VAHAP COŞKUN
1919’da Kürd Kadınları Teâli Cemiyeti ile çalınan maya, Kürt toplumunda tutar. Zira İstanbul’da ilk adımın atıldığı günden itibaren, Kürt kadınların başlattığı modern ve örgütlü mücadele, kimi zamanlar kesintilere uğrasa da bir süreklilik kazanır, faaliyet sahaları çeşitlenir ve farklı coğrafyalara taşınarak yayılır.
20’nci yüzyılın başlarında, Osmanlı İmparatorluğu’nda yeni bir sayfanın açılacağı bellidir. Herkes bu tarihsel dönemeçte kendine iyi bir yer aramakta, haklarının muhafazasını ve mevkilerinin tahkimini amaçlayan taleplerde bulunmaktadır. Etnik ve dini kimliklerde, gençlerde, kadınlarda ve diğer toplumsal katmanlarda siyasi hareketlilik had safhaya çıkmıştır. Mesela 1908-1923 yılları arasında İstanbul’da 40’a yakın kadın derneği faaliyet göstermektedir. Rohat Alakom, bunlardan biri olan Kürd Kadınları Teâli Cemiyeti’nin öyküsünü anlatır. *
1919’da kurulan Cemiyet, uzun bir müddet unutulmaya terk edilir. Mehmet Emin Bozarslan, Jîn dergisinin 25 sayıdan oluşan koleksiyonunu, 1985-1988 yılları arasında, beş cilt halinde yayınlayınca, Cemiyet hakkındaki ilk bilgiler gün ışığına çıkmış olur. Jîn’in bazı sayılarındaki Cemiyet’e dair sınırlı yazı ve şiirler, Cemiyet’e ilişkin araştırmaların artmasını sağlar. 1989’da Cemiyet’in tüzüğü de ortaya çıkar ve yayınlanır.
“Ayrıcalıklı sınıfın kadınları”
Tarihte kurulan ilk Kürt kadın derneği olarak kabul edilen Kürd Kadınları Teâli Cemiyeti, Osmanlı’daki diğer kadın dernekleri gibi, aristokrat ailelerinden gelen kadınlar tarafından kurulur. Babanzadeler, Bedirhaniler ve Cemilpaşazadeler gibi saygın aileler, siyasi ve kültürel sahada Kürt toplumunu derinden etkilerler. Kürdistan’ın “ayrıcalıklı sınıf kadınları” da, “kadınlık” ve “Kürtlük” kimliklerini birlikte ele alarak “ilk Kürt kadın örgütlenmesini” oluştururlar.
Elbette bu, Kürt kadınların kamusal alana ilk girişleri değildir. Cemiyet’in kurulmasından önce de Kürt kadınlar farklı mecralarda seslerini duyurmaya çalışırlar; kadın derneklerinde boy gösterir, dergilerde yazılar yazarlar. Mesela, Bedirhani ailesinin kadınlarının, 1913’ten itibaren İstanbul’da yayınlanan Kadınlar Dünyası dergisinde yazıları çıkar. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce kurulan Kürt Talebe – Hêvî Cemiyeti’nin yayın organları Rojî Kurd ve Hetawî Kurd dergilerinde Kürt kadınların yazılarına yer verilir.
Dönemin Kürt aydınlarından Abdullah Cevdet, birçok makalesinde toplumların gelişmesinde kadınların ve anaların büyük bir rol oynadığını vurgular. “Bizler manen babalarımızdan ziyade annelerimizin hayat uzantısıyız” diyen Cevdet, İshak Sukuti ile birlikte Elazığ’da erkeklerin ve kızların beraber gidebileceği bir okul açar. Kadın haklarını savunan Kürt aydınların yazılarında mesele iki yönlü olarak ele alınır:
Bir yandan kadınlar, ulusal mücadeleye seferber edilmek istenir. Ulusal uyanış için topumun her katmanın üzerine düşen yükümlülükler vardır. “Geleceğin ve ulusun öğretmenleri” kadınlardan beklenen de, ulusal kurtuluşun bir neferi olarak yaşam boyu sürecek bir mücadele vermeleridir. Diğer yandan da kadınların maruz kaldıkları baskılar gündeme taşınır ve çözüm yolları tartışılır.
