SERKAN ALAN-GAZETE DUVAR
CHP Genel Başkan Yardımcısı Yunus Emre, CHP’nin 1960’lı yıllardaki ‘Ortanın Solu’ söylemiyle gelişen üçüncü yol kavramını Kürt sorunu için de önerdi. Emre’ye göre çözüm sürecinin başarısız olmasının ardından CHP’nin 1960’lı yıllarda olduğu gibi yeni bir yol inşa etmeyi başarması gerekiyor.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun daha önce Kürt sorununa dair partisinin “22 Soru 22 Cevap” başlığıyla hazırladığı raporun güncelleneceği açıklamasının ardından “Kökler” isimli bir kitap yayınlayan CHP MYK Üyesi Yunus Emre, CHP’nin 1960’lı yıllarda Türkiye siyasetinde sosyalizm ve antikomünizm blokları arasında “Ortanın Solu” paradigmasıyla üçüncü yolu inşa ettiğini, çözüm sürecinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Kürt sorunu için de benzer yolun inşa edilmesi gerektiğini ifade etti.
Emre’nin Tekin Yayınevi’nden çıkan “Kökler” kitabında, CHP’nin geçmiş deneyimleriyle bugünkü şekillenişini inceleyen “CHP, Devamlılık ve Değişim”, “CHP’nin Değişim Tarihi Bize Ne Öğretiyor?”, “CHP ve Sosyal Demokrasi” gibi başlıkların yanı sıra “Kimlik Siyaseti, Kürt Sorunu ve CHP’nin Üçüncü Yolu” başlıklı bölümler yer aldı.
AK PARTİ’NİN AÇILIM POLİTİKALARI NEDEN BAŞARISIZ OLDU?
CHP Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Emre kitabının “Kimlik Siyaseti, Kürt Sorunu ve CHP’nin Üçüncü Yolu” başlıklı bölümde AK Parti’nin bir döneme damga vuran açılım politikalarına dair eleştirilerini sıraladı. Siyasal iktidarın “Alevi Açılımı”nı “tekçi” bir anlayışla ele aldığını ifade eden Emre benzer bir sürecin Kürt Sorunu çerçevesindeki adımlarda da gün yüzüne çıktığını belirterek, “Kürt etnik aidiyetine sahip vatandaşlar; kendi ihtiyaçları, beklentileri ve fikirleri doğrultusunda hareket edebilen özneler olarak değil, yalnızca kültürel hakların tanınmasına indirgenmiş birkaç makyaj politika ile yetinilebilecek yekvücut bir grubun üyeleri olarak görüldüler” dedi.
Emre’ye göre “Kürt meselesinin” çözümündeki asıl anahtar, Kürtlerin kendi talep, ihtiyaç ve fikirlerini aktif siyasal katılım yoluyla ifade edebilecekleri ve ayrımcılığa uğrama kaygısından arınacakları bir dönüşümde bulunabilir.
‘KÜRT MESELESİNDE YENİ BİR BAKIŞ AÇISI VE TARTIŞMA ZEMİNİ GEREKLİ’
Eşitlik ve yurttaşlık kavramlarının “Kürt meselesi” için kilit kavramlar olduğunu ifade eden Emre, yeni bir bakış açısı ve yeni bir tartışma zemininin gerekli olduğunu belirtti. CHP’nin de “yerleşik paradigmalar arasında sıkışmış ve körelmiş tartışmaya” yeni bir bakış açısı getirmeyi görev edinmesi gerektiğini belirten Emre, “Kürt kimliğini politikleştiren anlayış farklılık ilkesi üzerine, AK Parti- MHP bloku ise farklılık talebini otoriter anlayışla ezme politikası üzerinde durmaktadır. CHP bu iki anlayıştan farklı olarak eşitlik ilkesini temel alır. Eşitlik ilkesini gerçekleştirmek için evrensel bir kategori olan yurttaşlığa vurgu yapar. Bu bir üçüncü yol inşa projesidir” dedi.
