Kürt Ulus Hareketlerinin Karakteristikleri

Kürt özerk yönetimlerinin iktidarlarının kaynağında, Yavuz Sultan Selim ile anlaşan Kürt Beylikleri için Sultan’ın çıkardığı bir ferman vardır ve bu fermanın kaynağı taraflar arasındaki antlaşmaya dayanmaktadır.

Osman AYDIN

Kürt hareketlerini yapısal özellikleri itibariyle üç evrede değerlendirebiliriz. Birinci evre otonomi isteyen Miri hareketlerdir. İkinci evre Şeyhlerin liderlik ettiği bağımsızlıkçı evredir. Üçüncüsü de örgütlü yapıların yönettiği hareketlerdir.

Birinci evrede 1800’lerin başından itibaren, üç çeyrek asır boyunca, merkezi devlet kurma girişimindeki Osmanlı yönetimi ile otonom yapılarını korumak isteyen Kürt Beylikleri arasında yoğun çatışmalara tanık olmaktayız. Osmanlı yönetimi güçlü bir şekilde Kürt yönetimlerine saldırıp, onları merkeze bağlamak için sinirli çabalar gösterdikçe Kürt ayaklanmaları da o denli sıklaşıyordu. Ancak bu çatışmalarda ayaklanmacı Kürtlerin siyasal istemleri, kendi önderliklerinin istemleri ile sınırlıydı. Bu önderlikler de bağımsızlıkçı değildi. Temelde Osmanlı İmparatorluğu içinde ama otonom yapılarını sürdürmeyi istiyorlardı. Osmanlıların merkezileşme eğilimleri ile Kürt Emirlikleri'nin otonomi istemleri aynı tarihi kesitte ortaya çıkmakta ve zaman olarak çakışmaktadır.

II. Mahmud'un tahta çıktığı dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları içinde sadece Kürt Beyliklerinin yarı bağımsız statüde olmadıkları, bunun yanı sıra Anadolu'da yerel nüfuzlu aileler de devlet nüfuzunu ele geçirip, bağımsız yöneticiler haline gelmişlerdi. Ancak, Anadolu'da merkezi yönetimden bağımsız davranan güçlü ailelerin kurdukları "bağımsız" yönetimler ile Kürt özerk yönetimlerinin iktidarlarının kaynağındaki farkı gözden uzak tutmamak gerekir. Anadolu'da söz konusu ailelerin bağımsız yönetimleri, bir defaktodur, güce ve şiddete dayanmaktadır. Oysa Kürt özerk yönetimlerinin iktidarlarının kaynağında, Yavuz Sultan Selim ile anlaşan Kürt Beylikleri için Sultan’ın çıkardığı bir ferman vardır ve bu fermanın kaynağı taraflar arasındaki antlaşmaya dayanmaktadır. Yani hukuksal bir kaynağa ve meşruiyete sahiptir. Bu nedenle Kürt özerk yönetimleri kaynağı itibariyle hem legaldir hem de meşrudur. Bu ayrımın önemi ise, ulusal hareketlerdeki siyasal istemlerin haklılık ve meşruluğunda kendisini göstermektedir.

Osmanlı merkezi devlet yapısına karşı otonom yapıdaki Kürt Beyleri'nin başkaldırı sürecini, 1806’daki Babanzade Abdurrahman Paşa önderliğindeki Kürt Ulus Hareketi ile başlatmak mümkündür. 1850 yılına kadar süren bu süreçte Bedirhan Bey ve Yezdanşêr önderliğindeki Kürt başkaldırıları gerek Kürtler açısından gerek Osmanlı yönetimi açısından önemli etkiler yaratmıştır. Özellikle Bedirhan Bey önderliğindeki hareketin büyüklüğü ile Atatürk'ün fikir babası olan II. Mahmud'un merkezi devlet kurma noktasındaki ısrarlı çabalarının aynı tarihi kesitte çakışmış olmaları bir rastlantı olmasa gerek.