“Kürdlük için şeref olan bu kutlu kuruluş”
1918’in sonlarında Jîn dergisinin çıkması ve Kürdistan Teâli Cemiyeti’nin kurulması, Kürtlerin taleplerinin kamuoyuna aktarılması noktasında tüm kesimleri hareketlendirir. Kadınlar da bu sürece dahil olurlar ve hazırlıklarını tamamlayıp Mayıs 1919’da kendi kuruluşlarıyla sahnedeki yerlerini alırlar. Kürd Kadınları Teâli Cemiyeti’nin kuruluşunu ilk haber veren Memduh Selim’dir. Selim, 26 Mayıs’ta yazdığı ama 4 Haziran’da Jîn’in 20’nci sayısında yayınlanan yazısında, Cemiyet’in kuruluşundan duyduğu sevinci paylaşır:
“Kürd Kadınları Teâli Cemiyeti adı altında bir dernek açan İstanbul’daki hanımlarımıza, Kürdlük için şeref olan bu kutlu kuruluşlarından dolayı ne kadar şükran borçlu olsak yeridir.” (s. 27)
Kürdistan Teâli Cemiyeti ile Kürd Kadınları Teâli Cemiyeti arasında sıkı bağlar vardır. Hatta bazı kaynaklar, Kürd Kadınları Teâli Cemiyeti’nin Kürdistan Teâli Cemiyeti’nin bir alt ya da yan kuruluşu olduğunu ve onun himayesinde kurulduğunu belirtirler. Tüzüğünde kurucuların kim olduğu bilgisi yer almaz ama eldeki bilgiler Cemiyet’in oluşumuna Yamulki, Handanzade, Babanzade, Bedirhani ve Zapsu ailelerinin kadınlarının öncülük ettiğini gösterir.
Cemiyet’in ana gayesi, Kürt kadınların entelektüel düzeylerini geliştirmek, maddi durumlarını ve toplumsal koşullarını iyileştirmek için onlara yardımcı olmaktır. Ayrıca, Birinci Dünya Savaşı nedeniyle Batı’ya sürgün edilen 600 bin Kürdün karşılaştığı zorluklar da Cemiyet’in ilgi alanındadır. Cemiyet, muhacir Kürt yetim çocuklarına sahip çıkılmasını acil bir vazife olarak addeder. Amaçları doğrultusunda Cemiyet; para toplamak, kitap ve broşür yayınlamak, okuma salonları ve kitaplıklar açmak gibi faaliyetlerde bulunur.
“Kürd sözünden dönmez”
Cemiyet’te iki kadının ismi öne çıkar: İlki, muarızlarınca “Nemrut Mustafa Paşa” olarak mimlenen Süleymaniyeli Mustafa Yamulki’nin kızı Encum Yamulki’dir. 1896’da Kars’ta Osmanlı Konsolosu olarak görev yapan Mustafa Paşa, 1922’de Şeyh Mahmud Berzenci’nin önderliğinde kurulan Kürt Hükümeti’nde Eğitim Bakanı olmuştur. 20 Haziran 1919’da Cemiyet’in açılışı vesilesiyle verilen mevlitte Yamulki bir konuşma yapar ve konuşma metni Jîn’de “Bir Hitabe” başlığıyla yayınlanır.
“Derneğin açılışına koşarak gelen saygıdeğer hanımlarımız ve kardeşlerimiz, her türlü yardımı yapacaklarına ve Kürdlüğün gelişmesi için ne yapılması gerekiyorsa tereddütsüz yapacaklarına Kürd sözü üzerine söz veriler. ‘Kürd sözünden dönmez’ cümlesi, öteden beri bir atasözü olmuştur. Ben kanılarımla inanıyorum ki, Kürd her şeye söz vermez, fakat vermiş olduğu sözden de kesinlikle dönmez.” (s.31-32)
Yamulki hakkındaki bilgiler sınırlıdır. Kesin olan, 1924’te babasının isteği üzerine tıp tahsili yapmak üzere Fransa’ya gittiği, 1928’de bu ülkenin en eski tıp kurumu olan Paris Tıp Fakültesi’nde doktora çalışmasını tamamladığı, bir Fransız öğretim üyesi ile evlendiği ve bir oğlunun olduğudur.
