Abdullah Kıran
Kürdistan Federe Bölgesi, enerji politikalarında tereddütsüz Batı Bloku ile hareket etmekten yanadır. AB’nin de Kürdistan Bölgesindeki enerji altyapısı projelerini desteklemesi, Birliğin enerji güvenliği politikalarına ciddi katkılar sağlayacaktır. Türkiye, Kürdistan doğal gazının dünya pazarlarına ulaşması yolunda kararlı bir tutum sergilerse, enerji politikalarında önemli bir aktör olarak yerini pekiştirir ve bin yıllık Kürt-Türk birlikteliği de daha olumlu bir mecraya doğru yol alabilir.
AB 2006 yılından bu yana enerji güvenliği konusundan çalışmalar yapmakta ve çeşitli enerji güzergâhları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Enerji güvenliği denildiğinde akla üç temel ölçüt gelir: (1) İhtiyacı karşılayabilecek miktarda enerji kaynağı; (2) makul bir fiyat; (3) güvenilir ve kesintiye uğramayacak tedarik. Enerji güvenliğinde, enerjinin ithal edildiği ülkenin yanı sıra enerjiyi ihraç eden ülkenin de güvenilir olması gerekir. Buna rağmen olası bir kesinti durumunda, en çok zarar gören ülkenin, enerjiyi dışarıdan ithal etmek durumunda kalan olacağı aşikârdır. Kısacası, enerji makul bir fiyata olmalı, bulunmalı ve ulaşılabilir olmalıdır. Ulaşılabilir olmasının en önemli koşulu, güzergâhın güvenli olmasıyla da alâkalıdır.
AB ve NATO, enerji güvenliğini hayati sayar
Enerji güvenliği 2008 yılında gerçekleştirilen Bükreş Zirvesi’nden bu yana NATO’nun da gündeminde yer almaktadır.[1] Bükreş Zirvesi’nde NATO, istikrarı artırmak, kritik altyapıların korunması, bilgi ve istihbarat paylaşımını sağlamak, uluslararası ve bölgesel işbirliklerini geliştirmek gibi beş temel hususta, enerji güvenliği için destek sağlayabileceğini dile getirmiştir. NATO, 2010 yılında gerçekleştirilen Lizbon Zirvesi’nde ise enerji güvenliğini tehdit algısı kapsamına almış ve ortak güvenliğin bir parçası olarak kabul etmiştir. Lizbon Zirvesi’nden sonra yapılan diğer tüm NATO toplantılarında da enerji güvenliği meselesine yer verilmiştir. Bu çerçevede, NATO için de enerji güvenliği, enerji kaynaklarına güvenli ve sürekli erişim, enerjinin geçtiği güzergâhların sağlamlığı, enerji altyapısı ve boru hatlarının korunması, şebekeler arasındaki bağlantıların kesilmemesi, enerji ihraç eden ülkelerin ve enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi anlamına gelmektedir. Kısacası, NATO da enerji bağımlılığına karşı durmakta ve enerji güvenliğini ulusal güvenliğin bir parçası olarak görmektedir. NATO’nun enerji güvenliği hususuna giderek artan bir önem vermesi, enerji kaynaklarına yönelik saldırıların artmasıyla yakından ilişkilidir. Zira Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, enerji altyapılarına yönelik her yıl ortalama 350 civarında sabotaj eylemi gerçekleşmektedir.
Avrupa Komisyonu, AB vatandaşlarının müreffeh yaşamı için güvenli enerjinin elzem olduğunu düşünmektedir. AB’nin petrol ve doğal gaz ithal ettiği bölgelerin istikrarsızlığı, Birlik için ayrı bir sorun teşkil etmektedir. Zira AB’nin petrol ithal ettiği ülkelerin % 80’i ve doğal gaz ithal ettiği bölgelerin % 60’ı, Birlik kriterleri açısından siyasi olarak istikrarsız kabul edilmektedirler. Yakın döneme kadar AB petrolünün % 88’ini, doğal gazın da % 70’ini Rusya’dan ithal etmekteydi. Ancak Rusya hiçbir zaman AB için güvenilir bir partner olamadı. Rusya, 2006 yılında Ukrayna’ya verdiği doğal gazı kestiğinde, AB Rusya yerine ileride alternatif olabilecek güzergâhlar arayışına girdi. 2009 yılında Rusya, iki transit ülke konumunda olan Ukrayna ve Belarus ile “ödenmeyen doğal gaz faturaları” gerekçesiyle yeni sorunlar çıkartınca, bazı AB ülkelerine giden doğal gazda da kesintiler yaşandı.
