Çiftlikte her yıl mayıs ayında “Kürt Dut Festivali” düzenleyen Torun, ziyaretçilerine her köşede kültürünü anlatmaya, yaşatmaya ve böylece vatanına özlemini gidermeye çalışıyor. Üzüm bağları ve şaraplarıyla tanınan vadiyi mesken edinen Hollywood ünlülerine de bir telefon kadar uzak olan Torun, 4 bin 300 dönümlük arazisinde kendi imkânlarıyla diktiği binlerce zeytin ağacı ve üzüm bağlarından yaptığı şarap ve zeytin yağlarını yine kendi markası “MS Torun” ismiyle satışa sunuyor.
Çiftliğinde üzüm bağları, zeytin, ceviz, incir, badem ve dut ağaçlarının yanı sıra farklı meyve ağaçları da diken Torun, şimdiye kadar iki kilometre yol, beş ev, küçük bir etkinlik salonu, bir ahır, biri zeytinyağı, biri de şarap olmak üzere iki de fabrika inşa etmiş.
Napa Vadisi’nde kısa sürede imza attığı başarılarıyla tanınan Torun, başarısının altındaki en büyük motivasyon kaynağının ülkesine ve kültürüne duyduğu özlem olduğunun altını özellikle çiziyor.
ÖLÜM TEHDİTLERİ ALINCA…
Aslında Torun’u Amerika’ya sürükleyen çocukluk ve gençlik yılları Yeşilçam filmlerini aratmayacak cinsten. Nüfus cüzdanı olmadığı için okula devam edemeyen Torun, 1957’de resmen Bingöl’e, ama kültürel olarak Dersim’e bağlı Xolxol’un Conig köyünde dört çocuklu bir ailenin en genç üyesi olarak doğmuş. İlkokulu bitirirken nüfus cüzdanı olmadığı için diploma alamayacağını öğrenince çok üzülmüş ve annesinin sandığından 6 lira alıp yollara düşer… Önce Elazığ’a, oradan İstanbul’a giden Torun, daha o dönemlerde parklarda yatarak hamallıktan, tornacılığa, ayakkabı boyacılığından, bulaşıkçılığa birçok iş dener. İlk haftalığıyla bir boya sandığı alan Torun, ayakkabı boyacılığına başlar. O dönem işler iyi diye Kadıköy’deki bir gazinonun önüne boyacılık yapan Torun, tanıştığı biri sayesinde gazinoda bulaşıkçılık yapar. Sonra zamanında bulaşıkçılık yaptığı bu gazinonun ortağı olur! Yolu Zeki Müren’den Müjdat Gezen’e, Uğur Yücel’den İlyas Salman’a kadar pek çok ünlüyle de kesişir. Eski Adalet Bakanı Mehmet Moğultay ile tanışıklığı nedeniyle bir ara siyasete de giren Torun 12 Eylül sonrası Sosyal Demokrat Parti’nin (SODEP) kurucuları arasında yer alır. Torun, 90’lı yıllarda Kürt iş adamlarının üst üste öldürüldüğü dönemde kendisine de yönelen tehditler sonucunda çareyi yurtdışına çıkmakta bulur ve 1994 yılında Amerika’nın Atlanta şehrine taşınır.
Atlanta’da farklı işler denedikten sonra şarap üretmeye karar veren Torun, Birinci Dünya Savaşı’nın buhranlı yıllarında gemilerle Amerika’ya gelen Xolxol’lu (Yayladere) dedelerinin bir süre yaşadığı Kaliforniya eyaletine gitmeye karar verir. Hem küçüklüğünden beri merak ettiği dedelerinin Kaliforniya macerasının izini sürmek, hem de ‘bildikleri bir şey vardır’ diyerek 2002 yılında eşiyle birlikte bu eyalete taşınır.
KÜRT OLMASI İLK KEZ İŞE YARADI!
