Kurulduğu günden beri, A.Öcalan’dan sonra adları PKK ile özdeşleşmiş bu üç isim, ABD tarafından ödüllü terörist listesine alınmalarındaki asıl gerekçeler iyi algılanmalıdır.
KCK’nin yürütme üyeleri, Cemil Bayık, Murat Karayılan ve Duran Kalkan. Gençliklerini ve orta yaş hayatlarını PKK’ye “hibe”etmiş şahsiyetlerdir. KCK Y.K. üyeleri olarak, ömürlerinin kalan kısmını da bu partide emekli olarak geçirmeye, kararlı görünmektedirler. PKK’nin enternasyonalizim adına, halkların kardeşliği saplantısı, örgütsel bir zafiyet haline gelmiştir. Devletin kayyumları gibi, tartışmasız atadığı bu üstünleri, Kanton Eş Başkanlığına, HDP yöneticiliğine, Milletvekiliğine aday göstermektedir. Böyle olunca da mevcut Kürd kurumlarının bir kısmı ve yönetimleri”emir” subayları tarafından yönetilme durumuna düşmektedirler.
Bu denli güçlü kitlesi ve ilişkisi olan bir örgüt olmasına rağmen PKK, Kürd halkına büyük kayıplar yaşatıyor.
Bugün geldikleri yer, Kürdistan’ın 4 parçasında elde edilmiş kazanımları geriletmek, hatta katili ile birlik ve beraberlik içinde yaşamaya razı olma durumudur. Ulusal değer ve sembollere karşı bir dalgakıran görevi yaptığı gün geçtikçe daha net anlaşılmaktadır. Sömürgeci devletlere zarar vermekten öte, onlarla birlik, beraberlik vurgusu yaparak Kürd tarafını açık bir şekilde aldatmakta, umutsuzluğa sürüklemektedir. Bu nedenle Kürd halkının bugüne kadar legal düzeyde yakaladığı fırsatlar, sorumsuzca heba edilmektedir. Öz yönetim kurma girişimi sonucu, yıkılan şehirler ve hendeklere gömülen binlerce gençten sanki kendileri sorumlu değilmiş gibi davranılmakta. Bu bilinçli yıkım siyaseti yapan kurum ve kadrolar ağır şekilde cezalandırılmadıkları sürece, devlet hep kazanan taraf olacaktır.
Ayrıca bu süreçte, devletin güçlü teknolojik üstünlüğüne karşın, kadrolarını koruyamayıp önlerine çözüme yararı olacak hedefler koymayarak, devletimize “zeval“ gelmesin pahasına binlerce insanımız öldürülmüştür.
Bu üç kişi, Kürd halkının yarım asırlık mücadele tarihinin en önemli sorumluları, sanıkları ve tanıklarıdırlar. Çünkü uzun süre PKK/Kongra Gel/KCK yöneticileri olarak her zaman yönetim kadrosunda yerlerini alarak konumlarını korumuşlardır. Bunlar, Kürd halkının yakın tarihinde, tüm yaşanan olayların baş sorumluları, yenilgi, yıkım ve sindirmenin baş aktörleridirler. Türk devleti bile bir kaç yılda bir, Genel Kurmay ve ordu komutanlarını değiştirip veya emekliye sevk ederken, taze kan değişimi becerisini gösteremeyen örgütü, şahısların hegemonyasında kalma durumuna düşmektedir.
PKK’nin bu demirbaş kadroları, 40 yıldan beri her koşulda, bir konumdaydılar. Her söylemin başına demokratik deyimini getirmenin, sadece kendi konumlarını korumak amaçlı olduğu gün geçtikçe daha net anlaşılmaktadır. Bunu farkında olmayanlar, görmeyenler, onlara umut başğlamış, Kürd halkının kurtulacağına inanmış sempatizan ve bedel ödemiş taraftarlardır. Yarım yüz yıllık silahlı mücadele tarihi sonucunda, bugün geldikleri bir yer ve kazanımları görünmüyor. Ana karargahlarının olduğu Kandil Dağı bile kendi kazanımları sonucu değildir. Tüm bunlara rağmen kapılarını kendilerine açmiş Güneyli Kürdlere de en büyük kazığı atmayı ihmal etmediler. Kerkük, Şengal ve Afrin konusundaki tutumları ibret vericidir. Şengal Halk Meclisinin geçen hafta yaptığı,” Şengal’i Bağdat hükümeti sahiplenmeli’ çağrısı durumun vahametini göstermektedir. Bu çağrıyla toprağını düşmalarına teslim etmek, Kürd halkının meclisi olbilir mi? PKK ve PYD aynı şey değildir! Halk arasında binlerce şaibe ortalıkta dolaşmakta iken, ABD tarafından yakalanmaları için başlarına konulan üçlü ödül yeni bir gündem olmuştur. Bu açık bir mesajdır. Ve bu mesajla öncelikli olarak ABD’nin menfaatlerine uygun davranmayan PKK ve PYD hedeflenmiştir. Emeklilik yaşlarını çoktan doldurmuş, büyük devletlerin hedefine gelmiş bu üç insanın bundan böyle Kürd halkına bir yararlarının olmayacağını düşünerek istifa etmeleri, yerlerine yeni kadroların gelmesi sağlanmalıdır. Aksi takdirde, sokağa dökülüp, eylemci bir anlayışla kitleleri ve PKK yi anti- Amerikancı stratejisine geri götürme çabası en başta Kürde düşman devletlerin işine yarayacağı bilinmelidir.