“Türkiye’de biz sizden elli yıl gerideyiz”
Cemiyet’le birlikte ismi en çok anılan ikinci kadın ise Şerif Paşa’nın eşi Emine Hanım’dır. 1919’da İstanbul’da yayınlanan İstiklal gazetesinde, Şerif Paşa’nın Paris’te yaşayan eşi Emine Hanım’ın Kürd Kadınları Teâli Cemiyeti’nin başkanlık önerisini kabul ettiğine dair bir haber çıkar.
Şerif Paşa’nın Kürd Teâli Cemiyeti’nce Paris’te sürdürülen barış görüşmelerine Kürt temsilcisi olarak seçilmesi, doğal olarak ailenin kadınlarını da etkiler, onların da kamusal alanda aktif bir pozisyon almalarına neden olur. Mamafih, Emine Hanım’ın Cemiyet’in başkanı olmasının altında, salt Şerif Paşa’nın eşi olması yatmaz. O, Fransa’dan önce yaşadığı İsveç’te yoksullara yardım, kadın hareketi ve barış çabaları gibi üç alanda bilinen ve çalışmaları İsveç gazetelerine konu olan bir isimdir.
Emine Hanım, 11 yıl yaşadığı İsveç’te en çok kadınların durumu üzerine kafa yorar; bu İskandinav ülkesi ile Osmanlı’daki kadınların durumunu karşılaştırır. İsveççe öğretmenine, hayıflanarak “Türkiye’de biz sizden elli yıl gerideyiz” der. Ona göre, bir toplumun gelişmesi için, kadınların o toplumda etkin bir konumda olmaları gerekir:
“İsveç yeryüzünde en gelişmiş ülke olmalı, o zaman kapalı yaşamdan kurtulmak ve erkeklere elimiz uzatarak, beraberce insanlığın soylu amaçları için mücadele etmek arzusu bizde daha da artmaktadır.” (s.54)
1908’de Paris’e yerleşen Emine Hanım, İttihat ve Terakki’nin baskı yönetime karşı verdiği demokratik mücadelede eşi Şerif Paşa’nın en büyük destekçisi ve yardımcısı olur. Tarık Zafer Tunaya, 1909’da Şerif Paşa tarafından kurulan Islahat-ı Esasiye-i Osmaniye Fırkası’nın (Osmanlı Anayasal Reformlar Partisi) ağır topları arasında Emine Hanım’ın adını da sayar.
“Biraz daha yukarıya bakarsak bir kadınlar saltanatı görürüz”
Kürt kadınların hak ve hukuk yürüyüşlerinde, birçok Kürt erkeği onlara eşlik eder. Şerif Paşa, bunların başında gelir. Daha 1908’de, kendisiyle yapılan söyleşide, Şerif Paşa kadınlar ve feminizm konusunda öneli açıklamalarda bulunur:
“Türkiye’de epeyce feminizm var. Eşim, en gayretli feministler arasında ve Türkiyeli kadınlar çok bilgili. Batı kültürü konusunda sanıldığından daha fazla şeyler biliyorlar. Kadın hareketinin önünde Türkiye’de büyük bir gelecek var. Kadınlar daha konuşmadı ama onlar bunu başaracak.” (s.54)
Memduh Selim, Abdürrahim Rahmi, Aziz Yamulki ve Mevlanzade Rıfat gibi Kürt aydınları da, yazıları ve tavırlarıyla kadınların yanlarında olduklarını gösterir, Cemiyet’in kuruluşuna yürekten bir destek sunarlar. Memduh Selim, Jîn’in 14’üncü sayısında kadın meselesini tartışır. Kürt kadınların gerçekte özgür olduklarını savunan Selim “Biraz daha yukarıya bakarsak bir kadınlar saltanatı görürüz” der.
Serbesti’yi yöneten Mevlanzade Rıfat’ın eşi Ulviye Meylan 1913’ten 1921’e kadar Kadınlar Dünyası adlı gazeteyi çıkarır. Rıfat, Serbesti’de kadın çalışmalarına yer verirken; eşi Ulviye Hanım da gazetesinde Kürt aristokrat ailelerinin kadınlarına alan açar ve buradan edinilen tecrübeler sonraki yılarda Cemiyet’in kuruluşuna kaynak teşkil eder. Azizi Yamulki bir yazı, Abdurrahim Rahmi (Zapsu) de bir şiirle Cemiyet’in kuruluşunu kutlar.
