Kürd ulusal ve direniş mücadelesinde bir merkezden örgütlenip, yönetilmiş olan Ağrı hareketi kendisinden sonraki mücadelelere önemli bir ışık tutmaktadır. Bro Heske Teli önderliğinde başlatılan bu direniş hareketi daha sonraları Xoybun teşkilatının müdahalesi ve İhsan Nuri Paşa’nın inisiyatifinde tümüyle milli bir hareket hüviyetine bürünmüştür. Ağrı Hareketinde yönetici kadro pozisyonunda olan Bro Heske Teli, Şeyh Abdulqadir, Ferzende Beg en önemli kişilikler olarak bilinmektedir. Kuzey Kürdistan’da ilk örgütlü direniş olan bu harekette başta Şeyh Abdulqadir ve Şeyh Davut olmak üzere mensubu olduğum ailenin birçok ferdi ve ailemize bağlı olan Sakan aşiretinin bulunması elbette ki dört nesildir bu mücadeleye bağlı kalan bizlere hem mutluluk hem de gurur vermektedir. Bu yazımda farklı kaynaklardan yararlanarak dedem Şeyh Abdulqadir ve diğer aile fertlerinin mücadelelerini günümüz yurtsever Kürd gençliğiyle paylaşmayı bir görev olarak telakki etmekteyim. Ve böylece ailemizin Ağrı ve Mahabad Hareketlerindeki rolünü çok değerli okurlarımla paylaşmak isterim. Takdir ve eleştiri sizlere ait olacaktır.
Mahabad Kürt Cumhuriyet'inin, Mako'da ilan edildiği gün. Şêx Hesen komutasında süvari birlikleri. 1946.
-Önde soldan dördüncü atlı, Şêx Evdılqadıroğlu Şêx Hesen.
-Önde soldan beşinci atlı, Hesenan Aşireti Reisi Fettullah Beyoğlu Sêvdin Bey
-Önde soldan birinci atlı, Mısırkan Aşireti Reisi Hüseyn’é Hesen’e Tahır Axa
ŞÊX EVDILQADIR (Mîrémîran)
AĞRI'DAN MAHABAD’A YARIM ASIRLIK YOL
• BAYAZIT VİLAYETİNE GEÇİŞ VE HAMİDİYE ALAYI (1861-1926)
• İZMİR SÜRGÜNÜ VE AĞRI DİRENİŞİ (1926-1928)
• PIRA BELEK ANTLAŞMASI (Mayıs 1928)
• PIRA HAMO SALDIRISI (Temmuz 1929)
• GIRÊ NÊRİYA SALDIRISI (Ağustos 1929)
• TENDUREK HAREKATI (Eylül 1929)
• KEVIR'Ê ŞEMİYA ÇARPIŞMASI (Eylül 1929)
• ORTILİ SALDIRISI (4 Nisan 1930)
• AĞRI HAREKATI (7-25 Eylül 1930)
• GÖZ HAPSİ YILLARI (1930-1941)
• MAHABAD KÜRT CUMHURİYETİ (1941-1946)
• KAYSERİ SÜRGÜNÜ VE ORTILİ'YE DÖNÜŞ (1947-1950)
Şéx Bekır’é Sor’un soyundan gelen aile, Sakkan Şéx'leri olarak anılmaktaydı. Aile özellikle Şéx Evdılqadır’ın babası Şex Haci Hesen döneminde aşiret'e reislik yapmış, bölgede yaşayan diğer Celali ve Milan aşiretleri içerisinde de itibar sahibi olmuştu. Şéx Haci Hesen, 1835-40 yılları arasında Şorık köyünde dünyaya gelmişti. Babası, ŞéxAmo, dedesi ise Şéx Mehmudi. Şéx Mehmud’un babası Şéx Hesen’é Serpor Taşlıçay-Uzunveli köyünde yaşayan ailesinden ayrılıp 1720-1740 yılları arasında Bayazıt şehrine yerleşir ve burada vefat eder.Mezarı bugünkü Ehmed’é Xani türbesinin çevresinde bulunan mezarlar arasındadır.ŞéxHesen’é Serpor’un vefatından sonra oğulları Şéx Haci Usıv Bayazıt-Qurqapan köyüne, Şex Sofi ve Şex Mehmud ise Bayazıt’tan ayrılıp Ağrı Dağı’nın doğusunda, Tambat bölgesinde bulunan Şorık Köyüne yerleşirler.Sonraki yıllarda Şéx Haci Hesen, bugün kendi adıyla anılan Haci Hesen Köyünü kurar ve burada yaşar.Çok zengin ve merhametli biri olan Şéx Haci Hesen yokluk ve yoksulluğun uzunca yıllar yaşandığı bu dönemde, on yıl süresince çevresindeki yüz hanelik nüfusa süt ve pirinç vererek yardımda bulunmuş çok merhametli biriydi.Genç yaşta Hac ziyareti esnasında Mekke'de vefat eder ve buraya defn edilir.
