Mehmet Deniz Yürür: Yapay zeka çağında yazmak

.

Mehmet Deniz Yürür

Sene 2005... Çıkardığımız bir dergi için elimden geldiğince bir şeyler karalamaya çalışıyorum. Hava puslu; tıpkı zihnim gibi... Soğuk Aralık akşamında dışarda yağmur çiselerken ben de öncelikle birkaç dergide, kitapta makalelere iliştirdiğim notlara göz gezdiriyorum. Sonrasında belki beşinci kez boş Word sayfasındaki yanıp sönen imlece bakıp, anlamsız da olsa bir paragraf karalamaya çalışıyorum. Elimde bilgiler var, ama bu bilgileri toparlayacak bir kafa netliği ve bir motivasyon yok...

Dergi sabaha baskıya girecek ve önümde doldurmam gereken 3 dergi sayfası var. Anlaşılan bu uzun Aralık gecesi benim için daha da uzun olacak...

Sene 2023... Yağmurlu bir Mayıs gününde yapay zekayı kullanarak yazma eylemi üzerine kafa patlatıyorum. Sonrasında bu konunun önemli olduğunu düşünüyorum ve bunu bir yazıya dönüştürmek aklıma geliyor. Bu amaçla dizüstü bilgisayarımı açıp hızlıca çok kullanılan bir yapay zeka uygulamasına giriş yapıp, kendisinden sonra yazın dünyasında işlerin nasıl olacağını soruyorum. Cevaplar "eh işte" diyebileceğimiz bir kıvamda; ama yine de bir giriş-gelişme-sonuç şeması var.

Ayrıca içinde bir iki kafa açıcı fikir de barındırıyor. Bu baz metni alıp Word'üme kopyalıyor ve işlemeye başlıyorum. Kafama takılan belirli yerlerde yapay zeka uygulamasına geçip sorularımı daha net sorarak, daha spesifik cevaplar oluşturmasını sağlıyorum. Yaklaşık 10 dakika içinde elimde temel bir metin bulunmakta... İlham perilerinin gelmesini beklemek için melankolik bir akşamüstüne ve bolca low-fi müziğe ihtiyacım kalmadı...

Post-Human bir süreç

Bu karşılaştırma size tanıdık gelmiştir... Yapay zekanın bir zamanda hayatımızı etkilemeye başlayacağını öngörüyorduk, fakat eksponansiyel gelişme hızını biraz küçümsemiş olabiliriz. Yapay zeka çalışmaları yıllardır devam etmekteydi; ama içinde bulunduğumuz aylarda niceliksel ilerlemenin niteliksel bir sıçramaya yol açtığını kendi gözlerimizle gördük.

Eskiden yazarken ilhamın gelmesini beklemek için saatlerce, belki de günlerce beklemek; bilgiye dayalı bir içerik oluştururken de pek çok kaynağı taramak, incelemek durumunda kalırdık. Oysa şimdi yakın çevremden ve profesyonel iş hayatımdan gözlemlediğim üzere pek çok içerik yazarı en azından baz metinleri birkaç dakikalık yapay zeka sohbetiyle oluşturabiliyorlar. Bu noktada ister istemez akıllara gelen sorulardan biri "Çanlar kimin için çalıyor?" oluyor. 

İçerik hazırlama konusunda yapay zekanın hızı ve etkili sonuçlar çıkarmaya başlaması yazar, editör, içerik hazırlayıcısı gibi kişilerin hafiften endişelenmeye başlamasına yol açsa da; ben yine de umutsuz olunmaması gerektiğini düşünenlerdenim. "Yapay zeka dünyayı ele geçirir mi?", "Hepimizi yok eder mi?" gibi spekülatif soruları bir kenara bırakıp, yazma eyleminin yeni halini Braidotti'nin kavram setini de gözeterek zoe/jeo/tekno[1] arasındaki köprünün bir bileşeni olarak post-human (insan sonrası) bir bakışla değerlendirmemiz gerekiyor.[2] Yapay zekanın insanlar tarafından gerçekleşen yazın faaliyetini bitirmesi gibi bir felaket senaryosuna gelmeden, bu teknolojinin yazın faaliyetinin niteliğini değiştireceğini düşünerek değişime hazırlanmak da mümkün.

