Faik Bulut / Independent Türkçe
Lübnanlılar diplomatik krize ilişkin haberleri, gazete manşetlerinde okuyor, yaşanan gelişmeleri tartışıyorlar / Fotoğraf: Reuters
Başkent Beyrut'taki büyükelçilerini geri çeken S. Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez devletlerinin yetkilileriyle yaşanan diplomatik krizi çözmeye çalışan Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib, "diyalog" çağrısında bulundu.
1 Kasım 2021 tarihli konuşmasında ve Suudi Arabistan'ın katı tutumuna karşı çıkarak şunları söyledi Buhabib:
"Dost ve kardeş devletlerin arasındaki sorunlar diyalog, sürekli temas ve güven yoluyla çözülebilir. Dayatma ve şart koşma yöntemiyle çözülmez. Bu bağlamda S. Arabistan ile askıda kalmış meseleler dâhil son sorunumuzu da buluşup konuşarak halletme çağrısı yapıyorum ki, bu tür krizlerle şıkça karşı karşıya kalmayalım.
S. Arabistan Krallığı, siyasi krizin çözülüp ekonomik ablukanın kaldırılması için Hizbullah'ın koalisyondan dışlanıp etkisinin azaltılmasını şart koşuyor. Onlar, son kriz çıkmadan önce de yeni kurulmuş olan hükümetimizle hiç diplomatik temasa geçmediler. Kendi başlarına tecrit/ambargo kararı aldılar. Dolayısıyla büyük bir müşkülatla karşı karşıyayız. Eğer maksatları Hizbulllah'ın kellesini vermemiz ise, Lübnan olarak bunu yapamayız. Zira ülkemizi hegemonyası altına alıp denetleyen bir Hizbullah yoktur.
Bu hareket, istesek de istemesek de Lübnanlı siyasi oluşumlardan sadece biridir. Siyasi rolü önemli midir? Evet! Ayrıca bölgesel askeri uzantıları da (milisleri-F.B.) vardır. Ancak bu askeri gücünü Lübnan içinde kullanıp dayatmıyor. Esasen Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı da açıkça söyledi. Meğer dert, Enformasyon Bakanı Corc Qurdahi'nin onları eleştiren demeci değilmiş; asıl sorun Hizbullah'ın Lübnan hükümetinde ortak olması ve ülkedeki siyasi rolü imiş.
S. Arabistan ile diyalog başlatıp bu müşkülatı çözmemek, dostluk ve kardeşliğin mantığına aykırıdır. Esasen bu problem, Ortadoğu bölgesindeki İran ile ABD ve S. Arabistan arasındaki anlaşmazlığın bir yansımasıdır. ABD ve Suudi yönetimleri, İran ile diyalog başlattılar. Görüştükleri sorunların çözülmesi halinde, bizdeki olumsuz yansımaları da kolayca halledilebilir. Aksi takdirde, bizim tek başımıza bunu çözmeye gücümüz yetmez."
Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib, diyalog istiyor ve koalisyon ortağı Hizbullah'ın dışlanmasına karşı çıkıyor / Kaynak- MENA, Media Monitor
Fransız Haber Ajansı (AFP) tarafından gerçekleştirilen yukarıdaki röportajında, Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib'in sözleri hem gerçekçi hem de kriz sonrasında ülkesine yönelik tehdit, küfür, hakaret ve kabadayılık türünden söz düellosuna verilmiş nazik ama kararlı diplomatik bir yanıt sayılabilir. Oysa Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan'ın 2 Kasım'daki konuşması, konunun uzmanı Araplarca "itici, yaralayıcı ve tecritçi" bulunmuş; Lübnan'ın iç politikasına "açık ve pervasızca bir müdahale" şeklinde tanımlanmıştır.
Londra merkezli Ray el Yom gazetesinin imtiyaz sahibi ve Filistinli tecrübeli gazeteci Abdulbari Atwan, diplomatik krizin ilk sonucunun "Suudi Arabistan ile Körfez'deki müttefiklerinin aleyhine olduğunu" yazdı.
