"Kürtler benim kardeşim değil, onlarla ‘et ve tırnak’ da değilim"

.

Çiğdem Koç / Ahvalnews

Kemal Kılıçdaroğlu‘nun “helalleşelim” çağrısına  en doğru ve samimi karşılık beş yıldır haksız ve hukuksuzca hapis yatan, eşi ve evlatlarını, her hafta binlerce kilometre yol yaparak onu görmeye geldikleri kısacık zamanlarda gören ve yıllardır türlü bedeller ödemiş bir halk adına mücadele eden Selahattin Demirtaş’tan geldi.

Çağrıyı “tarihi” olarak nitelendiren Demirtaş, helalleşme ve yüzleşme adına bir barış haritası da koydu ortaya, daha evvel çokça yaptığı gibi.

Muhalefetin böyle zamanlarda birbirine barış ve demokrasi adına birbirlerine attıkları adımlar çok ama çok kıymetli.

Aynı çağrıya en şiddetli tepki ise bilin bakalım nerelerden geldi?

Bildiniz mi? 

Bildiniz.

Az daha bildireyim.

“Geçmişte partimizin de hataları oldu“ cümlesine takılıp ortalığı ayağa kaldıranlarla, durup durup “yetmez ama evet” nefreti kusanların aynı mahalle kahvesinde oturuyor olmaları şaşırtıcı değil elbette. 

Bu ülkede “Kürtler hiç zulüm görmedi, inançlı insanlar baskı görmedi, solcular işkence görmedi” zannedilsin diye uğraşanların, görmemizi istemediği o kadar çok şey var ki aslında, oturdukları o kahvede sürekli çift okeyle oynamaya alışmış küçük ölçekli kumarbazların kafalarına ıstaka yemesine benziyor artık görmemize engel olamadıkları.

Mesela 2015’de Mardin’de sokağa çıkama yasağında gözaltına alınıp, işkence gördükten sonra tutuklanan ve bir kere bile yüz yüze hakim karşısına çıkmayan, o sırada henüz 16-17 yaşlarında olan  Kadir ve Ferhat ve onlar gibi bir çok çocuk çok ağır cezalarla hapisteler. 

Hapiste büyüdüler anlayacağınız, ve dertlerini kimseye anlatamadılar. Bu Kürt çocukları sadece kimlikleri nedeniyle onlara biçilen hayattan paylarına düşen dramı kime borçlular acaba, sorar mısınız kendinize?

Aynı dönemde, Silopi’de keskin nişancıların vurduğu Taybet Ana’nın cansız bedeni kapısının önünde kaldı günlerce, evlatları köpekler musallat olmasın diye nöbet tuttular ama annelerinin cenazesini alamadılar sokaktan. Kendinizi o evlatların yerine koyun? 

Koyabiliyor musunuz? 

Koyamazsınız.

Cemile’nin annesi küçük kızının bedenini evinin buzluğunda sakladı, Ceylan’ın annesi kızının parçalarını eteğinde topladı. Uğur Kaymaz tam da bugün babasının yanı başında vuruldu, Muhammet ve Furkan’ı panzer ezdi. İsimlerini saymaya yerimizin dar geldiği ve belli ki vicdanımızın da bir türlü yetmediği bu Kürt çocuklarının bu hayattan aldıkları payın sebebi ne peki, onu düşünür müsünüz?

Bize, Türk çocuklarına hep aynı şeyi bellettiler. “Hepimiz Türküz, Kürtler Türk. Türk olmadığını söyleyen Kürt bölücü”. 

“Kürt komşularımız var ki bizim” demeyi marifet zanneden bir hikayenin içinde, bizim gibi olmayan kim varsa hain ve bölücü idi, çünkü bizim milliyetçilik anlayışımız ırka dayanmıyordu. (!)

İstiklal marşımız bile “Kahraman ırkıma bir gül” diyordu ama o kadarını karıştırmayacaktık artık. 

“Kürt arkadaşlarımız vardı bizim”..  Daha ne yapsaydık? 

Ama gerçek bu değildi, hiç olmadı.

Bizim “Kürt arkadaşlarımız” bizim yaşamadığımız, yaşandığına inanmadığımız, yaşanıyorsa mutlaka içinde bir hainlik var zannettiğimiz bin bir çeşit zulümden beğene beğene gelmişlerdi bu zamana. Tıpkı ana babalarımızın “Kürt komşuları” gibi. 

