Osmanlı Padişahı IV. Murat ve İran Şahı II. Abbas arasında yapılan Kasrı Şirin antlaşması ile Kürdistan’ın ilk defa ikiye bölündüğü konusuna girmiyorum.
Asırlardır devletsiz olan Kürtler, ilk defa 1806’da Babanzade Abdurrahman Paşa komutasında Süleymaniye’de isyan başlattı. Tam 212 sene geçti. Babanzade Abdurrahman Paşa’dan sonra bazı Kürt önderlerinin belli aralıklarla başkaldırılarını görüyoruz. Değişik kaynaklar Kürt isyanları adı altında farklı rakamlar veriyorlar. Süleyman Demirel ‘bu 29’cü harekettir’ diyordu. Hareketlerin büyük çoğu, Kürtlerin içinden çıkan ihanetçi caşlar yüzünden başarıya ulaşmadı. En son ihanet 16 Ekim 2017’de Kerkük bölgesinde kendini gösterdi. Dünyada hiçbir millet ulusal kurtuluşu için iki yüz yıl savaşmamıştır.
Savaşın kuralıdır, cephede güçlü olan devlet veya devletler barış masasında da güçlüdürler. Lozan’ da İngilizler ve Fransızlar; bilhassa İngilizlerin dayatmasıyla Büyük Kürdistan dört parçaya bölünerek, Kürtler devletsiz bırakıldılar. Dört parçada da Kürtler belli aralıklarla kendi ulusal ve demokratik haklarını almak için savaştılar. Bu savaşlar halen devam ediyor.
İngilizler bilinçli olarak 22 Arap devletini kurarak ve Cemyet-ı Akvam’a kabul ettirerek Kürtleri de devletsiz bıraktılar. Günümüzde planlı ve programlı bir şekilde DAİŞ Kürdistan coğrafyasına yerleştirildi ve Kürtlere karşı vahşice katliamlara girişmesine göz yumuldu. Bu katliamlar halen devam ediyor. Dünya bu katliamları görüyor. Bu olayların hiçbir tanesi tesadüf eseri olamaz.
Bugün son model silahlara sahip olan devletler istedikleri an bir ülkeyi veya birkaç ülkeyi çok kısa bir süre içinde yerle bir edebiliyorlar. Ama bilinçli olarak 85 ülkeden oluşturdukları manyaklar grubuyla, Ortadoğu’da hunharca insanları katlediyorlar.
Teknolojisi üstün olan devletler, ancak manyakları kullanarak, Ortadoğu’da başta siyah mayi pis kokulu petrolü (Neft) ve yer altındaki diğer madenleri talan etmek için, kendi güçleri oranında çoktan paylaşmışlar.
Bir örnek veriyorum: İran’da Başbakan Ali Esref Han ile Şah Nasreddin’in arları açıktı. Başbakan sırtını Ruslara dayatmıştı. 1894 yılında “tahta çıkış yıl dönümünde,” suikaste kurban giden Şah Nasreddin, Molla Rıza tarafında bıçaklanarak öldürüldü. Sebep, İran da keşfedilen petrol havzasıydı. Şah’ın ölümünden sonra Başbakan örfi idare ilan etti. Başbakan tarafından, Rus Albay Liyakoff geniş yetkilerle donatıldı. Artık Ruslar İran’da hâkimiyetini kurmuşlardı.
İran’da Rus subayları İran askerlerine askeri eğitim veriyorlardı. Petrol için İngilizler, İran Şahını resmen tehdit etmeye başladılar. Diplomatik görüşmeler sonuç vermeyince, İngiliz savaş gemileri Basra Körfezine dayandı. Kuzistan eyaleti tamamen İngilizler tarafından işgal edildi.
Rusya ile İran Şahı arasında imzalanan 31 Ağustos 1907 antlaşmasına dayanarak kuzeyden güneye doğru ilerlemeye başlayan Rus askerleri İran topraklarını işgal etmeye başladı. Kuzeyden Ruslar, güneyden İngilizler İran topraklarını resmen işgal ettiler.
İran’da 1908 yılında İran Şahı’nın verdiği emir üzerine Rus Albayı Liyakoff askeri darbe yaptı. Yapılan askeri darbe İran halkına çok pahalıya mal oldu. Ruslar ve İngilizler savaşın kedilerine pahalıya mal olacağını bildikleri için masa başına oturarak İran petrollerini paylaştılar. Büyük devletler her zaman istedikleri hedefe varmışlar. En büyük zararı işgal edilen ülkenin halkı görüyor.
İttihat ve Terakkici, Musul Valisi Süleyman Nazif, 1914’te kurduğu sembolik mahkeme ile Şey Abdulselam Barzani’yi idam eder. Henüz 11 yaşında olan küçük kardeşi Merhum Melle Mustafa Barzani abisinin naşını darağacında gördüğü zaman ağlamıyor ve gözyaşı dökmüyor. Diyor ki, ‘hiçbir zaman düşmanlarıma teslim olmayacağım’ ve düşmanlarına teslim olmadı.
Şeyh Said darağacına giderken diyor ki, ‘bir ömür böyle geçti. Torunlarımız bizi mahcup etmeyecekler’.
Seyit Rıza darağacına giderken diyor ki, ‘bana dert oldu sizin oyunlarınızla başa çıkamadım. Size de dert olsun ki önünüzde diz çökmedim’.
Qazı Muhammed vasiyetnamesinde şöyle yazıyor: ‘Acemler size bal verdikleri zaman, bilin ki o balın içinde zehir var’.
Bugünlerde Mesud Barzani, Bağdat’da Arap liderleriyle görüşüyor. Arapların liderleri, Mesud Barzani’ye diyorlar ki, ‘Bağdat’ta bir ofis aç’. Mesud Barzani, Bağdat’ta ofis açmak için bin kere düşünüp bir kere karar vermeli. Hiçbir zaman Araplar’a güvenmedim ve güvenmiyorum.
Bu yakın tarihte, Saddam Hüseyin’in Baas partisi içinde peş peşe yaptığı darbeleri hepimiz beraber gördük. Aynı zamanda da Saddam Hüseyin’in sonunu da gördük.
Kürt önderlerini uyarıyorum: Hiçbir zaman Araplara güvenmesinler. Mesud Barzani ve merhum babası Melle Mustafa Barzani’ye yapılan suikastları çok iyi biliyor. Bu herkes için geçerlidir. Sana düşmanlık eden kişi veya gruba hiçbir zaman güvenmeyeceksin.
Dijminê bavan nabin dostê lawan.