Cemsi Kaya
1926 ALİBOĞAZ ASKERİ HAREKÂTI VE KOCAN DİRENİŞİ:
İkinci Kısım: 1926 ALİBOĞAZ HAREKATININ ASKERİ GÜNCESİ
Mareşal Çakmak ‘’Dersim evvela koloni gibi nazarı itibara alınmalı, Türk camiası içinde Kürtlük eritilmeli, ondan sonra ve tedricen öz Türk hukukuna mazhar kılınmalıdır’’[1] tespitini Kocan tedibinden bir kaç yıl sonra yapsa da Kemalist rejimin çok kimlikli Osmanlı bakiyesi üzerinde Türk ulus inşaası, Mareşal'ın öngördüğü kolonyal siyaseti kuruluştan beri zorunlu kılıyordu. Sözkonusu Dersim olunca, kolonyal siyasetin hayata geçirilmesinin zihinsel/ düşünsel altyapısı da Osmanlıdan tevarüs edilmişti zaten.
Osmanlı bürokratı Mikdat Bedirhan’ın 1913’de, ‘’Alevi Kürd ırkına mensup’’ ve ‘’Afrika’nın akvam-ı vahşiyesini andırır’’ dediği [2] Dersim Kürtlerinin ‘’vahşiler’’ için öngörülen tarz-ı siyaset yoluyla tedibi Cumhuriyet rejimi döneminde önce Kocanlılarda denenecekti.
Bu siyaseti, Alman tarihçi-politikacı Heinrich von Treitsehke şu şekilde dile getirecektir: ‘’Vahşilerle yapılan savaşlarda normal savaş ilkelerini uygulamak tam bir gülünçlüktür. Bir zenci kabilesini cezalandırmak için köylerini yakmak gerekir, çünkü onları düzeltmeye yarayan tek etkili yol budur.’’ [3]
İşte 1926 Aliboğaz Harekatı bu zihniyetin hayat geçirilme pratiğidir.
Sözümona modern bir Cumhuriyet tarafından kapsamlı ve donanımlı bir güçle hayata geçirilen Harekat’ın kolonyalist siyaseti, köylerin yakmaya bile gerek kalmadan tahrib edilmesi, yoksul bir topluluğa ait küçük ve büyük baş hayvanların bombalanması ve kalanların gasp edilmesi, en önemlisi çocukların ve kadınların adeta savaş ganimeti olarak götürülmesi başka nasıl izah edilebilir ki?
Kolonyalistler için gasp, işgal ve fetih nesnesi sadece topraklarınız, taşınır ve taşınmaz mal varlığınız değil, kadınlarınız ve çocuklarınızdır da. Son aşamada ise zihniyetlerinizin fethedilmesine gelir sıra. Bunda da hayli yol almadıklarını kim iddia edebilir ki? Türk mareşalinin Türklük içinde eritmek istediği neydi?
ALİBOĞAZ HAREKATININ ASKERİ GÜNCESİ
Burada özellikle aşiret efradından veya konuyla doğrudan ilgili olanlara yönelik askeri harekat güncesi ile ilgili ara notlarımla beraber (Kaynak: Genel Kurmay Belgelerinde Kürt İsyanları, Kaynak Yayınları sa. 275-300) pasajlar aktaracağım.
Harekatın kumandanı Albay Mustafa Muğlalı, karargahını Ferhadan aşiretinden Diyab Ağa’nın köyü olan Akirek’te kurmuştur.
Aliboğaz’ın sadece birkaç kilometre güneyindedir Akirek. İkinci Karargahı da Amutka'daydı.
Albay Mustafa Muğlalı komutasındaki harekat için şu kuvvetler tahsis edildi:
10. Alay, 19. Alay (1 ve 3. Taburlar), 11. Alay, 13. Alay (2. Ve 3. Taburlar) 12. Alay (1. Ve 3. Taburlar, 16. Alaydan 2 mürettep bölük, üç dağ bataryası.
Başvartinik ve Germili bucaklarından kurulan Milis kuvvetleri, Vaskovan bucağı ile Ova köylerinden teşkil edilen milis kuvvetleri,
Ulukale ve Vaskovan civarında silahlandırılmış Türk köyleri ile Şavak aşireti, Çemişgezek, Kemaliye ve Arapgir ilçelerine mensup milisler, Kemaliye Arapgir Jandarmaları. Kemah jandarması ve Kemah piyade bölüğü.
