وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلاَ يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ
Hem, Rabbin dileseydi, bütün insanlığı bir tek ümmet yapardı; fakat (O, yollarını seçmekte kendilerini özgür bıraktı diye) hala farklı görüşler benimsemekteler. (Hud, 118)
لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış, birbirinden ayrılmıştır: O halde, şeytani güçlere ve düzenlere (uymayı) reddedenler ve Allah'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam mesnede tutunmuşlardır: Zira, Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir. (Bakara, 256)
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ فَمِنكُمْ كَافِرٌ وَمِنكُم مُّؤْمِنٌ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
O'dur sizi yaratan! Sizin bir kısmınız küfre sapmıştır, bir kısmınız iman etmiştir. Ve Allah, işleyip ürettiklerinizi çok iyi görmektedir. (Teğabun, 2)
قال : ( لا يؤمن أحدكم حتى يحب لأخيه ما يحب لنفسه ) ، رواه البخاري ومسلم
Peygamber a.s. buyurmuş ki, "Kişi kendi nefsine arzuladığı iyilikleri kardeşleri için de arzulamadığı müddetçe iman etmiş olmaz."
Gerek yukarıda verilen, Yüce Allah'ın ve Allah'ın Elçisi'nin açıklamaları ve gerekse sünnetullah gereği doğal, fıtri yaratılış bizlere şunu net belirtmektedir ki; her insan topluluğu (ulusu) kendi iradelerine sahiptir ve hiç kimsenin ötekinin iradesine müdahale hakkı olmadığı gibi saygı duymak mecburiyetinde olduğunu vurguluyor.
İman etmenin de ancak kendine arzuladığın iyilikleri diğer uluslara da dilemekten geçtiğini net belirtmesine rağmen; biz insanlar, uluslar ve Müslüman halklar neden bu hakikati kabullenmekten aciz kaldığımızı anlamakta güçlük çekiyorum.
Oysaki, insanlık tarihi hep aynı olan aileler ve geniş anlamıyla uluslar şeklinde beraber yaşayıp devam edegelmiştir.
Ve var olan devletlerin birbirleri ile olan münasebetleri, ahlaki ve karşılıklı çıkarlar çerçevesinde olmuştur. Kimse kimsenın ırkını ve rengini sorun etmemiştir; zulüm ve zorbalık yaparak, başka ulusların varlıklarını gasp ederek tarumar edenler, zalim diktatörler müstesna.
Büyük devletler dahi kendi içlerinde farklı eyaletler biçiminde yönetilmektedir.
Her coğrafyanın şartları farklıdır, dolayısıyla içiçe olan her halkın (ulusun) kültürü, gelenek, görenek ve algılayışı başkalarından doğal olarak farklıdır.
Bu münasebetle bizler Güney Kürdistan'da 25 Eylül'de yapılacak olan referandumun dünyadaki ve Ortadoğu'daki tüm Müslüman halklar ve uluslar gibi Kürdlerin de hakkı olup bu hakkı kullanmalarının ne dinen ne de insani olarak hiçbir sıkıntısının olmadığını ve kimseye de bir zarar getirmeyeceğini belirtmek isteriz.
Ayrıca tarihten de bellidir ki, Kürd halkı ve ulusu bağımsız ve yönetici olduğu dönemlerde hiç kimseye adalet ve eşitlikle muamele etmekten başka bir örneklikleri olmamıştır.
Selahaddin Kudüs'ü fethettikten sonra, tarihte ilk kez Peygamber'in uyguladığı Medine Vesikası benzeri tüm insanların inançlarına bakmadan eşitlik ve adalet sembölü olmuştur.
Bir de Türkler Orta Asya'dan Anadolu'ya geçerken Romalılarla çıkan savaşta Türklerin Anadolu'ya geçmesini Kürdler sağlamışlar.
Dolayısıyla dünya 227 devlete yetiyorsa 228'e de yeter, var olan 227'den kıyamet kopmuyorsa 228'den de kopmaz ve üstelik var olan bu devletlerden 45 tanesi hariç diğer bütün devletlerin nüfusu, yer altı ve yer üstü zenginlikleri Kürdlerinkinden daha azdır.
Ve en önemlisi, Rabbul Alemin buyuruyor ki, "Şayet benim zikrimden yüz çevirirseniz sizin için dar bir hayat vardır."
Dünyada tüm insanlığın mutluluk içinde yaşayabilmesi, Allah'ın ortaya koyduğu, herkesin kendini ifade edebilmesi ve her toplumun (ulusun) kendi kaderini tayin edebilmesi hakkına, hukukuna ve kurallara herkesin riayet etmesi ile mümkündür.
Ayetullah Aşitî
Kürdistan İslami Hareketi / Azadî Hareketi Sözcüsü