Türkiye’deyken Kürtlüğünden dolayı sıkıntı yaşayan, polis tarafından sorguya çekilen, ismi ölüm listelerine yazılan Torun, Kaliforniya’da kendisini özgür bir şekilde ‘Kürt’ olarak tanıtmaya başlayınca şansı da yaver gitmeye başlar! Torun, bir vesile ile tanıştığı ve uzunca bir sohbet ettiği bir Amerikalının Napa Vadisi’ndeki arazisini satışa çıkardığını fark eder ve arazi için bir süre sonra yeni tanıştığı arkadaşına 200 bin dolar teklif eder. Arazi sahibi normal şartlarda daha yüksek bir fiyata satmayı planladığı arazisini ‘Kürt olduğu için’ Torun’a satmayı kabul eder! Arazinin ilk halini görenler Torun’a karamsar bir tablo çizer, “ölü bir yatırım, burayı canlandırmak imkânsız” diyerek vazgeçirmeye çalışırlar. Ancak, Torun vazgeçmez ve yıllar içerisinde kendi deyimi ile ‘bir cennet köşesi’ yaratmayı başarır. İlk başta aylarca ailesi başka bir şehirde kalırken, Torun tek başına çalışır ve ailesinin taşınabileceği koşulları yaratır.
Peki Torun doğru düzgün tanımadığı, bilmediği bir eyalette elindeki bütün birikimini vererek nasıl değerlendireceğini bile bilmediği bir araziyi almaya nasıl karar verir?
Kendisi bunu, “kendi topraklarında özgürce yaşama ve çalışma şansı bulamamasına” bağlıyor. Ona göre geçmişte kimliği ve kültürü nedeniyle karşılaştığı baskılar en büyük motivasyonu olmuş. Doğduğu ve çocukluğunun geçtiği topraklarda ailesinden öğrendikleri ise ilham kaynağı…
Torun’un bu cesareti aslında bir başka başarılı Kürt iş adamının hikayesinde de karşımıza çıkıyor. ‘Chobani Yoğurt’ firmasının sahibi ünlü milyarder Hamdi Ulukaya da her seferinde girişimcilik ruhunu anlatırken “700 bin dolara satın aldığı eski bir yoğurt fabrikasına gittiğinde ne yapacağını bilemediğinden bir süre fabrikanın duvarlarını boyamakla vakit geçirdiğini” anlatmıştı. Torun’un yaşadıkları bu açıdan Chobani’nin kurucusunun hikayesi ile benzerlikler taşıyor.
KÖYÜNDEN GETİRDİĞİ DUTLARI EKTİ
Mehmet Sıddık Torun’un çiftliğinde ağırlıklı olarak zeytin ağaçları bulunuyor. Çoğu Kürdistan, Türkiye, Yunanistan ve İspanya’dan Napa Vadisi’ne özel olarak getirilen zeytin ağaçlarının sayısı bini geçiyor. Vadide zeytin kültürünün gelişmesinde en önemli kişilerin başında gelen Torun, bir yandan da vadideki diğer yetiştiricilere zeytinciliği öğretiyor ve komşularına zeytin fidanları sağlıyor. Özel olarak zeytinyağı üreten Torun, bu zeytin yağından yaptığı sabunları da satışa sunuyor.
Çiftlikte zeytin dışında kendi köyünden getirttiği dut çeşitleri, Antep fıstığı, ceviz, kayısı, yenidünya, nar, incir ve badem ağaçları bulunuyor. Torun’a göre Napa Vadisi “Dersim dağlarına” çok benziyor. Hedeflerinden biri de çiftliğinde kendi topraklarına özgü bitki ve meyvelerin çeşidini ve miktarını artırmak.
Napa Vadisi’nin şarapları dünyanın en kaliteli ve pahalı şarapları arasında yer alıyor. Torun’un da zeytincilikten sonra en fazla yatırım yaptığı diğer alan üzüm yetiştiriciliği ve şarap yapımı. Cabernet Sauvignon, Zinfandel ve Sauvignon Blanc üzümleri çiftlikteki başlıca çeşitler arasında yer alıyor. Çiftlikte Adıyaman Besni’den getirtilen üzümler de bulunuyor. Torun kendi yaptığı şarapları hem misafirlerine ikram ediyor hem de perakende olarak satışa sunuyor. Dileyenler çiftlikte şarap tadım etkinliklerine de katılarak da Torun’un şaraplarından tadabiliyor.
