsü Kezban Konukçu: Anayasa tartışması ezilen halkların, emekçilerin hak ve hukuklarının korunacağı bir alan açması için önemli. İstanbul seçimlerinden sonra, yine açlık grevleri sonucu Kürt halk önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecritin kalkmasıyla, AKP’nin zayıfladığı, muhalefetin arttığı dönemde tam da kurumsallaşamayan faşizmin çözülme eğilimine girdiği, normalleşme sürecine girileceği tespiti vardı. Bu çözülme eğilimini biz de tespit etmekle birlikte kendiliğinden ve ılımlı geçmeyeceğini düşünüyoruz. Kayyım atamaları da bunu gösteriyor. Beklenmedik bir anda yapılan kayyım atamaları muhalefeti sersemletmeye ve bölmeye dönüktü.
7 Haziran’dan 23 Haziran İstanbul seçimine kadar olan süreçte halkların daha birbirini anlayan yan yana gelişlerine tanık olduk. Kayyımlar, faşizme karşı bir arada durma eğilimini ortadan kaldırmayı da amaçlıyordu. Aynı zamanda Suriye’de konum elde etme çabasının da bunda önemli olduğunu düşünüyorum. Bu sürecin hızla anayasa tartışmasına evrilmesi biraz erken diye düşünüyorum. Şimdi bu hukuk tanımazlığa karşı güçlü bir direnişe ihtiyacımız var. CHP’nin çok daha fazla sesini yükseltmesi, tabi ki sol sosyalist güçlerin sokağa dönük direnişi örgütlemesi, Kürt illerinde gördüğümüz sivil itaatsizlik eylemlerinin örnek olması gerektiğini düşünüyorum. Emeğin taleplerinin yükseltilmesi de faşizmin geriletilmesine büyük hizmet edecektir. Türkiye’de bir anayasa tartışması yapılacaksa bunun gerçekten faşizmin çözülebilmesi için, hak mücadelesinin her şeyden önce sokakta yapılacağını unutmadan yapmak gerekiyor.
Demokratik İttifakı’nı, -adını böyle olmasa da- 7 Haziran sonrası faşizmin artık kurumsallaşmaya dönük adımlarını attığı süreçte tartışmaya başladık. Ama önümüzde bazı engeller var, en önemlisi de şovenizm. Kürt halkının halk mücadelesinin anlaşılması, Kürt halkıyla yan yana durma noktasında şovenizm ciddi bir engel oluşturuyor. Ama 7 Haziran bize şovenizmin duvarlarında çatlak açabileceğimizi gösterdi. Son İstanbul seçimi de Demokrasi İttifakı’yla, bir arada durma iradesiyle kazanıldı. HDP, seçim taktiğiyle Demokrasi İttifakı konusunda ne kadar samimi olduğunu da gösterdi. Ama henüz önyargıların ortadan kalktığını görmek zor. CHP’nin sokağa çıkmayacağız açıklamasının sorunlu olduğunu düşünüyoruz. Ancak ümitsiz değiliz. Demokrasi İttifakı’nın süreç içerisinde karşılıklı güven adımlarıyla ilerleyeceğini düşünüyorum.
SYKP: DEMOKRASİ İTTİFAKI MÜMKÜN, YETER Kİ CESARET VE KARARLILIK OLSUN
SYKP Eşbaşkanı Canan Yüce: Siyasi darbe olarak gördüğümüz kayyımlarla birlikte süreç bayağı sertleşti. Faşist AKP-MHP bloku iktidardayken yeni anayasa tartışması pek yapılamaz. Yapılırsa da bu AKP-MHP iktidarını meşrulaştırmak dışında çok bir anlam taşımayacaktır. Öte yandan, muhalefetin tüm kesimleri meclisin iradesinin Saray’a bağlandığının farkında. Yeni anayasa tartışması yapılacaksa, bu meclis dışında, tüm kesimleri sürece katarak, geniş halk meclisleriyle yeni bir mücadele hattı örülerek yapılabilir.