‘CHP’NİN ‘KÜRT MESELESİNDE’ YENİ BİR YOL İNŞA ETMEYİ BAŞARMASI GEREKİYOR’
Soğuk Savaş’ın etkilerinin derinden hissedildiği 1960’lı yıllarda CHP’nin sosyalizm ve anti-komünizm arasında üçüncü bir yol yaratarak “Ortanın Solu” kavramını geliştirdiğini, aynı dönem sosyalist kanadın temsilcisi Türkiye İşçi Partisi’nin ve Süleyman Demirel önderliğindeki Adalet Partisi’nin CHP’ye yönelik eleştirilerinin gölgesinde girişilen bu çabayı “yepyeni bir düşünce biçimi” olarak adlandıran Emre, Kürt meselesi ile 1960’ların sosyalizm- antikomünizm kamplaşması arasındaki benzerliğe dikkat çekti. “Bir tarafta Kürt kimliğinin tanınmasını siyasi söylemlerinin merkezine alan Kürt siyasetinin temsilcileri diğer tarafta ise Kürtlerin siyasi, toplumsal ve ekonomik hayata katılımlarının güçlenmesine ayak direyen baskıcı bir iktidar bloku yer alıyor” diyen Emre’ye göre iki tarafın tartışmayı çektikleri noktanın dışına çıkmak gerekiyor.
Bu bakış açılarıyla hareket etmenin somut kazanımlar üretmediğinin açılım sürecinin akamete uğramasıyla ortaya çıktığını savunan Emre, bu başarısızlığın karşısında CHP’nin 1960’lı yıllarda olduğu gibi yeni bir yol inşa etmeyi başarması gerektiğini ifade etti. Emre bu üçüncü yolu şu sözlerle tarif etti:
“Üçüncü yol, siyasi iktidarın ve Kürt meselesinde söz sahibi bir takım paydaşların kimlik siyasetine dayanmayan, aksine sosyo-politik hayata katılımda engellerin kaldırılmasını ve yurttaşlığı temel alan bir söylem ve politikalar dizisi olmalıdır.”
TIKLAYIN- BEKAROĞLU: ÇÖZÜM SÜRECİ TEKRAR BAŞLASIN
‘CHP 1991 SENDROMUNUN ARDINDAN KÜRT MESELESİNDE AKTİF TUTUM ALMADI’
İktidarı hedefleyen parti olarak CHP’nin Kürt seçmenlerde geniş bir destek bulması gerektiğini, bu konuda inisiyatif almamasının düşünülemez olduğunu ifade eden Emre kitabında, “Dışlanma ve adaletsizliğin sorunun özünü oluşturduğu bir ortamda bir sol parti olarak CHP neden Kürtlerden destek ve oy alamıyor?” sorusunu merkeze aldı. CHP için geçmişte bu soruya kafa yorup Kürtlerden geniş bir destek aramanın önünde bir engel olduğunu belirten Emre bunu ‘1991 Sendromu’ olarak adlandırdı.
1989 yerel seçimlerinde önemli başarı elde eden ‘Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin (SHP) 1990’da yayınladığı Kürt raporunun önemine vurgu yapan Emre, raporun Kürt sorunun asimilasyon politikalarıyla çözülemeyeceğini belirttiğini, anadil yasağının, radyo-tv yayını önündeki engellerin, olağanüstü hal valiliğinin ve köy koruculuğunun kaldırılmasını önerdiğini hatırlattı. 1989 seçimlerinde birinci parti olan SHP’nin 1991 seçimlerinde üçüncü parti olabildiğini ve bu sonuçların ‘Kürt meselesine’ bakışı etkilediğini ifade eden Emre, “Bu sonuçlar 1991 sendromunun başlangıcı oldu ve CHP, Kürt meselesinde aktif bir tutum almaktan kendini alıkoydu” diyor.
‘31 MART SEÇİMLERİ ÖZGÜVENİ KAZANDIRDI’
Bugün gelinen aşamada ‘1991 Sendromu’ndan kurtulduklarını belirten CHP’li Emre geride kalan yerel seçimleri işaret ederek, “Hem AK Parti- MHP blokunun otoriter zihniyetinden hem de Kürt kimlik siyasetinden farklı bir siyasi hattı başta Kürtler olmak üzere geniş kesimlere sebatkâr bir şekilde anlatarak seçmenleri ikna edebiliriz. 31 Mart seçimleri bu özgüveni kazandırdığı için çok önemliydi” dedi.
CHP’nin Türkiye’nin temel meselelerinin çözümlenmesine kendi kimliğinden ve tarihinden uzaklaşarak katkıda bulunamayacağı görüşünü paylaşan Emre, “Tarihsel birikimini güncel ihtiyaçlarla harmanlayarak yeni çözüm yollarının ve sentezlerinin oluşturulmasına katkı verebilir. Bugün yapmaya çalıştığımız da budur“ ifadelerini kullandı.