"Beklenen sonuç alınamadan hepsi berhava oldu"
Atwan ayrıntılı analizinde şu noktalara da değindi:
"Lübnan Enformasyon Bakanı Qurdahi'nin Körfez'deki Arap Koalisyon askerlerinin Yemen'e müdahalesini 'saçma ve boş iş' tarzında tanımlamasına aşırı sert tepki gösteren Suudi yönetimi, anlaşılan bir süreden beri gözlerden ırak tarzda sürmekte olan Yemen iç savaşının tekrar Arap kamuoyunda tartışılmasına yol açtı. Aynı zamanda Suudi ve diğer müttefiklerinin destekledikleri sözde meşru Yemen Hükümeti'nin askeri ve siyasi bakımdan ne kadar zor bir durumda olduğunu da gösterdi.
İç savaştan bu yana ilk kez 6 Yemen siyasi partisi (İhvancı Islah hareketi, Genel Halk Kongresi-Yemen Şubesi, Sosyalist Parti, Nasırcılar Hareketi ve Yemen Baas Partisi vs) ortak bir bildiri yayınlayarak Suudi yönetimiyle onun desteklediği Hadi başkanlığındaki Yemen Hükümeti'ni ‘Me'reb yöresindeki çatışmaları yönetmekte başarısız olmakla' suçlayıp muhtemel vahim sonuçlarının müsebbibi olarak gösterdi.
Dikkat edilirse bu 6 partinin hepsi de BM tarafından meşru görülen Yemen Hükümeti'nin silahlı ve siyasi müttefikleri olup Me'reb mıntıkasına yönelik son saldırıda. Husi hareketine karşı direniş mevzisindeydiler. Bu demektir ki, Husilere karşı olan ittifakta çatlak ve bölünme söz konusudur. Dolayısıyla Suudi askeri müdahalesini ‘boş iş ve saçmalık' olarak niteleyen Lübnanlı Enformasyon Bakanı'nın ne kadar haklı olduğunu göstermektedir.
Zira: F-15 ve F-16 savaş uçakları eşliğinde ve paralı askerler (Sudanlı Cancavid birimleriyle Amerikan Blackwater şirketinin tetikçileri) aracılığıyla 7 yıldan beri Husi hareketine karşı cephede savaşmasının Suudi-Birleşik Arap Emirlikleri'ne maliyeti 250 milyar dolara ulaştı. Beklenen sonuç alınamadan hepsi berhava oldu. Tersine, bugünlerde askeri ve siyasi bakımdan ilerleme kaydeden taraf Husiler ile müttefikleridir."
Lübnan Başbakanı Necib Miyqati, diplomatik kriz karşısında bocalıyor / Fotoğraf, AFP
Lübnan hükümetinin Körfez ülkeleriyle arasını düzeltmeye destek
Diplomatik krizin çözümü için harekete geçen Katar Emiri (hükümdarı) Temim bin Hamed El Sani de, Glasgow'daki İklim Zirvesi'nde Lübnan Başbakanı Necib Miyqati ile görüştükten sonra Dışişleri Bakanını Başkent Beyrut'a göndermek suretiyle Lübnan hükümetinin Körfez ülkeleriyle arasını düzeltme çabasına destek vereceğini açıkladı.
Başbakan Miyqati, Kuveytli mevkidaşı Sabah Halid Hamad El Sabah ve Dışişleri Bakanıyla yaptığı görüşmenin ardından aynı hususta şunları söyledi:
"Hükümetimiz Körfez İşbirliği Konseyi ile ilişkilerini güçlendirmeye özen göstermektedir. Bu dostluk ve kardeşlik ilişkisinde olabilecek herhangi bir çatlağı gidermeye gayret etmektedir. Bu düzlemde belirtirsek, (Enformasyon Bakanı) Corc Qurdahi'nin (İng. George Kurdahi) sözleri, hükümetimizin görüşünü yansıtmamaktır."
Miyqati'nin Cumhurbaşkanı Avn ile Enformasyon Bakanı Qurdahi'nin dolaylı biçimde, mesela "millet menfaati gereği" görevinden çekilmesi konusunda anlaştığına ancak Bakan'ın bu formüle uymadığına dair bazı kulis bilgileri de dolaşıyor Beyrut'ta.
