Yaklaşık 4 yıldır ekonomik krizle mücadele eden Lübnan, daha fazla dayanamadı. Uzmanlar, Hizbullah'ı ülkenin siyasi ve ekonomik istikrarsızlığında en büyük etkenlerden biri olarak görüyor
"Lübnan, tarihinde birçok krizlere tanıklık etti ancak bu kriz en kötüsü ve dünyanın da en kötü üç krizi arasında yer alıyor."
Bu sözler, Dünya Bankası Ortadoğu Direktörü Saroj Kumar Jha'ya ait.
Direktör Jha, bu sözleri Beyrut hükümet sarayında Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği tarafından koordine edilen toplantıda söyledi.
Lübnan, yaklaşık 4 yıldan bu yana ciddi bir ekonomik krizle mücadele ediyor.
Ülkede koronavirüsün (Kovid-19) çıkmasıyla birlikte artan ekonomik kriz, etkisini hayatın tüm alanlarında gösterdi.
Merkez Bankası'ndaki dolar likidite sorunu ve döviz rezervlerinin erimesi, ülkede başka ciddi krizlerin patlak vermesine yol açtı.
Ekonomik krizden önce yaklaşık 440 dolar civarında olan asgari ücret, Lübnan lirasındaki değer kaybı nedeniyle 30 doların altına kadar düştü.
Trading economics'te yer alan verilere göre Lübnan'daki iflas göz göre göre geldi.
Ülkelerin ekonomik göstergelerinin yer aldığı internet sitesindeki bilgilere göre Lübnan'da GSYİH yıllık büyüme hızı eksi 20,3. Cari açık eksi 22,2. İşsizlik 6,6. Faiz oranı 7,75. Bir litre benzinin fiyatı 11,78 dolar. Parası sürekli değer kaybeden ülkedeki enflasyon oranı ise 215.
Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün mart raporuna göre Lübnan halkının yüzde 80’i açlık sınırında yaşıyor / Fotoğraf: Reuters
Enerji krizi
Enerji de Lübnan'daki ekonomik krizden etkilen sektörlerin başında yer aldı.
Sübvansiyonların kaldırılması ve zamlar ile beraber akaryakıt fiyatları ciddi şekilde arttı.
Akaryakıt krizi beraberinde elektrik krizini doğurdu. Yakıt ile elektrik üreten ve altyapısı yetersiz olan santraller çalışamaz duruma geldi.
Devlet halihazırda yaşanan krizin bir sonucu olarak günlük en fazla 2-3 saat elektrik hizmeti sunuyor.
Lübnanlılar bireysel olarak temin ettikleri jeneratörler aracılığıyla elektrik ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor.
Birleşmiş Milletler 1 Temmuz 2021'de yayımladığı değerlendirme raporunda, yaşam şartlarının 1975-1990 yıllarındaki iç savaş döneminden bile daha kötü olduğu açıkladı.
Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü de Mart 2022'de yayımladığı raporda, Lübnan halkının yüzde 80'inin açlık sınırında yaşadığı uyarısında bulundu.
"Merkez Bankası gibi devlet de iflas etti"
Lübnan Başbakan Yardımcısı Saade eş-Şami, katıldığı bir televizyon programında ülkenin ekonomik durumu hakkında önemli açıklamalar yaptı.
Ülkede birçok defa ekonomik kriz protesto edildi / Fotoğraf: AA
2019'dan beri devam eden ekonomik krizin ortaya çıkardığı finansal tabloya değinen Şami, "Maalesef Merkez Bankası gibi devlet de iflas etti. Meydana gelen zararı en az şekilde halka yansıtmaya çalışacağız. Devlet, Merkez Bankası, bankalar ve mevduat hesapları arasında zarar paylaşımı olacaktır" diye konuştu.
Uluslararası Para Fonu (IMF) ile müzakerelerde büyük ilerleme kaydedildiği bilgisini paylaşan eş-Şami, yakında bir anlaşmaya varmayı umduklarını aktardı.
Peki bir ülkenin iflas etmesi ne anlama geliyor? İflasta İran ve Hizbullah'ın etkisi var mı?
"IMF hakem olarak duruma el koyabilir"
İktisatçı yazar Mustafa Sönmez, Türkiye tarihinde Osmanlı'nın da iflas ettiği bir dönem olduğunu, alacaklı ülkelerin Osmanlı'daki gelirlere el koymak için "Düyûn-ı Umûmiye" gibi bir yapılanmaya gittiğini söyledi.
Ülkelerin iflasını iç ve dış borçlarını ödeyemez duruma gelen şirketlere benzeten Sönmez, "Şirket iflas ettiğinde yargı bir masa kurar, bir kayyum atanır ve alacaklıları çağrılır. Önceliklere göre alacaklılar tespit edilir ve sırlama yapılır. Şirketlerde bu prosedür uygulanır. Atanan kayyum varlılarını yönetir, gerekirse varlıkları satar ve borçları öder" dedi.