“Yazar-Editör”

Öncelikle yapay zekanın gelişimiyle yazarın görevinin editörün göreviyle yakınlaşabileceğini ve editörün öneminin zaman içinde artacağını öngörebiliriz. Mevcut durum "yazar-editör" diye tanımlayabileceğimiz yeni bir ara formun oluşmasına neden olabilir, çünkü an itibariyle makine öğrenmesi üzerine kurulu olan dil modelleri yanlış içerikler oluşturma ve taradıkları içeriklerdeki ırkçı, cinsiyetçi ifadeleri ve gerçekçi olmayan önyargıları içeriklere taşıma gibi hatalar gerçekleştiriyorlar; çünkü temel kaynak olarak biz insanların oluşturduğu metinleri ve dilsel ifadeleri kullanıyorlar.

Dolayısıyla bizim doğru/yanlış bakış açılarımız, objektiflikten uzak dilsel hammaddemiz yapay zeka dil modellerine de yansıyor. Bu hataların mühendislerin dil modelleri üzerindeki revizyonları ve daha derin/farklı makine öğrenmesi metotlarıyla hafifletilmesi mümkün olsa da şimdilik içeriğin doğruluğunu kontrol etme; dile yansıyan önyargı birikimini tespit etme ve düzeltme işi yazar-editörün denetiminde.

Ayrıca "prompt" adı verilen komutlarda sorulan sorunun şekli çıkan içeriğin niteliğini ve kapsamını da belirliyor. Aynı yapay zeka aynı konu başlığıyla ilgili olarak farklı şekilde sorulan sorular karşısında farklı performans sergileyebiliyor. Sohbetin gidişatına ve kontrol parametrelerinin kullanımına göre içerik kalitesi de farklılaşıyor. Mesela "bu paragrafı bana Hemingway gibi yaz" tarzında komutlarla içeriği çeşitlemek ve tarz olarak özelleştirmek mümkün.

Bu çerçevede artık yazar-editörün ana görevlerinden birisinin Sokratik/Platonik bir yaklaşımla doğru soruyu sormak olabileceğini öngörebiliriz. Bu durum da Antik Yunan'da sıkça karşılaştığımız diyalog yönteminin ve solmaya yüz tutmuş sözlü edebiyat geleneğinin yeni bir evresinin, belki son çıktıda değil de metin üretimi aşamasında ön plana çıkmasını gerektirebilir. Yani post-human bir bakış açısıyla insan-makine etkileşimi (zoe-tekno) çerçevesinde kapsamlı ve isabetli şekilde ilerleyen bir diyaloğun öngörülemez ve yaratıcı çıktılar ürettiği metinlere şahit olabiliriz.

Hatta belki de son ürün olarak yapay zeka-insan diyaloğunun birebir kayıtlarının okunduğu bir edebiyat alanının bile başlangıcında duruyor olabiliriz. Eğer böyle bir yöne doğru ilerlersek belki de sözlü edebiyatın yazılı edebiyatta kaybolan "performans" ve doğaçlama yapma niteliği de yeniden önem kazanabilir.

Yapay zekanın yetenekleri veri toplama, verileri analiz etme, bilgi içeren metinler oluşturma konusunda şimdiden oldukça gelişkin; lakin anıları, duyguları, yaşanmışlıkları -şimdilik- bulunmamakta.

Bu durum da insan- makine ilişkisinde insan cephesine hala bir sorumluluk yüklüyor. Sadece bilgiden oluşan, oradan buradan apartılmış kuru bir metni olgun hale getirmek için hikayeleştirme teknikleriyle, betimlemelerle, benzetmelerle ekler yapmak; dikkat çekici, sıkıcı olmayan bir akış oluşturmak için insana hala ihtiyaç var.

Editör -yazarın farklı konulardaki bilgi birikimi ve hayat tecrübesi yapay zekanın yazımını üstlendiği bir metni çeşitlendirmek ve derinleştirmek konusunda, salt enformasyonun hayatın kadim bilgeliği içine yedirilmesinde önem arz etmekte. Benzer şekilde görece yeni şekilde ortaya çıkan yazı programlarını kullanarak yapay zekanın desteğiyle node'lar halinde yazmak ve node'lardan oluşan yazı parçalarını yazınsal bir strateji kapsamında birleştirmek de yazar- editörün yakın gelecekteki en önemli görevlerinden birisi olarak duruyor.

