Volkan Ertit
Kürt gençleri, Kürt solunun etki alanının yaygınlaşmasına paralel olarak sekülerleşme sürecine daha açık hale geliyor.
Bilim ve spekülasyon arasındaki çizgi her zaman kalın olmayabiliyor. Bilimsel bilgi üretme basamaklarından geçmemiş, iddiasını veri ile desteklememiş, kuramsal bir tutarlılık taşımayan çalışmalarla nadiren karşılaşılmıyor. O nedenle, kendi içinde kuramsal bütünlüğü olan ve iddialarını veri ile destekleyen bir çalışma sadece tartışmaları zenginleştirmekle kalmıyor aynı zamanda “referans” metin haline gelip, tartışmaların yeni bir seviyede devam etmesine fırsat sağlıyor. Yusuf Ekinci’nin İletişim Yayınları tarafından yayımlanan “Kürt Sekülerleşmesi: Kürt Solu ve Kuşakların Dönüşümü” kitabı bu minvalde bir çalışma. Kitabın arka kapağında yer aldığı gibi “çoğu zaman sınırlı gözlemlere, izlenimlere dayanarak konuşulan sekülerleşme konusunu saha deneyimiyle ‘yere indiren’ bir çalışma.”
Söz konusu Türkiye olduğunda kamuoyu genellikle şu üç yaklaşım altında kümeleniyor:
Birinci yaklaşım: Türkiye sekülerleşmektedir. Öncelikle 1960’larda hızlanan modernleşme süreci ve ardından 2000’li yıllarda gündelik yaşamın parçası olan dijitalleşme Türkiye’deki yeni kuşakları doğaüstü alandan uzaklaştırmaktadır.
İkinci yaklaşım: Hayır, Türkiye sekülerleşmemektedir. Aksine, AK Parti iktidarı Türkiye toplumunu son 20 senede oldukça dindarlaştırmıştır.
Üçüncü yaklaşım: Evet modernleşme dindarları etkilemektedir, ancak yaşanan sekülerleşme değil, dinin yeni bir form almasıdır. Gençlerin ebeveynleri gibi dinî yaşamıyor oluşları onların sekülerleştiği anlamına gelmemektedir. Artık yaşanan yeni bir dinî hayattır.
Ekinci ise bu üç yaklaşıma mesafe koyarak tartışmaya yeni bir alan açıyor. Ulaştığı sonuç şu: Evet, modernleşme sebebiyle genel bir sekülerleşme süreci Türkiye’nin yeni kuşaklarında gözlemleniyor (birinci yaklaşım), ancak Kürt gençlerinin sekülerleşme sürecini sadece Türkiye’nin modernleşmesiyle açıklamaya çalışmak özellikle 1990’lardan itibaren Kürtler özelinde yaşanan toplumsal dönüşümü ıskalamak anlamına gelecektir.
Ekinci farklı kuşaklardan katılımcılarla Diyarbakır’da gerçekleştirdiği görüşmelerde şu konu başlıkları üzerinden tartışma yürütüyor: Flört, evlilik, boşanma, alkol, başörtüsü, bebek isimleri, toplumsal hiyerarşideki değişim, LGBTİ+ bireylere bakış, toplumsal cinsiyet... Ekinci’nin bulguları yeni kuşakların doğaüstü alanı günlük yaşamlarında daha az referans olarak kullandıklarını ortaya koyuyor. Örneğin,
- Kürt gençleri de kendilerinden önceki kuşaklara kıyasla İslam’ın onaylamadığı evlilik dışı mahrem yakınlaşmalara -ülkenin geri kalanı gibi- daha açık hale gelmiş durumdalar.
- Alkol konusunda daha liberal bir pozisyonu benimsemişler.
- Daha hızlı ve daha çok boşanıyorlar.
- Kızlar annelerine kıyasla daha az başörtüsü kullanıyor.
- İslam dinini çağrıştıracak isimleri bebeklerine daha az veriyorlar.
- LGBTİ+ bireylere karşı daha liberal bir bakış açısına sahipler.
- Benzer şekilde toplumsal cinsiyet konusunda da bir önceki kuşağın doğaüstü ile meşrulaştırdığı davranış kalıplarını ya da bakış açısını daha az kabul ediyor görünüyorlar.