Şéx Evdılqadır 1861 yılında Haci Hesen Köyünde, ağabeyi Şéxbrahim, ablaları Têllo, Xanım ve Heno olmak üzere beş kardeşin en küçüğü olarak dünya’ya geldi. Çocukluğu ve gençliği Mako-Xoy bölgesinde geçti.1907-1930 yılları arasında Bayazıt bölgesinde yaşadı.Sonraki yıllarda İran da yaşamını sürdürürken, 1946 yılının Temmuz ayında, İran’ın Makü şehrinde, 85 yaşındayken, Prostat yetmezliği hastalığından vefat etti.Kimi kaynaklar, Şéx’In ölüm sebebini, İran hükümeti tarafından zehirlenme olarak kabul etti. Xoy Şehri’ne bağlı İsxin Köyünde defnedildi.Vefat ettiği dönemde Mahabad Kürt Cumhuriyet’inin yıkılma ihtimali gündemde olduğundan, Mezar’ı İran hükümetinden korumak amacıyla, kendi köyüne defnedilmedi.Mezar yeri uzun yıllar saklı tutuldu.Gevré, Nazé,Amine, Helime,Rabia adlarında eşleri oldu.Bu hanımlardan, Eli(büyük), Mehmud, Resul, Hesen, Eli, Xanım, Xatun, Nurık (büyük), Nurık ,Selbi ,Feride ,Fezile ve Rusara adlarında 13 çocuğu oldu.
Tahran Saltanat Okulu 1935
-Ortada ayakta,Şêx Evdılqadıroğlu Şêx Hesen
-Oturan, Iran Şahı Rıza Pehlevi Oğlu Gholam Rıza Pehlevi
Amerikan Basınında Doğu İsyanları 1925-1938
The Eastern Rebellions on American Press 1925-1938
Ağrı İsyanları
The Sun Herals, ve The Iron wood Times Gazeteleri’nin 29 Ağustos 1930 tarihli haberlerine göre, Ağrı İsyanı 3 Ağustos 1929 tarihinde bastırılmıştır. Ayrıca yazıda, Kürtlerin yaşadıkları coğrafi koşullardan yararlanarak, daima savaşırken gerilla taktiği uygulamaları nedeniyle her ne kadar 1925 ve 1929’da Kürt isyanları bastırıldıysa da yeni isyanlar kapıda olduğuna dikkat çekilmiştir. Gazetede de vurgulandığı gibi 14 Eylül 1929 tarihinde Tendürük olayları başlamıştır. Amerikan gazetelerinde bu olayların gelişimi ile ilgili değil de isyanın bastırılması ile ilgili bilgilere yer verildiği dikkat çekmektedir.
The Sunday Times Gazetesi’nde Tendürük olayları esnasında Kürt aşiret mensuplarından yüzlercesinin öldürüldüğü, 200 köyün yakıldığı ve Türkiye’nin bu eylemde İran’ı da hedef aldığı iddia edilmektedir.
The Helena Daily Independent Gazetesi’nde de iki yıl önce meydana gelen Ağrı İsyanları nedeniyle 500 kişinin yargılandığı ve 34 Kürtün asıldığı haberi verilmektedir. Türk sultanlar tarafından Kürtleri daima baskı altında tutulduğu ve Mustafa Kemal rejiminde bu durumun aynen devam ettiği da gazetenin iddiaları arasındadır
San Antonio Express,7 Temmuz 1930, s. 1.
The Morning Herald, 17 Temmuz 1930, s. 4.
The New York Times, 27 Temmuz 1930 s. 17.
The Sun Herals, 27 Ağustos 1930, s. 5;
The Ironwood Times, 29 Ağustos 1930, s. 2.
The Sunday Times, 21 Eylül 1930, s. 3.
Celâl Bayar’ın 1959’da hazırlattığı Kürt raporu!
Habertürk/Murat Bardakçı, 18 Mart 2012
Devletin gözüyle ‘’hain’’ kabul edilen, Ağrı İsyanında yer almış aileler!