Çiftliği imkansızlıklara rağmen nasıl sıfırdan yarattığını gururla anlatan Torun, ‘envanterini’ de şöyle aktarıyor:
“Bomboş yamaç bir ormanlık, 4 bin 200 dönüm arazi üzerine iki kilometre uzunluğunda asfalt yol ve arazi çevresinde 22 kilometreye yakın yürüyüş yolu, beş ev, bir ahır, biri zeytinyağı fabrikası, biri de şarap fabrikası olmak üzere iki fabrika, 24 bin üzüm, 10 bin zeytin ağacı, 250 dut, 150 ceviz, 40 kayısı ile fıstık, incir, hurma, nar, ayva, yenidünya, badem, kestane de dahil olmak üzere sayısız meyve ağacı, arazi içinde yüzlerce elektrik direği, 120 sokak lambası, 40 araçlık otopark ve arazinin beton bloktan çitlerini kendi başımıza yaptık.”
ÇİFTLİKTEKİ HAYVANLAR
Torunun çiftliğinde sayısız hayvan çeşidi de bulunuyor. Atlar, keçiler, tavuklar, tavus kuşları bunların başlıcalarından…
Çiftliğe özellikle hafta sonlar gelen misafirler bir yandan doğal bir ortamda bulunmanın keyfini çıkartırken, diğer yandan da şehrin gürültüsü ve stresinden birkaç günlüğüne de olsa kurtuluyor. Amerika’dan gelen Kürt misafirler de tesislerde adeta ‘memleket hasreti’ giderme fırsatı buluyor!
Torun’un vadideki komşuları arasında Hollywood dünyasının tanınmış isimleri de bulunuyor. Müzik ve televizyon ünlüleri arasında yer alan bazı isimler şöyle; 2020 başkanlık seçimlerinde de ismi geçen Oprah Winfrey, pop star Madonna, aktör Robert Redford ve birkaç yıl önce intihar eden ünlü sinema oyuncusu Robin Williams.
‘AMERİKAN RÜYASI’
Torun çiftliğinde kurulu tesisler de oldukça dikkat çekiyor. Öyle ki, araziyi kendisine satan kişi yıllar sonra çiftliği ziyaret ettiğinde gördüğü büyük değişim karşısında gözyaşlarına hâkim olamayarak şu tepkiyi vermiş, “İyi ki bu araziyi sana vermişim. Neredeyse tam bir cennet bahçesine çevirmişsin.”
Çiftlikteki yol, inşaat ve altyapının büyük bir bölümünü kendi elleriyle yapan Torun, hayalindeki çiftliğe dair planlarının önemli bir kısmını henüz hayata geçiremediğini anlatıyor. Görünen o ki önümüzdeki yıllarda çiftlik daha da gelişecek ve bir belki de Napa Vadisi için bir model olacak.
Çiftliğin misafirleri arasında ise ağırlıklı olarak Amerika’nın farklı eyaletlerinden, Türkiye’den ve Avrupa’dan gelenler var… Genelde hafta sonları için çiftlikte konaklıyorlar. Torun’un eşi Naciye Hanım da aslında profesyonel aşçı. Misafirlerine kendi çiftliklerinin ürünü olan peynir, tereyağı, yoğurt, pekmez, bal, kaymak, yumurtadan oluşan kahvaltı ve yemekler sunan Naciye Hanım, bir bakıma çiftlikte eşinin en büyük yardımcısı.
Tesiste Torun’un kendi köyünden getirttiği babasından kalan köy araç ve gereçlerinin yer aldığı ‘Kürdistan Tarım Müzesi’ de dikkat çekiyor. Burada “Kürdistan’da tarım kültürü”nü anlatan pek çok materyal yer alıyor. Torun’un çiftlikteki bir sonraki büyük projesi ise Adıyaman’daki Komagene Krallığı’ndan kalma Nemrut Tapınağı’nın benzerlerini dağın en yüksek tepesine yapmak ve misafirlerin ziyaretine açarak binlerce yıllık bir tarihi binlerce kilometre uzakta da olsa yaşatmak.