Biz HDP bileşenleri olarak her zaman üçüncü yol vurgusu yapıyoruz, ezilenlerin ve muhalefetin ittifakının büyütülmesi gerektiğini söylüyoruz. 31 Mart, 23 Haziran ve öncesi 7 Haziran’da bunun (Demokrasi İttifakı) emarelerini gördük. AKP’nin tekçi anlayışına karşı toplumsal zeminde bir ittifak kuruldu. Bunun sonucunu 23 Haziran’da aldık. Bu mümkün tabi, ezilenlerin ittifakı çok da güç değil. Bileşenleri ise faşizme karşı, tek adamlığa karşı, Saray iktidarına kaşı duran kesimleri biliyoruz; siyasi partiler, kadınlar, gençler, ekoloji hareketleri, ötekileştirilen kimlikler, tüm ezilenler bir cephede birleşebilir. Bu mümkün, yeter ki cesaret ve kararlılık olsun.
Şimdi kayyım atamalarına karşı etkin bir direniş var. Türkiye’nin birçok yerinden ve her kesiminden tepki var. AKP, hunharca ve faşizan bir şekilde saldırmaya devam etse de halk günlerdir sokakta. Halk, kayyımları kabullenmeme konusunda kararlı, bunu görüyoruz ama yeterince muhalefet yok. Kayyımların sadece HDP’ye karşı yapıldığını düşünmüyoruz, demokrasiye vurulmuş bir darbedir. HDP dışındaki tüm güçlerin var gücüyle karşı duruşması gerekiyor.
YEŞİL SOL PARTİ: EN GENİŞ KESİM BİR ARAYA GETİRİLMELİ
Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Eylem Tuncaelli: Seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyım atanması bir darbedir. İktidarın istikrar gösterdiği tek alan da bu antidemokratik uygulamalardır. Seçilmiş belediye başkanlarını hiçbir hukuki mesnet olmadan görevden alacaksınız, halkın iradesini yok sayacaksınız, iradesine sahip çıkan, bu hukuksuz uygulamayı protesto eden halka şiddet, baskı, zor uygulayacaksınız ve adına da hukuk devleti diyeceksiniz! İktidar bloku, demokrasi, adalet ve hukukun zerresine tahammül edemez durumdadır. Bunu göstermekten de çekinmeyecek kadar pervasızlaşmıştır.
Yerel seçimdeki yenilgiyi hazmedemeyen iktidar, son günlerdeki uygulamaları ile halkın iradesine, demokrasiye ve doğaya saldırıda freni patlamış bir kamyon gibi yol almaktadır. Bu gerilimli koşullarda yeni bir anayasa tartışması çok kolay yürütülecekmiş gibi gözükmüyor. Ancak bu karanlık gidişata da bir dur demek gerekiyor. O nedenle bugün iktidar bloku eliyle gerçekleştirilen saldırılara, baskılara karşı en geniş kesimi bir araya getirebilecek bir strateji izlenmelidir. Güncel sorunlar ve saldırılar etrafında oluşan bir araya gelişleri çoğaltabilir ve bir araya gelenlerle toplumsal uzlaşı zemininde demokratik bir anayasa tartışması başlatabiliriz. Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından toplumsal ihtiyaçların ne olduğu üzerinde tartışıp, ortak bir uzlaşma zemini yaratabiliriz.
Her şeyin ve herkesin akıbetinin tek bir kişinin iki dudağı arasında olduğu bir düzen elbette çok uzun sürmeyecektir. Yerel seçim sonuçları da bunu göstermektedir. İktidar blokunun bu denli pervasızlaşması toplumsal desteğini kaybetmiş ve düşüşündeki hızı kesemiyor olmasından kaynaklanmaktadır. AKP gitmektedir, ancak demokratik, eşit, özgür ve yeşil bir ülke yaratabilmek, şeffaf, katılımcı bir yönetim oluşturabilmek için yeninin şimdiden nüvelenir olması gerekmektedir.
Bugün kayyıma, KHK’lara, Kaz Dağlarının, Cerattepe’nin ve daha birçok yerin yağmalanmasına karşı verilen mücadeleyi ortaklaştırmak, demokrasi, barış ve adalet için verilen mücadeleyi büyütüp çoğaltmak ve bu mücadelede bir araya gelenlerle demokratik bir anayasanın içeriksel çalışmasını tartışmaya açmak esas olmalıdır. Demokrasi İttifakı ancak mücadelelerin ortaklaştırılması, yan yana duruşların çoğaltılması ile mümkün olabilir. Bu karanlıklar ancak, toplumun her kesiminin birbiri ile konuşabildiği, asgari müştereklerinde fikir birliğine vardığı, demokrasi, adalet ve barışı taviz verilemezler arasında sayıp birlikte yürüdüğü sürece aydınlığa evrilebilir.
*Yarın: İnsan hakları örgütleri
Derya OKATAN-ARTI GERÇEK