Akademinin olası dönüşümü

Metin üreten yapay zekaların yaygın şekilde kullanımının akademiyi de etkileyeceğini, akademik yazını da değiştireceğini öngörebiliriz. Akademi dünyasının, çapraz bilgi (cross-knowledge) ağı gerektiren ve bir "bilgin"in pek çok alanda uzman olduğu Rönesans dünyasından günümüze kadarki seyrinde akademik disiplinlerin çoğaldığını, her alandaki bilginin derinleştiğini ve bilgi alanları arasındaki köprülerde kopmalar olduğunu gözlemledik.

Filozoftan bilgine, bilginden aydına, aydından da akademisyene doğru gerçekleşen dönüşümde, akademik dünyanın kapitalizmle de ilişkisinin derinleşmesi sonucunda sınırı çizilmiş bir alanda derin uzmanlaşma içeren ve özellikle kapitalizmin hüküm sürdüğü alanlara yönelik zoe/jeo/tekno üçlüsünü yok sayıp; sadece "insan" türü ve onun teknolojik ilerlemesini gözeterek bilgi üreten bir üniversite yapısıyla karşılaştık. Bu üniversitenin parçalanmış, ileri düzeyde uzmanlaşmış akademik disiplinlerinin üretimleri de kapitalist şirketlerin ROI'si veya ülkelerin GSYH'sı gibi temel niceliksel metriklerle ölçülmeye başlandı.

Bir üniversitenin niteliğini betimlerken, akademisyen, öğrenci, çıkan tez, makale sayısı gibi ölçümlere; projelerine aldığı toplam fon büyüklüğü gibi niceliksel değerlere bakmaya alıştık.

Üniversite eğitiminin ve bilim üretiminin niteliğinin niceliksel ölçümlere indirgendiği 21. yüzyıl dünyasında üretilen tezler ve makaleler de zoe/jeo/tekno alanlarının sağlıklı bir şekilde kavranması ve dönüştürülmesi için gereken çapraz bilgi ağı çerçevesinde "ağ" ile bilgi denizini tarayan değil de, hiyerarşik ve bölünmüş yapıya uygun şekilde bilgi alanına derinlemesine tekil "çıpa" atan ve derdi sadece yeni bir bilgi parçacığı bulmak olan çalışmalara dönüşmeye başladı.

Pek çok yazın faaliyetinde kısa bir abstract, sonrasında konuyla ilgili diğer uzmanların metinlerinden alıntılar içeren bir toparlama faaliyeti, en sonunda ise pek de özgün olmayan kısa bir sonuçla biten makaleler dizisiyle karşılaşır olduk. Referans verilmenin ve vermenin geçer akçe olduğu bu sistem akademinin niceliğe yönelik dönüşümün metin bazındaki karşılığı oldu.

Bu toplama yönelik oluşturulan MLA, APA, Chicago gibi referans sistemleri nicel ölçümü kolaylaştırmak ve akademik yazımı standartlaştırmak için neredeyse kapitalizm içi bir protokol olarak dünya üzerindeki tüm akademilere yayıldılar.

Hal böyleyken bahsettiğimiz tarzda makale yazımını kolaylaştıran bir yapay zekanın varlığı modern niceliksel akademisyenin varlığını da -umarım ki- dara sokacaktır.

Keza bir bilgi alanını hızlıca taramak, verileri hızlıca toparlayan nicel analizler yapmak günden güne daha da kolaylaşacak.[3] Bu gelişme sonucunda akademisyenin de görevinin daha zorlaşacağını ama niteliksel yönünün gelişeceğini varsayabiliriz. Şöyle ki; verilere dayalı nicel analizlerin yerine, pek çok alanı kapsayan, disiplinlerarası meta analizler yapılması çok daha önemli hale gelecek. Bu anlamda kapitalizmin bacasız fabrikasının memuru haline dönüşmüş olan akademisyenin belki de yeni nesil bir filozofa, bilgine ve hatta aydına doğru evrilmesi gerekecek.

Bu değişimin fon bulmak için proje yazmak durumunda kalan, üniversite/fakülte yönetimi tarafından anlamlı-anlamsız sürekli makale yazmaya zorlanan nitelikli akademisyenler için iyi haber olduğunu düşünebiliriz. Belki de yapay zekanın üstleneceği işler sayesinde disiplinlerarası köprüleri onaran, üniversiteye nitel kalitesini yeniden kazandıran, veri toplayıp sermekten öte; farklı bilgi alanlarında üretilen verilerden korelasyonlar kuran ve bu korelasyonları anlamlı şekilde yorumlayan aydınlar çıkaran yeni bir Rönesans'ın başındayızdır, kim bilir?