Devletin Harekata katılan hava ve jandarma gücü bir hayli kalabalıktır. Güney ve Batı hattından bu hareket Çemişgezek ve Kemaliye yörelerinden müteşekkil milis güçleriyle takviye edilir. Aşiret yerleşkesinin kuzey hattında Ovacık ve Hozat aşiretleri milis gücü olarak kullanılmıştır. Ancak bunlar savaşa her zaman aktif katılmasa da aşireti kuşatma harekatına katılmıştır.
Özetle Harekatta nizami kıtalar, aşiret grupları ve Türk milisleri ile yerel jandarma kullanılıyor.
Harekat emri 1 Ekim 1926’da veriliyor ve 3 Ekim 1926 tarihinden başlanarak aşiret bölgesi yukarıdaki güçlerin bir bölümüyle ablukaya alınıyor.
Aşiret ise bu ölçüde eşitsiz güç karşısında direnme kararı alır. Belli cepheler belli ezbetler, alt aşiret grupları olan ezbet veya pêrler arasında taksim edilerek savunma hattı oluşturulur
Hareket Güncesi:
6 Ekim’de başlayan harekatın, bir kaç günü hariç, hemen hemen her günün faaliyetleri günü gününe belirtilmiş.
Aşiret gösterdiği şiddetli bir direnişte arazi ve mekansal avantajı azami ölçüde kullandı.
6 Ekim 1926 sabahı ilk askeri harekât başlıyor. 7 Ekim’de Tağar deresi kuzeybatı hattı ve Aliboğazı’na bir kaç bomba atılıyor.
Dersim kendi tarihinde ilk kez hava bombardımanı ile karşılaşıyor.
Askeri güncede ‘’Yapılan istihbarata göre asilerin teslim olma istekleri tespit edildi’’ denmekte.
Aslında bu, zaman kazanmaya ve saldırıyı soğutmaya yönelik bir savaş taktiğiydi.
Kocan aşiret reislerinden Nuri Ağa, Çemişgezek-Germili Nahiyesi müdürü ve kirvesi Arif Bey’in aracı olmasıyla, görüşmek amacıyla Çemişgezek’e gider. Hemen tutuklanarak Elazığ’a götürülür.
1937’de Sey Rıza’ya kurulan tuzak 1926’da Nuri Ağa’ya kurulmuştur.
Türk kaynaklarına göre aşiretin teslimi için 15 Ekim’e kadar süre veriliyor. 15 Ekim günü aşiret 29 tüfek teslim ediyor, ancak bu silahların çoğunun kırık ve kullanılmaz halde olduğu ileri sürülerek 16 Ekim’de topçu ateşi yeniden başlıyor.
Kazanılmış bu zaman içerisinde aşiret direnme kararı alıyor ve direniş için organize oluyor.
Aşiret üstelik neye teslim olacaktı ki? Kendi topraklarında sakin yaşarken ansızın saldırıya uğruyor. Devlet kendi saldırısına Koçuşağı isyanı diyor. İsyan olduğu doğru elbette; ama isyan eden Koçuşağı aşireti değil, devletti. Devlet aşiretin haldeki kendi topraklarında başına buyruk haline isyan etti!
Elazığ’dan gelen uçak Aliboğazı yeniden bombalıyor.
QURTE/KURT TEPENİN DÜŞMESİ
Kurt tepesi Aliboğazı’nı kuşbakışı gibi denetlemektedir. O nedenle aşiret güçleri tepede adeta karakol kurarak korur ve sürekli nöbet tutar.
Aşiretin Bozan-Qurte Tepesi‘ni tutan qolcular (savaşçı gurup) yiyecek sıkıntısını çözmek için kelepire gider. Can çıkar huy çıkmaz! Fakat Muğlalı’nın askerleri fırsatı değerlendirerek tepeyi ele geçirir. Tepe çok stratejiktir, Aliboğazı’nı kuşbakışı denetleyen bir noktadır.
Muglalı Diyab Ağa ile beraber ‘’Qurte/Kurt Tepesini kontrole gelir. Aşiret reislerine de haber verilir. Bardakçı’ya ittifak sözü veren Hozat aşiret reisleri Muğlalı’ya bağlılıklarını bildirmek için Bozan’a doğru yola çıkar. Yol, 1924 yılı sonunda ölen Kocan reisi namlı İdare İbrahim Ağa’nın mezarının bulunduğu Amutka’dan geçmektedir. Ağalar atlarının sırtında mezarın yanından geçerken, Karabal aşiret reisi Memed Ağa (kimisine göre de Aşağı Abasan reisi Mıçé Zeyne) ‘’Ağalar hele bir dakika durun’’ der. Herkes durur ve pür dikkat Memed Ağa’yı dinler:
“Şimdi İdare’nin mezarının yanından geçiyoruz. İdare şimdi “La lawo sıma çayé biye lacé Tırkî, sıma çayé azé mı bırnené – siz niye Türk oğlu olmuşsunuz, soyumu kurutuyorsunuz’’ derse cevabımız nedir?”
