Eğer söz konusu olan bir ulusun kendi içindeki sorunlar ise ne kadar gaddar olursa olsun, aynı ulustan, aynı kandan, aynı dinden olma ve aynı dili konuşmanın verdiği ortaklıktan dolayı, o sorun nedeniyle bir katliama başvurmaz. Yani özcesi bir halk veya bir ulus kendi kendisini, bir devlet kendi halkını asla ve asla yok edemez. Bu kendi iktidarını yok etmek anlamına gelir. “İnsanı yaşat ki devlet de yaşasın” sözü meşhurdur. Çünkü devlet ve ulus o halkın bireylerinden oluşmaktadır. Ancak bir ulus başka bir ulusu veya uluslaşmak için mücadele eden bir halkı tamamen yok edip, tarih sahnesinde silebilir.
Egemen ulusun devleti, bir başka halkın veya ulusun var olma haklarını savunma mücadelesini kendi varlığına ve bekasına tehdit olarak görüp onları toplu halde kılıçtan geçirebilir. Osmanlının Ermenileri, Almanların Yahudileri veya İngilizlerin Aborjinleri yok ettikleri gibi, örnekleri çoğaltmak mümkündür. Kuzey Amerika Kıtasında ‘Beyaz Adam’ın Kızılderilileri, Güney ve Orta Amerika’da İspanyolların Yerli Halka soykırım uygulaması gibi…
Böyle durumlarda hakim ulus devletine dayatılan var olma ve özgür benliği için yürüttüğü mücadele talebi toplu kırımla karşılık bulabilir.
Yani hakim ulus devleti, ezilen devletsiz ulusa savaşı ve şiddeti dayatır. Onlar bu insani taleplerinden vaz geçmedikleri sürece, toplu yok edilme ve adeta yaşadıkları coğrafyada tüm canlıları imha etmek için jenoside tabi tutulma riski oldukça yüksektir. Bugünkü telekomünikasyon koşullarında bu çok mümkün olmasa da bir opsiyon olarak hazırda bekletilmektedir. Bugüne kadar Kürd halkına hep toplu kırım ve yok etme politikası dayatılmıştır. Sömürgeciler genel olarak bu politikalarında başarılı da olmuşlardır. Kendilerinin asker ihtiyacını karşılamak, onları savaşlarda en ön saflara koyarak öldürmek suretiyle yararlanmışlardır. Her parçada devletin çıkarlarını savunan, kendisine benzer milyonlarca uşak Kürd yaratmış durumdadırlar. Devletin kolluk görevlilerinden önce halkımızın özgürlük mücadelesi önünde ciddi bir engel oluşturan bir Kürd hain nüfusu bulunmaktadır. Türk devleti Kürde karşı savaş ateşinde bunları maşa ve siyasette oy bankası olarak kullanmaktadır. Efrin’e gönderdiği maaşlı Kürd korucuları hepimiz bilmekteyiz. Türk devleti adına kendi kardeşlerini öldürmeye gidenlerin ne büyük onursuzluk ve suç işledikleri ortadadır. Savaşta bile kendi ulusuna mensup askerleri koruduklarını, Kürdü ve diğer etnik azınlıkların gençlerini öne sürdükleri bir gerçekliktir.
Kürd halkı kendi dinamiklerini yeteri derecede eğitip, örgütlemeden, destek hazırlıkları olmadan ya da vakitsiz başkaldırılar şeklinde harekete geçmiş ve bu çoğu zaman yenilgi ve katliamlarla bastırılmış, daha örgütlenme aşamasında iken, devletin ölçüsüz şiddet ve toplu katliam riski ile karşılaşmıştır. Bu ince ayar politikasını hesaplayamamak, bu halkların özgürlük taleplerinin yok olmasına veya bir başka bahara kalmasına neden olmaktadır. Bu politika, halkını hak sahibi, özgür yapmak yerine kölelik statüsünü pekiştirmeye, kaş yapayım derken göz çıkarmaya benzer bir durumla karşılaşma riskine davetiye çıkarmaktır. Yeterli örgütlenme ve savunma gücünü oluşturmayan halklar ve ulusların, çocuklarının süngülenip ve toplu katledildikleri bilinmektedir. Geçmişten bugüne Kürd halkı dört parçada bu şiddete onlarca kez hep maruz kalmış ve günümüzde de kalmaktadır. Son Efrin savaşı, T.C devletinin ne denli Kürde düşmanlık beslediğinin ispatıdır.
Bütçelerinin büyük bir kısmı ile “savunma” adı altında Kürd halkını öldürmek için milyonlarca dolarlık silah alımlarına gitmektedir. İleri düzeyde teknolojik üstünlüğe sahip, akıllı ve güdümlü bu silahların hedefinden kurtulmak mümkün değildir. Kürd halkı ulusal bir cephede birliğini ve önderliğini gerçekleştiremezse kaybetmesi büyük bir olasılık dahilindedir.
Birliğimiz ve devletimiz olmadığı sürece gerçek anlamda demokratik bir topluluk da olamayız, olsak bile onu devletsiz koruma imkanımız olmaz. Her alanda Kürdün tepesine atama ile yerleştirdiğimiz Türkler, Araplar, Türkmenlerle ne kadar demokrat olduğumuzun değil ne kadar ulusal değerlerimizden uzak aptal olduğumuzun göstergesidir.
