Vizyon, günümüzde politik literatüre de girip çok kullanılan bir kelime olmuştur. Büyük şirketler ve firmalar belirli bir vizyona sahip yönetici ararlar. Firma/şirket yöneticileri yapacakları işleri belirli bir takvime bağlayıp; 3 yıllık, 5 yıllık, 10 yıllık gibi planlarla kısa ve uzun dönemde ne yapacaklarını bir çerçeveye oturtmaları sahip oldukları vizyonun bir göstergesidir. Politik parti ve organizasyonların yöneticileri de gelecekle ilgili çalışmaları, planları, hedeflerini bir çerçeveye oturtup programlaştırması ve o programa göre çalışmalarına da vizyon deniliyor. Vizyon, kısaca geleceğimizi kurmak için kafamızda tasarladığımız yol ve yordamımız diyebiliriz. Vizyon sahibi olmak demek, bugünden yarına net bir çerçeveye sahip olmak demektir.
Kanımca, günümüzde Kuzey Kürdistan’da hemen hemen tüm örgüt ve gruplar bir VİZYON problemi yaşamaktadır. 35 yılı aşkın verilen silahlı mücadele bir tıkanıklığı yaşarken, legal olarak kurulup kapatılan, tekrar kurulup kapatılıp başka bir isimle devam eden partiler de bir politik vizyona sahip olmayınca/oldurtmayınca Kürt halkına kalıcı hiçbir şey kazandıramadılar. 45 yıl önce bağımsız Kürdistan için hem de dört parça Kürdistan’ı kurtarmak için politik sahnesine çıkan, ardından başlattıkları silahlı mücadele 35 yılın sonunda günümüzde vardığı nokta; devletleşmeye karşı olma, var olan sınırları koruma, ulusal değerler olan bayrak ve ulusal marşı tanımama, Ortadoğu ve Türkiye’ye ne idüğü belirsiz bir demokrasi mücadelesi verme noktasına gelindi. 35 yıllık bir silahlı mücadelede bir köy bile kurtarılamadığı gibi, devlet tüm Kürdistan dağlarına yerleşip kale gibi karakollar kurdu. Binlerce köy yakılıp yıkılarak boşaltıldı, milyonlarca Kürt köyünü, kasabasını terk etmek zorunda bırakıldı. Silahlı mücadele veren yapının ellerindeki silahlar, son yıllarda üslendikleri Güney Kürdistan’da güneyin temsilcileri özgürce kendilerini yönetmek için uğraş verirken onlara karşı kullanılmaya başlandı.
Kuzeyde egemen gurubun dışındaki parti ve guruplar acaba niye kitleselleşemiyorlar? Çoğunun kökenleri 1970’li yıllara dayanmaktadır. 70’li yıllarda binleri, on binleri yürütenler günümüzde kendi eski kadrolarını bile toparlayamamaktadırlar. 1980 sonrası doğup büyüyen nesille 1970’li yıllardaki Kürt politik hareketleri arasında gözle görülür bir kopukluk var. Diyarbekir 5 Nolu’daki işkenceleri dinleyerek ve babalarını ziyaret için cezaevi kapısında büyüyen, ayrıca 1984’te başlayıp giderek gelişen gerilla hareketlerinin etkisi ile büyüyen neslin büyük bölümü 1960-70’lerdeki hareketleri bilmemekte gözlerini PKK ile açmışlardır. 1938’e kadar Kürt direnişlerine önderlik edenlerin bıraktıkları yazılar, anılar ve kitapları ancak 1970’li yıllarda öğrene bilmiştik ve arada 30 yıl gibi bir kopukluk vardı. Aynı kopukluk 1980 sonrası doğup büyüyen nesille 1980 öncesi dönemdeki Kürt hareketleri arasında (koşullar ve olanaklar farklı olmasına rağmen) da bulunmakta.