Celâl Bayar’a sunulan liste:
4. HALİS ÖZTÜRK, halen Ağrı mebusudur.
23. HASAN ve RESUL KOTAN kardeşler, Kotan aşireti reisi ABDÜLKADİR’in (ölü) oğullarıdır. İkinci Dünya Harbi’nde İran’da Ruslar tarafından kurulan Mahabat Hükümeti’nde vazife almışlardır.
29. MEHMET ve NADİR SÜPHANDAĞI kardeşler, Haydaranlı aşireti reisi Kör Hüseyin Paşa’nın oğullarıdır. Her ikisi de koyu Kürtçüdür.
Resmi tarihin sözde Kürt 'ayaklanmaları'
02.08.2015
Radikal Gazetesi/Ayşe Hür
İşte Genelkurmay'ın kendi anlatımlarıyla, yıllardır Cumhuriyet döneminde Kürtlerin ne kadar 'isyankâr', ne kadar 'baş belası' bir topluluk olduğunu, dolayısıyla onları tepelemenin ne kadar haklı olduğunu anlatmakta kullanılan sözde ayaklanmalar...
Geçtiğimiz hafta Kürt Meselesi’nin 90 yıllık bir özeti yaparken, “Resmi tarihin ‘ayaklanma’ adını verdiği ancak yakından bakınca böyle olmadığı görülen bu ve benzeri 10 kadar olayı ayrı bir yazıya bırakıyorum” demiştim. Bu hafta bu sözümü tutacağım. Yazının dayanağı, Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları adlı kitap. Reşat Hallı tarafından hazırlanan kitabın ilk baskısı Genelkurmay tarafından 1972 yılında yapılmıştı ama kitabı piyasada bulabilmek imkansızdı. Hatta bazı dönemlerde kütüphanelerde bile raftan kalkardı. Kitabı, 2 cilt olarak Harp Tarihi Başkanı Korgeneral Namık Kemal Ersun’un önsözüyle 1992 yılında Kaynak Yayınları tekrar bastı. Ben de 2 ciltlik bu kitaptan yararlandım.
Genelkurmay kitabının II. cildinde anlatılan 14-17 Eylül 1929’daki “Tendürük Harekatı” ise yazı Aladağ’da geçiren, kışın hükümetçe tahsis edilen Ağrı’nın güneyinde Örtülü ve Kurtkapanı’nda kışlayan İran ve Türkiye’de yaşayan Şeyh Abdülkadir’in aşiretini ülkeden sürmek için yapılmış. Genelkurmay kitabında “Şeyh direndiği takdirde kuvvetle hareket edilerek tenkil ve imha edilecektir. Bu maksatla 20 Eylül 1929’da Erciş’teki uçaklar saat 07.00’de hareket ederek Kandil-Hacı Halit köyleri civarında bulunan Şeyhin çadırlarını ve sürülerini bombalayacaktır….” diyor.
Bu ifadelere bakıp da, ‘Şeyh sadece direnirse bombalanacak’ diye anlayanlar yanılır. Çünkü anlatıcı biraz ilerde şöyle diyor: “Şeyh Abdülkadir’in ilk işi, oğlunu Tümenle görüşmek üzere Karaköse’ye göndermek oldu. Maksadı hükümet makamlarını oyalamak ve ağırlığını sezdirmeden İran’a geçirmekti.”
‘Şeyh sözünü tutmamıştır, ordumuz da bombalamıştır” diyenler için ikinci bir cümle: “20 Eylül 1929’da Tümen Komutanlığı, Şeyh Abdülkadir ve aşireti üzerinde yaptırdığı hava keşiflerinde: Saat 10.00’a kadar Abdülkadir ve aşiretinin bir kısmı ile Tendürük tepesindeki göl civarında, diğer kısım ile de Gevrişemyan civarındaki vadilerden İran’a doğru gitmekte olduklarını ve her iki kolun havadan bombalandığını…”
Nitekim bundan sonra harekat aşiretin İran’a geçmemesi için önünü kesmek suretiyle devam ediyor. Yani hem gitsinler isteniyor, hem de gitmesinler. Çünkü imha etmek seçeneği daha cazip. Bombalamalar sırasında kaç kişi öldü onu belirtmiyor kitap. Sadece “başarısız olundu” diyor. Başarıdan kastedilenin ne olduğunu ve neye üzüldüğünü takdirlerinize bırakıyorum.
