Diyarbakır’da toplanan Kürdistan’ın 15 baro başkanı, “OHAL sürecinde referandum yapılmasının endişe verici olduğu” uyarısında bulundu. Bölge baroları, vekillerin tutuklanmasının ve belediyelere kayyum atanmasının “yanlışta ve çözümsüzlükte ısrar” olduğunu kaydetti.
Adıyaman, Ağrı, Batman, Bitlis, Bingöl, Diyarbakır, Dersim, Hakkari, Kars-Ardahan, Mardin, Muş, Siirt, Urfa, Şırnak ve Van baro başkanları Diyarbakır’da bir araya geldi. Basına kapalı yapılan toplantının sonuç bildirgesini Diyarbakır Baro Başkanı Ahmet Özmen okudu.
Bildiri şöyle:
Bölge Baroları olarak , 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişiminden sonra yeni sürece yönelik toplumsal beklentileri de dikkate alarak daha önce yapmış olduğumuz açıklamalarda siyasi iktidardan ; darbe sürecinden sonra demokratik düzenin güçlendirilmesi, ülkemiz sorunlarının siyasal zeminde çözülmesi, farklılıkların zenginlik olarak görülerek hareket edilmesi ve darbe teşebbüsüne zemin sunan oluşum ve yapılar bertaraf edildikten sonra bir an önce normalleşme sürecine gidilmesi talep edilmiştir.
Ancak darbe girişiminden hemen sonra ilan edilen OHAL ve OHAL ilanını takiben bu doğrultuda çıkarılan KHK’ler ile ülke yönetilmeye başlanmış, Parlamentonun yasama yetkisi KHK'ler ile yürütme organına devredilmiş, çıkarılan KHK’lerde Anayasamızın 121 ve devamı maddelerinde belirtildiğinin aksine durumun gerektirdiği ölçüyü aşan, temel hak ve özgürlükleri askıya alan, TBMM işlevini ortadan kaldıran ve kalıcı yasal değişiklikler getiren pek çok kısıtlama ve düzenlemelere yer verilerek toplumda yeni sorun alanları yaratmıştır. Bütün bu olumsuz gelişmelerin yanı sıra Olağanüstü hal koşullarının yaşandığı bugünlerde olağan dönemlerin de kaderini belirleyecek ülkenin bütün bir hukuk ve siyasal sistemini etkileyecek bir anayasa değişikliği sürecine tanıklık etmekteyiz. Üstelik değişiklik teklifinin TBMM den geçmiş olması ile birlikte başlayan referandum sürecine yönelik söylemlerin ve dilin toplumu ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı boyutlara varmış olmasını kaygı verici bulmaktayız.
Bölge Baroları olarak:
1-Böylesi bir Anayasal değişikliğin bütün toplumu ve ülke geleceğini ilgilendirmesi nedeniyle Anayasa yapım süreçlerinin demokrasinin gereği olarak hazırlanma sürecine, teklif, görüşme ve oylama süreçlerinde toplumsal tüm kesimlerin katılım ve temsiliyetinin sağlanması gerektiğini savunmaktayız. Hukuk devleti olmanın da garantisi olan anayasaların içeriği kadar yapılış süreçleri de önemlidir. Zira bir anayasanın demokratik ve özgürlükçü olması her şeyden önce yapılış süreçleri ile doğrudan ilgilidir. Oysa hazırlanan ve referanduma sunulacak değişiklik teklifinin hazırlık sürecinde toplumun beklentilerini karşılayacak düzeyde toplumun tüm kesimlerinin sürece katılamamış olması, Mecliste 3. büyük gruba sahip siyasi partinin eş başkanlarının ve bir çok vekilinin tutuklu olması sebebiyle değişiklik sürecinde yasama faaliyetlerinde bulunamamış olmasının demokratik bir sistemle bağdaşmayacağı aşikardır. Dolayısıyla yapılması istenen değişikliklerden önce yapılış usullerindeki bu aykırılıklar ve yapılması istenilen değişiklikler, anayasayı toplum-birey merkezli olmaktan çıkarıp, tamamen devlet lehine bir sözleşme şeklini almasına neden olacaktır. Bu haliyle yapılması istenen anayasal değişiklikler anayasayı toplumsal sözleşme olma vasfından uzaklaştıracaktır.
