Kürt özgürlük mücadelesinde devlete giden yolda  devlet modeli

.

DİYAR ÇEÇAN

Bilindiği üzere Kürdistan toprakları 1923 Lozan antlaşmasıyla birlikte İngiliz ve Fransız emperyalizmi tarafından dört parçaya bölünmüş ve bölünmüş olan Kürt topraklarına dört jenosidal devlet (Türkiye,İran,İrak,Suriye) getirilerek bölgede Kürt varlığı yok edilmeye çalışılmıştır.

Birinci dünya savaşı ve sonrasında Osmanlı imparatorluğunun yıkılmaya doğru ilerlediği dönemlerde ittihatçı grup bölgede gerçekleşen bu yeni gelişmelerden istifade edip yeni arayışların içerisine dahil olmuşlardır ve sonuç olarak imparatorluğun sonunu getirmiş İngiliz ve Fransız emperyalizmiyle sıcak ilişkiler kurup bölgedeki yeni gelişmeler için yerlerini kapmaya başlamışlardır.

Emperyalizmle sıcak temaslarda bulunan İttihatçılar “Türkçülük” akımını kendilerine idol olarak benimseyip bölgede Türkçülüğe dayalı bir Ulus-devlet projesini geçirmeyi hedeflemişlerdir.

Aslında burada şunu sormak gerekir ; nasıl birden Osmanlı gibi büyük bir imparatorluğun yıkılmasıyla birlikte ortaya yeni bir akım ve o akıma dayalı bir Ulus-devlet projesi çıkıyor ?

1889 yılında Jön Türklerin Avrupa'ya gitmesiyle birlikte Avrupa'daki devlet modellerini ve ön planda olan Ulusalcı akımlarını gören Jönler oradaki Milliyetçi akımlardan etkilenmişlerdir. Bu akımlara maruz kalan Jön Türkler kendi aralarında bu görüş ışığında seminerler ve toplantılar gerçekleştirip görüş alışverişinde bulunmuşlardır. Bu şekilde İttihat ve Terakki cemiyetinin temelleri de atılmış oldu.

Bu fikriyatı giderek geliştiren İttihatçı grup Lozan’da yerlerini alıp emperyal İngiliz ve Fransızlarla anlaşmaya vardılar. Bölgede yeni bir devletin oluşması, bu devletin bir Ulus-devlet modeline sahip olacağı ve bu devlet içerisinde bulunan herkesin de Türk olacağı kararına varılmıştı. Bölgede dengelerin değişmesi ve yeni devletlerin ortaya çıkması tamamen Kürt aleyhine olmuştur. Yıllarca Kürt ve Kürdistan varlığı yok edilmiş, Kürtleri kılıçtan geçirip göçe zorlamış ve tamamen Kürt soykırımına dayalı devletler yer edinmiştir. Bu Jenosidal politikalar belli değişim çerçevesinde günümüze kadar gelmiş ve hala bu sorunlara maruz kalmış bulunmaktayız. Olayları bu şekilde basit bir tarihle açıkladığımız zaman şunu rahatlıkla görebiliyoruz ki bu bir statü sorunudur yani Kürdistan toprağının yok edilmiş ve parçalanmış olmasın Kürt halkının kendi kaderini tayin etme hakkının elinden aldığının bir göstergesidir. Bu sebeple Kürt ve Kürdistan meselesi Kürtleri “Devletsiz, evsiz” bırakma sorunudur.

Şuan Kürdistan siyasetinin gelmiş olduğu nokta ne yazık ki kendi tarihi gerçekliğinden ve yaşamış olduğu komplolardan kopmuş vaziyettedir. Aksine bu komployu sindirmiş ve düşmanı demokratize ederek işgalci varlığını Kürdistan üzerinde meşru kılmaktan da geri kalmıyor. Ulus aidiyet varlığını yok sayarak varlığını inşaa etmiş bu devletleri hiçbir şey yaşanmamış gibi kabul etmek bu devleti uluslararası hukuk bakımından da meşru kılacaktır.

Özellikle PKK’nin 1999 yılından 2004’te kadar olan süre boyunca işgalci devletle uzlaşmacı bir yol araması ve sonrasında Kongra Gel’de alınmış olan Demokratik Konfederalizm kararı Kurdistan hareketine yeni bir reform getirmiştir.