Zizek'in Uyarısı

Bu kadar uçmadan önce yapay zekanın hem yazınsal hem de akademik faaliyet konusundaki olası dönüştürücü etkisine yönelik Zizek'in uyarısını belki de tam burada dikkate almamız gerekiyor[4].

Zizek insan-makine etkileşiminin sonucunda bir çeşit yabancılaşma öngörüyor ve "insan"ın metin dilinin yapay zekalaşmasının önünü açabileceğini savlıyor.

Bu hiç kuşkusuz mantıklı bir önerme, keza makineleşme süreçlerinde insansal öğelerin nasıl da makine odaklı süreçlerin kontrolüne girdiğine defalarca şahit olduk.

Sanayi üretiminin ortaya çıkış sürecinde zanaatçının yıllar boyunca biriktirdiği ve geliştirdiği üretim stillerinin makine odaklı bir yaklaşımla parçalanıp, standart küçük ve tekrarlayan bir adımlar dizgisine indirgendiğini, zanaatçının ise bu küçük adımların tek bir parçasından sorumlu olan fabrika işçisine dönüştüğünü gözlemledik. Benzer şekilde makineleşen tarımın, köylüyü doğayla ilişkisi farklılaşan/yabancılaşan[5] tarım işçisine çevirdiğini de biliyoruz.

Benzer bir sürecin "yapay zekalaşan yazar" şeklinde tezahür etmesi de söz konusu olabilir. Karamsar bir bakışla değerlendirirsek metinlerin süreç içerisinde yapay zekanın dilinin basmakalıp varyasyonlarına dönüşme ihtimali var, bu göz önünde bulundurulması gereken bir risk.

Yine de makineleşmenin her alanında olduğu gibi metin üretimi alanında da yeni fırsatlar ve kaçış alanları oluşacağını da varsayabiliriz. Öncelikle yapay zeka çağında iyi denilebilecek bir yazar-editörün en öne çıkan özelliğinin Sokratik/Platonik diyalog konusunda ustalaşması olacağını düşünebiliriz.

Sokrates'in diyaloglarının iki ana yapıtaşı olan ironi (ironie) ve doğurtma (maieutique) yaklaşımının yapay zeka karşısında etkin şekilde uygulanmasıyla eski bir biçeme referans veren yeni bir insan-makine bileşimli özgün post-human metinler ortaya çıkarabilmek mümkün olabilir. Fikri "makineden doğurtmanın" önemli olacağı bir döneme giriyoruz.

Bu yetenek de "yazar-editör"leri birbirinden ayrıştırıp, yapay zekanın insanı operatör haline getirdiği bir sürecin dışında yollar oluşmasına vesile olabilir.

Ayrıca metnin üretim/tüketim ilişkisini de iyi kavramak gerekiyor. İletişimin her türü gibi metin oluşturmak da gönderici ve alıcı barındıran iki aşamalı bir süreç. "Her yazar kendini yazar, her okur kendini okur." deyişindeki gibi metnin bir de tüketilirken alıcının birikimi çerçevesinde algıda uğradığı değişimler söz konusu... 

Uzak bir galakside yer alan X gezegenindeki kendi halindeki iki taşın birbirleriyle ilişkisi bizim için ne kadar önemliyse, yapay zekadan yapay zekaya yazılan ve insan tarafından okunmayan/okunamayan bir metnin de niteliğinin benzer olacağını düşünebiliriz. Tüketim kısmında bir insanı gerektireceği için yapay zeka tarafından üretilen metnin insan kavrayışıyla ilişkili ve insan kavrayışına hitap eden bir formatta olması gerekiyor, aksi türlüsü makine-makine arasındaki bir protokolden ibaret olurdu.

Dolayısıyla metin sürecinin anlamlandırma faaliyetinin yarısını yapan bir okuyucuyu gerektirmesi nedeniyle süreçte insan faktörünün her halükarda devrede olacağını varsayabiliriz.

Bahsi geçen duruma sadece metin üretimi ve tüketimi özelinde değil, yapay zekalaşma ve robotlaşmanın her alanında rastlıyoruz. Makinelerin ürettiği çok sayıda mal, sermaye döngüsünü tamamlamak için bir pazara yani sermayenin realizasyon sürecine ihtiyaç duymakta.