Mısır İstihbarat Şefi Abbas Kâmil, hem Filistinli İslami Cihad hem de Lübnanlı Hizbullah temsilcilcileriyle görüşebiliyor
O halde biz, Qurdahi'nin 2 Kasım'daki sözlerine bakalım:
"Kimseye saldırmadım. Dolayısıyla kimseden de özür dilemem. Bunlar kişisel görüşlerimdi. Zira geçen ağustos ayında Youtube üzerinden organize edilen ‘halk kürsüsü' isimli sohbet programında oradaki gençlere dedim ki: ‘Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri'ne ait savaş uçaklarının bombaları yüzünden Husi hareketi taraftarlarının evleri ve köyleri yıkılıyor, siviller katlediliyor."
Yerel Lübnan gazetesi El Diyar, Qurdahi'den şu ifadeleri de aktardı:
"Bu sözlerim nedeniyle yurtdışında çalışan (bilhassa Körfez ülkelerinde) Lübnanlıların ne eziyet ve zahmetlere maruz kalacaklarının da farkındayım. Onların, yurtdışı edilmeleri hususundaki korkularını iyi anlıyorum. Ancak S. Arabistan ile Körfez devlet yetkililerinin aldıkları yaptırım kararlarından sonra, artık mesele kişisel olmaktan çıkıp milli haysiyet ve onur meselesine dönüşmüştür. Ben Başbakan Miyqati'nin Glasgow İklim Zirvesi'nden dönüşünü bekliyorum. O zaman bütün evrakları masaya yatırıp, ikimiz arasında mutabık kalacağımız bir karar alabiliriz. Onun birçok kesimle görüşmesinden sonra edinmiş olduğu yeni veriler ışığında hareket edebiliriz."
Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Franciye'nin adını alan torunu S. Tony Franciye, partisinden hükümette yeralan Qurdahi'nin feda edilmesine karşı çıktı. Fotoğraf / Vikipedi
İran ve Suriye, Hizbullahı iktidar ortağı olmaktan çıkarmaya çalışıyor
Hıristiyanların kuzeydeki topluluğunu (merkezi Zahle-Zağarta mıntıkası) temsil eden eski Cumhurbaşkanı Süleyman Franciye'nin adını alan torunu ve El Marıde Hareketi lideri S. Tony Franciye de Marunî Patriği ile Birkaç gün önceki görüşmesinin ardından, "Corc Qurdahi'yi Suudi baskısının fidyesi olarak vermeyi kabul etmiyoruz" dedi.
Malum; Qurdahi, Al Marıde Hareketi listesinden Lübnan kabinesinde bakanlık yapıyor.
Suudi Arabistan yönetiminin Qurdahi'ye bu kadar yüklenip onu baş hedef hale getirmesinin bir nedeni de şuydu: Daha önce gazetecilik mesleğini başarıyla icra eden Qurdahi'nin televizyon programları Arap dünyasında pek beğeniliyordu. Programın belli bölümleri ise bilhassa Suudi prensleri ve Körfez'deki seçkin tabakaya hitap eden türdendi. Qurdahi'nin Yemen'e askeri müdahalede bulunan S. Arabistan ile BAE'nin bu politikası için "boş iş, saçmalık, tahripkârlık" demesi, programın tiryakisi haline gelmiş olan Körfezli prensler ile yetkililerin cem gazabını Bakan'ın üzerine çekmiş oldu.
Geçtiğimiz hafta Lübnan'daki özel durumu değerlendiren yazımızda olayın perde arkasını yazmıştık. Hatırlatma babından özetleyelim:
Başta ABD, Fransa, İsrail, S. Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere aynı görüşte olan birçok Arap ve Avrupalı yetkili, halen Lübnan'da koalisyon hükümetine katılmış olan Hıristiyan topluluklarının iki kesimini temsil eden Hür Vatan Hareketi ve Süleyman Franciye başkanlığındaki El Marıde Hareketi ile Şiilerin en güçlü iki partisi olan Hizbullah ve Emel'in politikalarına karşılar. Özellikle İran ve Suriye destekli Hizbullah örgütünü iktidar ortağı olmaktan çıkarmaya çalışıyor, bu yönde Lübnan hükümetine baskı yapıyorlar.
