Nikolaos Stelya
Rusya lideri Putin'in, Ukrayna'daki iki ayrılıkçı cumhuriyetin bağımsızlığını tanırken yaptığı konuşma, 21'inci yüzyılda Moskova’nın jeostratejik çıkarımlarını yansıtan bir manifesto işlevi görüyor.
“SSCB'nin çöküşünden sonra, dünyanın paylaşımı yeniden başladı ve Soğuk Savaş’ta kendilerini galip ilan edenler, o zamana kadar gelişen – ve 2. Dünya Savaşı'nın sonunda kabul edilen- uluslararası hukuk normlarına müdahalede bulunmaya başladı”.
Yukarıda ‘serbest’ bir şekilde tercüme edip Türkçeye uyarladığımız paragraf, Rusya Federasyonu Başkanı Vladmir Putin'in Ulusa Sesleniş konuşmasında yer alıyor. Bu konuşma sonrasında Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri Ukrayna sınırını ihlâl ederek komşu ülkenin birçok noktasında askerî operasyonlar başlattı.
Putin’in Ukrayna ile savaşa açıklık getirmeye çalıştığı, oldukça da uzun olan konuşma metni, basın kuruluşları ile yabancı başkentlerin dikkatini 'sınırlı' bir şekilde çekti; Batılı başkentler konuşmanın bazı bölümlerini alıntılayarak, Rusya’nın saldırganlığını öne çıkarmaya çalıştı.
KONUŞMASI, TARİHÇİLERİN MERCEĞİ ALTINDA OLACAK
Rusya’nın komşu bir ülkeye saldırısı karşısında hissedilen duygular bir yana, Putin'in konuşmasının metni birçok açıdan 21'inci yüzyılda Moskova’nın jeostratejik çıkarımlarını ve hedeflerini yansıtan bir ‘manifesto’ işlevi görüyor. Söz konusu ‘manifesto’nun gelecekte tarihçilerin, siyaset bilimcilerin ve uluslararası bilimcilerin merceği altında olacağı aşikâr.
Genel hatlarıyla Putin’in konuşmasında üç ana eksenin öne çıktığını görüyoruz: 2. Dünya Savaşı sonrasında tesis edilen uluslararası düzleme kısa ama öz bir referans, SSCB’nin dağılmasından sonra Batı’nın Moskova’nın perspektifinden gerçekleştirdiği hatalar silsilesi ve bu hatalar karşısında 2022’deki uluslararası güç dengesini dikkate alan Moskova’nın tercihi...
Başta belirttiğimiz üzere, Putin konuşmasına 1945-1991 döneminde kurulan uluslararası hukuk düzlemine ve güç dengesine, ‘makul’ bir sistem olarak yaklaşıyor. “Temel uluslararası hukuk normları” referansı okuyucuda ‘olması gerekene yakın sistem’ hissiyatını uyandırıyor. Bununla beraber, Putin SSCB’nin dağılışıyla beraber bu ‘makul’ sistemin darbelendiği mesajını veriyor. Ve bu bağlamda, konuşmasının ikinci ana hattını oluşturan 'Batı’nın hatalarına' giriş yapıyor.
'BATI RUSYA’NIN ZAFİYETİNDEN İSTİFADE ETTİ'
Moskova’nın karşısındaki güçlerin 2022’de Yugoslavya, Irak, Libya ve Suriye gibi bölgelerdeki hatalar silsilesinin bir benzerinin içerisine girdiği mesajını veren Putin, ülkesi açısından önemli bir çıkarıma ulaşıyor. “Bütün bunlar (son kaygı verici gelişmeler) neden oluyor? Çıkarlarımızı ve meşru taleplerimizi küçümseme (cüreti) nereden geliyor?” sorusunu yönelten Rusya Federasyonu Başkanı, Kremlin açısından hayatî önem arz eden bu soruya, kendisinin (birçok açıdan sorunlu) perspektifinden, şu şekilde açıklık getiriyor:
“Cevap açık, her şey açık ve net. Geçen yüzyılın, 80'li yılların sonlarında Sovyetler Birliği zayıfladı ve sonra tamamıyla çöktü. Özgüven kaybımız olur olmaz dünyadaki güç dengesi bozuldu. Bu, önceki sözleşmelerin, anlaşmaların artık geçerli olmamasına neden oldu. (Böylesi bir durumda) İkna ve istekler yardımcı olmaz. Hegemonyanın işine gelmeyen her şey arkaik, çağdışı, gereksiz ilân edilir. Ve ona faydalı görünen her şey nihai gerçek olarak sunulur."