01.04.2015
1940'lı yılların koşullarında Qazi Muhammed’ in çağdaş bir toplum yaratma adına çocuklara, gençlere ve kadınlara verdiği önem ve bu doğrultuda oluşturduğu örgüt ve kurumların kendisinin demokrat kişiliği ve yurtseverliğini anlamak üzere bize ciddi ve önemli mesajlar olarak ulaştığını söyleyebiliriz.
Her milletin mücadele tarihinde olduğu gibi Kürtlerin de önemli toplumsal olaylarda kendi halkına rehberlik ve liderlik etmiş ve mücadele süreçlerinde büyük ve cesur kararlara imza atmış insanları var olmuştur. Qazi Muhammed, MahabadKürd Cumhuriyetinin kuruluşundan sömürgeci İran devletinin kendisini idama mahkûm ettiği güne kadar dik duruşu, demokrat kişiliği, mütevazı yaşamı ve erişilmez dürüstlüğüyle bilinen ayrıca Kürd halkına olan bağlılığı ve bu uğurda canını seve seve verebilmesi nedeniyle dünyada eşine az rastlanabilecek bir lider olma özellikleriyle Dünya ve Kürdistan tarihine mal olmuştur.
İkinci Dünya Savaşı ve Rusların İran’ a girmesiyle Kürdler adına ortaya çıkan kısmi elverişli koşulları büyük bir ustalık ve öngörüyle kullanarak ömrü kısa da olsa o dönemin koşullarında Mahabad Kürd Cumhuriyeti ile Kürd Halkına devlet deneyimini yaşatmış ve yine Kürd Halkının kendi kendini yönetebilmesi için gerekli özgüvenin fitilini ateşlemiştir.
İşte Qazi Muhammed bütün bu özelliklerinden dolayı dört parça Kürdistanlıların büyük sevgisini ve saygısını kazanmış, unutulmaz ve ölümsüz önder olarak hafızalarımızda ve gönlümüzde müstesna bir yere sahip olmuştur. Büyük Önder Qazi Muhammed’ in mücadelesi sonucu ve bilge kişiliği sayesinde Kürdlerin kullanacağı “Ala Rengin”i ve “Ey Reqip” milli marşını Kürdistanlılara hediye ve emanet olarak bırakmış olması Kürdler var oldukça kendisine duyacağımız şükran ve minnet borcumuz olarak algılanmalı ve bu emanetler milli değerlerimiz ve simgelerimiz olarak büyük bir kıskançlıkla sahiplenilip korunmalıdır.
Elbette ki bütün Kürdistanlıların mücadelesinden ve Kürd Halkına sadakatinden birçok ders çıkaracağı önder Qazi Muhammed’ i birkaç satırla anlatabilmek mümkün değildir. 1940'lı yılların koşullarında Qazi Muhammed’ in çağdaş bir toplum yaratma adına çocuklara, gençlere ve kadınlara verdiği önem ve bu doğrultuda oluşturduğu örgüt ve kurumların kendisinin demokrat kişiliği ve yurtseverliğini anlamak üzere bize ciddi ve önemli mesajlar olarak ulaştığını söyleyebiliriz.
Qazi Muhammed’ in yaşamını ve mücadelesini özet olarak anlattıktan sonra babam Hasan TAYSUN vasıtasıyla bana intikal etmiş bir anıyı okurlarımla paylaşmak istiyorum:
Qazi Muhammed, idamından yaklaşık beş ay önce İran’ ınRızaiye kentinde Ruslara ait bir hastanede tedavi görmekte olan dedem Şex Abdulkadir’ e geçmiş olsun ziyaretinde bulunur. O esnada babam dedeme refakat etmektedir. Şeyh Abdulkadir aynı dönemde Mahabad Kürt Cumhuriyet’inde Genel Vali konumundadır.
Qazi Muhammed bu ziyareti esnasında dedeme “Şexemin İran devleti bazı sorunları görüşmek üzere beni Tahran’a davet ediyor. Bu konuda senin fikrini almak istiyorum, ne diyorsun ?” der.
Cevaben Şex Abdulkadir “Qazi, biliyorsun İran devleti ve Acem milleti kalleşlikleriyle ünlüdürler. Kürt Halkının sana büyük ihtiyacı var, Tahran’ a gidersen sana her türlü puştluğu yapabilirler onun için gitmene gönlüm razı olmuyor.” der.
