M.Hüseyin Taysun
Toprakları işgal edilmiş millet olmaktan kaynaklı ve tüm hakları gasp edilerek büyük zulümlere uğramış her milletin zalimlere ve işgalcilere karşı mücadele ve direnme hakkı vardır.
Bu sebeple Kürd halkının da işgalcilere ret ve inkarcılara karşı tarihin farklı dönemlerinde eşit olmayan koşullara rağmen mücadele etmiş ve bu uğurda da ağır bedeller ödemiştir. Bu anlamda Kürd halkı da kendi atalarına ait toprakları kurtarmak ve Kürdlerin de bir devlet kurarak Dünya milletleri arasında onurlu bir biçimde temsil edilmesi en doğal hakları olduğu gibi geçmişten günümüze kadarki tüm direniş ve isyanları da hem meşru hem de son derece haklıdır.
Dünya’ya hakim güçlerin kendi devlet çıkarlarını önceleyerek tarihin farklı dönemlerinde bazı mazlum milletleri yok sayarak farklı bölgelerdeki devlet yapılanmalarına imkan tanıyarak bir takım milletlere haksızlık yaptıkları da inkar edilmez bir gerçekliktir. Örneğin 1. Paylaşım Savaşında Kürdlere yapılan haksızlık bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Arap milletine kendi uzun vadeli çıkarlarını düşünen egemen devletler 23 tane devlet kurarlarken o dönemde nüfusu 20 milyon olan Kürd halkının yaşamış olduğu toprakları dört parçaya bölerek Kürdleri bölgenin mağdur milletleri arasına sokarak en büyük haksızlığı yapmışlardır.
Bütün bu gerçeklerden sonra devletleşme ve özgür yaşama arzusundan hiçbir şekilde vazgeçmeyen Kürd halkı özgürlük mücadelesini tüm eşitsiz koşullara rağmen bırakmamış, haklı ve meşru mücadelesini günümüze kadar sürdürmüşlerdir.
Gelinen bu aşamada ne dünya eski bir dünya ne de Kürd halkı 100 yıl öncesinin bilinçsiz ve çaresiz halkıdır. Kürdler bu konuda uzun bir süre silahı mücadele tarzıyla hem yenilmezliklerini hem de kendi haklı davalarından vazgeçmediklerini ortaya koyarak kendilerini dünya kamuoyuna tanıtmış durumdadırlar. Kürdler artık bu aşamadan sonra mücadeleyi meşru zeminlerde yürüterek dünya devletlerine ve yine dünya kamuoyuna tanıtmak zorundadır. Günümüzün koşulları bunun için oldukça elverişi ve Kürdlerin de bu konuda yetkin kadroları ve kurumlarına sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Esasen geçmişte Kürdlere büyük haksızlıklar yapmış olan devletler de Kürdlerin bu haklı ve meşru mücadelesine destek verecek eğilime sahiptirler. Dolayısıyla Kürdler mevcut konjektörü aklı selimle yöneterek Ortadoğu’daki son savaş ve kaos dönemini doğru bir biçimde değerlendirerek Kürd halkını yeni bir maceraya sürüklemeden mevcut kazanımlarını korumak zorundadırlar. Sömürgecilerin savaş ve şiddeti esas alarak ve aynı zamanda devletleşme düzeyinde bulunan alanlardaki gelişmeleri provoke etmek istediği bu dönemde Kürdistani gelişmeleri ve barışı esas alan bir politika izleyerek düşmanların oyunlarını mutlaka bozmalıdırlar.
Yapılacak şey diplomasi ağırlıklı ve doğru bir siyaset tarzıyla Kürd halkının dostlarını çoğaltmak ve en önemlisi Kürd siyasetini birlikçi ve kardeşçe bir ortamda toparlamak olmalıdır. Dilerim ki Kür siyasetçileri hem kendi aralarında tutarlı ve ilkeli bir birlik için azami bir gayret içerisine girerek mazlum ve mağdur Kürd halkının sorunlarını aklı selimle çözer ve bu milleti de mevcut zulüm ve haksızlıklardan kurtarırlar. Önümüzdeki yerel seçimlerin böylesi bir birliğin oluşmasında önemli bir vesile olması temennisiyle.