İskender Kahraman
BasHaber - Sayın Recep Maraşlı, Kızıl Kürdistan topraklarını da içeren Karabağ’da ne oluyor?
Başta şunu belirtmek isterimki, anlaşmazlığın ilk gününden itibaren yani, 1991 yılından beri Karabağ'ın Azerbaycan'dan ayrılması, bağımsızlığı ve özgürlüğünü destekliyorum. Uzun bir tarihi anlatıma girmeyeceğim, fakat SSCB'nin dağıldığı süreçte Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan vb. ülkeler birer birer bağımsızlıklarını ilan ederken bu devletler içindeki Özerk, otonom bölgeler de bağımsızlıklarını ilan etmeye veya kendilerine yakın gördükleri devletlerle birleşme kararları almaya başladılar. Karabağ, Azarbaycan'ın devlet sınırları içinde kalan bir Ermeni otonom bölgesiydi. Nahcivan ise Ermenistan sınırları içinde kalan ama Azerbaycana bağlı bir Azeri otonom bölgesiydi. Bizim "Kızıl Kürdistan" olarak bildiğimiz bölgede otonomi 60'lı yıllarda kaldırılmış olmakla beraber yine Azerbaycan içinde kalan bir bölgeydi. Gürcistan'da da birbiri içine geçmiş pek çok özerk, otonom bölgeler, devletler bulunuyordu. Abhazya, Acara, Osetya vb.. Dolayısıyla Kafkasya 1990'lı yıllar boyunca ulusal-etnik anlaşmazlıkların su üstüne çıkıp savaşa dönüştüğü kanlı bir süreç yaşadı. Azarbaycan Karabağ'ın bağımsızlık ilanını tanımadı ve bölgeyi işgale kalkıştı. Azerbaycan'ın içlerindeki Ermeni nüfusuna programlar uygulamaya başladı. Böylece 4 yıl süren Karabağ savaşı tetiklenmiş oldu.
Türk devleti, MHP'li milisler, Özel Harp Dairesi vb. bu savaşta Azerbaycan'ın yanında yer aldı. Hatta hükkümet devirip darbe yapmaya kadar işi ilerletmişlerdi. Sonuçta Azerbaycan Karabağ savaşını kaybetti ve bir kısım toprakları Ermeni birliklerinin eline geçti. Durum kritik bir hal alınca Rusya'nın araya girmesiyle Azerbaycan Karabağ cumhuriyeti ile "ateş-kes" yapmak zorunda kaldı. Sorunun çözümü için de AGİT’e (Avrupa Güvenliği ve İşbirliği Teşkilatı) bağlı olarak Minsk Grubu adıyla bur grup oluşturuldu. Bu grupta, Ermenistan ve Azerbaycan dışında, ABD, Fransa ve Rusya, Beyaz Rusya, Almanya, İtalya, Portekiz, Hollanda, İsveç, Finlandiya ve Türkiye yer alıyor. Fakat nihai bir çözüme kavuşmayan sorun 20 yıllık bir "ateşkes" rejimi ile devam ediyor.
Nihai ateşkes'in sağlandığı 1994 yılından sonra 22 yıl içerisinde sınır çatışmaları zaman zaman alevlenip sönmekle birlikte son aylarda gittikçe şiddetlendi ve ilk kez bugünlerde yeniden bir sıcak savaşa dönüşme ihtimali belirdi.
Bu savaşta Türkiye’nin ya da Rusya’nın rolü var mı?
Bu savaşın nedenini bence Türkiye - Rusya geriliminde aramak daha doğru olur. Rusya, Suriye'de Türkiye'nin planlarını tümüyle sekteye uğrattı, bu anlaşmazlık uçak düşürülmesiyle iki devlet ilişkilerinin kopmasına yol açtı. Türkiye, Azerbaycan'ı dürterek Rusya'ya "senin Kafkasya'daki rahatını bozarım" masajı vermekte. Çünkü Rusya mevcut ateşkes rejiminin ana garantörü durumunda. Ermenistan bu gerilim nedeniyle çok büyük oranda Rusya'ya bağımlı durumdadır. Rusya, Azeri-Ermeni dengesi üzerinden Kafkasya'daki kontrolünü sürdürebilmektedir. Dengenin bozulması, tüm Kafkasya'yı yeniden istikrarsızlaştırabilir. Dolayısıyla son Azeri hamlesini Türkiye'nin Rusya'yı tehdidi olarak okumak yanlış olmaz.
Tarafların askeri ve siyasi etkileri ne durumda?
Geçen süre içerisinde Azerbaycan iç karışıklıklarını nispeten düzeltti. Silahlanmaya hız verdi ve ordusunu modernize etti, sofistike silahlar aldı. Petrol geliri ve ağır sanayisi bulunmayan Ermenistan ise bu süreçte çok büyük oranda dış göç verdi. Türkiye ve Azerbaycan'ın ekonomik ablukası altında Rusya'ya aşırı bir bağımlık içinde kalarak zayıfladı. Azerbaycan bu durumdan kaybettiklerini geri alacak güce ulaştığını ve uluslararası durumun da uygun olduğunu düşünerek "yoklama!" yapmış olabilir. Fakat bunun için ABD'nin aktif desteği gerekir. ABD'nin şu anda Kafkaslarda böyle bir çatışmaya taraf olması için bir neden bulunmuyor çünkü ABD mevcut belalardan sıyrılmaya çalışıyor. Burada elde edeceği bir fayda da görünmüyor.
Kürdlerin, Kızıl Kürdistan için herhangi bir lobi, çalışması var mı?