1880 yılına gelinceye kadar üç çeyrek asır süren bütün "miri hareketler" yenilgiyle sonuçlandı. Yenilgi bu hareketlerdeki geleneksel Kürt önderliğini hem siyasal hem de ekonomik olarak son derece zayıflattı. Devletin uyguladığı sürgünlerle, hareketlerin önder kadrolarının ve Kürt aristokrat ailelerinin hem toprakları ile hem de yönetmek istedikleri Kürt halkıyla olan ilişkileri büyük ölçüde koparıldı. Temel gücünü aşiretten alan mir, gücünü yitirdiği zaman ya kaderine razı olup silindi veya devletle bütünleşme içine girerek yeni etkinlikler kazanmanın yollarını aradı. Bunun da ötesinde bu sürgünler Kürt toplumunda kurumsal önderlik boşluğu yarattı. Bu boşluk, topluma yeni önderliklere gereksinimi duyumsatacaktır. Bu süreçte Kürdistan'da önderlik kurumunun şeyhler tarafından doldurulmuş olması aykırı bir olgu değildir.

Kürt hareketinin ikinci evresine bakıldığında, geçmişte şeyhlerin yetiştiği ve sonradan öğretmenlik yaptıkları medreselerin hep siyasal merkezlerin yanı başında, onların koruma ve desteğinde olması Kürdistan'da net olarak gözlenebilen bir durumdu. Emirliklerin güçlü oldukları dönemlerde şeyhler, bu siyasal odakların fetva kurumları olarak işlev görürken, o yönetimlere önemli ölçüde meşruiyet de kazandırıyordu. Bu nedenle mirlerin güç kazanmalarının bir yolu da bu dinsel kurumu arkalarına almalarından geçiyordu. Aşiretlerin, buldukları her türlü dış güç kaynaklarını değerlendirirken, politik ve ekonomik güç kazanmanın önemli bir yolunun dinle bütünleşmek olduğunu biliyorlardı. Buna yalnız aşiretler değil yerleşik, merkezi ve yerel tüm yönetimler de özen göstermişlerdir.
 

Bu ilişkiye ilaveten takva, karizma ve toplumdaki etkin ailelerle evlilik yoluyla kurulmuş ittifaklar ve edindikleri servetleri sayesinde hayli kudret ve saygınlık kazanan şeyhler, toplum içinde daha değişik avantajlara da sahiptiler. Dinin toplumdaki mevcut etkisi düşünüldüğünde, bu kurumdan gelen yapılanmaların önemi ve etkinliği yadsınamaz. Kaldı ki şeyhler, aşiret gibi dar organik yapılanmaların bağımlısı da değillerdi. Onlar daha evrensel değerler sistemini, kendi toplumları içinde tarikat örgütlenmesi düzeyinde etkileyerek ve örgütleyerek tüm toplumun sesi olma yolundaydılar. Kürdistan'daki anlaşmazlıkların konumu ve boyutu ne olursa olsun, barışçıl arabuluculuklarda şeyhler, önemli bir görevin adamıydılar. Bu görevi isteyerek üstlenmişlerdi ve taraflar için de en makul arabulucu kurum bu olabilirdi. Bu durum şeyhlerin etkileme alanını genişletmekte ve kişisel prestijlerini ve karizmalarını da yükseltmekteydi. Kürt ulusunun yaşamında çok önemli bir konuma ve işleve sahip medreselerin, burada okuyan ve daha sonra da okutan şeyhler üzerindeki etkisi, sadece sıradan bir eğitim kurumunun onlara sağladığı entelektüel bilgi birikimi ile sınırlı değildir. Medreseler, Kürt dili ve kültürünün en yaygın ve en yoğun öğrenildiği kurumlardı. Kürt milliyetçiliğinin serpilip şekillenmesinde medreselerin büyük katkıları ve belirleyici rolleri olmuştur. Örneğin medreselerin bu niteliklerini çok iyi değerlendiren Kemalist yönetim, 3 Mart 1924’te medreselerin kapatılmasına karar verecektir.

