Kimlik toprak talebi içerir mi? Elbette içerir ve o topraklar üstünde makul bir idare hakkını da içerir. Kimliğin tarihselliği, coğrafyası ve özellikle de zengin dilsel yeterliliği, makul idari hakkı, devlet kurma hakkı olarak da meşrulaştırır. Kimliğin zengin ve derin içeriği, kendi kendine yeterlilik koşuluyla birlikte, her türden devletsel hakkı, siyasileştirmek için yeterli nedendir. Bu yanıyla kimlik talebini, kültürel haklar bağlamıyla sınırlamak, ancak kimlik talebinin arkasında duran iradenin, zayıflığıyla mümkün olabilir.
Ne demek istiyorum? Demem şu: Kimlik talebi, kimliğe dair bütün hakların talebidir. Kimliğe dair bütün hakların talep edilmesi ya da diğer bir deyimle siyasileşebilmesi, kimlik talebinde bulunan iradenin güçlü, kapsayıcı ve birleşik haliyle mümkün hale gelebilir. Her arzu, arkasındaki istenç kadar sahicidir.
Eğer bu doğruysa, teorik olarak, kimliğe dair her şey siyasetin ana malzemesidir ve söz konusu her şey, onu talep edenlerin birleşik, arzulu ve güçlü haliyle meşruiyet kazanır. Amaçların ölçülür ve yönetilebilir hale gelmesi, hiç kuşkusuz, o amaçların gerisindeki iradeye bağlıdır.
Kimliğin, “kimliği” siyasetten sadece sol ya da sadece sağ olamaz. Kimlik hem sağı hem de solu kapsayan üst, birleştirici duyarlılıktır. Dolayısıyla kimliğin birleşik halini zorunlu hale getirir. Kimlik ulusun talebidir ve ancak bütün ulusu kapsadığı ölçüde, eksiksiz çözümüne yakın durabilir. Çünkü kimlik gelecek tahayyülünden çok, hukuksal bir statüdür. Bir siyasi temsil ve kendi kendini yönetme manasında siyasi bir statüdür.
Kimlik taleplerinin zengin içerikleri ve zamanla bürünecekleri zengin biçimler, elbette süreçler ve bu süreçlerin siyasi dinamikleriyle ilgilidir. Aslında bütün mesele kimliği siyasi bir yurt haline getirebilme çabasında yatar. Eğer kimlik de tıpkı dil gibi bir anayurt haline dönüştürülürse, işte o zaman dar bir tarihselliğin içine kapma tehlikesini de bertaraf edilir. Çünkü bir kimliğe sahip olmadan ya da bir kimlik için birleşik hale gelmeden evrenselliğin sınırlarına gelip, oralı olmak talep edilemez. Evrenselliğin biricik şartı kimlikte birliği sağlamaktır. Ancak o zaman kendi köklerinizden kimi özgün değerleri, evrensellik dairesine taşıyabilir ve evrensel insanlık ailesinin saygın bir üyesi olabilirsiniz. Evrenselliğin ilk şartı bir şey olmaktır. Bir şey olmadan, olunmadan çok şey olunmaz.
Ulusun bütün değerlerini temsil etmek manasında birleşik bir kimlik birliği olmadan, bu birleşmiş halinin zeminini sabitlemeden ideolojik olarak ayrışmak, suya yazı yazmaktan öte bir anlam taşımaz; çünkü bir zemine sahip olmadan edindiğiniz alt kimlikler, kime hizmet edecektir? Söz gelimi bugün Kürt solu dediğimizde neyi kastederiz? Aynı soru Kürt sağı için de geçerlidir. Kürt kimliğinin hukuksal zemininde konumlanmamış sağcılık ya da solculuk esas itibarıyla kime ve neye aittir?
Eğer Kürt kimliğinin bir temsili, statüsü ve hukuku yoksa, ait olduğumuzu ileri sürdüğümüz ideolojik yaklaşımlarımız kimin hanesine yazılacaktır? Aslında sorunun yanıtı basittir. Olmayan bir şeyin hanesi de olmaz ve dolayısıyla o haneye nesnel olarak hiçbir şey yazılamaz.
Haklı olarak şu soru sorulabilir: Peki şu an yaşadığımız tiyatronun adı nedir? Bunun bir Kürt tiyatrosu olmadığını biliyorum ama ne olduğu konusunda da bir fikrim yok. Peki bunca mücadele ve bedelleri nasıl izah edeceğiz? İçtenlikle bilmediğimi itiraf etmeliyim. Bir fikrim var ve bu fikrim, bunca mücadele ve bedellerin halen sonuç vermemiş olmasına odaklı. Bunca mücadele ve bedeller sonuç üretmemişse, bu işte bir yanlışlık var demektir.