AB’nin enerjide farklı güzergâh arayışları
Günümüzde AB küresel enerji üretiminde yaklaşık % 5,5’lik bir paya sahip iken, Birliğin küresel enerji tüketimindeki payı % 12 civarındadır. AB ülkelerinin neredeyse tamamının sanayileşmiş olması, birlik üyelerinin petrol ve doğal gaz ihtiyacını büsbütün artırmaktadır. AB’nin enerji güvenliği stratejisinde, enerji sağlanacak yerlerin çeşitlenmesi ön plana çıkmaktadır. Ancak Rusya da doğal olarak kendi denetimi dışındaki enerji nakil hatlarına müsaade etmek istemiyor ve coğrafi konumundan da yararlanarak, bu alandaki üstünlüğünü sürdürmeye çalışıyor. Hazar Denizi ve Orta Asya’nın coğrafi olarak Rusya’ya yakın olması, Rusya açısından ayrı bir avantaj teşkil ediyor.
2010’lu yıllarda AB, farklı enerji sağlama merkezleri olarak Hazar Denizi ve Orta Asya ülkeleri alternatifi üzerinde çalıştı. Ancak bu bölgeler, özellikle de Hazar Denizi kıyısındaki ülkeler Rusya’nın siyasî etkisinde olduğu için, AB istediğini elde edemiyordu. Çünkü Rusya, AB‘nin kendisini bypass ederek öyle kolayca Asya marketine girmesine müsaade edemezdi. Buna rağmen AB, Güney Gaz Koridoru (Southern Gas Corridor) üzerine planlar yapmaya başladı ve 2009 yılında Avrupa Komisyonu, Güney Gaz Koridorunu resmen ilan etti. Güney Koridoru ile amaç, Azerbaycan ve Türkmenistan’daki rezervlerin taşınmasıydı. Bu proje ile Hazar kıyısındaki petrol ve doğal gaz, Gürcistan ve Türkiye üzerinden Bulgaristan, Yunanistan ve İtalya’ya ulaşarak AB pazarına dağıtılacaktı. Ancak Rusya, Güney Akım projesi ile yeni bir güzergâh alternatifi formüle edince işler karıştı. 2014 yılında, Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi üzerine Güney Akım rafa kaldırıldı. Nasıl ki Kuzey Akım’dan Almanya faydalanıyorsa, Güney Akım projesinden de en çok Macaristan ve İtalya yararlanacaktı. Güney Akım iptal edilince, yerine Rus gazının Karadeniz üzerinde Türkiye’ye getirileceği Türk Akımı Boru Hattı ilan edilmişti.[2] Uluslararası adıyla ‘TurkStream’ olarak bilinen Türk Akımı projesinde de bu sefer Ukrayna bypass edilmişti. Bu yıl yapımı biten, ancak Rusya- Ukrayna savaşı nedeniyle şimdilik durdurulmuş olan Kuzey Akım 2 Boru Hattı projesi de, daha 2015’te AB üyeleri arasında ciddi siyasi tartışmalara sebep olmuştu.
