Kürd Ulusal Mücadelesinde yurtsever bir aileden dört nesil (1)

M. Hüseyin Taysun

Bilindiği üzere Osmanlı Devleti’nin çöküşünden hemen sonra Kuvayi Milliye’ci M. Kemal ve arkadaşlarının emperyalist işgalcilere karşı Anadolu topraklarında başlattıkları kurtuluş mücadelesine bölge halklarıyla birlikte Kürd halkı da var olan tüm güçleriyle bütün cephelerde birlikte omuz omuza mücadele ederek işgal edilmiş Anadolu-Mezopotamya topraklarını özgürleştirmeyi başardılar.

Bu birlikte mücadeleye karşılık M. Kemal ve arkadaşları mücadelenin öncesinde başta Kürd halkı olmak üzere Anadolu’nun büyük bedeller ödeyen halklarına vaat ettikleri hiçbir hakkı tanımadıkları gibi yeniden kurulan TC Devleti de sadece Türklere mal ederek mücadeleye büyük destekler vermiş diğer halkların hukukunu yok sayan bir oluşumu hayata geçirdiler. Dolayısıyla M. Kemal ve arkadaşlarının özellikle Kürdlere yönelik sözünü verdiği vaatlerinin hiçbirisini yerine getirmediğini gören Kürdler kendilerine tanınması gereken haklarına sahip olabilmek üzere Mezopotamya coğrafyasında farklı dönemlerde bir takım direniş ve isyan hareketleri başlatmak zorunda kaldılar.

Kürdlerin atalarına ait bu coğrafyada başlattıkları hak arayışı, direniş ve kendi kimlikleriyle yaşama mücadelelerinin belli başlıları Koçgiri, Şex Said, Ağrı, Sason ve Dersim direniş ve isyan hareketleridir. Ancak Kürdlerin bu haklı ve meşru direniş hareketleri Türk ordu güçleri ve bir kısım işbirlikçi Kürd çevreleri tarafından kan ve zulümle bastırılarak on binlerce Kürd katledilmiş ve bu direnişlere öncülük yapan liderler idam sehpalarında canlarını vermişlerdir. Ayrıca direnişe öncülük eden ailelerin binlerce mensubu sürgünlere gönderilerek uzun yıllar kendi halkından ve coğrafyasından kopartılarak perişan bir vaziyette yaşamaya mecbur kalmışlardır.

TC Devleti’nin bu red, inkar ve katliamlarına karşı Kürd halkının başvurduğu direniş ve isyan hareketleri 1920’lerde Koçgiri’den başlayarak 1938 Dersim’e kadar sürmüş ve TC Devleti’ni yöneten İttihat ve Terakki’ci ekip aralıksız 20 yıl boyunca adeta cehennemi yaşatarak büyük bir zulüm uygulamıştır. Daha çok Kürd Aydın Öğrenci Gençliği ve Koçgiri, Şex Said, Zilan, Ağrı, Sason ve Dersim’de büyük zulme, katliamlara ve sürgünlere uğramış ailelerin kalan fertlerinin öncülük yaptığı Kürdlerde yeniden diriliş hareketlerinin başlangıç tarihinin 1960’lı yılların ortalarına denk geldiğini söyleyebiliriz.

O dönemlerde Kürd Aydın ve İlerici Gençliği’nin daha çok TİP bünyesinde ve Güney Kürdistan KDP’sinin Türkiye uzantısı olan KDP içerisinde faaliyet yürüttükleri bilinmektedir. Aynı dönemlerde Kürd Aydınları ve yurtsever öğrenci gençlik arasında uzun ve yorucu tartışmalar ve bir takım siyasi çalışmalar sonucunda Türkiye Kürdistan’ında yeni siyasi örgüt ve yapılara büyük ihtiyaç duyulduğu kanaatine varılarak T. KDP, Türkiye’de KDP, TKSP, RIZGARİ ve diğer bazı örgütlerin yaşama geçirilmesi için yoğun çalışmalar başlatılmış bahsi geçen bu yeni yapılanmalarda en çarpıcı gelişmeler Kürdlerin Türk Soluyla birlikte örgütlenmesi mi yoksa Kürdlerin bağımsız örgütlerini kurması üzerinde yoğunlaşmıştır. Ayrıca bazı çevrelerin üçüncü dünya teorisiyle bir örgütlenme modeli savundukları bilinmektedir.