Mustafa Sönmez / Fotoğraf: Twitter
Büyük olasılıkla modern devletlerde şirket benzeri bir model işleyeceğini düşündüğünü kaydeden Sönmez, "Masayı kim kuracak, kim yönetecek veya kayyum kim olacak, bunları bilemeyiz. Ancak Osmanlı'da bildiğimiz yabancı alacaklılar ‘Düyûn-ı Umûmiye' adında bir yapı kuruyorlar ve ülkenin gelirlerine el koyuyorlar. Hatta vergileri toplamak için ülkenin birçok kentinde binalar tutuluyor, memurlar görevlendiriliyor ve alacaklar tahsil ediliyor. Eğer bu noktaya geldiyse Lübnan'da da benzer bir durum olur diye düşünüyorum" yorumunda bulundu.
Anlaşmalara göre Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) hakem olarak duruma el koyabileceğini de hatırlatan Sönmez, "IMF kendi fonlarından alacaklıları bir takvime bağlar ve ülkeyi hükümet ile birlikte yönetmeye başlar. IMF ve Lübnan birlikte böyle bir yola gidilebilir" diye konuştu.
"Siyaset ve kurumlar çözüm üretemiyor"
Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) koordinatörü, Suriye ve Lübnan uzmanı Oytun Orhan ise tarihsel olarak Lübnan'daki merkezi otoritenin çok güçlü bir yapıya sahip olmadığını söyledi.
Orhan, yetersiz kurumlarının yanı sıra mezhepsel ayırıma dayalı siyasal sistemin ülkenin sorunlarına çözüm bulamadığına dikkati çekti.
Ekonomik kriz ile boğuşan Lübnan'ın yolsuzluk gibi büyük kronik soruların olduğuna değinen Orhan, "Lübnan, Suriye iç savaşında 1 milyon mülteciyi ağırlaması. Özellikle Trump döneminde ABD İran'ı sıkıştırmak için Lübnan ve Hizbullah'a yaptırımlar uyguladı. Körfezden para ve yardımlar kesildi, turizm ve finans sisteminde istikrarsızlık nedeniyle ciddi düşüşler yaşandı. Beyrut'un can damarı olan liman patlaması ülkenin ekonomisine ciddi bir darbe indirdi" dedi ve ekledi:
Suudi Arabistan'ın Lübnan'a olan ilgisini kaybetmesi ve yardımları azaltması da önemli. Tüm bunlar Lübnan'ı çok kötü etkiledi. Aylar önce ülkede petrol kıtlığı ve ona bağlı elektrik sıkıntısı yaşandı. Sorun kısmen çözüldü ama enflasyon konusunda dünyanın yüksek enflasyonu yaşayan ilk 3 ülkeden biri. Ülkenin parası dolar karşısında inanılmaz bir değer kaybetti ve insanlar bankadan dövizlerini çekemiyor. Çünkü banlarda döviz, sermaye mevcut değil. Lübnan'ın ekonomisinin çökmesi birçok faktöre bağlı ancak en önemlisi ülke siyaseti ve kurumları sorunlara çözüm üretemiyor olmasıdır.
Oytun Orhan / Fotoğraf: ORSAM
"İran ve Hizbullah baş sorumlulardır"
Ülkenin çok parçalı bir yapıdan oluştuğunu ve her grubun kendi çıkarını öncelediğini vurgulayan Orhan, "Ülkede siyaset çözüm üretemiyor, çünkü he grup önce kendi çıkarına odaklanıyor. Bu durumu protesto etmek için gruplardan bağımsız daha sivil bir yapının kurulması için uzun zamandır gösterileri oluyor ama bu ülkenin yerleşik siyasi yapısını değiştirmiyor. Gösteriler de bir sonuç üretemedi" ifadelerini kullandı.
Lübnan'daki hem siyasi hem de ekonomik durumun en büyük sorumlusunun İran ve Hizbullah olduğunun altını çizen Orhan, sözlerini şöyle tamamladı:
Ortadaki durumun en büyük sorumluları İran ve Hizbullah'tır. Çünkü Hizbullah ülkedeki yapıyı büyük oranda kontrol eder bir durumda. Doğrudan sorumluluk alarak veya hükümeti oluşturup idareyi doğrudan ele almaktan ziyade daha çok arka planda, hükümetin oluşumunda, ülkenin kritik konularında temel karar alıcı konumunda. Dolayısıyla Hizbullah sorumluların en başında yer alıyor. Hizbullah İran'ın desteği ile birlikte Lübnan'da siyaset ve güvenlik yapısını büyük ölçüde kontrol eder halde. Hükümet var ama arka planda ülkenin gerçek hakimi Hizbullah'tır. Oynamış olduğu rol Lübnan'ın içine düştüğü ekonomik sıkıntılarda büyük etken.
Abdulhakim Günaydın /Independent Türkçe