En büyük demokratik davranış, Kürdistan halkının kendi devletini kurmasıdır. Kürd halkının isteyeceği en büyük demokrasi talebinin Kürdistan devleti kurmak olduğuna hiç kimsenin zerre bir kuşkusu da yoktur. Bu asgari, yani minimum talebi sahiplenmeyenlerin Kürd ve Kürdistan demeleri gösteriden ibarettir.
Başta T.C nin eliyle haklarımızın haklı taleplerini yok etmek, yanlışa yönlendirmek için özel “paravan” örgütler kurulduğunu hepimiz bilmekteyiz. Başta dini istismar eden bu örgüt ve kurumların Kürdistan’a devlet eli ile yerleştirildikleri bilinmektedir. Başta korucular olmak üzere bir çok İstihbarat örgütünün Kürd mücadelesinin içine “dinleme kulaklar“ olarak yerleştirildiklerini bilmekteyiz. Özellikle Avrupa’da, diaspora diye bilinen sahada legal eylemlerde kitlemizi, devletlerin polis güçleri ile karşı karşıya getirme görevlerinin olduğu unutulmamalıdır.
Kürdlerin dünya siyasetinden tecrit edilmesi anlamına gelen eski jargon anti-emperyalizm söylemlerine karnımız tok olmalı ve bu konuda T.C devletinin Kürde dayattığı terör ve zulmün bu söylemlerle gölgelendiğini bilmeliyiz. Baş çelişkimiz çok net bir şekilde bizi egemenlik altında tutan emperyalist TC ve diğer
sömürgeci devletlerdir. Kürtlerin de giderek, eski klasik sol anlayıştan kendilerini arındırarak ve yakın hedeflerine baş çelişki olarak TC devletini koydukları görülmektedir.
Hemen hemen tüm kıtalarda ulusal sorunların varlığı çeşitli düzeylerde devam etmektedir.
Kürd halkına karşı, yürütülen bu haksız savaş, uygar dünya devletleri tarafından görülmek istememektedir.
Başta büyük emperyalist devletler olmak üzere kendi ekonomik ve siyasi çıkarları için milyonların ölmesini gerektiriyorsa, hiç endişe duymadan ve çekinmeden bunu gerçekleştirmektedirler. Gümümüzde Ortadoğu’da yürütülen savaşların tümü bu konuda birer örnek teşkil etmektedirler.
Dünya devletlerinin bir kez daha bizim ülkemizi savaş alanı haline getirdikleri açıktır. Kürdler bu paylaşım savaşının bir nesnesi olmamalı, kendi ülkelerinin gerçek sahibi olarak hareket etmeli ve dünya devletleriyle bunu esas alarak ilişki kurmaladırlar. Rusya gibi büyük bir gücün mazlum, yer yüzünde hiçbir hakkı olmayan Kürd halkını ve Efrin kasabasını, T.C devletinin barbar insafına bırakması bizim için sahada Rusya ile ortak olmamızın mümkün olmadığını göstermektedir. Son dönemlerde Suriye’den Efrin’e destek çağrısı, derin güçlerin Kürdü Esad egemenliğine verme projesidir.
Bütün çelişkilere karşın, mevcut durumda, bir nebze de olsa bizimle aynı boyda hareket eden güç ABD ve Avrupa’dır. Yerli ve milli geçinenlerin amacı, din kardeşliği, üst kimlik, ortak vatandaşlık, Türkiyelileşme tezleri adı altında Kürde daha büyük acılar vererek onları süregelen egemenlik rejimine mahkum etmektir. ABD ye “Osmanlı tokadı” atacağından nasıl çark ettiklerini ve asıl tokadı Efrin’e atıklarını hep birlikte görüyoruz. Hey güçlüler siz her şeye kadirsiniz!
Özelikle Suriye’de yürütülen kirli savaş çok açık. Uluslararası güçlerin, kim ne kadar yağmalayabilir, kim ne kadar ele geçirebilirse yanlarına kâr kalacağı mantığıyla hareket ettiklerinin bir göstergesidir.
Kürdistan bir kez daha 21. yüzyılda, büyük güçlerin paylaşım muharebesinin cereyan ettiği bir meydana dönüşmüştür. Bir kez daha Kürd halkı kendi geleceği ile ilgili, söz ve karar sahibi olmaktan uzak tutularak, yanlışa oynamaya itilmek istenmektedir. Suriye devletinin yönlendirmesi ile yardıma gelenlerin “KURTARICI MESİH” olmadıkları, çok daha zulümkar oldukları anlaşılmıştır. Çözümden ziyade sorunları daha grift ve çözümsüz bir sürece doğru isteyerek ittiklerini görmekteyiz. Geçmişteki büyük kolonyal imparatorluğunun hayaline kapılan T.C devletin amacı, zayıf düşen sınır komşusu Suriye’nin içinde bulunan Kürd topraklarını işgal etmektir. Uluslararası
terör örgütlerinden aldığı destek ve parayla kiraladığı Müslüman teröristleri kullanarak, Kürd halkının varlığına ve haklarına karşı savaş ve yıkımı dayatmıştır. Yıllardır barış içinde yaşayan Efrin kasabası ve köylerini işgal edip kendi topraklarına katmaya çalışmaktadır. Suriye’nin bu hale gelmesinde en büyük pay sahibi ülkenin T,C devleti olduğu bilinmektedir.
Halkımıza bu katliamı dayatanların ölümden öte bir şey hak ettiklerine şüphe yoktur. Sonuçta Kürt halkı özgür bir Kürdistan kurmakla onları ebedi istirahatgahlarına gönderecektir.