Geçen yılki ziyaretimizde, savaştan yıkılmış, ekonomik ve siyasi abluka altında yıkıntılı bir Karabağ göreceğmizi düşünmüştüm. Aksine Avrupa standartlarında modern şehirlerle, modern kent yaşamı ve kültürel ilerlemeyi görünce çok şaşırdım ve sevindim. Bu arada Karabağ Cumhuriyetinin eline geçmiş olan Kızıl Kürdistan bölgesini de gezdik. Oradaki durumla ilgili de bilgi aldık. Aynı zamanda başkan yardımcısı olan tarih Profesörü David Babayan, bizim özel ilgimizi bildiği için Üniversitede heyetimize Kızıl Kürdistan konusunda özel bir sunumda bulundu. Bu konuyu da başından beri ilgiyle takip ettiğim için izlenimlerimi yazmıştım. Bu konuda maalesef Kürd basınında yoğun bir anti-Ermeni dezenformasyonu var.
Ermenistan, Karabağ'ın bağımsızlık ilan ettiği yıllarda Kızıl Kürdistan'ın da Azerbaycan'dan bağımsızlığını alması için açık bir teşvik görmüştü. O zamanki Kürdistan Komitesi ise bu konuda görüş ayrılığına düştü. Bir kısmı Azerbaycan, bir kısmı ise Ermenistan eğilimliydi. Fakat en önemli handikap Kızıl kürdistan bölgesinde burayı savunacak ne bir Kürd nüfus yoğunluğu ne de askeri güçleri bulunmamasıydı. Buna rağmen 1993 yılında Kelbecer'e Kürd bayrağı çekildi ve Ermeniler bunu destekledi. Kızıl Kürdistan’ın ilk başkanı olan Wekil Mustafayev'in de belirttiği gibi sembolik olarak 500 genç bile bulamamışlardı. Oluşumu korumaları için PKK ile görüşüldü. Fakat PKK'nin de böylesi geniş ve dağlek alanı kontrol edecek askeri gücü yoktu. Dolayısıyla Azeri ve Ermenilerin arasındaki savaş kaçınılmaz olarak bu bölgeyi etkiledi. Çünkü bu bölge Ermenistan ile Karabağ arasında bulunuyor. Sonuçta Ezidi Kürdler Ermenistan'ı, Müslüman Kürdler de Azerbaycan'a veya hiçbirine gitmek istemeyenler de Kazakistan veya diğer eski Sovyet Cumhuriyetlerine göç ettiler.
Sürgün edilen Kürdler evlerine geri dönebilcek mi?
Geçen yıl 24 Nisan'da 1915 Soykırımın 100. yılı vesilesiyle Erivan'ı ziyaret ettikten sonra, Avrupadan giden heyetimizle birlikte Dağlık Karabağ'ı da ziyaret etme şansı bulmuşuk. Karabağ tıpkı Kürdistan Federal Bölgesi gibi uluslaraarsı kurumlarca bağımsız bir devlet olarak tanınmadığı için, Ermenistan'dan özel vize başvurusu sonrası ziyaret edilebiliyordu. Bu tür ziyaret yapan ilk heyet de biz olduk. Azerbaycan'ın Almanya elçiliği bu nedenle bizi "uluslararası kuralları ihlal etmekle" suçladı! Çünkü orayı Azarbaycan'ın işgal altındaki toprakları olarak kabul ediyorlar.
Bu sorun nasıl çözülecek, göç etmek zorunda kalanların güvenli bir dönüşü için istikrarlı bir siyasi çözüm gerekiyor. Bu konudaki açık sorularımıza Karabağ yetkilileri, Kürdlerin geri dönüşü için kapılarının açık olduğunu, Azeriler için ise her iki taraftan onbinlerce Ermeni ve Azeri mülteci bulunduğundan hareketle bunların yerleşimlerini müzakere etme eğiliminde oldukları izlenimi edindik.
Kürdlerin isteklerine Ermenistan daha mı yakın duruyor?
Ermeni yetkililer, Kızıl Kürdistan konusunda kendilerine yöneltilen eleştirilere üzüldüklerini, bu bölgenin Azerbaycan yönetiminde olduğunu ve on yıllarca inkar ve asimilasyon politikasını Azerilerin uyguladığını, kendilerinin ise Kürd kimliğinin tanıma başta olmak üzere Kürd dili ve kültürünün gelişmesi için en çok çaba ve emeği gösteren bir geleneği temsil ettiğini belirtiyorlar. 30'lu yıllardan beri Erivan devlet radyosunun Kürdçe yayın yapması, Anadilde Kürdçe eğitim, Ermenistan Bilimler Akademisinin sayısız Kürd tarihçi, bilim adamı ve edebiyatçı yetiştirmesi, en e ki Kürd gazetesi Reya Teze'nın bulunması vb. bir dizi örnek veriyorlar.
Kürlerin Ermenistan ie ilişkilerini ilerletmeleri gerektiğini mi söylüyorsunuz?
Evet. Ben kişisel olarak Kürd ulusal hareketinin Ermenistan ile, Ermeni kurumlarıyla dostluk, işbirliği ve dayanışmasını azami düzeye çıkmasını çok isterim. 1915 süreciyle yüzleşilmesi, yaraların sarılması ve Kürd Ulusal Hareketi’nin de Ermeni sorunun çözümüyle ilgili adil-barışçı bir programa sahip olmasını çok önemli buluyorum, Karabağ'ın bağımsızlığının tanınması, diğer sorunların da barşçıl çözümlerle aşılmasını diliyorum.
http://www.basnews.com/index.php/tr/interviews/269621