Herkes sus pus olur. Laçinan reisi Gagımoğlu Yusuf Ağa “Ben cevabımı veririm” der; Kocan aşiretinin kendilerine yönelik mütecaviz hareketlerini anlatır ve ekler:
‘’Bu son fırsatımız, eğer Kocanlılar bu işten de sağ kurtulurlarsa bunu bize bırakmazlar’’ der. Reisler Muğlalı’nın yanına varır.
Ne acı ki, Ağaların içinde Dersim’in serçeşmesi Sey Rıza’nın yanında, Ferhadan reislerinden Cemşi Ağa da bulunmaktadır. İdare İbrahim Ağa son çocuğunun adını Cemşi takmış ve Ferhadanlı Cemşi Ağa’nın da peşine atarak onunla kirve olmuştur. 1926’da Kocan aşiret reisi Seyithan Ağa, konuşmayı yapan Memed Ağa [4] ’nın kardeşi Telo Ağa’nın torunu ile evli, yani Karaballıların damadıdır. Ne var ki, aşiretler arası kin ve husumet, bütün bu soylu geleneksel değerlere galip gelmiş, hasımlık hısımlığı mağlub etmiştir.
Aşiret reisleri ele geçirilen Bozan Kurt Tepesine varmıştır. Muğlalı’nın askerleri tepeden Aliboğazı topa tutar. Aliboğazın Çelem tarafındaki yamacında bir Kocanlı kadın davar otarmakta ve aynı zamanda iğ eğirmektedir (réştıke resena). Her top atışında davar ürkerek bir o yana bir bu yana koşuşmaktadır. Fakat kadın hiç istifini bozmamakta ve iğini eğirmektedir. Tabi bu durumu Muğlalı dürbünüyle seyretmektedir. Muğlalı patlar, kadını işaret ederek’’ Şu Kürt kancığının cesaretine bakın, o kadar top atıyoruz hiç keyfini bozuyor mu? Ben bu kadar asker besliyorum, savaşsın diye. Bu kadar asker besleyeceğime şu Kürt kancığından 50 tane askerim olsa dünyaya meydan okurum’’ der. Muğlalı’nın kadına bu hakaretamiz lafı, Sey Rıza’nın zoruna gittiği için Muğlalı’nın yanından ayrıldığı söylenir .
29 Ekim’de Binbaşı Mesut kuvvetleri ve emrindeki milis müfrezesi (Başvartinik ve Germili) Güney cephesinde Koçoğlu ve Kırkların güneyinde karşı karşıya geliyor; milislerin hepsi bir daha gelmemek üzere cehpeyi bırakıp kaçıyor. Hayatta belki de eline silah almamış gariban Türk köylülerinin zoraki cepheye sürüldüğü düşünülebilir.
Koçoğlu köyü, Çemişgezek mıntıkasından vadiye giriş için önemli bir kapıdır. Köy aslen Baxtiyar aşiretinden olmakla birlikte Kocanlılarla hareket eder. İleriki bölümde aktaracağımız gibi idam cezası verilenlerden iki kişi (Cıboğlu Memed ve İnco) bu köydendir. Ayrıca ele geçirilen 83 kişilik kadın ve çocuklar kafilesinden de Koçoğlulardan olanlar var. Koçoğlu köyü de askerler tarafından tahrip edilmiştir.
‘’30 Ekim’de Amutka mıntıkasına ve bilhassa Havali kumandanı beyin (Muğlalı kastediliyor) çadırı hedef ittihaz edilerek baskınlar yapmışsa da mukabil ateşle cümlesi tard edilmiştir. (DR sa. 204) deniyor. Demek ki aşiret kuvvetleri Muğlalı karargahına da saldırı düzenleme cüretini gösterebilmiş.
KUZEY CEHPESİ
14 Kasım’da Yılan Dağı civarında çatışmalar devam ediyor; ‘’asilerin bu bölgede fazla direnmeleri göz önüne alınarak... deniyor”. Bu ne anlama geliyor?