Böylesi bir davranış, aynı zamanda, Türk devletinin ABD ile olan çelişkilerinde Türk tarafının tezlerini savunmak anlamına gelmektedir.
Rojava’da yapılan son açıklamalar bu yönde ve Rus devlet yetkililerinin açıklamaları ile bir paralellik olduğu gözlenmektedir. Bu ise Rojava’nın tümden kaybedilmesini göze almak anlamına gelmektedir. Bu üç insanın çıkarları Rojava’nın çıkarlarına tercih edilmemelidir. Tam tersinne tüm parti ve SEROKLAR’ın Kürdün ulusal var olma mücadelesinde sadece birey oldukları gerçeği unutulmamalı ve abartılmamalıdır. M.KARYILAN ve Arkadaşlarına ÖNERİLER
Adalet ve Hukuku iyi işleyen, insani değerlere önem veren bir ülkeye sığınıp, haklarını savunmalıdırlar. Yapacakları siyasi içerikli bir savunma, hayatlarının geri kalanını, farklı bir konumda, barışa hizmet etmelerini sağlayacaktır.
Böylesi bir duruşun, mazlum bir halkı dünya kamuoyuna anlatma bakımında da önemi büyük olur. Bu anlayışla hareket etmeleri halinde Kürd halkına dağda kalmalarından daha fazla hizmetlerinin olacağı bilinmelidir. A. Öcalan’nın zamanında bu fırsatı değerlendirmeyi göze almaması ebedi tutsaklığına neden olmuştur.
İçinde bulunduğumuz bu benzer, tarihsel vakayı bir fırsata çevirmenin önemi büyüktür. Aksi taktirde önlerine İran ve İmralı seçeneği konulacağı unutulmamalıdır. KCK yöneticilerinin çokça dillendirdikleri halkların kardeşliği şiarı, belki savunma tarihinde önemli bir yer tutabilir. ABD’nin AMACI NEDİR?
ABD’nin aldığı bu kararın, aynı zamanda hem Kürdlere hem de Türklere kimi mesajlar vermeyi de hedeflemektedir. PKK’nin Güney ve Rojava Kurdistanı’nda Rusya, İran ve BAAS yanlısı anlayışını tamamen terk etmesi. PKK’nin PYD’yi kendi çizgisine eviriltme ve yönetmeyi bırakması... PYD Kandil’de degil, Rojavada yönetilmelidir. PKK, Kürdistan’ın iki parçasındaki gelişmelere özellikle iç işlerine karışmayı bırakmalıdır. PKK, İran, İrak ve Suriye rejimleri ile masa altı ilişkilerini bitirmeli ve bunlara karşı net bir politika gütmelidir. PKK, bölgede acil gündemin İŞİD olduğunu kavramalıdır. Türk tarafına verilen mesaj da: PKK ve PYD aynı değildir. Senin PKK şikayetini anlıyoruz. Verilen yakalanma emri sana sus payıdır. PYD Terör örgütü değildir. Suriye’de şu anda beraber çalışmaktayız. ABD’yi terör örgütünü desteklemek ile suçlayıp, İŞİD’i desteklemeye devam edemezsiniz. İki tarafa da verilen mesajlar da var: İRAN rejimine ders vereceklerini, dize getirilmesinde ABD’ye köstek olmamalarını salık vermektedir. Hem Türk hem PKK tarafının ABD’ye kaşı yapılan açıklamaların bir anti- Emperyalist benzerlik olduğu çok net görülmektedir. Yoksa uzun süren yıkım savaşlarında partilerimiz, savaştıkları devletlere, yöneticileri de DEHAQA mı benzemeye başlıyorlar?