Avrupa Birliği alternatif bir güzergâh olarak da Doğu Akdeniz’i görmektedir. Doğu Akdeniz kıyılarındaki petrol aramaları 1950’lerde başladı ve 1970’lerden sonra derin sulardaki aramalarla devam etti. İsrail’in 1990’lardan bu yana çıkarmaya başladığı doğal gaz, ancak kendi ihtiyacını karşılamaya yetmektedir. Buna rağmen Doğu Akdeniz’de 1.7 milyar varil petrol, 3.5 trilyon m3 doğalgaz olduğu tahmin edilmektedir. AB 2015 yılında, Doğu Akdeniz’deki doğal gazın Avrupa’ya taşınması için East Med Boru Hattı üzerinde kimi planlar yapmaya başladı. 1900 km uzunluğunda olması düşünülen East Med Boru Hattıyla, doğal gazın deniz altından Avrupa’ya taşınması hedeflenmiştir. Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail, Ocak 2020’de East Med Boru Hattı için bir anlaşma imzaladılar. Hâlihazırda 2025’te tamamlanması planlanan bu projenin, yüksek maliyet nedeniyle uygulamaya konulması zor görünmektedir. Zira ABD’den gelecek LNG, bu projeden daha ucuza mal olabilir. 2015’te enerji sektöründe önemli bir atılım gerçekleştiren ve 2018 yılından bu yana doğal gaz ihraç etmeye başlayan Mısır da AB’nin ilgi alanındadır, ancak Doğu Akdeniz gazı, hem rezerv, hem de maliyet açısından AB’nin derdine derman olabilecek türden değildir.
Enerji “oyunu”nda Çin Rusya’nın tarafında
Rusya’nın enerji meselesinde AB ile karşı karşıya geldiği her durumda, Çin Rusya’dan enerji ithal ederek Rusya’nın elini güçlendirmektedir. 2018 yılında Çin, 280.3 milyar m3 ile dünyada en çok doğal gaz ithal eden ülke oldu. Çin’in gaz ihtiyacı giderek artmaktadır. ABD ile gümrük tarifleri konusunda anlaşmazlıklar yaşayan Çin, ABD’den ithal ettiği LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) yerine Rusya’dan doğal gaz ithalatını artırmaktadır. ABD, Çin ile enerji meselesinde çatıştıkça, Rusya bu çatışmanın kazanan tarafı olmaktadır. Gazprom 2035 yılına kadar Çin’in gaz ithalatının % 25’ini tek başına karşılamayı hedeflemektedir. Öte yandan Rusya, 2018 yılından beri Çin’e ham petrol ihraç eden ülkelerin de başında yer almaktadır. 2018 yılında Rusya’nın Çin’e günlük ham petrol ihracatı 1.43 milyon varili aştı. Oysa 2017 yılına kadar Çin’e en çok ham petrol ihraç eden ülke Suudi Arabistan idi. 2017 yılında Çin, % 15’lik bir ticaret hacmiyle Rusya’nın en büyük partneri iken, Rusya %1.9 ticaret hacmiyle Çin için 10. sırada kalıyordu. Rusya ile Çin arasındaki ticaret hacmi 2018 yılında % 24 artış göstererek 108 milyar dolara ulaşmış ve tüm zamanların en yüksek seviyesine çıkmıştır. Rusya lideri Putin ve Çin Devlet BaşkanıXi Jinpingdünyada en çok görüşen ve anlaşan liderler olarak kabul edilmektedir. Xi Jinping, 2012 yılında ÇKP’de en üst lider olarak görev aldığında, ilk ziyaretini Moskova’ya gerçekleştirmiş ve 2019 yılına kadar Putin ile 25 defadan fazla görüşme gerçekleştirmişlerdir.[3]
Rusya ve Çin jeopolitik açıdan ABD hegemonyası karşıtlığı üzerinden yakınlaşmaktadır. İki ülke BM Güvenlik Konseyinde de çoğunlukla yakın hareket etmektedir. Geçmişte Yugoslavya savaşı, Irak savaşı, Kosova’nın bağımsızlığı, Libya’nın işgali ve Arap Baharı olaylarında, Rusya ve Çin hep benzer tutumlar sergiledi. 2008 yılında, Rusya’nın Gürcistan saldırısından sonra bağımsızlıklarını ilân eden Abhazya ve Güney Osetya, Çin tarafından tanınmadı. Buna karşılık Çin, 2014 yılında BM Güvenlik Konseyi’nde Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesini kınayan karara çekimser oy verdi. Son yıllarda Çin ve Rusya’nın savunma sanayi alanındaki işbirliği de giderek artmaktadır. Ortak askeri tatbikatların yanı sıra Çin, Rusya’nın en ileri hava savunma sistemleri olarak kabul edilen S-400 hava savunma füzelerini ve Su-35 savaş jetlerini de satın almıştır. Çin’in yanı sıra Hindistan, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye de S-400 füzelerini satın alan ülkeler arasında yer almaktadır.