“Aferin, yüzlerce kez aferin! Bizi onurlandırdınız”
Ne yazık ki Cemiyet’in ömrü uzun olmaz. 11 Haziran 1920 tarihli gazeteler, hükümetin bir çatı örgüt olan Kürd Teâli Cemiyeti’nin kapatılmasına karar verdiğini bildirirler. Kürd Kadınları Teâli Cemiyeti’nin de kapatıldığı anlamına gelir bu haber. Derneğin kapatılmasının ardından İstanbul’u terk etmek zorunda kalan Yamulki Ailesi, Süleymaniye’ye döner. Süleymaniye, dernek çalışmalarının yeni merkezi olur.
Mustafa Yamulki liderliğinde bir grup Kürt aydını Kürdistan Cemiyeti adı altında Güney Kürdistan’daki ilk Kürt derneğini kurar. Yamulki’nin kızı Zehra ve gelini Güzide Hanım, Kürdistan’a döndüklerinde kadın ve kızların eğitimi için kollarını sıvarlar. Kızların eğitimi için açılan okulun müdürlüğünü önce Güzide Hanım, sonra Zehra Hanım yapar. Okulda öğretmenlik yapan ve ömrünü kızların eğitimine adayan Fatma Muhyettin, anılarında Dayîk (Anne) adlı bir oyun sergilediklerini anlatır.
“Okulu kapatıp perdeleri açtıklarını söyleyen Fatma Muhyettin, Süleymaniye şehrindeki kadınların bir hafta boyunca bu piyesi görmeye geldiklerini söyler. Kadınların bu başarısı, erkek kesimin de beğenisini alır. Bir gün yolda yürürken birisinin sırtına hafifçe vurduğunu belirten Fatma Muhyettin döndüğünde, zamanında İstanbul’da kalmış ünlü Kürt şairi Pîremerd’i görür ve onun kendisini ‘Aferin, yüzlerce kez aferin! Bizi onurlandırdınız’ biçiminde tebrik ettiğini söyler.” (s. 62)
İlk kadın örgütü olan Kürd Kadınları Teâli Cemiyeti’nin açılmasından 27 yıl sonra, 13 Mart 1946’da İran Kürdistanı’nda Mahabad şehrinde Kürdistan Demokratik Kadınlar Birliği kurulur. Derneğin kuruluşundan bir hafta önce Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin başkanı Qazî Muhammed’in eşi Mine Hanım tarafından önemli bir konferans düzenlenir. Kürt-Sovyet Kültür Merkezi’nde yapılan ve üst düzey yöneticilerin eşlerinin yanı sıra çok sayıda kadın öğretmen ve öğrencinin katıldığı bu konferans, 8 Mart’a denk getirilir. Bu, Kürdistan’daki ilk Kadınlar Günü kutlaması sayılabilir.
İran’da 1946’da örgütlenen Kürt kadınlar, 1952’de Irak’ta Kürt Kadınlar Birliği ve 1977’de Türkiye’de Devrimci Demokrat Kadınlar Derneği adı altında bir araya gelir ve hakları için çaba gösterirler. Ezcümle, 1919’da Kürd Kadınları Teâli Cemiyeti ile çalınan maya, Kürt toplumunda tutar. Zira İstanbul’da ilk adımın atıldığı günden itibaren, Kürt kadınların başlattığı modern ve örgütlü mücadele, kimi zamanlar kesintilere uğrasa da bir süreklilik kazanır, faaliyet sahaları çeşitlenir ve farklı coğrafyalara taşınarak yayılır.
İşaret fişeğini Kürd Kadınları Teâli Cemiyeti’nin çaktığı o mücadele bugün de devam ediyor, kadınların hak ve özgürlük talepleri tatmin edilmedikçe de duracağa benzemiyor…
* Rohat Alakom: Kürd Kadınları Teali Cemiyeti (1919), Avesta Yayınları, İstanbul, 2019.