Yoğun çatışmaların Kuzey hattında olmasının nedeni var. Aşiret Aliboğaz’a sığınmış ve silahsız siviller vadinin derinliklerinde ve mağaralarda barınmaktadır. Vadinin yumuşak karnı kuzey hattıdır; çünkü Kuzey arazi yapısı itibariyle Aliboğaz’a girişe daha müsaittir.
Güney’den, Doğu’dan ve Batı’dan vadiye giriş son derece risklidir.
Peki buralardan giremezler miydi? Elbette girebilirlerdi. Böylesi büyük bir güç karşısında bizim etimiz budumuz neydi ki? Lakin çok büyük kayıp vermeleri gerekiyordu. Ölümüne direnme kararlılığına sahip küçük bir aşiretin tedibi için böyle bir riski göze alan komutanın apoletleri sökülürdü.
Yaman silahşörler (elimizde resmi olanları aşağıda paylaştım) çocuklarını, kadınlarını, yaşlı annelerini ve babalarını işgalciye teslim etmemek için neler yapmazdı ki?
Nitekim Semkanlı Kazımé Şixhesen’in Cemal Taş’a verdiği mülakatta [5] ‘’Yusuf Ağa, Qopo, bir de Kımıl Aziz, bunların üçü yanyana geldiğinde önünde kimse yol çıkaramazdı. 1926 direnişinin savaşçıları onlardı’’ dediği gibi, macerayı göze almaları durumunda vadi her iki taraf için mezbahaya dönerdi.
Kuzey hattında İncebel sırtında İnce Memed denen deli savaşçının askerlere adım attırmadığını kim unutabildi ki?
HAYVAN SÜRÜLERİ DE BOMBALANIYOR!
18 Kasım 1926’da Aliboğaz’a yönelik saldırıda ‘’400 koyun, keçi, binlerce kilo erzak ve 150 sığır bırakarak kaçtılar. İki uçak hayvan sürülerini bombaladı. Asiler Kılabuz deresine sığındı.’’ deniyor.
Kahraman Mehmetçik hiçbir canlıya acımıyor! Eşkıyanın hayvanı da eşkıya olur!
‘’19 Kasım’da Kırklar tepesi 10. Alay tarafından alındı. Aliboğaz ve Kırklar tepesi saldırılarından sonra Kılabuz deresinde ve Tağar deresinde saklananlar takibe alındı.
24 Kasım’da Kuzey cephesinde saat 10 da başlayan çarpışma akşama kadar devam etti.
MADRİD SOKAKLARINDAN ÖNCE ALİBOĞAZ MAĞARALARI VARMIŞ!
25 Kasım’da akşama kadar devam eden harekatta asilerden üç mağara alındı’’ deniyor. Bizim Paris savunmasında, Madrid savunmasında okuduğumuz şehir savaşlarındaki sokakların el değiştirmesi gibi, Türk ordusu da mağdur haliyle! mağaraların el değiştirmesi savaşı yürütüyor! Vah ki vah!
‘’26 Kasım’da Aliboğaz deresi içindeki mağaralar bomba ve tüfek ateşiyle tarayarak buralardaki asiler imha edildi’’ deniyor.
Harekâtın yürütülmesi içim Havali Komutanlığı Mustafa Muğlalı’ya bağlı Kuzey Cephesi komutanlığı, Batı Cephesi komutanlığı ve Güney Cephesi Komutanlığı oluşturulmuştu. Asker kayıpları ile ilgili olarak sadece Kuzey Cephesi komutanlığının açıklaması var. Diğer cephelerle ilgili herhangi bir bilgiye sahip değiliz.
SONA DOĞRU:
28 Kasım 1926’da ‘’Öteden beri Dersim’in yenik olmayan aşireti ve milli kahramanları adını taşıyan Koçuşağı haydutlarının son sığınağı olan Kılabuz deresini temizleme ameliyesinin son bulduğu, saat 17.30 da Kuzey Cephesi Komutanlığından bildirilmektedir.’’ Aziz vatanımın bağrında adeta kangren haline gelmiş bir çıbandan başka bir şey olmayan bu canavar grubunun yok edilmesi... hususundaki komutanların başarıları için teşekkür etmektedir’’.
29 Kasım günü... yapılan arama ve taramada erkek, kadın ve çocuk olmak üzere bir miktar asi ve bir hayli miktarda hayvan ele geçirildi.