Kürdistan doğal gazı, AB’yi Rusya’ya bağımlı olmaktan kurtarabilir
AB enerji güvenliği sorununa ne Hazar Havzası ve Orta Asya, ne de Doğu Akdeniz’den çıkarılması muhtemel doğal gaz ve petrol ile gerçekçi bir çare bulmaz. AB’yi enerji meselesinde Rusya’ya bağımlı olmaktan kurtarabilecek yegâne çözüm, Kürdistan doğal gazının Türkiye üzerinde Avrupa pazarlarına ulaşmasıdır. Hazar Denizi ve Orta Asya enerji havzalarını denetim altında tutan Rusya, bir de İran ile işbirliği yaptığında, özellikle doğal gazda tekel konumuna ulaşmaktadır.
Rusya’nın AB’ye ve dünyaya karşı bir silah olarak kullandığı enerji kartı, küresel düzeyde uluslararası barışa zarar vermektedir. Mavi Akım ve Türk Akımı projeleriyle Karadeniz üzerinden Rusya doğal gazını alıp bir kısmını Avrupa’ya sevk eden Türkiye, TANAP (Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı) ile Azerbaycan doğal gazını da Avrupa’ya ulaştırmaktadır.[4] Türkiye’nin bir anda bu devâsâ projeleri devre dışı bırakması beklenemez; ancak birkaç ay önce Kuzey Akım 2 üzerinden gaz alımını durduran Avrupa, Türkiye üzerinden doğal gaz alımını da durdurabilir. AB, doğal gaz meselesinde Rusya’ya bağımlılık ilişkisine kesin olarak son vermek istediğinde, Türkiye enerji politikalarında iki seçenekle karşı karşıya kalabilir: (1) Rusya, Çin ve İran blokunda (Asya Bloku) yer almak; (2) AB, Amerika ve NATO (Batı Bloku) ile hareket etmek.
Avrupa Birliği 2006 yılından beri Rusya doğal gazına bağımlılıktan kurtulmak için çeşitli projeler gerçekleştirmektedir. NATO da 2008’den bu yana enerji güvenliği sorununa ciddiyetle eğilmekte; AB’nin enerjide Rusya bağımlı olmasını bir güvenlik sorunu olarak değerlendirmektedir. Rusya-Ukrayna savaşı, AB’nin bu yöndeki arayışlarını hızlandırmakla kalmadı; Birliğin somut adımlar atması ve kesin kararlar almasına yol açtı.[5] Birliğin enerji konusundaki ikinci hamlesi, Türkiye’yi bu iki seçenekten biriyle karşı karşıya bırakabilir. Henüz vakit daralmadan, Türkiye de enerji meselesinde Kürdistan bölgesiyle işbirliğini geliştirmenin yoluna bakmalıdır.
Kürdistan’daki 5-6 trilyon m3 doğal gaz rezervi, Türkiye ve AB’nin en az 40-50 yıllık ihtiyacını karşılayabilir ve AB’yi Rusya doğal gazına bağımlı olmaktan kurtarabilir. Türkiye, Mavi Akım ve Türk Akımı gibi Rusya doğal gazını Karadeniz üzerinden Türkiye ve Avrupa’ya taşıyan boru hatlarını muhafaza etmenin yanı sıra, bir an önce Kürdistan gazının da Avrupa’ya ulaşması için harekete geçmelidir.
