Siyasetin doğasını anlamak bakımından bazen siyasi dinamiklerin taleplerine zarif bir şüphe ile yaklaşmak, her ne kadar adetten sayılmasa bile, olgun bir zihin için gerekli ve belki de zorunludur. Malum, Kürtlerin dünya ile bir meselesi var; toprak ve dil paketinden oluşan, bir ulus yaratma ve inşa etme meselesidir bu. Adil bir dünya bu paketi makul kabul edebilirdi ama dünya adil değil ve paket, bir hayli maliyetli. Üstelik talep sahipleri hem birlik değil hem de dünyanın ciddiye alabileceği bir sermayeleri yok. Birlik meselesini hal etmeden, talebe siyasi nitelik kazandırmak mümkün değil. Esasen meselelere siyasi kimlik kazandıran olgu, talep sahiplerinin sağladığı birlik biçimidir. Siyaset için güç denildiğinde bunun tek tanım ve adresi var; birlik olma hali, birleşmiş olabilme hali.
Hem birliği hem de sermayesi olmayan Kürtler, toprak talep ediyor! Para yok, birlik yok, bu ikili yoksa vatanın da karşılığı olmaz. Ve kesinlikle toprak talebi, diğer bir ifade ile vatan, yurt veya memleket talebi, sorunlarını aşmış ve çözmüş bir birlik ve birliğe aksiyon kazandıran sermaye olmaksızın sadece güzel bir hayal olarak kalmaya devam eder.
Büyük Kürdistan için birlik meselesini aşmak mümkünmüş gibi durmuyor. Fiilen bölünmüş bir Kürdistan manzarasıdır bu. Farklı parçalarda farklı siyasi ve hukuki statüler oluşmuş (bakınız Başur). Hukuki statüler sanıldığı gibi birleştirici değil, tam tersine ayrıştırıcı rol oynuyor tarihin bu döneminde.
Birlik ve sermaye olmadığı için dünya Kürdistan meselesini siyasi bir mesele olarak gündemleştirmeye yanaşmıyor. Çünkü çok maliyetli ve bir o kadar da zahmetli. Hiç kimse hiç kimseye bir devlet kurup o devleti besleme ve büyütme sözü veremez. Dünya için İsrail yeterince negatif bir örnek zaten bu bahiste.
Kuzey Kürtlerinin kahir ekseriyeti zaten toprak talebinden vazgeçmiş vaziyette. Daha doğrusu onlar için hegemonya meselesi toprak meselesinden daha değerli. Hegemonyayı esas alan bu damar, en baskın damar. Geriye kalan Kürtlerin toprak talepleri ise sadece onları hegemonyacılarından ayrıştırmak üzere bir sınır işareti görevi görüyor.
Vaziyet bu ve hayat devam ediyor. Açık ki bu vaziyetten bir Kürdistan çıkmaz. Kürdistani olmayan bir dava için yüzbinlerce Kürt öldü. Kürdistani bir davanın maliyetlerini hesaplamaya bile korkuyorum. Dolayısıyla başka bir trene binme zamanının geldiğini düşünenlerdenim.
Siyasi açıdan Kürtlerin, Kürdistan’la olan bağlarının yönünü değiştirme zamanı belki de şimdidir, bu zamandır. Kürtleri Kürtçeye bağlamak, bana hiçbir zaman bugün anlamlı geldiği kadar anlamlı gelmedi. Galiba ve bana kalırsa, Kürdistan’a giden yolun ilk işareti, levhası ve amacı Kürtçeye bağlanmak ve Kürtçe meselesini siyasi bir sorun haline getirmekle mümkün olabilecektir.
Dilin kucaklayıcı bağlamı ve herkese eşit mesafede duran tavrı, birlik meselesini daha kolay çözer diye düşünüyorum. Dil, topraktan daha tutarlı ve ucuz maliyetlidir. Dilin hukuki nitelik kazanması zımnen toprağın nesnel manada hukukileşmesidir. Dil ile kazanılan dilsel statü, peşinden diğer statüleri taşır. Dil zaten öyle bir şeydir ve bulaşıcıdır.
Yazının tamamını buradan okuyabilirsiniz
Kaynak / Kürdistan 24