Hamza Aktan
8 Ağustos, Ermeni sanatçı Aram Tigran’ın 14. vefat yıldönümü. O, Kürtlere minnettarlık besleyerek yaşadı, Kürtler de Kürtçeye ölümsüz eserler bırakan Ermeni kardeşine sevgi ve minnettarlık besliyor.
20. yüzyılda Kürtçe müzikte iz bırakmış, yüzlerce sanatçıyı etkilemiş, eserleri Kürtlerin yaşadığı hemen her yerde on yıllardır çalan ve önümüzdeki on yıllarda da çalmaya devam edecek sanatçı sayısı azdır. Aram Tigran hiç kuşkusuz bu az sayıdaki sanatçıdan biridir. 1960’lı yıllarda başlayıp vefat ettiği 2009 yılına kadar devam ettiği profesyonel müzik hayatında Kürtçe müziğe büyük bir miras bıraktı. 14 albüm ve 250’nin üzerindeki şarkısıyla Kürtçe müziğin unutulmazları arasında baş sıralarda duruyor.
Aram Tigran’ın müziği kadar hayatının da dinleyicilerini etkilediğine şüphe yok. Zira bu biyografinin içinde soykırımı yaşamış bir ailenin hayatta kalması, yoksul bir aileden büyük bir sanatçı çıkmasının hikayesi var. Sanatçının babası Sasonlu Dikran Melikyan, annesi Diyarbakır Kulp’tan Hilda hanım, 1915’teki soykırımdan sağ kurtulabilmiş Ermenilerdendir. Baba Dikran Melikyan, Diyarbakır’da bir Kürt ağa tarafından kurtarılır ve bu ağa kendisini yıllarca askerlerden saklar. “Bir gün babamla Kamışlo’da oturuyorduk. Babam bana ‘oğlum bak şu anda yaşamanız tamamen Kürtlerin sayesinde’ dedi. Ben önce anlamadım, nasıl yani dedim, senin sayende değil mi dedim. O da bana ‘eğer ben öldürülseydim siz nasıl dünyaya gelecektiniz’ dedi. ‘Bana bir Kürt ağası destek oldu, yıllarca beni Türk askerlerinden sakladı. Askerler ağaya senin yanında bir Ermeni var, çıkar diyorlardı, sırf beni bulmasınlar ve öldürmesinler diye defalarca askerlere rüşvet de vermişti. Ben o ağanın yanında büyüdüm, ta ki ağa beni Kamışlo’ya gönderene kadar. O yüzden şu anda yaşıyorsanız Kürtlerin sayesindedir, bu nedenle de Kürtleri unutmayın’ derdi. ‘Onlarla dost olun, onlara yakınlık kurun, kültürlerine yakınlık kurun, biz Ermeniyiz, Ermenice de söyle ama ağırlığı Kürtçe’ye ver’ diyordu. Babam o sıcaklığı içime işledi.” (1)
BABASININ İZİNDE
Sanatçının anne-babası 1928 yılında Sason’dan Rojava’nın Kamışlo kentine göç ederler. Babası orada yıllarca işçi olarak çalışır. 1934’te de Aram ismini verdikleri çocukları dünyaya gelir. Sanatçı bu kentte 16 yaşına kadar okula gider. Okul yıllarında ilgisi hep müziktedir. Müzikle ilgili ne etkinlik varsa dahil olmaya çalışır. Öğretmenleri de sesini beğenir, “mutlaka büyük bir sanatçı olacaksın” diye teşvik ederler. Ancak müziğe olan ilgisinin arkasındaki en önemli kişi babasıdır. Kendisi de kaval çalan ve şiirler yazan babası oğlundaki yeteneği daha küçük yaşlarda fark eder ve en büyük destekçisi olur. 16 yaşında okulu bitirdiğinde kendisine ilk çalgısı olan udu alan da yine babasıdır. Ardından da ud ve müzik dersleri alması için altı ay bir müzisyenin yanına gönderir. İlk müzik eğitimini burada alır. Bir yıl boyunca ud çalar ancak udun sesinin yüksek çıkmamasından şikayetçidir. O dönemde mikrofon ve hoparlör gibi cihazları olmadığından gittiği düğün ve gecelerde hem udun hem de kendisinin sesi yüksek çıkmadığı için keyfi bozulur. Sesi duyulsun diye bağırarak şarkı söylemek zorunda kalır, bu nedenle çoğu kez verdiği konserlerden sonra hastalanır. 17 yaşındayken daha önce hiç görmediği cümbüşe denk gelir. Çalar ve bakar ki sesi diğer çalgılardan çok daha yüksek çıkıyor, hemen babasıyla konuşur ve hayatının bundan sonrasında elinden hiç düşürmeyeceği, kendisiyle özdeşleşecek cümbüşü alır.