‘’Koçuşağı Tedip Harekatının başlangıcından bu yana, Kuzey Cephesi Birliklerinden (10, 13, 11. Alaylar) 1 subay, 31 er şehit, 1 subay , 53 er yaralı, 10 er de kaybolmuş ve buna karşılık asilere bir hayli zayiyat verilmiş, ayrıca 1084 küçük baş, 342 büyük baş hayvan ganimet alınmıştı (Kürt İsyanları sa. 300) denmektedir. 3 Aralık’ta tedip harekatı resmen sona erdi.
İngiliz Büyükelçisi Clark, İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği mesajda, Dersim’deki Koçuşağı aşiretini yola getirdiği için ordunun kutlandığını, bölgede bu aşiretin askeri yetkililerin girişimlerine direndiklerinin anlaşıldığını” belirtmiştir[6]
MUĞLALI VE VALİ CEMAL’İN BALONUNU İBRAHİM TALİ PATLATTI:
‘’27 Kasım 1926’da kurtulabilen bütün asiler yok edilerek Koçuşağı tedibatının sona ereceği anlaşılıyordu’’ denerek bütün asilerin yok edildiği iddiasında bulunuluyor ki, bu kuru bir hamasetten ibarettir.
Muğlalı ve Bardakçı’nın kendi mesleki kariyerlerini kurtarmaya yönelik palavralarıydı bunlar.
Nitekim iki yıl sonra kendi yalanlarını tekzip edeceklerdir.
Umum Müfettiş İbrahim Tali Öngören Dersim’e 1928 de gezi yapmış ve Dersimle ilgili 1930 ve 1931 yılında iki rapor hazırlamıştır. 1931 tarihli raporunda:
‘’1926‘da Koç uşaklılar üzerine yapılan tedipte bu aşiretin tamamen imha edildiğini işitmiştim. Fakat bir sene sonra yine üç kazada bu aşiretten takriben 500 hane halkının mevcudiyetini gördüm. Yalnız tedipten zarar görenlerden 5-6 hane halkı Çemişgezek’in muhtelif köylerine yerleştirilerek toprağa bağlanmışlardır’’[7] demektedir.
1926 da destansı bir direnişle herkesin saygısını kazanan Kocan aşiretinin, bu kadar büyük güç karşısında, yaptığından daha fazla yapabileceği bir şey yoktu.
Nitekim silahlı gücü mevzileri tutarken, çocuklar, kadınlar ve yaşlıların bir kısmı devletin baskınlarında ele geçirildi. Bunlar ağırlıkla çatışmanın başlangıcındaki belirsizlikten dolayı ilk elden silahlarını alarak yaylaları terk eden Reşkanlıların yaylada bıraktıkları çoluk çocuk ve kadınlardı.
Kocan Tedip Harekâtı yaklaşık iki ay sürdü. 3 Aralık 1926’da Harekât resmen sona erdiğinde 83 kişilik kadın ve çocuklardan ayrı 27 kişi de çeşitli şekillerde ele geçirildi ve bunlardan 8 kişi idam edildi. Köylerimiz kamilen tahrib edildi; küçük ve büyük baş hayvanlarımız telef oldu; kısaca var olan ekonomik varlığımız yok edildi.
Sılemané Memé Bal ve Muzır Ağa gibi savaşçılarımız öldürüldü. Hayatını kaybeden insanlarımızın sayısı konusunda net bir rakam vermek mümkün olmasa da, fazla olmadığını kesin biliyoruz. Ayşe Hür’ün , Muğlalı için ‘Koçuşağı Aşireti’nin iflahını kesti‘ saptaması abartılı elbette; ama 1926 da Kocan aşireti maddi ve manevi olarak ağır yara aldı.
Gelecek Bölüm: Kocan aşiretinin Şark İstiklal Mahkemesinde Yargılanması
[1] Dersim Raporu, İletişim Ya. Sa 251
[2] Dersim’de Osmanlı Siyaseti, Cihangir&Genç sa. 53,159
[3] Aktaran Michael Löwy, Yansıma III, sa.98
[4] Memed Ağa mı, oğlu Memed Ali Ağa mı konusunda belirsizlik var; Kocanlıların anlatımına göre Memed Ağa, Karaballı dostlarından Memed Ağa’nın o vakit ölmüş olduğunu, dolaysıyla Memed Ali olduğunu söyleyen de var.
[5] Dağların Kayıp Anahtarı, Cemal Taş
[6] Feyzullah Eser, Fırat Üni. Yakın tarihimizde Dersim İsyanları
[7] Dersim Raporu, İletişim Ya. Sa. 243