Ekinci’nin sonuçları Türkiye’nin geri kalanından farklılık arz etmiyor aslında. Seçtiği başlıklarla ilgili Türkiye’de yapılan diğer çalışmaların sonuçları kendi çalışmasının sonuçlarıyla paralellik arz ediyor. Bu sebeple buraya kadar ifade edilenler şu sorunun yanıtlanmasını gerektiriyor: Ekinci’nin iddialarıyla, “Modernleşme sekülerleştirir.” iddiasına sahip sekülerleşme teorisyenlerinin (birinci yaklaşımı savunanların) iddiaları arasındaki fark nedir?
Ekinci bu soruya “politik sekülerleşme” kavramı ile yanıt veriyor. Sadece modernleşme değil aynı zamanda -illegal ya da legal fark etmeksizin- Kürt sol/sosyalist hareketin Kürt gençleri üzerinde sekülerleştirici etkisi olduğunu savunuyor. Kürt soluna yakın gençlerle ebeveynleri arasında radikal ve tepkisel bir sekülerleşme sürecinin yaşandığını ve Kürt toplumunda kuşaklar boyu süregelen geleneksel/dinî zincirin son kuşakla birlikte aşındığını ve yer yer koptuğunu iddia ediyor. Yani, benim de savunduğum klasik teori, modernleşmenin sebep olduğu sosyo-kültürel değişimlere odaklanırken, Ekinci Kürt solu içinde politize olmanın öne çıkarılması gereken bir dinamik olduğunu belirtiyor.
KÜRTLERDE TEPKİSEL VE RADİKAL SEKÜLERLEŞME
1960’lardan itibaren görünür olmaya başlayan Kürt sol/sosyalist düşüncesi, 1970’lere doğru kristalleşmeye başlıyor ve bu tarihten itibaren radikal bir görünüm kazanıyor. 1980’lerden itibaren tek bir örgüt ve siyasal hareket olarak etkisini göstererek ve 1990’lardan itibaren kitleselleşmeye başlamasıyla Kürtler üzerinde hegemonik bir güç haline dönüşen Kürt solu, sadece siyasal alanda değil, Kürt toplumunda kültürel, dinî ve geleneksel alanda da değişimleri beraberinde getiriyor. Solun dine ve geleneğe yönelik verili mesafesi, bu dünya görüşü çerçevesinde siyasallaşan genç kuşakların da dine ve -dinle yoğrulmuş- geleneğe mesafe almasında etkili bir faktör haline geliyor. Dolayısıyla Kürt gençleri, Kürt solunun etki alanının yaygınlaşmasına paralel olarak sekülerleşme sürecine daha açık hale geliyor.
Kitap, bu tarihsel ve siyasal arka plandan hareketle Kürt kuşaklarını kıyaslıyor ve genç kuşakla önceki kuşaklar arasında yukarıda da vurguladığım gündelik yaşam alışkanlıkları ile inanç konularıyla ilgili belirgin bir farklılaşmayı bulguluyor. Ekinci’nin sekülerleşme tartışmalarına katkı sunduğu bir diğer bulgu, Kürt gençlerinin sekülerleşmesinde muhalif oldukları iktidara, dinî gruplara ve din “adamları”na yönelik ortaya çıkan “tepkisel sekülerleşme”nin etkili olmasıyla ilgili. Muhalif olunan iktidarın sürekli dindarlık vurgusu yapması, iktidara yakın bazı cemaat ve tarikatlara duyulan tepki, olumsuz Kürt Hizbullahı deneyimi ya da IŞİD pratiği ve Kürt meselesine ilişkin dinî içerikli milliyetçi söylemlere karşı hissedilenler Kürt solu içinde politize olmuş gençlerin dinden uzaklaşmalarının sebepleri olarak öne çıkıyor. Bu sebeple Ekinci’nin görüştüğü genç kuşak katılımcılar, “İslam” ve “Müslüman” ifadelerinin kendilerinde çağrıştırdığı anlamı Türkiye’nin sıcak siyasetinden bağımsız cevaplayamıyorlar. Ayrıca Kürt solundan etkilenen genç Kürtlerin sekülerleşme sürecinin aile geleneğinden sert bir kopuşu içeriyor olmasını (hız ve nitelik dahil) Ekinci “radikal” kelimesi ile niteliyor. Birçok ailede Kürt gençleri için sekülerleşme süreci ılımlı ve sürece yayılan şekilde değil, ani ve radikal bir kopuş olarak deneyimleniyor. Kürt ailelerinde iki kuşak öncesine kadar geleneksel dindarlıkta süreklilik devam ederken, günümüz genç kuşağı ile bu kesintiye uğruyor. Ekinci görüşmelerinde, Kürt geleneğinin temel bir direği olan medreselerde eğitim almış kuşaklara dayanan ailelerin genç üyelerinde yaşanan sekülerleşmeyi buna örnek gösteriyor.