O dönemde ağırlıkla Hesen Cizrevi, Muhammed Arif, Meryem Xan gibi sanatçıları dinler, bu sanatçılar Kamışlo’ya geldiklerinde de onlardan müziğe dair bir şeyler öğrenmeye çalışır. İlk gençlik yıllarından, “Kendisi de küçük bir sanatçıydı” dediği babasının yazdığı şiirleri besteler. Sanatçının en sevilen eserlerinden biri olan “Bilbilo”’nun sözleri babasına aittir. Babası vefatından kısa bir süre önce oğlunu yanına çağırır ve “Bu benim son şiirim, bunu bestelemeni istiyorum” diyerek Bilbilo’nun sözlerini verir. Oğlu şarkı sözlerinin anlamını sorduğunda da “Bu gurbetlikle, yerinden edilmiş insanlarla ilgili bir şiir. Nasıl ki bülbülün bir yeri yurdu yoksa bizim halkımızın da şimdiye kadar bir yeri yurdu yok, onlar da yaralı, çok zahmet ve zorluk gördü” diye yanıt verir. (2)
Sanatçının “Rihê”, “Hatim Hatim Hayastan”, “Çil Çil Kezî”, “Tûzik”, “Yar Li Tebeqa Duduya”, “Gulguli”, “Ay Dil Birîndarim”, “Bisk Bitêl”, “Ay Dil Ay Dil Dilo Lo”, “Dilo Henûno”, “Merd im”, “Kula Dilê Min Welat”, “Diçim Diçim” gibi çok sayıda şarkısının sözleri de yine babasına aittir.
SURİYE’DE KÜRTÇE MÜZİK YAPAN BİR ERMENİ
Dördü erkek (Sarkis, Hayik, Aram, Kevork), ikisi kız (Bayzar, Zovinar) 6 kardeş olan Tigranlarda üç erkek kardeş müzikle ilgilenir. Aram cümbüş çalar, en küçük kardeşleri darbuka, ortanca kardeşi de keman çalar. Kamışlo’da gittikleri eğlence ve düğünlerde kısa zamanda bilinir ve sevilirler. Tabii en büyük ilgi hem çalıp hem de söyleyen ve orijinal besteler üreten Aram’dadır. Ancak 1950’li yılların ortalarına denk gelen bu dönemde Suriye’de ulus devlet inşasının temelleri atılmaya çalışılıyor, asimilasyon ve Araplaştırma politikası yavaş yavaş hayata geçiriliyordu. Bu nedenle sanatçı ne istediği gibi anadili Ermenicede, ne de en çok çalmayı sevdiği ve alıştığı Kürtçede istediği kadar söyleyemez. Dönemin hükümet yetkililerinin baskısıyla ağırlıkla Arapça şarkılar söylemek zorunda bırakılır. “Çünkü hükümet Arap'tı. Hükümet yetkilileri düğünlere gelir ve bizden Arapçayı daha fazla söylememizi isterlerdi. Kürtçe söylerdik, ‘kesin’ diyorlardı. Kürtçeyi az çalın diyorlardı. Ermenice söylüyorduk, yine müdahale ediyorlardı. Sadece Arapça çalınmasını istiyorlardı. Biz de rahatsız oluyorduk. Bizi özgürlüğümüzden yoksun bıraktılar.” (3)
Sanatçının Kürtçe söylediği ilk şarkısı sözleri babasının dostu Cegerxwin’e ait olan “Şev Çu”dur. 1965’te Rojava’nın Amudê kentinde yaşayan Cegerxwin, şarkı sözlerini bizzat kendisi Aram Tigran’a verir. “Cegerxwîn bana ‘Bu şarkı iki anlama geliyor, vatan için de aşk için de söylenebilir’ dedi. Ben de şiiri aldım ve şarkı yaptığım gün sabahtan akşama kadar hiç yemek yemedim. Annem bana ‘Şarkı yaptığını anladık da yemek yemeyecek misin’ diyordu. Bense yaptığım şarkıyı o kadar sevdim ki yemek yiyemedim heyecanımdan. Çünkü bir sanatçı bir şarkı yaptığı zaman ilk önce onun beğenmesi gerekir. O beğenirse halk da beğenir.” (4)
Tigran Ailesi'nin Cegerxwin ile olan dostluğu Aram’a birçok şarkı kazandırmıştır. Sanatçının her biri hala Kürtlerin dilinden düşmeyen “Lo Lo Pismamo”, “Keko Ez Bilurvanim”, “Lêvşêrîna Min”, “Çavbeleka Min Tuyî”, “Newroze”, “Sebra Dila”, “Min Gulfiroşek Dît”, “Diya Darê”, “Nexweşim”, “Gundê Me Pir Piçûke”, “Di Baxan De”,
“Gula Zer”, “Ez Ji Xew Rabûm”, “Derdê Dila” isimli şarkılarının ardında büyük Kürt şairinin imzası vardır.
