Dünya devleri, büyük küresel sermaye, Kürde ait olan coğrafyada, yani bizim topraklarımızda kapışıyorlar. Adeta ülkemiz üzerinde her türlü savaş tatbikatları, katliamlar ve kırım yapılmaktadır. Bu fırtınada söz sahibi, bu büyük oyunda rolü ve gücü olmayan bir halk olmanın utancını yaşıyoruz. Tarihte fırsat kaçırdığında bir daha statü sahipleri sizin kurulu “meşru” sınırları değiştirip, devlet olmanıza bin bir sorun çıkarıp engellerler. Önüne çıkan fırsatı değerlendiremezsen “yüzdüğün suda bir daha yüzemesin”. Su akar beklemez seni gider. Dedelerimizin bizi devlet, millet yapmayı başaramadıklarına kızıyoruz. Ancak bu teknoloji ve gelişkinlik çağında bizim ve örgütlerimizin de iyi sınav vermediği, devletimizi kurmanın giderek zorlaştığı ve Kürd hareketinin bilinmez bir noktaya doğru itildiği görünmektedir. Büyük devletlerin onayı ve örgütsel varlığımız almadan 4 parça Kürdistanda statünün çokta değişmeyeceğidir. Dünyanın birçok yerinde Küçük firmaların bile kendi bayraklarına sahip olduğu bir gerçeklik var iken 50 milyonu nüfusu olan bir halkın her şeyden mahrum yaşamaya mahkûm edilmiştir. Devletler, Kürdü bayrağından, milli giysilerinden, kültüründen, kurumlarından soğutularak kendi devletlerine ve sembollerine hayran bırakmaya teşvik edilmektedir. Ve bu politikalarının Kürd örgütlerinin üzerinde etkili olduğu görülmektedir. Bilindiği gibi Ala rengini kabul etmeyen o renklerin yerini değiştirerek yeni bir sembol yaratmaya çalışmak istemektedirler.
Örgütlerin adlarına bakarak bir yorum yapmaya çalışırsanız İsim ve amblemlerine baktığınızda umutlanabilirsiniz, ancak çalışma ve etkinliklerine bakıldığında umutlanmanın anlamsız olduğunu görürüsünüz. Alfabenin tüm harflerini kullanmış olmamıza rağmen, bir köy “muhtarını “seçecek kadar etkinliğinizin olmadığı bilinmektedir. Silahlı savaş yürütenlerin geldiği yer ise Kürd gençlerini yiğitçe şehit vermeleridir. 10 binlerce insanımızın öldürülmesine, yer ve yurtlarının yıkılmasına, coğrafyamızın tar û mar olmasına karşılık Kuzey Kürdistanda geldiğimiz konum bellidir. Ellimizi kolumuzu sallayarak gideceğimiz bir evimiz bile yoktur. Dökülen bunca kana ve öldürülen bunca cana karşılık konumumuzda iyiye doğru bir gidişat görülmemektedir.
BİR KIYASLAMA VE GELİNEN SONUÇ
Türk devletinin, abartılı sözüm ona” ulusal kurtuluş savaşında “kaybettiği asker sayısının 10.000 den az olduğudur. Aynı şekilde İsrail’in kurulduğu 1948 tarihinde her tarafı Arap ve Müslüman devletle tarafında çevrili olmasına rağmen, İsrail devletinin kurucusu olan Davıd Ben Gorion liderliğinde verilen savaşta, 4000 asker ve sivilin ölümüne karşılık, İsrail kendi devletini kurmayı, ölüleri için gömülecek bir ülke inşa etmeyi başarmıştır. İkinci dünya savaşı döneminde 6 milyon Yahudi halkı, Hitler tarafında toplama kampları, gaz odalarına atılarak yakılmaları, işkenceyle katledilmelerinden dolayı Yahudi aydınlarında bir daha HOLOKOSTa maruz kalmamaları için DEVLET olma fikrini oluşmuştur. İsraillilere göre dini inançları gereği “Kutsal topraklarda” devlet olmayı başarmışlardır. Ve onları ilk kabul eden Tc, ABD ve Sovyet Cumhuriyetleri oldukları bilinmektedir. Düşmanlarının çokluğuna ve çevrelenmiş olmalarına bakılırsa konumları birazda Kürdistana benzemektedir. 