Vurgulamalıyım ki, kitap Kürt solunun kuşaklar üzerindeki etkisine odaklanırken, modernleşme sürecini yok saymıyor. Ancak özellikle 1990’lardan itibaren modernleşmenin yanında Kürt solunun da gençlerin “doğaüstü öğretilere” olan bakışını “derinden” etkilediğini iddia ediyor.
- Ailenin dindarlığına ve geleneksel dünya görüşüne mesafeli olmanın ve hatta onlarla çatışmanın;
- Ebeveynlerine kıyasla dünyaya daha rasyonel bir pencereden bakmanın;
- Dinin Kürt halkının dertlerine çözüm olamayacağını düşünmenin,
- Ve geleneksel toplumsal cinsiyet rejimine karşı cinsiyet eşitliğine ve farklı cinsel yönelimlerin özgürlüğüne vurgu yapmanın Kürt sol/sosyalist hareketten bağımsız düşünülemeyeceğini öne sürüyor.
SEKÜLERLEŞME TARTIŞMALARININ SEYRİ
Ekinci’nin eseri, hâkim literatürün dışına çıkarak, görmezden gelinmiş bir dinamiğin, sol düşüncenin, sekülerleştirici gücüne odaklanıyor. Daha önce sosyalist devletlerin sekülerist politikaları sebebiyle sekülerleşen ya da sekülerleşmiş görünen toplumlar olsa da Ekinci’nin çalışması, herhangi bir (ulus)devlet politikasına dayanmayan ve enformel politikalar üzerinden ortaya çıkan “organik” sekülerleşmeyi gösteriyor bizlere. Organik kelimesini kullanıyorum çünkü bu süreç devlet politikaları üzerinden gerçekleşmemiş, farklı bir iktidarla tekrar tersine döndürülmesi çok mümkün olmayan bir süreç.
Ben de Ekinci gibi, devletlerin yukarıdan aşağıya dinî ya da sekülerist politikalarının toplumların reaksiyoner tutumlarını tetiklediğini düşünüyorum. Dinin statüko ile ilişkili görüldüğü ve devletin din lehine baskıcı politikalar yürüttüğü toplumlarda Ekinci’nin ifadesi ile din “soğuk” ve “itici” anlamlar ihtiva etmeye başlayabiliyor. Tersi durumda ise, yani baskıcı seküler politikalar ise dine yönelmeyi etkileyebiliyor. O nedenle, Ekinci’nin çalışmasının konusu olan sol/sosyalist düşünce ile gerçekleşen sekülerleşme süreci ile yukarıdan aşağıya baskıcı politikalarla yüzeyde konjonktürel olarak gerçekleşen sekülerleşme örnekleri karıştırılmamalıdır.
Türkiye’de 2000’li yılların başından itibaren sekülerleşme teorisinin ne olduğuna, ne olmadığına ve yaşanan toplumsal dönüşümü açıklayıp açıklayamayacağına dair birçok tartışma yapıldı. Bu tartışmalarda ise “alan” ihmal edildi. Teoriyi desteklemeyenler ve onun “çöktüğünü” iddia edenler şu ana kadar alandan herhangi bir veri ile iddialarını desteklemediler. Benim gibi teoriyi destekleyenler ise, alandan birçok veri paylaştılar** ama bu veriler teorinin kapsayıcılığı sebebiyle farklı alanlardan elde edilmişti. Son 20 senedir “sekülerleşme teorisi”ne ya da tartışmalarına dair “teorik” okumalar yapan bizlerin, çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bir ülkede deneyimlenen “sekülerleşme” ya da “de-sekülerleşme” süreçlerine dair “alan”dan daha fazla beslenmeye ihtiyacı olduğu sırada Kürt Sekülerleşmesi kitabının yayımlanmış olmasının şans olduğu kanaatindeyim.
Sekülerleşme olgusunun sosyolojik bir çizgide anlaşılmasına katkı sunacak, yeni çalışmalar için temel referans kaynaklarından biri olma potansiyeli taşıyan eserin, konu özelindeki tartışmaları besleyeceğini düşünüyorum. Belki bu çalışma, mikro alanda diğer etnik-dinî gruplarla yapılacak çalışmalara öncülük edebilir.