Kuzey Kürdistan’da durum içler acısıdır. Asimilasyon, Kürtçeyi konuşmama almış başını gitmektedir. Devlet rahatça Güney Kürdistan ve Batı Kürdistan’a saldırıp işgal etme provaları yaparken Kuzey’deki halk çaresiz ve umutları dumura uğratılan bir durumda sessizlik egemen olmuştur. Beş yıl öncesine kadar onbinleri protestolarda toplayan egemen grup, hendekler gibi hiçbir yararı olmayan, Kürt şehirlerinin yakılıp yıkılmasına, binlerce Kürt gencinin yaşamını yitirmesine, yüzbinlerce Kürdün yerinden yurdundan edilmesinden başka hiçbir sonuç vermediğinden halk artık eskisi gibi sokaklara dökülememektedir. Aktif toplumsal muhalefetin kitle gücünü sindiren devlet şimdide parlamentodaki Kürt milletvekilleri ve seçilmiş belediye başkanlarına yönelmiştir. Sözlü ve yazılı birkaç protesto dışında bir şey yapılamamaktadır. Diğer parti ve gruplar ise dar bir tabana hitap edip geniş kitlelere açılamadıklarından, demeç verme dışında ciddi bir açılımları görülememektedir. Bunun çeşitli nedenleri var. Her ne kadar devlet ve egemen grup (PKK ve HDP) önlerini kapatmak için engeller çıkarsa da gerekçe olmamalı, nedenini kendi örgütsel yapılanmalarında ve önlerine koydukları vizyonda aranmalıdır.
1970’lerde Kürt örgütlerine egemen olan örgütlenme anlayışı Leninist/Stalinist bir yapıda ve katı bir merkezi örgütlenmeydi. Bu örgütlenmeler her ne kadar aynı amaçları savunsa da küçük ayrılık noktalarını büyütüp bir birlerini mahkûm etme anlayışına sahip olunca ulusal bir birlik oluşturulamıyordu. Örgüt içerisinde liderlik kültü vardı, en ufak bir ayrı görüşü savunan olduğunda politik küfür ve hakaretler başlardı, ardından da bölünüp küçülmeler gelirdi. Bu örgütlere gönüllü girenlerin tüzel kişilik hakları var mıydı, gönüllüce de ayrılabilirler miydi, tartışılırdı. Militanlarının kaderi bazen bir kişinin ağzından çıkacak sözle çizilmekteydi. Son yirmi yılda kurulup örgütlenme uğraşları veren parti/grupların bir bölümünde hâlâ 70’li yılların eski tüfekleri kurucu ve yöneticilik yapmakta. Birlikte geçmişte ortak örgüt kurduklarıyla bile yıllarca bir çizgide mücadele etmeleri onlar için bir ifade etmediğinden, eleştiri adına düzeyi çok düşük laflar edilmekte. Günümüzde yeni kurulan grup/partiler üç aşağı beş yukarı aynı noktaları programlaştırmasına rağmen bir araya gelememelerinin nedenlerinden biri eski tüfeklerin bu olumsuz anlayışlarıdır.
Eski tüfekler yeniden örgütlenme yerine, kendi geçmişleri ile ve kendi kişilikleriyle bir yüzleşme ve hesaplaşma yapabilseler, günümüzdeki yeni nesile büyük hizmetler yapmış olurlar. Nerede hata yaptıklarını, nasıl parçalara bölünüp dağıldıklarını, eski yetiştirdikleri kadroların büyük bölümünü kaybettiklerini, günümüz koşullarında yeni nesillere neler verebileceklerini yazıp tartışsalar daha yararlı olur düşüncesindeyim. Kürt Ulusal Kurtuluş Mücadelesi nasıl ki; 60’lı, 70’li yıllarda onları çıkardıysa, günümüzde de mücadeleye önderlik edip yönetebilecek kadrolarını çıkaracak dinamizme sahiptir.