İsmini saydığımız devletler siyasi, mali ve ekonomik bakımdan destekledikleri Lübnanlı muhalif partileri (Sünni çoğunluğu temsil eden Hariri ailesinin başını çektiği Mustaqbel hareketi ile Hıristiyanların egemen tabakası ve silahlı kesimlerinin sözcülüğünü yapan Lübnan Kuvvetleri hareketinin lideri Semir Caca, Dürzîlerin iki partisinden en güçlüsü sayılan İlerici Sosyalist Partisi'nin önderi Velid Canbulat), Hizbullah-Emel-Hür Vatan-El Marıde ittifakına karşı kışkırtıyorlar.
Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib ile Suudi mevkidaşı Faysal bin Ferhan / Kaynak, Ray el Yom
Kuveyt, Bahreyn ve BAE yönetimleri de siyasi ve ticari ablukaya katıldı
Silah zoruyla iktidarı devirmenin pahalıya patlayacağını anlayan, belki de bölgesel bir savaşın çıkmasından çekinen bu devletler, siyasi-ekonomik kuşatma yoluyla şartlarını Lübnan'a dayatma yoluna gidiyorlar. Bu noktada aradıkları altın fırsat, Lübnan Enformasyon Bakanı Corc Qurdahi'nin bakan olmadan önce yaptığı eski bir konuşması vesilesiyle ele geçti. Bu konuşmada, Qurdahi, S. Arabistan ve Arap Koalisyon güçlerinin Yemen'e yönelik askeri müdahalesine karşı çıkmış ve onlara direnen İran destekli Husi hareketini haklı bulmuştu.
Bunu bahane eden S. Arabistan yönetimi, 30 Ekim'de başkent Riyad'daki Lübnan büyükelçisini ülkeden kovdu. Kendi büyükelçisini de Beyrut'tan çekti.
S. Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan, geçen pazartesi, "Hizbullah'ın siyasi alana egemen olduğu bir Lübnan ile iş tutmanın faydasız olduğunu" söyledi. Lübnan mallarının S. Arabistan'a girmesi yasaklandı. Kuveyt, Bahreyn ve BAE yönetimleri de bu siyasi ve ticari ablukaya katıldılar.
Bu münasebetle belirtelim: Suudi Arabistan yönetimi, Lübnanlı işçilerin yurtdışı edilmesi kararını aldı. Ancak henüz uygulamadı. Gerçi, Lübnanlı çalışanların hepsinin kovulması söz konusu değil. Şii inançlılar ile bazı Hıristiyan çalışanlar (farklı mesleklerden) kovulabilir. Buna karşılık Suudi Arabistan ile işbirliği içinde olan Lübnan Kuvvetleri, Dürzî ve Sünni parti taraftarları büyük ihtimalle işlerine devam edecekler.
Suudi Arabistan'ın Lübnan sanayi-tarım ürünlerini satın almaması ve bu ülkeye gerekli hammaddeyi vermemesinden doğacak gelir kaybının 1 milyar doları bulacağı tahmin edilmektedir.
Suudi yönetimin aldığı "işçileri/çalışanları yurtdışı etme" kararı ve diğer ekonomik yaptırımlar, Ürdün kamuoyunda (resmi çevreler ve geniş halk kesimleri) ciddi bir rahatsızlık ve tedirginlik yarattı. Zira bir süreden beri Ürdün, ABD-İsrail-Körfez üçlüsünün Filistin meselesi konusunda dayattığı "Asrın Barışı" projesine sıcak bakmıyor. Başta S. Arabistan ve BAE olmak üzere Körfez ülkeleriyle arasına belli bir mesafe koyuyor; bu arada Irak-Ürdün-Mısır arasındaki çok yönlü işbirliği projesini benimsedi. Bu da Suudi-Ürdün ilişkilerini "limoni" hale getirdi.