Bu paradigma Ulus-devlet modelini reddettiği, yerel yönetim ve halk meclislerine bağlı demokratik bölgeler ve tek ulusa dayalı olmadan demokratik-ulus kavramını esas alan bir modelden bahsetmektedir. Peki dünya konjonktürü ve uluslararası siyasete baktığımız zaman böyle bir paradigma ezilen ulus mücadelesini meşru kılar ?

Bunu tekrardan PKK tarihinden örnek verebiliriz. PKK dünya siyasetinde terör listesine alınması genel olarak 2000’den sonraki dönemlerdir yani ulus-devlet siyaseti yerine bambaşka bir paradigmayı programlarına almasıyla giderek dünya devletleri tarafından meşruiyetini yitirmiştir

Ezilen ulus mücadelesini dünya siyasetinde meşru kılan tek şey ; ezilen ulusun kurtarılmasına dayalı bir statü mücadelesidir. Yani ezilen ulusun kendi kaderini tayin etme hakkıdır.

Uluslararası Hukuk’a baktığımız zaman Birleşmiş Milletler(BM)de de kabul gören self determinasyon yani “ulusların kendi kaderini belirleme hakkı”nı resmi bir şekilde görebiliyoruz.

Bunun için bu statüde bir halk için en gerçekçi mücadele Ulus-devlet mücadelesidir.

Dünya tarihine baktığımız zaman toplumların yönetim biçiminin zaman içerisinde evrimleştiğini görebiliyoruz.

İlk olarak toplumun en eski yapısı olan Aile’den başlayan bu yönetim modelleri zamanla Aşiretler, Klanlar, Beylikler, Hanedanlıklar, İmparatorluklar ve en son Ulus-devlet modeline kadar gelmiştir. Günümüz dünyasına baktığımız zaman en çok kabul gören modellerin başına Ulus-devlet modelinin geldiğini açık bir şekilde görebiliyoruz.

Böyle bir çağda tarih boyunca yok sayılmış soykırımlardan geçirilmiş ezilen bir ulusun üstlenmesi gereken görev yeni bir çağ açmak değil, ezilen ulusunu “ezilen ulus” statüsünden kurtarmasıdır. Çünkü böyle bir şeyim realitede de yeri yoktur. Bu çağda gelişmiş olan Neo- kapitalizm sistemi artık emperyal devletleri de aşıp şirketlerin tekerine girmiş vaziyettedir. Genel olarak basit bir analiz yaptığımız zaman şunu rahatlıkla herkes görebilecektir : emperyal devletler yabancı topraklardaki sömürü politikasını esnetmiş olduğu ve yerlerini dünyaca ünlü markalara sahip şirketlerine devrettiğini çok açık bir şekilde görebiliyoruz. Bu nedenle bütün bu denklemleri yok sayıp kendimizi bu çağın kurtarıcısı olarak görmek gerçeklikte (realitede) hiçbir payı yoktur. Çünkü hangi mükemmel sistemi geliştirseniz bile modern kapitalizme karşı etkisi olmayacaktır hele ki ezilen ulus statüsünde bir halk için böyle çığır açıcı sorumlulukları yüklemek ütopyadan başka bir şey değildir.

Bundan dolayı siyaseti var olan gerçeklik çerçevesinde ve milletimizin bulunmuş olduğu konuma göre değerlendirip Kürt halkının yararına yol izlemeliyiz.

Yapmamız gereken öncelik şey altmış milyona yakın Kürt ulusunu ezilen ulus statüsünden kurtararak diğer uluslara eşit bir statüye getirmek olacaktır. Tek ve gerçekçi yol Kürtlerin devletleşmesidir. Onun dışında yapılan her siyaset Kürt ulusuna ters tepecektir. Tarih bunun en iyi şahididir.

Kurdistan Haberleri

Üçüncü Dünya Savaşı - Arzu Yılmaz*
Eğer Danielle Mitterrand bugün burada olsaydı
Myles Caggins: Kürdistan petrolünün yeniden ihracatı için birçok adım atıldı
Dersim ve Ovacık belediyelerine kayyum atandı
Mesud Barzani: Her türlü barış girişimine destek veriyoruz