Grup ve partiler, bu grup ve partilere önderlik edenler nasıl bir vizyonu savunmaktadırlar, Kürt halkı tarafından iyice bilinmesi gerekir. Egemen hareketin tek vizyonu; Kürt Ulusal Mücadelesini Türkiyelileştirmek olduğu biliniyor ve oy veren, çocuklarını Bağımsız Kürdistan için dağlara gönderen ailelerin amaç ve inançları sersemletilmiş, hedefleri bulanıklaştırılmış, bir bocalama dönemi geçirmekteler. Diğer parti ve gruplar ise bu 6 milyonluk oy potansiyeli olan kitleyi nasıl bu sarsıntılı durumdan kurtarılacağı, elle tutulur bir eylem ve tavırları nedir, bu kitleye ulaşarak ulusal talepleri yeniden savunabilir duruma gelmesi konusunda ciddi bir vizyona sahip olduklarını ben görememekteyim. Bu 6 milyonluk kitlenin yanı sıra belki 6 milyondan da fazla bir Kürt kitlesi devlet partilerine oy vermekteler. Devlet partilerine oy veren Kürtlerin büyük bir bölümü Kürtçe ve Kürt kültürünü yaşamlarının her alanlarında kullanırken HDP’ye oy veren Kürtlerde ise dil konusunda parti yöneticileri Kürt olmadığından, marjinalleşmiş Türk solu parti yönetiminde etkin olmasından dolayı Türkçe konuşmaktalar. HDP’nin tabanında Kürt yurtseverliği yüksek olmasına rağmen Kürtlük ve Kürtçe konuşma daha zayıftır. Yeni partiler HDP tabanının yanında devlet partilerine oy veren Kürtlerle ilgili de dil, ana dilde eğitim, kültür, şehir, köy ve yer isimlerinin geri verilmesinde etkileyebilecekleri göz ardı edilemeyecek bir kesimdir.
Çokça belirsizliklerin yaşandığı Kürdistan ve Ortadoğu’da örgütsel olarak güçlü olursan Ortadoğu’da ciddiye alınırsın. Güçlü olmak iki yoldan geçiyor: Birincisi; ya çok güçlü bir askeri gücün olması lazım, düşman senin bu askeri gücünü bilmeli ve gücünü hissetmelidir. İkincisi ise; ya da çok güçlü kitle bağların olması, arkanda örgütlü ve güçlü halk kitleleri, etkili sivil toplum kuruluşları olması lazım. Kuzey Kürdistan’da son 35 yıldan fazla verilen gerilla savaşı herhangi bir kazanç getirmediği gibi kırsal ve dağlık alanlarda şu an devlet Kürtlerden daha fazla örgütlüdür. Verilen silahlı mücadele yöntemi yanlış kullanılınca devlet o alanlara tam yerleşmiş, kısa ve orta vadede bu yol kuzeyde kapanmış gibidir. İkincisi ise; güçlü bir örgüte sahip olup halk kitlelerini örgütlemek, sivil alanların her yerinde kendini ve gücünü hissettirmekten geçiyor. Güçlü bir örgüt dikey ve yatay örgütlenmesini sağlam ayaklar üzerine oturunca ses verir. Günümüzde bazı grup/partiler sanki Mevlana tekkesi gibi kim olursa gelsin demekteler. Güçlü örgütler sağlam ve inançlı kadrolar üzerinde yükselir. Hayatın her alanına müdahale edebilecek, edindiği bilinçle kitleler arasında inisiyatif ve yönetebilme becerisini gösterenler örgütleri omuzlar ve yatay örgütlenmesi sağlam olur.
