İnanıyorum ki Mahmut Çıkman, kendisini tanıyan/bilen herkes tarafından saygı, sevgi ve minnetle anılacaktır!
Mahmut Çıkman,12 Mart Askeri Darbesi’nden sonra, Ankara, İstanbul ve İzmir’de her görüşten yurtsever Kürd gençlerini kapsayan ve örgütsel olarak aralarında organik bir bağ bulunmayan Devrimci Demokratik Kültür Dernekleri’nden İstanbul Şubesi’nin kurucu başkanıydı.
Bu süreç, aynı zamanda Kuzey’de Kürd ulusal hareketinin yeniden ayrışıp oluştuğu bir süreçti ve bu, anılan DDKD’leri de ayrıştırmaktaydı.
Mahmut Çıkman ile siyasal/örgütsel yolumuz, böylesi bir süreçte, Dr. Şıvan ve arkadaşlarının şehadeti sonrasında, kısmen farklı bir siyasal anlayış ile yeniden organize edilen T-DKP’de kesişti.
T-KDP hızla gelişiyor ve fakat bu gelişmeyi örgütsel ve siyasal olarak, özellikle bazı alanlarda gereği gibi yönetip yönlendirmede, ciddi yetmezlikler, sıkıntılar yaşıyordu.
1976 Yılı’nın 2. yarısında Parti’ye katılan Mahmut Çıkman, kimi alanlarda ve bu alanların belli bir verimlilik içinde uyumlu kılınmasında çok önemli bir rol oynadı. Bu rolü ile, Parti'de yaşanmakta olan bazı örgütsel ve siyasal sıkıntıların aşılmasına ve böylece var olan gelişme trendinin daha bir hızla devam ettirilmesine hayati katkılar sundu.
T-KDP, süreç içinde, Kürdistan İşçi Partisi(KİP) adıyla illegal olarak faaliyetini sürdürmeye devam ederken, legal alanda da bir gençlik örgütü olarak DDKD’yi kurdu. Kısa bir zaman içinde kitleselliği ve siyasal etkinliği ile ülke çapında devasa bir örgüte dönüşen “DDKD projesi”ne ve çalışmalarına ilk elden liderlik yapan kişi Mahmut Çıkman’dı. Mahmut Çıkman, DDKD’nin kısa bir zaman içinde hem yatay hem de dikey olarak çok hızlı bir gelişme kaydetmesine büyük çapta katkıda bulunmakla kalmadı; aynı zamanda DDKD’li gençlerin şahsında, modern genç Kürd siyasi kimliğinin gelişmesine de yardımcı oldu.
Onun, illegal çalışan Parti ile legal DDKD, DDKAD ve diğer sivil alandaki örgütlenmelerin çalışmaları arasındaki bağlantıdan kaynaklı önemli bazı sorunları/sıkıntıları ilk görenlerden biri olduğunu söyleyebiliriz.
Tüm bu nitelikleri ve çalışmalarıyla “DDKD Hareketi” içinde çok kısa bir zamanda karizmatik bir lidere dönüştü; dönemin gerekli teorik açılımları için ön ayak oldu. Çok başarılı/verimli bir süreç olan DDKD kadrolarının eğitimi ile ilgili çalışma programının oluşmasında ve bunun uygulanmasında belirleyici bir rol oynadı.
Tüm bu gelişmeler, inkar ve imha siyasetli sömürgeci Türk egemenlik sisteminin ağır baskı ve zulüm koşullarında örgütsel ve siyasal görevleri de karmaşıklaştırıp arttırıyordu. Gelişen mücadelenin bu canlılığı içinde oluşan bazı yeni paradoksların ve bunlara dair yeni ihtiyaç ve görevlerin Partimizde yarattığı tartışma süreci, maalesef Mahmut Çıkman dahil, çok önemli bazı kadroların ayrılmalarıyla sonuçlandı. Zaman içinde, esasen gelişip kitleselleşmenin yarattığı o paradoksların çözümüne ilişkin kimi politikalar/görevler, başta Mahmut Çıkman olmak üzere ayrılan arkadaşların savunu ve önerilerine uygunluk içinde yerine getirilmeye çalışıldı. Örneğin Tirêj, Jîna Nû gibi dil, kültür ve teorik alanlarda yeni yayınların çıkarılması, mevcut kitleselliği ile artık salt illegaliteye sığmayan hareketin, “Kürt Devrimci Demokratları” adıyla meşru ve yarı-legal olarak fiili bir konumlanma siyasetini benimsemeyi önüne koyması gibi.
Siyasette başarının en önemli koşulu, belli tahlillere dayalı olarak gelecekte olabilecekleri öngörüp siyasal ve örgütsel olarak bu öngörülere uygun tedbirler almak ve davranmaktır. Mahmut Çıkman, bu konuda olağanüstü öngörülüydü. Onun bu yanını, aynı partide bir yönetici/yoldaş olmanın da ötesinde bildiğimi söyleyebilirim. Zira Mahmut Çıkman ile iki yılı aşkın bir süre boyunca aynı evde yaşadık. Bu konuda birçok örnek sıralayıp konuyu uzatmak yerine tüm bölgemizi ilgilendiren çok önemli bir öngörüsünü özellikle belirtmek istiyorum.
1978’de, İran Şahı’na karşı kitlesel gösteriler başlayıp süreklileştiğinde ve Paris’te sürgünde bulunan Ayetullah Humeyni’nin dönüşü aktüel hale geldiğinde, Mahmut Çıkman, İran’da Devrimin gerçekleşeceğini tahmin etmekle kalmadı; ABD ve NATO’nun Türkiye’de askeri bir darbe gerçekleştireceklerini ısrarla dile getirdi. Hemen hemen her gün tekrarladığı bu öngörünün gerekçesi mealen şuydu: “Emperyalist sistemin ve dolayısıyla ABD ve Nato’nun Bölgemizdeki temel ayaklarından ikisi, İran ve Türkiye rejimleridir. İran ayağının yıkılması, Türkiye ayağının yüzde yüz “sağlama alınması”nı gerektirecektir. Bunun tek yolu da Türkiye’de uzun süreli ve kapsamlı bir askeri darbeyi gerçekleştirmektir. Kürdü ve Türküyle tüm devrimci demokratik muhalefet bunu şimdiden öngörmeli ve buna göre tedbirlerini almalıdır.”
Nitekim 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi ile olup bitenleri hep beraber yaşadık...
Karizmatik Çağdaş Kürt liderinden biri olmanın potansiyel bazı vasıflarına haiz olan Mahmut Çıkman'ın, adeta dervişane olan mütevazi bir ahlak ve yaşam tarzı içinde aramızdan ayrılması, Onu tanıyan, ondan etkilenen tüm Kürt aydınları ve siyasetçileri için büyük bir hüzün vesilesidir.
Mahmut Çıkman, belki bir Kürt Ulusal Kahramanı ol(a)madı ama,1970’li yıllarda, ulusal inşamızın/mücadelemizin yeniden oluşup biçimlenme dönemi sürecinde, kısa ama tarihsel öneme sahip bir süre içinde özellikle Kürt gençlik hareketi için önemli bir teorisyen olarak inkar edilmez bir rol oynadı.
Tüm bu nedenlerle tekraren inanıyorum ki, Mahmut Çıkman, kendisini tanıyan/bilen herkes tarafından saygı, sevgi ve minnetle anılacaktır!...
13 Temmuz 2020