Qazi Muhammed Şex’ e hitaben Kürdçenin Sorani lehçesiyle “Şêxêmin, Şêxêmin seni Allahın adıyla temin edeyim ki ben bütün hayatımı Kürd Halkına vakfetmiş birisiyim. Benim halkımın selameti benim ölümümle mümkün olacaksa bu canımı Kürd Halkının uğruna seve seve veririm ancak senin dediğin gibi ben de İran devletinin ve Acemlerin kalleş olduğunu biliyorum, görünen o ki bunun dışında yapabileceğimiz başka bir şey yok. Asıl kalleşliği Sovyet devleti İran’ la anlaşarak bize olan desteğini kesmekle yapmaktadır.” diyerek diyaloğu sonlandırır.
Babamın şahadetinde geçen bu diyaloğu özellikle mücadele eden Kürdistan gençliğiyle önemli bir anı olarak paylaşmak istiyorum.
Bulunduğumuz koşullarda Kürdler adına mücadele eden tüm parti ve örgütlerin geçmişte yaşanan bu ve benzeri acı tecrübelerden ders çıkaracağını umuyor, bu vesileyle büyük Kürd Şehidi Qazi Muhammed’ i rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.
TÊMIR'Ê ŞEMKİ
Şêx Evdılqadır’ın en önemli yardımcılarından Têmır Axa, Sakkan aşireti’nin Şemkan Kolunun reisidir.Kardeşleri Osê,Fetto ve Çelxe Ağrı İsyanında kahramanlıklarıyla ünlü direnişçilerdir.Özellikle 1930’daki Ortıli çarpışmasında,devlet güçleri ve bir kısım Celali aşiretlerinin saldırılarının püskürtülmesinde önemli rol oynadılar.
1926-1927 yılları arasında sürgün kararlarına karşı çıkarak,Tuzluca ve Iğdır hattında Şêx Zahır ve destesi ile birlikte direnişe geçtiler.Bir yılı aşkın bu bölgede çarpışmalara girdiler.1928 yılında Ağrı Dağı mıntıkasına geçerek Ortıli Köyü’ne yerleştiler.1928 yılında Şêx Evdılqadır İzmir’den Ortıli’ye döndüğünde Temır Axa da oradaydı.Aynı yıl Şêx ile beraber İzmir’e sürgün edildiler.Fakat bir sure sürgün yerinde kaldıktan sonra kaçak yollardan tekrar Örtülü’ye döndüler.1928 yılında yapılan Pıra Belek anlaşmasından sonra tekrar Tuzluca’ya geçtiler.1929 yılına kadar burada sakin bir dönem geçirdiler.Tendürek Harekatından kurtulabilen Sakkanlılar İran üzerinden Örtülü’ye geçtiğinde,Şêx Evdılqadır’in çağrısı üzerine Şêx Zahır ve destesi ile birlikte tekrar Ortıli’ye yerleştiler.
Têmır Axa1930’daki büyük harekattan sonra,diğer direniş liderleriyle beraber Tahran’a götürüldü.Kardeşi Çelxe, Şêx Zahır ile birlikte Tendürek dağına geçti.Çaldıran’ın Tikme köyüne sığındılar.Tikme köyünü kuşatan devlet güçleriyle çıkan çatışmada, Tahir yaşamını yitirdi. Geride kalanlar,İran hududundaki Navur Gölü çevresine geçtiler.Burada askerlerle aralarında çıkan çatışmada Şemkan'lı Çelxe hayatını kaybetti.Bu çatışmadan kurtulabilenler,‘’Kevıre Buk Zava’’ mıntıkasında devlet güçleri tarafından çembere alındılar.Çıkan çatışmada Şêx Zahır hayatını kaybetti.Şêx Zahır’den sonra kardeşi Şêx Evrehman arkadaşlarıyla 9 ay mücadeleyi sürdürdüler. Şêx Evrehman, bu süre sonunda Salih Paşa’ya af vaadiyle teslim oldu. Mersinde 9 yıl hapis yattıktan sonra Aydın Söke’de mecburi iskana tabi tutuldu.