Kuveyt, ortak alınan kararları "kerhen" onaylayıp hayata geçirmekte
Bildiğim kadarıyla Suudi çalışma hayatında ve iş piyasasında 200 bin Lübnanlıya karşılık 450 bin Ürdünlü çalışan bulunuyor. Bunların kovulmaları, Lübnan ile Ürdün ekonomisi için ciddi bir yıkım anlamına gelebilir. Bu yüzden de Ürdün'ün başlıca endişesi şudur: Lübnan'a yönelik siyasi ve ticari yaptırımlar, acaba bana da uygulanır mı? Körfez ülkelerinde çalışan yüz binlerce Ürdünlü, ani bir kararla yurtdışı edilir mi?
Kuveyt'e gelince… Lübnan'a yönelik Körfez yaptırım kararlarına uymakla birlikte, bunu gönülden yaptığı söylenemez. Ancak, Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgali sonrasında kendisine kol kanat gerip uluslararası alanda yoğun diplomatik faaliyetler yürütmek suretiyle dönemin Irak yönetimine karşı Arap ve Batılı devletlerin askerlerinden oluşan büyük bir koalisyon ordusunun kurulmasına yardımcı olan Suudi Arabistan, Kuveyt'i kendisine borçlu ve minnettar bırakmıştır.
Bir anlamda Kuveyt, ortak alınan kararları "kerhen" onaylayıp hayata geçirmektedir. Daha da önemlisi, bu devletin yeni dışişleri kadrosu, Ahmed El Sabah'ın geleneksel çizgisinden farklı olarak Körfez İşbirliği Konseyi veya Arap Koalisyonu adına Suudi Arabistan öncülüğünde alınan kararları hemen onaylamıyor. Örneğin Yemen'e askeri müdahale ile Katar'a uygulanan ambargoda farklı bir tutum takındı. İran-Suudi çekişmesinde de arabuluculuğa soyunmuştu.
S. Arabistan ile Lübnan arasındaki soğuk ilişkinin birkaç nedeni var:
Ziyad El Nehalle ile İran Devrim Muhafızları'na bağlı Kudüs Kuvvetleri komutanı İsmail Kaani buluşması / Kaynak:Twitter
Lübnan'ın başındaki bu bela çok aktörlü
Suudi yönetimine göre Şii Hizbullah bir "terör örgütü" olup, İran'ın bölgedeki politikalarının uygulayıcısı ve vurucu gücüdür. 2015 yılından bu yana aynı Hizbullah, S. Arabistan öncülüğündeki Arap Koalisyon güçlerinin Yemen'deki askeri müdahalesine direnen İran destekli Husi hareketine arka çıkmaktadır. Üstelik Husi militanlar, bizzat Hizbullah tarafından askeri kamplarda eğitimden geçirildikten sonra Yemen'e gönderilmekteler. Bütün bu suçlamalara rağmen Lübnanlı yetkililer, Suudilerin arzusu hilafına Hizbullah'ı tasfiye etmek yerine, onu iktidar ortağı yapabiliyorlar!
Washington ve Beyrut kaynaklı haberler, Amerikan yönetiminin mevcut diplomatik kriz karşısındaki tutumunun Lübnan hükümetine baskı yapılmaması yönünde olduğunu gösteriyor. ABD'nin Beyrut'taki büyükelçiliği, hem Başbakan Miyqati hem de yapay krizin müsebbibi diye gösterilen Qurdahi'nin görevlerini sürdürmelerinden yanadır.
Amerikan başkentindeki kulislere bakılırsa, Milli Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman arasında gerçekleşen telefonda Amerikan temsilcisi, yeni Lübnan hükümetine baskı yapılmaması yolunda telkinde bulunmuştur. Bunun nedeni olarak da Biden'ın Yemen'deki savaşa karışmaktan geri durması ve Suudi Arabistan-BAE ikilisine bu yönde tavsiyede bulunması olarak gösteriliyor.