ERİVAN RADYOSU’NDA
Sanatçı 31 yaşındayken hayatını değiştirecek bir gelişme olur. Ermenistan hükümeti 1915 soykırımından sonra farklı ülkelere dağılmış mülteci Ermenileri 1965 yılında ülkelerine gelmeye davet eder. Ermenistan hükümeti yetkilileri bu daveti Suriye’nin Kürt bölgesindeki Ermenilere de yapar ve Tigran Ailesi büyük memnuniyetle kabul eder. Aram Tigran, iki kardeşi ile anne ve babası hükümetin çağrısından bir yıl sonra 1966’da Kamışlo’dan ayrılır ve Suriye’nin Lazkiye kentinden kalkan bir gemiyle yola çıkar. Sanatçının bir kardeşi ise gitmek istemez ve Kamışlo’da kalır. Ailenin gemi yolculuğu beş gün sürer. Aram ve kardeşleri gemide de yolculara kısa konserler vermeyi ihmal etmez. Ermenistan’a vardıklarında ise hükümet tarafından Erivan’a 40 kilometre uzaklıktaki bir kasabaya yerleştirilirler.
Aram Tigran ve babasının Ermenistan’a vardıklarında akıllarındaki ilk şey Erivan Radyosu'na gidip müziğe orada devam etmektir. Baba oğul kısa süre sonra Erivan’a gider ve radyonun kapısında soluğu alır. Aram Tigran yıllardır çalmayı hayal ettiği radyodadır ve büyük bir heyecanla işe alınmayı bekler. Baba oğul Ermenice, Kürtçe, Azerice, Rusça servislerinin yanında dolaşır, önce Ermenice servisinin kapısını çalmaya karar verir. Buradaki radyo çalışanlarına Suriye’den hükümetin talebi üzerine geldiklerini ve radyoda çalışmak istediklerini söylerler. Aram’a Ermenice servisinde sorulan ilk soru diplomasının olup olmadığı olur. Ardından “Biraz çal dinleyelim” derler, Aram Ermenice, Kürtçe ve Arapça şarkılar çalıp söyler. Radyodakiler sanatçıyı beğenir ama “Diploman olmadan seni alamayız” derler. Sanatçı bu cevap üzerine büyük bir hayal kırıklığı yaşar ve üzülür. Yanındaki babası kendisini teskin eder, “Sakin ol, dünya sabırla inşa olmuştur, bir de Kürtlere gidelim bakalım” der.
Bunun üzerine Kürtçe servisinin kapısını çalarlar. Sanatçıya burada ilk olarak diploma değil, o dönemde Ermenistan’da kullanılmadığı için cümbüş sorulur, ardından da çalmasını ve söylemesini isterler. Dinleyiciler radyodaki 7 kişidir. Sanatçı ilk şarkısı “Şev Çu”yu söyler. Daha şarkıyı tamamlamadan dinleyiciler “Tamam, sen ustasın” derler, “biraz bekle, biz diplomaya bakmıyoruz, senin yeteneğin var, sen bize lazımsın” diye de eklerler. Sanatçının Erivan Radyosu yılları böylece başlar. Aram Tigran burada 18 yıl boyunca çalışır ve o tarihlerden itibaren de Kürtler arasındaki ünü gitgide artar.