1967 savaşında topraklarının % 50 büyüttükleri bilinmektedir. Dört Arap ülkesinin saldırısına karşılık “küçücük” bir coğrafyası ve nüfusuna karşılık halkının, ordusunun ve Öngörülü liderlerinin doğru çabaları sonucu başarılar elde etmiş ve halkını korumayı başarmışlardır. Kazananlar bazen haksızlıkta yapsalar tarih onların kazanan yanını daha fazla görür. Ödedikleri bedele karşılık İsrail devleti eski deyimle Cemiyeti-i Akvam da özgür yerini almıştır. Ancak biz GüneyKürdistanda 30 yıla yaklaşan, kendi başımıza devlet olma fırsatı karşılığında , iki capul devleti karşısında topraklarımızın % 50 kaybetmemizdir. Ve 3 şehirde varlığı olan bir Minyatür devlete döndügümüz gerçegidir.yüz yıldır verdiğimiz sayısal kayıplara ve bedellere baktığımızda karşılığının olmadığını veya istenilen düzeyde olmadığını görmekteyiz. En büyük payın biz örgütlü güçlerde, halkımızda ve öngörüsüz lider kadrolarında olduğudur. İçinde geçtiğimiz bu vahim süreçte, Kürdün özgürlük talebini dillendiren hiç bir örgütün kendisine yönelik bir eleştiri-özeleştiri yapmamasıdır. Bu sürecin “eski Sovyetçi, Stalinist, sosyalist ”kafayla yürümeyeceği ortadayken, ısrarın zarardan başka bir şey getirmeyeceğidir. Ancak Kürdün karakteri gereği “tutuğunu bırakmama” alışkanlığından vaz geçmemesi ve verdiği zararı görmemesidir. Bu kadar tarihsel bir fırsatı yakalanmışken, Kürde devlet istemeyen PKK ve Karşısında varlık gösteremeyen, çapsız örgüt ve gücümüzle Kürdistani kuramayacağımızdır.
Bazen Kürd halkının ezeli düşmanları, Kürd halkının kurtuluş mücadelesini, ikinci İsrail kurulma projesi, İslamın veya Arapların sırtlarından vurulması olarak empoze edip, yerel güçleri bilemek, saldırganlaştırmak ve Kürdün kazanımlarını engellemek için ciddi çabalar sarf etmektedirler. Keşke İsrail gibi Kürdün de halkını koruyabilen bir devletleri olabilseydi. Ortadoğu’da Hangi devlet İsrail den daha ileri ve insanidir? Tc devleti mi? Her gün Kürdün boynuna kenevir ipi atıp öldüren İran İslam cumhuriyeti mi? Kürdün sayesinde iktidar olmuş ABADİ devleti mi? Yoksa düne kadar PYD nin desteğini almış B. ESAD mı?
Bu devletlerin tümü, Kürd halkı için DEAŞ, HIZBULLAH ve KONTRA’dan hiç bir farkları yoktur. Barışı savunan, savaşa karşı olan her Kürd bilmelidir ki “mürekkebin akmadığı yerde kanımızın akıtılacağıdır.”
Bu koroya kendilerine yakın aydınları, tv sunucularını, adlarının önünde Gazeteci, Yazar, Prof... ünvanı olan koca koca kişileri de devletin parasal fonunda onları, harçlığa bağlayarak Kürde saldırtmaktadırlar. Bunların içinde başta Doğu Perinçek ve bir dönem Med tv de program yapan kırmızı kaşkollu Prof. Yalçın Küçük gelmektedirler. Gönüllü veya gönülsüz kimi Kürd simalar da bugün halen bunların akıttığı zehrin etkisinde oldukları gözlenmektedir. Kürd cephesinde, başta İsmail Beşikçi olmak üzre birçok Kürd aydını bu ırkçı ideolojik şiddeti bertaraf etmek için yoğun bir çaba göstermektedirler. Sömürgeci basın giderek Kürd aydınlarına meydanı kapamakta onların tv tartışmalarına katılmalarındaki başarılarında korkmaktadır. Bundan dolayı Kürd sorunu konusunda bile sadece devletin “harçlığa” alıştırdığı unsurları tartışma programlarına çağırmaktadır. Kürd tv kanallarının çoğu ise halkın taleplerinden oldukça uzak sorunlu bir yayın çizgisi izlemektedirler. Hemen tüm kanallarda, sanki her şey normalmiş gibi müzik ve eğlence programlarıyla Kürd halkıyla alay eder gibiler. Kerkük’ün işgali döneminde bile zahmet edip 2 gün yas ilan etmediler.