İngiliz The Guardian gazetesinin yorumuna göre; ABD-Suudi ilişkisindeki soğukluğun bir başka nedeni, Biden yönetiminin petrol fiyatlarında talep ettiği indirimin yapılmamasıdır.
Lübnan'ın başındaki bu bela çok aktörlü (bölgesel devletler, İsrail, ABD ile Fransa), çok boyutlu ve gayet çetrefillidir. Normalde çözülmesi pek kolay olan bu krizin bir tarafında İran ile bölgedeki uzantıları, karşı tarafında ise Suudi Arabistan ile yerel müttefikleri olduğundan bu zıtlaşma ve çekişme sürecinde sorun kolay halledileceğe benzemiyor. Körfez yetkilileri Lübnan yönetimine diz çöktürmek isterken, İran, Hizbullah-Emel ve Suriye de ayak diretip duracaklar.
Gidişatın seyrini iyi izlemekte yarar var.
Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas / Fotoğraf: AA
Arap ve Batılı yetkililer, Mahmut Abbas'ı gözden çıkardılar mı?
Son haftalarda Filistin'de ilginç birkaç gelişme yaşanmaya başladı. Sırayla özetleyelim:
Bir: Mahmut Abbas başkanlığındaki Filistin yönetimi, hem içeride hem de dışarıda en zor günlerini yaşıyor. Daha önce yardım elini uzatan Arap, ABD, Avrupa ve diğer Batılı devletler neredeyse tüm kapıları kapatıp siyasi ve mali desteklerini durdurdular. Tek istisnası birkaç gün önce Abbas'ı Moskova'da kabul eden Rus lideri Putin oldu.
30 Ekim 2021 tarihli Filistin Ray el Yom gazetesinin özel haberine bakılırsa Filistin yönetimi başkanı Abbas, birçok devlet yetkilisiyle bizzat temas kurdu; yetmeyince, başında bulunduğu El Fetih örgütünün hatırlı şahsiyetlerini söz konusu yetkililere gönderdi.
El Fetih'ten üst düzey bir sorumlu şunları söylüyor:
"Filistin hazinesi tamtakır, bomboş… Kaç aydır tek dolar girmedi hazineye. Sağlık, tarım ve eğitim alanlarına ilişkin yardımlar artık Filistin hükümetine değil, ilgili kesime doğrudan teslim ediliyor. ABD eski Başkanı D. Trump zamanında ortaya atılan ‘Asrın Barışı' projesini reddeden Filistin yönetimi 2017'den bu yana en derin ekonomik krizini yaşıyor. Ayrıca Amerikan-İsrail yaptırımlarına maruz bırakılmış."
Bahsedilen görüşü destekleyen bazı veriler şunlar:
İsrail, Filistin'e giden 700 milyon şekel (İsrail para birimi) tutarındaki vergilerden 200 milyon şekel (İsrail parası) alıyor ki, bu da krizi daha kötü hale getiriyor. Çünkü vergi gelirleri, Filistin bütçesinin yüzde 60'ını oluşturuyor. Geçmiş yıllara oranla Filistin idaresinin bütçesine akan gelirler, yüzde 90 oranında azaldı. Filistin Maliye Bakanlığı verilerine göre; yönetimin bankalara olan toplam borç tutarı 2,7 milyar dolar. 2019 yılına oranla 1,4 milyar dolarlık bir borç artışı görünüyor.
Konu hakkında özel haber yapan gazetenin özet yorumu şöyle:
"ABD, Avrupa Birliği ve Arap devletleri Filistin yönetimindeki Abbas'ı gözden çıkarıp, tümüyle İsrail'in insafına terk ettiler."
İki: Filistin'deki bu çok yönlü krizle bağlantılı olarak İsrail Savunma Bakanı Beni Gantz, Mahmut Abbas iktidarını ayakta tutmak için yeni açılım ve yardımlarda bulunabiliyor. Mahmut Abbas, geçtiğimiz ağustos ayında kendisiyle uzun uzun görüşen Gantz'tan iki talepte bulunmuştu: İsrail kolluk kuvvetlerince katledilen onlarca Filistinlinin cesetlerinin ailelerine teslim edilmesi ve Yahudi yerleşimcilerin Filistin topraklarındaki konut inşaatlarının önlenmesi.