Rusya’nın SSCB’nin çöküşünden sonra güç kaybına uğramasını bugünkü gelişmeler açısından ‘kilit’ rolünde sunan Putin, Batı’nın bu durumdan faydalandığını, gelişen süreç içerisinde Rusya’nın çıkarlarını gölgelediğini belirtiyor. Bir adım ilerisine giden Putin, NATO'nun genişleme sürecini bu ‘saldırganlığın’ günümüzdeki bir izdüşümü olarak bizlere lanse ediyor. Konuşmasının son bölümündeyse, 2014 sonrası Ukrayna’sında ‘neo-naziler iktidarı ele aldı’ iddiasıyla, Rusya açısından güç kaybının ve 1991 senesi Batı’nın hatalı girişimlerinin ülkesi açısından ne denli büyük sorunlara neden olduğuna atıfta bulunuyor.
PUTİN’İN SEÇİMİ
1991 sonrasında bozulan güç dengesi, uluslararası düzlem ve Batı’nın hataları karşısında Kremlin ne yapmalı? Putin’in tarihî Ulusal Sesleniş Konuşmasının üçüncü mihenk noktasını bu soru teşkil ediyor. Bu soruya yanıt arayan Putin kendi açısından önemli bir noktaya açıklık getiriyor. Diplomasi ya da savaş arasında seçimden bağımsız olarak, 2022 Rusya’sının dikkate alması gereken bir gerçeklik söz konusu. Moskova ne yapıp edip 1941’de yaptığı hatayı tekrarlamamalı. Putin bu konu hakkında dikkate şayan “ülke 22 Haziran 1941'de savaş ilân etmeden vatanımıza saldıran Nazi Almanyası'nın işgalini tam olarak karşılamaya hazır değildi. Düşman durduruldu ve sonra ezildi, ama bu muazzam bir maliyetle gerçekleşti. Büyük Vatanseverlik Savaşı arifesinde saldırganı yatıştırma girişimi halkımıza pahalıya mal olan bir hata olarak ortaya çıktı. Savaşın ilk aylarında, geniş, stratejik öneme sahip bölgeleri ve milyonlarca insanı kaybettik. İkinci kez böyle bir hataya izin vermeyeceğiz, buna hakkımız yok” yorumunda bulunuyor.
“İkinci kez böyle bir hataya izin vermeyeceğiz” kararlılığı temelinde Putin ülkesinin 2022’te mevcut olan uluslararası konjonktürdeki güç dengesinin, Batılı güçlerin olanaklarının farkında olduğu mesajını veriyor. “Rusya da 1991’deki Rusya değil” mesajından hareketle, Putin Aralık 2021’de Batı’nın kapısını Avrupa’nın güvenlik sisteminin restorasyonu fikriyle çaldığını ancak bu yöndeki girişimlerin sonuçsuz kaldığını ifade ediyor. Ve bu bağlamda, “SSCB’nin dağılışıyla beraber ortaya çıkan ulusal sınırları tanıyoruz” vurgusuyla beraber, Putin Rusya’nın askerî güç kullanımı yoluyla Ukrayna özelinden harekât başlamak suretiyle Rusya sınırlarındaki güç dengesinin ve güvenlik sisteminin ‘restorasyonu’ndan başka bir seçeneği olmadığı çıkarımına varıyor.
Başta temas ettiğimiz üzere, Putin’in son konuşmasının sınırları sadece Ukrayna’daki krizle sınırlı değil. Söz konusu konuşma metninin kökleri, 1945 Eylül’ünde kaybolan, 1991 sonrası Rusya açısından endişe verici boyutlar kazanan, bir güç mücadelesini merkezine alıyor.