1880 yılına gelindiğinde, ulusalcı eğilimler medreselerde belli bir birikime ve yoğunluğa ulaşmıştı. Bu tarihten itibaren Kürt ulus hareketlerinde önderliği medrese kökenli şeyhlerin yapmış olması bu birikimin sonucudur. Medreselerin yanı sıra şeyhlerin elinde önemli bir kurum daha vardı: Tarikatlar. Kürdistan'da Nakşibendi ve Kadiri tarikatları daha çok yaygın ve örgütlü olmakla birlikte, Nakşibendi Tarikatı daha yaygındı. 1850’lerden itibaren şeyhlerin, büyük şöhret ve kudrete ulaştıkları ve Kürt emirliklerinin ortadan kalkmasıyla meydana gelen boşluğu doldurmuş oldular. Şemdinan, Berzenci ve Barzani, Şeyh Said gibi şeyhlerin ortaya çıkışlarının bir nedeni de budur.

1870’ten itibaren Kürdistan'da Şemdinan Şeyhleri'nden Seyid Ubeydullah'ın yükselişi, Kürt ulus hareketinde yeni bir dönemin kapısını aralamaktadır. Milliyetçi düşüncelerin Kürdistanlı Şeyhler tarafından kulak ardı edilmediğini, tam tersine milliyetçi kavramların Kürdistanlı şeyhler ve dini cemaatler tarafından kabul edildiğini ve bunun Kürt ulusal bilincinin ve hareketinin gelişmesi açısından asli bir önemi bulunduğunu görmekteyiz. 1880 yılında Seyid Ubeydullah önderliğindeki Kürt ulus hareketi, sonuçları ve nitelikleriyle Kürtler’in tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu hareketi, kendinden önceki Kürt ulus hareketlerinin bir versiyonu olarak algılamaktan çok, yeni özellik ve nitelikleriyle irdelemek gerekir:

1 – Yetmiş yıllık Kürt ulus hareketlerindeki geleneksel önderlik, mirlerin elinden çıkmış, artık bundan sonra da tarih sahnesinde sıkça görülecek olan şeyhlik kurumunun eline geçmiştir. Seyid Ubeydullah önderliğindeki ulusal hareket, dini siyasi bir liderin birleşmiş kudretinin göstergesiydi.
2 - Seyid Ubeydullah önderliğindeki ulusal hareket, strateji ve siyasal istemler bazında da değişik bir anlayış getirmiştir. Mirlerin tercihi olan otonom istemlerden vazgeçilmiş, bağımsızlıkçı gelenek başlatılmıştır. Bu bağlamda hareketin hedefi lokal olmaktan çıkarak, bütün Kürdistanı kapsayıcı arzuda olmuştur.
3 - Çelişik bir durum olarak algılanabilmesine karşın, mirlerin önderliğindeki hareketlerde Halife'nin mülkünden ayrılma düşüncesi olmadığı halde, dinsel kurum olan şeyhliğin önderlik ettiği dönemde Halife'nin mülkünden ayrılma açık tercih olmuştur.
4 - Aşirete bağımlı olmayan şeyhlik kurumu, değişik aşiretler üzerinde etkinliğe ve saygınlığa sahip bulunması nedeniyle, önderlik ettiği başkaldırı hareketlerine nicel olarak Kürt halkının daha katılımcı olmasını sağlamıştır.
5 - İslam geleneğinden gelen mehdi kavramını Kürtler de belli ölçüde benimsemişlerdir. Mehdinin kurtarıcı kimliğini dinsel kurumdan gelen şeyhe yüklemek halka daha uygun gelmiştir. Bu durum ise, halk katmanlarının, şeyhlerin önderliğindeki ulusal hareketlere daha değişik algılamalarla katılmalarını sağlamıştır.

Şeyhlerin önderlik yaptığı hareketler, 1925 Kürt ulus hareketine kadar sürmüştür. Bu harekette geleneksel şeyhlik kurumu ile modern örgütsel yapının iç içe geçtiğini görmekteyiz. Bundan sonraki 3. evre örgütsel Kürt hareketleri dönemidir ve bu dönem günümüze kadar uzanmaktadır.

 

YAZARLAR Haberleri

Önemli Bir Portre: Numan Efendi
Aziz Özdemir yazdı: Irkçılık Ya Da Işıl Özgentürk
İrfan Aktan: Işıl Özgentürk’ün çukuru
Yeni Amedspor yönetimi ve transfer politikası
Binbaşı Kasım Ataç: Bir Ajanın Anatomisi