Gantz, Filistinlilere yönelik açılım paketini, İsrail merkezli Kanal 12 televizyonunda açıkladı. Buna göre; İsrail idaresi altında bulunan Batı Şeria'nın (C) bölgesinde inşaat izni verilen Filistinlilere ait 1300 konuta ilaveten yeni imar planlarına uymak kaydıyla bir o kadar konut inşaatına daha ruhsat verildi.
Keza şimdiye kadar İsrail resmi kayıtlarında bulunmayan 4000 Filistinli bir süre önce kayıt altına alınarak kimlik sahibi oldu. Önümüzdeki haftalarda, dört bir yana dağılmış Filistinli ailelerin birleşmesi kapsamında yeni kayıtlar yapılarak vatandaşlık sıfatı kazanma imkânından yararlanacaklar.
Ayrıca Filistinlilerin yeni yakıt ve benzin istasyonları kurmalarının da önü açılacak. Daha önce 1948'de işgal edilen Filistin topraklarına her ne sebeple olursa olsun girmeleri yasaklanmış olan Batı Şeria'daki ahali, bundan böyle turistik amaçlarla bölgelere seyahat edebilecek. İlaveten İsrail denetim bölgelerinde çalışan Filistinli sayısı artırılacak.
Gantz'ın bu açılımlar ı, kendi hükümetinin polisiye ve savaşçı politikalarına ters düşüyor! Zira İsrail hükümeti, bir bahanesini bularak Gazze'ye savaş açmak için fırsat kolluyor; Batı Şeria ile Doğu Kudüs'te ise itiraz eden, başını kaldıran Filistinlileri acımasız biçimde katlediyor; yersiz tutuklama operasyonları yapıyor.
Aynı hükümetin emri doğrultusunda karar alan İsrail Mahkemesi, Müslümanlarca kutsal kabul edilip birinci kıble sayılan Mescid-i Aksa camii avlusunda şeriatçı Yahudilerin de sessiz ibadet etmesine izin verdi. Keza İsrail denetimindeki büyük şehir belediyesi, tarihi Doğu Kudüs'teki bazı Filistin mezarlarını ortadan kaldırarak (veya nakl-i kabir kabilinden) başka yere nakletmek suretiyle, buraları park alanı haline getirme projesini hayata geçiriyor.
Manevi anlamı ve değerleri olan bu iki uygulama, Filistin halkı arasında büyük hoşnutsuzluğa ve protestoya yol açmasına rağmen Arap-İslam dünyasında tatmin edici bir tepkiye yol açmadı.
İsrail Savunma Bakanı Beni Gantz'ın Filistin'e açılım politikası kuşkulu / Fotoğraf: Reuters
"Gazze bölgesi zaten İsrail ablukası altında"
Soru şudur: Onca şiddet ve zulmün uygulandığı Filistin'de, hükümette yer alan İsrail Savunma Bakanı'nın bu açılımları ne anlama geliyor?
Başlıca yorumlar şu noktada birleşiyor: Gantz; Filistinlilerden gelen tepkiler, Hamas ve diğer sol örgütlerin alternatif olabilecek faaliyetleri ile Arap ülkelerinin yardımlarını kesmesi neticesinde halk tarafından tecrit edilmiş Mahmut Abbas iktidarını ayakta tutmak istiyor.
Diğer bir yorum ise şöyle: Gantz uzun vadeli hesap yapıyor. Gazze'yi Batı Şeria bölgesinden tecrit etmek suretiyle Filistin direnişini bölüp birbirine düşürmeye veya koparmaya çalışıyor. Bu arada ekonomik ve altyapı yatırımları yoluyla Filistin meselesini unutturup muhtemel bir devlet kurma teşebbüsünün önünü almayı hedefliyor.
