Kurdistan'daki savaşın baronları kim ve neyi amaçladığını net olarak tartışmadığımız sürece, bu günleri ve Kurdistan üzerinde dolaşan karabulutları yerli yerine oturtma olanağımız yok.
Kır savaşının zorlaştığı ve kurtarılmiş bölgeler yaratarak, örgütlenmesini yaptığı dönemler; günümüzün teknolojik gelimeleriyle birlikte, ciddi şekilde zorlaşmiş ve kazanımlarla ayakta kalma, nihayi zaferi elde etme –eğer bulunulan bölgede, denge değişikleri ve yeni gelişmeler eklenmezse- olanaksız hale gelmiştir.
Ulusal kurtuluş mücadelesinin; işgalcilere karşı caydırıcı ve çözücü araçlarından biri askeri araçtır, ama amaç değildir. Askeri aracı, amaç haline getirip, bütün diğer metodların önüne koyarsanız, mücadele tıkanır ve çözümü zorlaşır. Askeri başarıların, siyasi zaferlerle taclanmasının önünü tıkar ve her iki taraf için de sadece "öldürmek" zaafı, meşru hale gelir. Bu durumdan itibaren sizin "siyasi zafer" diye sözedeceğiniz ve elde edeceğiniz bir şey kalmaz.
PKK bugün Kuzey Kurdistan'da bu durumla karşı karşıyadır: Yanlış yöntem ve yanlış ilişkilerin sonucu; hızlı bir şekilde, atılan her adım ve patlattığı her mermi, kurdlere zarar veren, düşmanı Kuzey Kurdistan'da güçlendiren bir sürece doğru evrimlenmekte ve düşmanın elini güçlendirmektedir. Savaş metodu, Kurdistandaki ulusal-mücade dinamiklerini parçalamakta ve zaafa uğratmaktadır. "Neden" ve "amaç" ne olursa olsun; bu denli zarar veren savaş metodu, Kurdlere zafer yerine yılgınlığı, yenilgiyi ve dinamiklerin parçalanmasını getirmektedir. O halde, PKK'nin Kuzey Kurdistan'da yürüttüğü ilkesiz ve hedefsiz savaş, başkalarının adına bir hizmete ve taşaronluğa doğru; Kurdlerin vatanı, kanı, malı ve canı üzerinde güçlerin pazarlığına dönüşmüştür.
*Türkiye –Rusiya ilişkileri, Türkiye –Suriye-İran ilişkilerini bu açıdan değerlendirmek lazım:
Biz, bugun PKK'nin gösterdiği hedefleri hesaba katarak, değerlendirme yaparsak; Kurdistan şehir ve kasabalarında yürütülen savaş; hem "hedef" açısından ve hem de "amaç" açısından, kaybetti deriz. Şehirler çökmüş, binlerce ölümle, kitlelerin yollara düştüğü, kitlelerin bu savaşı desteklemediği ve umutlarının tepkiye, kine dönüştüğünü görüyoruz. Bu zaten baştan belliydi. Şehir gerilla hazırlığı olmayan ve bu alanda tecrubesiz bir kır hareketinin şehirlerde, dağ metoduyla elde edeceği bir şey yok, ne de savaş mağduru kitlelere vereceği bir lojistik arka pilan var!
Siz savaşı milyonların yaşadığı alanlara kaydıracak kadar "deli"ce pilanların sahibi iseniz, mutlaka, sizin arka pilanınız, size dayatılan bir gerçek var demektir. Görev bu gerçeğin getiri ve götürüsünü tartışmaktır! Yoksa bizi "gerilla, kahraman direnişçiler" edebiyatı ile sarhoş eden zihniyet yanılgısına düşeriz.
*Sadece bu yönde bakarak değerlendirme yapmaya kalkarsak, yanılırız ve bugünkü savaşın esas boyutunu gözardı etmiş oluruz. Yukarda "bulunulan bölgede, denge değişikleri ve yeni gelişmeler"den sözetmiştim. Bugün Kuzey Kurdistan'da yıkılan şehirler, patlayan bombalar ve parçalanan cesetlerin bir başlangıç noktası var. DAİŞ denilen barbar bir örgütün kurdlere karşı saldırıya geçtiği dönem, Kobanê kuşatması, ve Kuzey kurdistan'daki kitlesel eylemlerin esas başlangıç olduğu ve o esnada düğmeye basıldığı bilinen bir gerçektir.
*Rusya Dışişleri'nin Türkiye'ye: "Irak'taki askerlerini çek"(!) ile PKK'nin iki gün sonra Türkiye'nin "Güney Kurdistan'daki askeri üsüne yapılan saldırı"(!) önemli bir örneklerdir.