Dakikada X tonluk bir üretimin devamının gelmesi için, bu kadar tonluk malın pazarda alıcı bulması gerekiyor. Sonuçta tüketilmeyen bir metanın üretiminin bir süre sonra bir anlamı kalmayacaktır. Yani Zizek'in endişesini gözetip metinlerin yapay zekalaşacağını varsayarsak, bunun da tüketim açısından doğal bir sınırı olacağını varsayabiliriz. Yapay zekalaşmış bir metin ancak işlevsel, yani insan tarafından tüketilebilir olduğu sürece işe yarayacaktır.

Bu çerçevede insan dokunuşunun yapay zekalaşmış metinlerde bile önemli bir fark yaratacağını öngörebiliriz. Hatta belki de zamanla tıpkı fabrika üretimi tekstilin karşısında özel yapım Haute Couture elbiselerde veya el yapımı İsviçre saatlerinde olduğu gibi insan yapımı metinler daha fazla değer gören üretilere dönüşüp, Veblen malı kategorisine girebilirler. Vegan, koşer, helal sertifikalı ürünlerde olduğu gibi insan yapımı metin özel, etik bir sertifikasyon gerektiren bir alana ve yayın sektörü açısından niş bir pazara da dönüşebilir; yani yapay zekalaşmasıyla birlikte insanların yüzde 100 insan yapımı metinler talep edeceği bir geleceğin kıyısında da duruyor olabiliriz. Düşünsenize kim Orhan Pamuk'unun yüzde 100 organik olmasını istemez ki :)

Turing testini her aşamada geçen bir yapay zeka ortaya çıktığında bile bu organiklik ihtiyacı metnin yazım sürecinde gelişen organik süreci kaydeden bir sertifikasyon sisteminin doğmasına yol açabilir. Y

ine de organiklik meselesine kafayı takmak ve bu konuda ısrarcı olmak arabasının gerçek atlar tarafından çekilmesinde ısrar eden bir 19. yüzyıl beyefendisinin talebinin ve takıntısının acayipliğiyle benzeşir olacaktır. 21. yüzyılda bir yerden başka bir yere ulaşmak için nasıl ki petrol haricinde organik malzemeye ihtiyaç duymuyorsak, cyborglaşmamızın bir sonraki aşaması olarak yapay zekalaşan metni de post-human bir süreç olarak içselleştirebiliriz.

Metin birebir gerçek insan tarafından yazılsa bile, bilgi derleme faaliyetlerinin, kaynak tarama süreci vs. gibi alt süreçlerin yapay zeka tarafından yapılıp yapılmadığını asla tespit edemeyeceğiz. Ayrıca yazarın yanı sıra dilin de ister istemez cyborglaşacağını varsaymak da mümkün. Nasıl mı? Bu konuyu açmak için biraz metafor yaratımı sürecine ve şiire bakmak gerekiyor...

Dilin genişlemesi ve metafor üretimi

Metnin üretimi/tüketimi konusundaki bütünleşik ilişkinin ve yapay zekalaşmanın yaratacağı post-human sürecin ilginç bir kombinasyonunu özellikle şiir yazımında görüyoruz. Şiir hiç kuşkusuz bir makine için zor bir format. Şiirin her şeyden önce insan dilini metaforik açıdan geliştirme gibi bir becerisi var. Bu çerçevede şiirin çok "insanca" olduğunu söylemek doğru olacaktır.

Bu noktada yapay zekanın şiir yazabildiğini söylediğinizi duyar gibiyim. Evet şiir yazabiliyor, ama bu transaksiyon nasıl gerçekleşiyor buna göz atmak lazım. Yapay zekanın şiir yazarken daha önce yazılmış şiirleri tarayıp, imgeleri ve sözdizimini rassal olarak sıraladığını tahmin edebiliriz. Sözgelimi; bir şair "bir bıçak gibi keskin bulutlar" dediğinde aklınıza Sirrüs bulutları geliyorsa, burada işin yarısını siz yapmış oluyorsunuz demektir.

Başta makinenin oluşturduğu metaforun rassal oluşmasının, sizin sonradan anlamlandırdığınız tarafıyla uyumlu olmasında hiçbir sıkıntı yok. Evet bu metafor yapay zeka için bir şey ifade etmeyecektir ama sizin için bir şey ifade ediyorsa ve sizde yeni bir fikrin veya imgenin oluşmasına vesile oluyorsa sonuç olarak bu rassallık dilin metaforik beslenmesi açısından sürdürülebilir olacaktır. Hayatın inorganik maddeden organik maddeye dönüşümündeki rassallığı biliyorsak, aynısının edebiyat ve dil çerçevesinde gerçekleşmesine pek de şaşırmamak gerekiyor.