Üç: Merkezi Gazze'de bulunan radikal İslami Cihad örgütü Genel Sekreteri Ziyad El Nehhale, 2 Kasım'da Kahire'yi ziyaret edip Mısır istihbarat teşkilatı şefi Abbas Kâmil ile görüştü. İlgili Mısırlı yetkililerle de buluşan El Nehhale, sonuç bildirisi kabilinden bir basın bildirisi yayınladı: Ele alınan konular arasında Filistin meselesi, Filistinlilerin İsrail ile mücadelesinde muhtemel tehdit ve tehlikeler. Bildiride, "İşgalci İsrail devleti, her bakımdan önümüzü kesip bizi köşeye sıkıştırmak suretiyle silahlı direnişten başka çıkar yol bırakmıyor…" ibaresi de yer aldı.
Bu ziyaret, örgüt ile Mısır devleti arasındaki ilişkide bir dönüm noktası ve önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.
İslami Cihad Genel Sekreteri ise mevcut gelişmelerden yakınıyor ve şöyle diyordu:
"İsrail, Kudüs'ün Şeyh Cerrah mahallesindeki Arap evlerini zorla boşaltıp, yerlerine Yahudileri yerleştirmek istiyor. Batı Şeria'da Yahudi yerleşimciler dur durak bilmeden topraklarımızı işgal ederek konut inşa ediyorlar. Gazze bölgesi zaten İsrail ablukası altında."
Örgüt temsilcileriyle Mısırlı yetkililerin resmi buluşmasında bahsedilen konuların halledilmesi için Mısır'dan tam destek istendi. Mısır istihbarat şefi Abbas Kâmil, Filistin örgütlerinin bir çatı altında birleşmeleri için çaba harcayacaklarını; bu arada Filistin halkının çektiği acılardan ve maruz bırakıldıkları baskıdan kurtulmaları için elden gelenin yapılacağını vurguladı.
Gelişmeler devam ediyor.
İlginç bir not: Ülkedeki bazı basın ve TV kanalları, 21 Ekim'de "MİT'in MOSSAD casusluk şebekesinden 15 kiralık ajanı tutukladığını" duyurdu. Bunun üzerine bazı Arap gazeteleri, "bu ajanların Türkiye'deki yurtsever Filistinlilerin yardımıyla yakalandığını" yazdı. Meraklısı, belki ayrıntıların peşine düşer.
Kaynakça:
https://mena-monitor.org/,, وزير خارجية لبنان: الحكومة غير قادرة على تحجيم دور "حزب الله", 1 Kasım 2021.
https://www.raialyoum.com/,,, كيف شخّص وزير الخارجيّة اللبناني جُذور الأزمة المُتفاقمة, 3 Kasım 2021.
https://www.raialyoum.com/1415751-2/,, ما هي الرّسالة الإيرانيّة التي صدمت المُفاوضين السعوديين في بغداد حول حرب اليمن؟, 3 Kasım 2021.
https://www.raialyoum.com/,,,,- 3 Kasım 2021كيف-يقرأ-الأردن-أزمة-قرداحي-وتكشيرة السعودية
https://www.raialyoum.com/,,, قرداحي-أنتظر-عودة-ميقاتي-لوضع-جميع-الأ/, 3 Kasım 2021.
https://www.raialyoum.com/,,, رسالة-لوزير-الخارجية-اللبناني-كنت-اتم/, 3 Kasım 2021.
https://www.raialyoum.com/, 30 Ekim 2021. خاص لـ"رأي اليوم": أوروبا ودول عربية استغنوا عن الرئيس عباس
https://www.mwrid.com/ ,, ماذا طلب محمود عباس من وزير الدفاع الإسرائيلي ؟, 30 Ağustos 2021.
https://www.raialyoum.com/1415511-2/
https://arabi21.com/story/1394331/,, ابن سلمان يفرض ظله على سياسة بايدن من السعودي, 29 Ekim 2021.
https://www.raialyoum.com/,, محمد-بن-سلمان-جيك-سوليفان-على-الهاتف-م/, 3 Kasım 2021.
https://www.independentarabia.com/node/273846/,,, تخبط-في-تعامل-لبنان-مع-الغضب-الخليجي-واستقواء-بالأميركيين, 3 Kasım 2021.