2-Hazırlık ve meclis aşamasındaki bu eksikliklerin yanı sıra hukuk alanında ve siyasal sistemde bu denli geniş ve önemli değişikliğe sebebiyet verecek anayasa değişikliğinin OHAL koşullarında referanduma götürülüyor olmasını endişe ile karşılamaktayız. Özellikle yurttaşların iradesinin şekillenmesi açısından büyük öneme sahip bilgilendirme ve propaganda koşullarının sağlanmadan gerçekleşecek bir referandum sonrası değişikliğin, ağır aksak işleyen demokrasimize ciddi bir gölge düşüreceği kanaatindeyiz.
3- Bölge Baroları olarak, her fırsatta ve her platformda dile getirdiğimiz üzere bir darbe ürünü olan ve toplumun ihtiyaçlarını karşılamayan bundan dolayı da defalarca değişikliğe uğrayan mevcut 1982 Anayasasının yerine yeni bir anayasaya ihtiyaç duyulduğuna ilişkin görüşümüzü bir kez daha tekrarlamak isteriz. Toplumun ihtiyacı olan, demokratik, sivil ve kuvvetler ayrılığına dayanan yeni bir anayasadır. Referandum sonucu ne olursa olsun siyasi partilerin, sivil toplum örgütü ve kuruluşlarının yani toplumun tüm kesimlerinin hazırlık sürecine dahil edileceği demokratik, özgürlükçü, evrensel insan haklarına dayalı ülkedeki bütün farklılıkları ve zenginlikleri gözeten yeni bir anayasa ihtiyacı ortadan kalkmayacaktır.
4- OHAL ile birlikte sistematik bir şekilde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerin adli süreçlere ilişkin getirdiği uygulamalar; temel hak ve özgürlükleri kısıtlamakta/ortadan kaldırmakta ve keyfi uygulamalara da zemin oluşturmaktadır. KHK'ler ile savunma hakkını kısıtlayıcı yasal alandaki değişikliklerin, adil yargılanma başta olmak üzere birçok temel hak ve özgürlüğün ihlali sonucunu yaratmaktadır. Hukuk alanındaki bu değişikliklerin yanı sıra KHK'ler ile yapılan toplu ihraçların,dernek, vakıf ve basın yayın organlarının kapatılması toplumda derin korku ve kaygılar yaratmıştır. Siyasi iktidar, çıkarmış olduğu KHK'ler ile darbe sürecini yaratan ve kalkışanlara yönelik mücadele etmekten ziyade toplumun muhalif kesimlerine yöneldiği konusunda kamuoyunda oluşan algı, darbe girişimi ile ilişkisi olmayan muhalif akademisyenlerin üniversitelerden ihracını düzenleyen son KHK'ler ile daha da güçlenmiştir.
5- Demokrasinin olmazsa olmazı olan seçimlerle göreve gelmiş halk iradesini temsil eden yerel yöneticilere yönelik operasyonların, yerel yönetimlere kayyum atamalarının ve milletvekillerinin gözaltına alınması veya tutuklanmasının kabul edilemez olduğunu, demokratik kazanımlara ve halkın iradesine müdahale niteliğinde olduğunu belirtmek isteriz. Tüm bu uygulamalar Kürt sorununun çözümü için vazgeçilmez olan demokratik siyaset alanını daraltmakta ve sivil siyaseti işlevsiz bırakmaktadır. Bölge baroları olarak, sivil siyaset kanallarının kapatılmasının ve Kürt Meselesinin şiddet sarmalına itilmesinin sorunları daha da büyütüp toplumsal ayrışma ve kutuplaşmaya sebebiyet vereceğini bir kez daha dile getirmek isteriz. Sorunların siyasal zeminde çözümünden uzaklaştırılıp adli ve kolluk birimlerine havale edilmesini doğru bulmamaktayız. Geçmişte uygulanmış benzer metotların çözümden ziyade sorunu derinleştirdiği bilinen bir gerçektir. Özellikle Kürt siyasetçilerin Parlamentoda gözaltına alınarak tutuklanmalarının yarattığı sonuçlar acı bir şekilde tecrübe edilmişken bugün aynı yol ve yöntemlere başvurulması yanlışta ve çözümsüzlükte ısrardır.
Son olarak Değerli meslektaşımız Diyarbakır Baro Başkanı Avukat Tahir ELÇİ’NİN katledilmesinin üzerinden 15 ay geçmiş olmasına rağmen halen fail veya faillerinin bulunamaması, dosyada tek bir şüphelinin dahi olmaması kabul edilemez bir durumdur. Bir an önce fail veya faillerinin tespitine dönük etkin bir soruşturma yapılması talebi ile soruşturmasının takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygı ile paylaşırız.