*Yaklaşık 1991'den sonra hep orda bulunan Türk askeri üsüne yönelik PKK'nin bir tek saldırısına rastlanmazken, bu dönemde bunun olması tesadüf olmazsa gerek!
*Rusiya Dişişleri'nin Türkiye'ye ilişkin bir diğer açıklaması ise: Türkiye, "Farklı kanallardan bizimle ilişki kurmaya çalışıyorlar. Komiteler oluşturmayı öneriyorlar." Belirlemesidir.
Bu da bize gösteriyor ki; PKK'nin içinde yeraldığı "Ortadoğudaki Savaş Blok"unun, bölgede "Türkiye'nin önünü kesme ve zor durumda" bırakma çabası olarak görülmesi gerekiyor. Bunun Türkiye ajendasındaki "cevap boyutu" ise; Kurdistan ulusal dinamiklerinin güçlü olduğu 12 şehir ve kasabayı imha etmek olarak görülmektedir.
Diğer boyutu ise; Batı Kurdistan'ın stratejik konumudur..bunun da direkt kurulacak bir Kurd Devleti'nin zemini ile ilgilidir. Bu devletin sınırlarının bir şerit uzunluğunda da olsa, Ak Denize ulaşma stratejik hesaplar ile ilgilidir. Kurd ve Kurdistan düşmanlarının: Kurdlerin hiç kimseye muhtaç olmadan, kendi gaz ve petrolünü dünya pazarına sunma imkanına ulaşmayı engelleme hesaplarıdır.
Bunları bir araya getirerek, değerlendirmemizi sürdürdüğümüzde, şu sonuca ulaşmak mümkün: PKK'ye deklere edilmiş bir savaş var. Bu deklere edilmiş savaşın yürütülebilme olanağı olan yerler, Kurdistan ulusal dinamikleninin en güçlü olduğu alanlardır. Yani ulusal mücadele dinamiklerinin güçlü olduğu alanlardır. PKK'nin taşaronluğunu üstlendiği savaşın patlama zemini olan alanlar bu alanlardır. Deklere edilen savaşı, PKK burdan başlattı. Bu da Türk devletinin işine geldi. İç içe geçmiş hesapların, bombaya dönüşerek Kurd Ulusunun beyin alanlarında patlaması, tamı tamına budur. PKK'nin Rusiya-Suriye-İran blok ilişkisi ile; PKK'nin bu savaşta üslendiği Kuzey Kurdistan'daki misyonun Türkiye'ye sunduğu hizmetin birleştiği nokta bu!
Türkiye'de patlayan bombaların da, bu kargaşanın bir boyutu olarak bakmak lazım. Kaos ortamı, leş kargaların daha karlı çıkardığı bir ortamdır. Kaybedenler, cesetleri ortalıkta, paramparça ve sahipsiz kalanlardır.
*Yoksa, şehir savaş sanatından yoksun bir örgütün, hazırlığı olmayan bir örgütün, elindeki bütün mücadele dinamiklerini bertaf ederek, bu savaşta ısrar etmesini nasıl değerlendireceğiz?
*Kitle desteği olmamasına rağmen, geri adım atmayarak, savaşta ısrar etmesini ve patlayan "hedefsiz bombaları üslenmesini" nasıl yorumlaya biliriz?
O halde bu savaşın karmaşık pilanların PKK'ye deklere edilerek; işin içinde Türk paramiliter güçlerin boyutu, Rusiya-Suriye-İran'nın, Suriye ve bölgeye ilişkin boyutu ve Kurd ulusal haretinin bölgesel kazanımlarının masaya devinimi esnasında, musluğu mümkün mertebe kısma boyutu da var.
Bütün bunlara karşın, Kurdlerin mevzileneceği en önemli ajenda "devlet ilan etme" ajendasıdır. Hiç bir parti, grup ve hareketin çıkarlarına ve ilişkilerine kurban edilmeyecek kadar nesnel olanı budur. Ulusal duruş ve kurd, Kurdistan çıkarlarının kazanımlara dönüşeceği ve kalıcı olacağı proğram, devletleşme proğramdır. Diğer bütün girişim ve ilişkiler, bu proğrama zarar vermektedir ve kurdlere "esir kalma" reva görülmektedir. Bu tür proğramların karşısında ulusal gerçekliğimizle yüzleşmenin ve gereklerini yerine getirerek, şartlar ne olursa olsun devletleşme zeminin örgütlemenin zamanıdır. Bundan geri adım atmak intihardır.