ANTER, KAYA, ELÇİ…
Çiftlikteki birçok yola ve bölgede tarihe mal olmuş Kürt şahsiyetleri ve değerlerinin ismi verilmiş. Ahmede Xanê, Seyid Rıza, Qazi Muhammed, Yılmaz Güney, Musa Anter, Yaşar Kemal, Tahir Elçi, Ahmet Kaya ve arazinin üst kısımlarında ‘Rojava’, ‘Bakur’, ‘Başur’, ‘Rojhılat’ tabelaları dikkat çekiyor.
Torun’a göre bir insanın hayallerini gerçekleştirmek için ilk önce çok istemesi lazım. Sonra da azim ve kararlılık. En önemlisi de aynı yola baş koyduğunuz birilerinin varlığı… Torun, “Beni bugünlere getiren şey sahip olduğum değerler ve içinden geldiğim kültüre olan bağlılığım” derken de geçmişini hatırlatıyor.
Peki acaba Torun Napa Vadisi’nde gerçekleştirdiği rüyasını doğduğu topraklarda gerçekleştirebilir miydi? Dersim’de, Bingöl’de, Diyarbakır’da böyle bir çiftliği kurabilir miydi? Torun’un öyküsü aslında 90’lardan itibaren Kürt sorunundan dolayı ülkesini terk ederek uzak diyarlara yerleşen ve buralarda başarı öykülerine imza atan binlerce kişinin hikayesinden farklı değil. Torun da Kürt sorunundan kendi payına düşeni şöyle anlatıyor, “Doğduğumuz topraklarda, inandığımız değerlerle bir yaşam şansı verilmese de biz geldiğimiz yere uyum sağlamakla birlikte içinden geldiğimiz kültürü asla bir kenara bırakmadık. İnandığımız değerler uğruna göç ettiğimiz bu topraklara kendi değerlerimizi taşımaya çalışıyoruz.”
Torun, hayallerinin büyük bir kısmını gerçekleştirse de henüz yapmak istediği çok şey var. Artık Napa Vadisi’ni kendisine yurt edinen Torun, yine de doğduğu topraklarla bağını koparmıyor, aksine binlerce mil uzakta olmasına rağmen bağlarını her gün güçlendiriyor. Kendi inşa ettiği Anadolu usulü değirmen, halen üzerinde çalıştığı Nemrut Dağı modeli, Diyarbakır’dan getirdiği taşlardan yapacağı bina, memleketten getirtmek istediği Van kedisi ile kangal köpeği yakın vadede çiftliği için düşündüğü takviyelerden sadece birkaç örnek.
Amerika’daki ilk yıllarında ABD’nin en büyük ev ve inşaat malzemeleri mağazalar zinciri Home Depot’ta çalışan Torun, yıllar sonra kendi çiftliğini kurarken edindiği deneyimler ve bilgi birikimi işine epey yaramış, tıpkı çocukluğunda köyünde öğrendikleri gibi…
Bölgedeki çiftçiler ve komşular da Torun çiftini takdir ediyorlar: “Başkalarının milyonlarca dolar harcayarak yaptıklarını Mehmet Sıddık ve Naciye çifti kendi el emekleriyle gerçekleştiriyor. İnsan emeğiyle adeta bir mucize gerçekleştirmeye devam ediyorlar.”
Torun ailesi için çiftlik ve çiftlikteki tesisleri bir ‘iş’ten daha fazlası. Onlar için çiftlikleri aslında kendilerine kurdukları küçük bir dünya. Torun’un hayatı uzaklarda da olsa insan isterse başka bir dünya ve başka bir yaşamın mümkün olduğunun en güzel örneklerinden biri. Tek farkla, o da insanın kendi ülkesine ve kültürüne olan özleminin hiç bitmeyecek olması. Herhalde bu yüzden çiftliğin her köşesini memleket taşları, bitkileri ve meyveleriyle donatmaları da… Yalnızca kendileri için değil elbette, kendileri gibi memleketlerinden uzak ama bir o kadar da doğduğu topraklara özlem duyan herkes yararlansın diye…
(Mutlu Çivriloğlu- Gazete duvaR)