Zaten neredeyse her şey inorganik maddenin organik maddeyle rassal ilişkisine bağlı olarak şekillenmedi mi? Varsın edebiyat/dil de öyle olsun...

Yine de bu yapay zekalaşma sürecinde mülkiyet ilişkilerini gözetmek ve çok da rahat davranmamak gerekiyor. Gelecekte Turing testlerini geçen ve yaygın tek bir yapay zekanın çeşitli makine öğrenmesi yöntemleri ve promptlarla çeşitlendirilmiş halini mi kullanacağız yoksa birbirinden farklı düşünce ve davranış modellerine sahip alternatif yapay zekalar mı kullanacağız sorusunun cevabı tehlikenin sınırlarını belirleyecek.

Yani anlam dünyamızı teslim edeceğimiz bu cyborg tekelleşmiş bir şirketin malı mı olacak, rekabet halindeki şirketlerin alternatif mallarından biri mi, copyleft mantığıyla üretilmiş açık kaynaklı bir platform mu, yoksa bir veya birden fazla devletin el attığı ve üretimini düzenlediği veya üstlendiği kamusal bir kaynak mı?

Aslında kapitalizm ekseninde üretim ve tüketim alanındaki paylaşıma dair ana sorunlarımız yapay zekanın mülkiyeti konusunda da karmaşıklaşarak ortaya çıkacak.

Ve yine bu sorunlar için bulacağımız çözüm, yapay zekayla olan ilişkimizin niteliğini de belirleyecek. Önemli ve derin bir tartışma olması nedeniyle bu konuyu dilerseniz bir sonraki yazımızda ele alalım...

(MDY/EMK)


[1] Bu kavram üçlüsünde “Zoe” insanın da dahil olduğu hayvanları, “Jeo” gezegenler, gök cisimleri, kıtalar, taşlar vs. gibi inorganik maddeleri, “Tekno” da organik-inorganik koalisyonu tarafından oluşturulan tüm teknolojik nesne ve süreçleri temsil ediyor. Bu anlayışta insan kosmostaki tahtından indirilip Zoe içerisinde türlerden birine dönüştürülüyor. Bu çerçevede yeni ekolojik yaklaşımlarla da uyumlu şekilde her insan faaliyetinin zoe/jeo/tekno üçlüsünün tümleşik yapısı gözetilerek gerçekleştirilmesi yönünde bir etik değerlendirme yapılması gerekliliği öne sürülüyor.

[2] Post-Human konusunda bilgi almak için Rosi Braidotti- İnsan Sonrası (Kolektif Kitap), Rosi Braidotti- İnsan Sonrası Bilgi (Kolektif Kitap), Cogito insan Sonrası (Yapı Kredi Yayınları) yayınlarına göz atabilirsiniz.

[3] Şimdilik sıkça kullanılan yapay zeka uygulamalarını etik değerleri yeterince gelişmemiş bir akademisyen gibi görmek gerekiyor. Çok fazla intihal yapabiliyorlar, hatta kendi çıkarlarına uygun şekilde olmayan yazarların olmayan kaynaklarını da uydurabiliyorlar. Yine de mühendislerin müdahaleleriyle bu tarz davranışlarının düzeltilebileceğini ve daha düzgün bir akademik kaynak olacağını varsayabiliriz.

[4] Gazete Oksijen, “Yapay zekanın budalalığını Dostoyevski anlatmıştı”, Slavoj Žižek, 31.03.2023

[5] Burada köylünün doğayla ilişkisini romantize etmediğimi belirteyim. İnsan/doğa etkileşimi çerçevesinde her zaman yerliler için bile bir yabancılaşma bulunduğunu düşünüyorum. Niceliksel bir değişim olarak tarım işçisiyle köylünün yabancılaşma derecelerini değerlendiriyorum. Ayrıca niteliksel olarak da ikisinin de yabancılaşma niteliklerinin farklı olduğunu düşünüyorum.

Kaynak : Bianet

Dünya Haberleri

10.Fırat Romatoloji Diyarbakır’da yapıldı
OpenAI, ChatGPT’nin yeni yapay zeka modelini duyurdu
Araştırma: 10 yıl içerisinde yok olacak 10 meslek
Mücahit Bilici: Putlar ve Tanrılar
Wordle'ın başarısının sırrı ne?