POLİTİK ŞARKILAR
Hayatını Kürtçe müziğe adayan sanatçı Kürt sorununa da her zaman büyük bir ilgi gösterdi, şarkılarında sorunu duyulur, görünür kılmaya çalıştı. Sanatçı 2004’te seslendirdiği “Dest Bidin Destê Hev” isimli şarkısının girişinde Kürt halkına seslenir ve “Kürtler ele ele verin, ben Aramê Tigran tüm Kürtlere sesleniyorum, yeter artık bir olun” diye çağrı yapar. “Ax Axa Welat”, “Îro Li Welat Şere”, “Kurdistan Şêrine”, “Binefşa Berivanê”, “Çiyayê Gabaro”, “Newroz”, “Kurdistan Tu Delali”, “Zilan”, “Jana Birînê”, “Pêşmergeyên Welat”, “Ala Rengin”, “Şehid Fırat”, “Ev Çi Dinyaye”, “Em Xortê Kurdin”, “Here Welatê Bav u Kalan”, “Rabin”, “Kurdi Xweşe”, “Dayê Ez Herime Şer” sanatçının diğer politik içerikli şarkılarıdır. (5)
İKİ HALKIN ORTAK DEĞERİ
Aram Tigran 24 yıl yaşadığı Ermenistan’dan 1990 yılında ayrılır, önce Brüksel’e, ardından Atina’ya yerleşir. Burada vefat ettiği 2009’a kadar yaşar. Kürt müziğinin hemen her noktasında etkisi olan az sayıdaki isimden biri olan sanatçı müzik hayatına 14 albüm, 250 şarkı sığdırdı. Ağırlıkla Kürtçe söyleyen sanatçının Ermenice, Arapça, Türkçe, Yunanca ve Süryanice söylediği şarkıları da bulunuyor.
Aram Tigran’ı Kürtçe müziğin en kıymetli isimlerinden biri yapan hususların başında üretkenliği ve istikrarlı müzik üretimi geliyor. 1960’lı yıllarda henüz Kürtçe müzik beklenen ölçüde dolaşıma girmemiş, yaygınlaşmamışken yaptığı şarkılar Kürtçeyi canlı kılan birer dayanağa dönüştü. Özgün besteleri yüzlerce Kürt müzisyeni etkiledi, etkilemeye devam ediyor. Bu bakımdan da diğer müzisyenlerce yorumlanmamış şarkısı yok gibidir. Ne tam politik ne de tamamen apolitik, nerede ve nasıl yaşadığının gayet ayırdında bir sanatçı olarak Ermeni-Kürt kimliklerinin tarih içindeki ortak mağduriyetinin de sembollerinden biri oldu. Kürtçe müziğe sesi, enstrümanları veya derlemeleriyle katkı sunmuş diğer Ermeni sanatçılar Komitas Vardapet (1869-1935), Aram Xaçatoryan (1903-1978), Karapetê Xaço (1900-2005), Dawidê Xilo (-), Hovannes Badalyan (1924-2001) gibi o da bu iki halk arasındaki duygudaşlıktan da gelen ortaklığın temsilcilerinden oldu. Aram Tigran, babasını kurtardıkları için Kürtlere minnettarlık besleyerek yaşadı, Kürtler de Kürtçeye ölümsüz eserler bırakan Ermeni kardeşine belki de herhangi bir Kürt sanatçıya duymayacakları derecede sevgi ve minnettarlık besliyor.
1) Aram Tigran, hayat hikayesinin önemli bazı kısımlarını vefatından kısa süre önce Kurd Tv ile yaptığı bir röportajda anlatıyor. Bu bölümdeki alıntıların bir kısmı o röportajdan alınmıştır.
2) Kakşar Oremar, “Navdarên Kurd – Aram Tigran 1934-2009” Stêrk Tv belgeseli.
3) Kurd Tv ile röportajdan.
4) Kurd Tv ile röportajdan.
5) Kakşar Oremar, Dengê Azadiyê, Sembola Biratîyê Aram Tîgran, Şaredarîya Bajarê Mezin A Amedê
Kaynak: Gazete Duvar