Yakın geçmişte tüm yasal engellemelere rağmen, Kürtler; şu veya bu ad ile, seçimlere girdiler. HDP en son seçimlerin birinde yüzde 15'i zorladı. Eğer devlet ve PKK terörü devreye sokulmasa idi, ilerde yüzde 20'yi bulma şansı büyük olacaktı.
Yüzde yirmilik oy oranı Meclis'te anahtar parti olmak anlamına geliyordu. Bugün'e kadar geçerli olan sistemde Meclis çoğunluğu ile hükümet oluşturuluyordu. Yani yasama gayri meşru müdahalelere rağmen önemli bir role sahip idi.
Bundan sonra da halihazırdaki yasalarla Meclis seçimlerine katılmanın önünde engel yok. Ancak Meclis'in pek bir yetkisi olmayacağından dolayı milletvekilliğinin de , temsilin de, anlamı büyük oranda erozyona uğruyor.
Bu referandum ile asıl belirleyici konuma geçecek olan, ismi Cumhurbaşkanlığı olan, başkanlık sistemi için yapılan seçim olacaktır. Zira o yürütme yanında, yargıyı belirlediği gibi yasama üzerinde de hep Demokles'in kılıcı gibi dolaşacaktır.
Başkanlık sisteminde güçlü adaylar yarışacaktır. Amaç siyasetin güçlü adamlar etrafında kümelenmesidir. Başka bir deyişle sistem iki adayın dışındaki diğer aday ve dolayısı ile oluşumları bu güçlü adayların " işbirlikçileri" haline getirmek üzere kurgulanmış. Yani diğerleri için daralan alan nedeni ile, bunların birer "PEYK" haline getirilmesi tasarlanmış.. Dolayısı ile sistemi stabilize etmek adına Kürtler'e yeni bir çorap örülmüş oluyor. Onlar farkında, ya da değil, kimbilir? Bu oyunu bozmak ancak %25 oranını yakalamak ile mümkün. Şimdi başta Kürtler olmak üzere demokrasi güçleri umarım bunun üzerinde düşünür.
Tabii "gücüm var, ben zaten kopup gideceğim, bana ne?" diyen de olabilir. Bugün seçimlere gösterilen ilgiye bakılırsa, bu görüş halkın pek teveccühünü kazanmamış görünüyor. Yarın koşullar değişir de, farklı bir durum ortaya çıkarsa bilemem...
Referandum'un en önemli tarafı yarattığı sonuçlar itibari ile dışlananların oranını artırmış olmasıdır. Kürtler'in ve Aleviler'in kendi özgünlükleri ile dışarıda tutulduğu Kemalizm mirasından muzdarip Türkiye demokrasisi şimdi dahada büzülüp daralmış görünüyor.
Esasen herhangi yeni bir düzenlemenin amacının, gayri memnunların sayısını azaltmak olması beklenir idi. Onun için başta Kürtler olmak üzere dışlananları memnun edecek bir çare üzerinde yoğunlaşmak gerekir iken, tersine olay "ön alma" mantığı ile kurgulandı. Sonuçta %52'ye yakın 'başarının' hükmüne geri kalanlar teslim edildi. Bu geriye kalanlar esasen katılmayanlar v.s sayılacak olursa %55 gibi bir gayri memnun sayısına ulaşıyor. Demekki genelde çorap DEMOKRASİ'nin ayağına dolandı.
Tayyip Erdoğan eline geçen yetki ile bu zaafiyetin farkına varıp Kürtler ve diğer dışlananlar ile uzlaşma arayışına girerek rejimin tabanını genişletebilirmi? İlk gündeki konuşması; "idamı" gündeme getirerek, aba altından sopayı göstermiş olması ile, tersi bir istikameti işaret ediyor. Zaten o hep kendi istikametinde, yanındakilerini ata ata, yol aldı. "Balkon" konuşmasının içerik ve heyecandan yoksun olması onun da sonuçtan pek memnun olmadığını gösteriyor. Şimdiden on beş senelik büyüme trendinden düşüşe geçilmiştir.
Artan hoşnutsuzluk ve zıtlaşmaya bakılırsa, istikrar için düşünülmüş olan çarenin, çare olmaktan çok, istikrarsızlığı derinleştirip büyütmesi riski azımsanamaz.
Nihayetinde çorabın en sonunda kimin ayağına dolanacağı şimdilik belli değil.
Zira final henüz oynanmadı. Finali belirleyen sadece oyuncular değil, seyirciler de.
Seyirciler arasında duruma kaygı ile bakan dış DÜNYA'da var ki, bunların sayısı ve gücü Aliyev ve Putin'in çok üstündedir,