Bulunduğumuz coğrafyada zor ve çetin sorunlarla karşı karşıyayız. Bu zor koşullarla mücadele etme, gelecekle ilgili kısa ve uzun dönemli hedeflerle birçok belirsizlikler tanımlanıp hedefler tespit etmek bir vizyonu gerektirir. Gerçekçi bir vizyona sahip olmak için ilk önce neyi amaçlıyoruz, kurmak istediğimiz nedir, bu amacı düşünce dünyamızda kurgulamalıyız. Vizyon sahibi olmak demek; bugünü iyi tespit edip gelecekle ilgili net bir çerçeveye sahip olmak demektir. Gelecek için nasıl bir mücadele vermeyi düşünmeye başladığımız an çözüm yolları da bir bir karşımıza dikilir. Kurulu parti ve örgütlerde belki bu vizyonun çerçevesi çizilmiş olabilir ama bu çizilen çerçevedeki hedefleri kısa, orta ve uzun dönemlerde gerçekleştirecek vizyona sahip lider ve yöneticiler olmalı.
Vizyon için Kuzey Kürdistan’da net bir çerçeve çizerken: Kürtler Ortadoğu’da 50 milyona yaklaşan bir nüfusa sahiptir. Yaşadıkları topraklar tarih boyunca kendi ana vatan topraklarıdır. Amaç olarak ta Kürtlerin kendi kaderini tayin etme hakkı her Kürt grubunun programlarında ana hedef olmalıdır. Bu hedefe varmak uzun bir mücadeleden geçer. Bu mücadele için de kısa ve orta düzeyde Kürtlerin kazanması gereken hakları bir çerçeveye oturtmak gerek. Kısa vadede en acil sorunlar asimilasyonu durdurmak, dilin gelişimini sağlayıp hayatın her alanında kullanmaya zorlanmak, kültürel ve tarihimizi geliştirip öğrenmek için hep güncel tutmak, uyduruk köy, şehir ve her türlü coğrafya adlarının yerine gerçek ve tarihi adlarını geri istemek, Kürtçenin eğitim dili olması için kampanyalar açmak kısa vadede gösterilecek bir vizyonla bir çerçeveye oturtulur. Kürdistan’ın diğer parçalarıyla saygılı ve ulusal temelde ilişki kurmak, onların örgütlenmelerine saygı duymak, kazanımlarını korumaları için her türlü desteği vermek, uluslararsı planda Kürtleri tüm parçalarda tek ses olarak görülmesi için çaba göstermek gerekmektedir. Batı Kürdistan’da Kürtlerin birliği için yapılan çabalara destek vermek, Suriye’de Kürtlerin Güney Kürdistan gibi bir statü kazanmalarını savunmak, Güney Kürdistan’ın da bağımsızlık aşamasına gelen en yakın parça olduğundan desteklemek, köstek olanları deşifre etmek gerekmektedir. Eğer Güney Kürdistan devlet olabilmeyi başarırsa tüm Kürdistan’da ve dünyada rüzgar Kürtlerin lehine eser, bir güç, moral ve enerji kazanılır.
Türk halkıyla ilişkileri de iyi bir çerçeveye oturmak gereklidir. Kürt örgütlerinin görevi Türkiyelileşmek, Türkiye’ye demokrasi getirmek olmamalıdır. Türkiye’de demokrasi, hak ve özgürlükleri savunan Türk ilerici demokrat kesimle ortak paydalarda ittifak düzeyinde ilişki geliştirilmeli, onlardan Kürtlerin hak ve özgürlüklerini kazanması için yardım etmelerini, Kürt hak ve özgürlük hareketinin de onların demokrasi mücadelesine yardım edeceği kabul ettirilmeli. Bugün Türk halkının büyük bir kesimi hala Türk ırkçı görüşlere sahipse, Kürtlere düşmanlık alıp yürüyorsa, Türk demokratlarının güçsüzlüğü ve kendi halkına ırkçı davranışların kendi hak ve özgürlüklerini de engellediği anlatımında eksikliği vardır.
Hayatta iz bırakan insanlar ve örgütler vizyon sahibi olanlardır. Ancak bunlar hedeflerine ulaşmak için çok çaba, azim, emek, fedakârlık göstererek bir yerlere gelmiş misyon sahibi örgüt ve insanlardır.