“Yasak bir dilden daha büyük zulüm ne olabilirdi “diye hiç sormamıştık, çünkü biz kardeştik ve her fırsatta kardeşimizi döven Devlet Ana/Devlet Baba mutlaka haklıydı, çünkü ana babalar evlatlarını durduk yere dövmezdi.

Bu arada on binlerce faili meçhul cinayet, kayıplar, Diyarbakır Zindanı’ndan taşan işkenceler, Cumartesi Annelerinin bu toplumun göğsüne bir dövme gibi kazınmış utancı, Dersim ve tarihin her bir yaprağına ayrı bir acıyla işlenmiş derin yaralar vardı ama biz görmüyorduk.

Çünkü, o görmemizi istemedikleri şeyleri görmeyelim isteyenlerin elindeydi güç. Onlar neyi gösterirse onu görmek zorundayız sanıyorduk. 

Hain ve terörist olmak istemiyorduk çünkü vatanımızı seviyorduk.

Vatan sevgisinin sahiden görmek ve dikkatle bakmak olduğunu bilmemizi istemeyenler, ne zaman demokrasinin, barışın ayak seslerini duysalar, tıpkı “helalleşelim-yüzleşelim” dendiğinde yaptıklarını yapmaya kalktılar, hala aynı şeyle meşguller ama artık gerçeklerin saklanamayacağı ve gerçeklerin sahiplerinin susmadığı bir yerdeyiz.

Kürtler benim kardeşim değil, onlarla et ve tırnak da değilim. 

Bunu anlamak için benim de uzun ve zor bir yoldan geçmem, sahiden demokrasinin ne olduğunu öğrenmem, gerçeklerin üstündeki yaldızı kaldırıp altına bakacak kadar cesur olmam gerekti.

Kürtlerin benden bir farkı yok, onlarla eşit yurttaş olmak dışında bir ilişki kurmak istemiyorum. 

Aralarında çok sevdiklerim de var, hiç ilgimi çekmeyenler de, tıpkı Türkler gibi.

Onlara yapılan zulümle şahsi bir bağlantım da yok, elimden geldiğince ses olmaya da çalıştım ama bu beni “egemen ırka” ait olmanın ve eğer gereği gibi yüzleşmekten kaçarsam bu kaçışın sorumluluğundan kurtarmıyor, onu da unutmadım, unutmuyorum.

Bu nedenle, muhalefetin helalleşmek-yüzleşmek adına kurdukları dili çok önemsiyorum, bu dile dair kurabildiğim cümleleri kendi kişisel tarihime, bir gün utanacağım yerden okumamak için o tarihi, ahlaklı notlar düşmek için elimden geleni yapmaya gayret ediyorum.

Kendi faşizm özlemlerini vatanseverlik diye yutturmaya çalışanların tuzaklarına düşmemek, demokrat olmanın görebildiğince görmek ve bakabildiğince bakmak olduğunu artık anlamak, gerçeklerden korkmamak gerektiğini öğrenmek zorundayız hepimiz.

Korkmak ve susmak ya da her attığımız adımda bir pranga gibi kutsallarımızı da taşımak, aydınlık bir yarın umuduna ait olamaz ve aslında hepimizin sahip olduğu kutsallarımıza leke sürmekten de bizi kurtaramaz.

Helalleşmek/Yüzleşmek, toplumsal barış adına olduğu kadar sahici bir demokrasi ve eşitlikçi bir hukuk-adalet duygusu adına da, herkesin sözünü dilediğince söyleyebildiği biçimde tartışılması gereken kavramlardır. 

Ve bunu yaparken, sahte demokratların boş sloganlarının sesini bastıracak kadar güçlü bir ses çıkaramayacaksak, şikayet etmeye devam etmekten utanacak kadar ahlakımızın kalmış olduğunu ummak belki de bir başlangıç yapmak için iyidir.

Kurdistan Haberleri

Üçüncü Dünya Savaşı - Arzu Yılmaz*
Eğer Danielle Mitterrand bugün burada olsaydı
Myles Caggins: Kürdistan petrolünün yeniden ihracatı için birçok adım atıldı
Dersim ve Ovacık belediyelerine kayyum atandı
Mesud Barzani: Her türlü barış girişimine destek veriyoruz