Mensubu olduğum ailemin mücadeledeki konumu ve benim örgütlü mücadeleye katılma süreçlerim

Türkiye ve İran Kürdistan’ının her iki tarafında yaşamakta olan aşiretimiz ve ailemiz (Celali Aşireti) 1927 yılında Ağrı Dağı’nda başlatılan Kürdistani mücadeleye yediden yetmişe tüm mensuplarıyla katılım sağlaması 1932 yılına kadar bu hareketin sevk ve idaresinde önemli görevler üstlenmesi ve aynı zamanda TC ve İran Devletleri’nin ortak saldırılarında kadın erkek çocuk yüzlerce aile bireylerimizin katledilmiş olması o dönemi yaşayanlar ve yazılı tarihte bilinmektedir. Ağrı Hareketi’nin kırılmasından sonra aşiretimizin ve ailemizin önemli bir bölümü İran’a geçmek zorunda kaldıktan sonra İran Devleti tarafından 16 yıl boyunca İran’ın iç kısımlarında sürgünde yaşamak zorunda bırakılmış ve her iki dedem Şex Abdülkadir ve Şex Davut çocuklarıyla birlikte sürgünde bulundukları İran’ın Tahran ve Kaşan vilayetlerinden gizlice kaçarak Mahabat Kürd Cumhuriyeti’ne destek olmak üzere katılım sağlamışlardır.

Mahabat’a ulaşmış olan ailemizden dedem Şex Abdülkadir Mahabat Cumhuriyeti’nde Urmiye, Xoy ve Makü genel valiliğine atanmış babam Hasan Taysun ve amcalarım bu cumhuriyetin maliye bakanlığında görevlendirilmişlerdir. Ailemizin Barzani ailesiyle dostlukları ve birlikte çalışmaları o döneme denk gelmektedir. Ayrıca aşiretimiz ve ailemizin birçok ferdi peşmerge olarak Mahabat Kürd Cumhuriyeti’nde bulundukları alanlarda mücadeleye büyük hizmetler sunmuş ve bunların bir kısmı İran Devleti tarafından katledilmiştir.

Mahabat Kürd Cumhuriyeti’nin 1947’de dağılması ve büyük önder Qazi Muhammed’in idamından sonra yeniden Türkiye’ye dönmek zorunda kalan ailemizin ve aşiretimizin birçok insanı TC Devleti’nin zorba anlayışı sonucu Türkiye’nin Kayseri, Aydın ve Trakya illerine gönderilerek dört yıl buralarda mecburi iskana tabi tutulduktan sonra 1950 yılının sıcak bir Ağustos ayında yeniden anavatanları olan Ağrı ilinin Doğubeyazıt ilçesine ve köylerine dönerek uzun yıllar özlemini çektikleri Kürd halkının bağrına yerleşmişlerdir.

Benim örgütlü mücadeleye katılmam ve daha sonra yaşadığımız süreçler

Kürd halkının özgürlük mücadelesinde büyük çileler çekmiş ve önemli kayıplar vermiş yurtsever bir ailede Kürd bir babadan ve Fars bir anadan Dünya’ya gelmiş olarak ve hemen her gün ailemizin sömürgecilerden görmüş olduğu zulüm, katliam, haksızlıkları, sürgünleri büyüklerimizden dinleyerek hayata gözlerini açmış birisi olarak Kürd halkına reva görülmüş olan bu hadiseleri dinleyerek 18 yaşıma kadar geldim dolayısıyla büyük ilgi duyduğum Kürd ulusal mücadelesinin içinde olmam gerektiğine inanarak örgütlü bir yapının içerisinde bulunmak amacıyla yöremizdeki ilerici yurtsever olarak bilinen insanlarla bir takım temaslarım oluyordu. Ancak benim için hem büyük bir şans hem de büyük bir sürpriz olan Ağrı’nın Patnos ilçesinde bana yapılan bir davet sonucu Dr. Şıvan olarak bilinen rahmetli Sait Kırmızıtoprak’la tanıştım.

Devam edecek

Saygılarımla

M. Hüseyin Taysun