Kürdistan Federe Bölgesi, enerji politikalarında tereddütsüz Batı Bloku ile hareket etmekten yanadır. Başbakan Mesrur Barzani, 2022 Küresel Enerji Forumu’nda “Yakın gelecekte Irak’ın geri kalanına, Türkiye’ye ve Avrupa’ya net gaz ihracatçısı olacağız ve enerji güvenliği ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olacağız” derken, bu tutumu bir kez daha teyit etmiş oldu. AB’nin de Kürdistan Bölgesindeki enerji altyapısı projelerini desteklemesi, Birliğin enerji güvenliği politikalarına ciddi katkılar sağlayacaktır. Ayrıca Türkiye’nin Kürdistan Federe Bölgesi’yle enerji alanındaki işbirliği, Türkiye’deki enerji kaynaklı pahalılığı da hizaya getirir. Zira inşaattan gıda sektörüne kadar, Türkiye’deki fahiş fiyat artışları doğrudan doğruya petrol ürünlerine yapılan zamlarla orantılı seyretmektedir.
Kısacası Türkiye, Kürdistan doğal gazının dünya pazarlarına ulaşması yolunda kararlı bir tutum sergilerse, enerji politikalarında önemli bir aktör olarak yerini pekiştirir ve bin yıllık Kürt-Türk birlikteliği de daha olumlu bir mecraya doğru yol alabilir.
[1] https://www.nato.int/docu/review/articles/2018/07/26/energy-security-a-critical-concern-for-allies-and-partners/index.html
[2] Rusya’nın Anapa şehrinden Kıyıköy’e (Lüleburgaz) uzanan TürkAkımı, her biri 935’er kilometre uzunluğundaki iki hattan oluşmaktadır. 31 Aralık 2019’da faaliyete başlayan TürkAkımı’nın her bir hattı 15,75 milyar metreküp kapasiteye sahiptir. 31,5 milyar metreküp gaz kapasitesi bulunan TürkAkımı’nın 15,75 milyar metreküp kapasiteli ilk hattı ile Türkiye’ye, aynı kapasiteli ikinci hattı ile Bulgaristan üzerinde Avrupa’ya gaz gönderilmektedir. Bkz. https://www.ntv.com.tr/ekonomi/turk-akimi-dogalgaz-boru-hatti-acildi-turkakimi-hatti-projesi,zsHS1-EeTUWkI30C40IKgw. Türkiye’nin Kasım 2015’te bir Rus jetini düşürmesinin ardından TürkAkımı projesi askıya alınmış ve 2016’da ilişkilerin düzelmesi üzerine yeniden başlamıştı. Türk Akımı, Mavi Akım boru hattından sonra Rusya ile Türkiye arasındaki ikinci direkt gaz hattı olup 11.4 milyar Euroya mal olmuştur. Bkz. https://tr.euronews.com/2020/01/08/turk-akimi-dogal-gaz-boru-hatti-turkiye-rusya-ve-bolge-icin-ne-anlam-tasiyor 2003 yılından beri devrede olan ve 1213 km uzunluğa sahip Mavi Akım Hattı, 2021 yılı sonunda 15,98 milyar metreküp doğal gaz sevkiyatıyla en yüksek yıllık hacme ulaşmıştır. Bkz. https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/turkiyeye-2021de-mavi-akim-uzerinden-rekor-gaz-sevkiyati-yapildi/2487873
[3] https://theasiadialogue.com/2019/06/20/drivers-and-limitations-of-the-china-russia-axis/
[4] TANAP projesi kapsamında 2021’de Türkiye’ye 8 buçuk milyar m3, projenin devamı ve Avrupa ayağı olan Trans Adriyatik Boru Hattı (TAP) üzerinden yaklaşık 8 milyar m3 gaz Avrupa’ya taşındı.
[5] AB’nin bu konudaki kararları için şu yazıma bakılabilir: https://serbestiyet.com/yazarlar/turkiye-dolari-degil-petrolu-dusuk-tutmaliydi-95659/