Ali Çatakçın / Ahvalnews
Kürt sorunu, içeride Türkiye siyasetinin mayınlı sahasıdır, uluslararası sahada ise Türkiye’ye boyun eğdirme ve istenilen tavizi koparma kozudur.
Türkiye’nin iktidarı ve muhalefeti sorunu ülkeyi felaketin eşiğine getiren bu sorunu çözmek bir yana daha da derinleştirmek için elinde gelen her yöntemi kullanıyor. Çünkü bu sorun, iktidar ve muhalefetin devlete hâkim olma kavgasında kullandıkları en iyi silahtır.
Peki bununTürkiye’ye maliyeti ne? Maliyetinin detaylarına girmek için bu yazıya ayrılan yer yetmez. Ama kısa bir tablo çizebiliriz: Ekonomisi iflasta, siyasi sistemi sorunlara çözüm bulma yerine yeni sorunlar yaratmakta. Buna ek olarak, devleti mafyanın eline geçmiş, insanları aç olan bir ülke… Çözülen, çürüyen, kendi içerisinde yol yöntem tutturamayan bir iktidar… Irkçılık ve kökten dincilikle zehirletilerek insanlık ailesi içinde rencide konuma düşürülmüş bir toplum…
Türkiye’de hâkim olan ırkçı- dinci faşist yönetimi batı dünyası “otokratik’’ sistem olarak adlandırıyor. Türkiye, hakkında yolsuzluk, uluslararası hukuku çiğneme, teröre destek vermekle suçlanan bir yönetime sahip.
Şu anda mafya çeteleri devlete hâkim. Padişaha dokunmamak kaydıyla bu teşkilat her istediğini yapmaya muktedir. Erdoğan da kendi iktidarına devam edebilmek için devleti ele geçiren mafya gruplarına teslim olmuş ve giderek işin başı olmaya başlamıştır. Kulis haberlerine bakılırsa, Erdoğan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifa etmesi için defalarca Binali Yıldırım’ı aracı etmiş ama sonuç alamamış. Kimsenin kimseye söz söyleme lüksü yok, çünkü hepsi aynı kulübün elemanları.
Devletin, kara para aklama merkezine dönüştüğünü, SBK’nın "Sağ olsun Cumhurbaşkanımız patronlarımızla görüşüyor. Hiç kırmadı bizi. Patronlarımın yanına her getirip koyduktan sonra ülkeye 100- 150 milyon dolar para getirdim.” sözleri açıklıyor.
Devlete hakim olan şiddet kültürünü ise MHP lideri Devlet Bahçeli’nin "Öldürülen Deniz Poyraz’ın kim olduğunu ben size söyleyeyim, PKK’nın kırsal katılım sorumlusu" sözleri en iyi şekilde izah ediyor.
Ekonomide tablo giderek ağırlaşıyor çünkü kısıtlı kaynaklar yandaşlara peşkeş çekilmeye devam ediyor: Sedat Peker’in açıklamaları üzerine medya gündemine giren Ziraat Bankası’nın Demirören Grubu’na verdiği ve geri ödenmeyen 750 milyon doların akıbeti hakkında Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü’ne yöneltilen soruya gelen cevap sistemin ruhunu anlatıyor: “Müşteri sırrı.’’
Yap-İşlet-Devret (YİD) modeli ile yapılan ve astarı yüzünden pahalıya gelen Zafer Havalimanı ile ilgili vahim tabloyu CİMER açıkladı. Kütahya-Afyon-Uşak illerine hizmet vermek üzere yapılan Zafer Havalimanı için 2020'de iç hatlarda 752 bin 560, dış hatlarda ise 526 bin 792 kişilik yolcu garantisi öngörüldü.
2020'de iç hat yolcu sayısı 4 bin 746, dış hat yolcu sayısı ise 2 bin 489'da kaldı. Geçen yıl toplam yolcu garantisi sayısı 1 milyon 279 bin 352 yolcu olurken, havalimanını kullanan toplam yolcu sayısı ise 7 bin 235 yolcu ile sınırlı kaldı. Havalimanı için 2044 yılına kadar yolcu garantisi verilirken 2020'de havalimanını işleten IC İçtaş firmasına, olmayan yolcular için 6 milyon 738 bin Euro ödendi.
2021'de ise garanti edilen yolcu sayısı, yaklaşık 40 bin artışla, iç hatlarda 775 bin 137, dış hatlarda 542 bin 596 kişi oldu. Toplam 1 milyon 317 bin 733 kişilik garanti, üç ilin 1 milyon 669 bin olan nüfusuna yakın bulunuyor. (Sözcü)
Osmangazi köprüsünden verilen yolcu geçiş garantisi 14 milyon 600 bin. Bu garantiye karşı senelik geçen araç sayısı 8 milyon 486 bindir. Verilen garanti gereği Hazine’den ödenen 2 milyar 35 milyondur. Yani asgari ücretle çalışan vatandaştan kesilen vergiyle!
Tabloyu, birkaç sayfayı dolduracak kadar uzatabiliriz. Toplum vicdanı temsilcileri bir avuç gazeteci, aydın, entelektüel, demokrat insan bunları her gün deşifre ediyor. Fakat bir şey değişmiyor! Soygun, cinayet, terör, vurgun ve soygun at başı devam ediyor. Devam edecek! Çünkü yüz kızartıcı suçtan, insanlığa karşı suç işlemeye kadar geniş bu yelpaze içinde cereyan eden olayların efsunlu örtüsü Kürt sorunudur.
Kürtlere katliam ve soykırım dayatılınca, Kürtler de kendisini savunmak için silaha dayanan direnişe baş vurmak zorunda kalıyor. İşte mafya devleti yaşatan yaşam iksiri bu!
Kürt sorununu çözemeyen bir Türkiye mafya ve terör çetelerinin elinden kurtulamaz. Bir şekilde silahı devre dışı bırakamayan Kürt özgürlük mücadelesi de savaşla Türkiye halkıyla buluşma ve bir arada yaşama zihniyetinin gelişeceği ortamı yaratamaz! Kürtlerin ve Türklerin birlikte yaşamalarının önündeki bu engeller aşılmadan ne birlikte yaşam mümkün, ne de akan kanı durmak!