BAYAZIT VİLAYETİNE GEÇİŞ VE HAMİDİYE ALAYI (1861-1926)
ŞéxEvdılqadır İran’da yaşamını sürdürürken, Türkiye’de bir dizi sosyal ve siyasal problemler yaşanıyordu.Ruslar Ermeniler ile ittifak halinde bölgeyi işgal etmişti.Bu durum, Osmanlının geçmişten gelen bölgeyi Müslümanlaştırma çabalarını daha da önemli hale getiriyordu.Diğer taraftan Ermeniler ile Müslümanlar arasında korkunç çatışmalar cereyan etmeye başlamıştı.Bu sebeple, Osmanlı Hükümeti, bölgenin nüfus sahibi insanlarıyla ilişkiler geliştiriyor, özellikle İran’daki Müslüman Kürtlerin Bayazıt bölgesine yerleşmeleri konusunda politikalar geliştiriyordu.Osmanlı, Rus ve Ermeni etkinliğini ortadan kaldırmak amacıyla, aşiret reislerine, aşiretlerin milis güçlerinden oluşan hükümete bağlı askeri birlikler meydana getirtmek istiyordu.Sultan Abdulhamit’n öngörüsüyle oluşan bu birlikler, Hamidiye Alayları adıyla, 1908’den itibaren oluşmaya başlamıştı.Bu çerçevede,Hükümet yetkilileri Şêx Evdılqadır’a mücadelede yer almasını önermişti.Şéx her ne kadar İran’da ikamet ediyor olsa da, verimli otlakları bulunan Ağrı Dağı’ndaki Qızılê Sor ve Erciş-Diyadin hattında bulunan Eledax yaylalarını kullanıyordu.Ayrıca Aşiretin bir kısmı da Türkiyede yaşıyordu.İran ve Türkiye hattında oldukça geniş bir bölgede hakimiyeti vardı. Şéx, Türkiye de yaşanan olaylara kayıtsız kalmayıp, Hükümetin talebine olumlu karşılık verdi.Bayazıt şehir merkezinde ev ve arazi satın alıp buraya yerleşti(1907).
1915 yılına gelindiğinde Hükümet, Ermenilerden metruk Musun ve Korum mıntıkasını Şéx ve aşiretine tahsis etti. Şéx, yaklaşık dört yıl burada kaldı.OğluŞéxHesen 1918 yılında burada dünyaya geldi.Şéx, aşiretin milis güçlerinden bir alay oluşturarak, Hamidiye Alaylarında görev aldı. 675 kişiden oluşan bu alay’ın 305’İ süvari, 370 kişiside piyade idi.Alay Merkezi Ortıli Kışlağıydı.Özellikle Ağrı Dağının Kuzey mıntıkasında Iğdır-Aralık hattında oldukça etkili olmuştu.
Mücahit Hun Iğdır Sevdası Kitabında yayınlanan, Pamukova Gazetesi (12 Kasım 1954 Mecit Hun Yıl: 1 Sayı: 43)’nde Şêx Evdılqadır'in askeri konumu şu şekilde anlatıyordu;
‘’1920 yazından itibaren Iğdır’daki milli kuvvetler de teşkilâtlanmağa başlamıştı. Henüz teşkilâtlanmış bulunan iki fahri Alay, 8.Alayla birlikte Kamışlı istikametinde ilk taarruzu Eylül 1920 de yaptı. Ermeniler eski huduttan tamamen püskürtülüp Iğdır ovasına ve kısmen Aras nehrinin ötesine atıldıktan sonra teşkilâtçı ruh bütün Aras boyuna hakim oldu. Karaköse‟deki Hamidiye Alayları da Iğdır üzerine yürümeğe başladı.Ekim 1920‟deki vaziyet şöyle idi: …Kültepe-Yarmalar hattı Şeyh Abdükadir idaresindeki Celâli Hamidiye…’’
Mecit Hun hatıralarında Şéx Evdılqadır’ın askeri konumunu şöyle dile getirmişti. (Iğdır Sevdası, Mücahit Hun);
Şeyh Abdülkadir Yönetiminde Sakan Celali Alayı ,Alay Merkezi: Doğubeyazıt (Doğubeyazıt eski belediye başkanı Mahmut Kotan, Merhum Malmüdürü Ömer Kotan, Mühendis Emin Kotan’ın büyük babaları )
Osmanlı arşivlerinde kayıtlı Celali Hamidiye Alaylarının durumları şöyleydi.
SıraNo Aşiret Alay Merkezi Süvari Piyade Toplam
37 Celâlî Bayezit (Örtülü kışlağı) 305 370 675
38 Celâlî Bayezit (Şeyhlu kışlağı) 300 240 540
Şéx, bu yıllarda bölgedeki nüfuzunu oldukça genişletmişti. Özellikle Celali aşiretlerinin büyük çoğunluğu içinde söz sahibi olması, bir kısım aşiret reisleri ve devlet yetkilileri arasında huzursuzluk yaratmaktaydı.
Ağrı Dağı’nın Kuzey eteklerinde bulunan bazı Celalili aşiretler bölgedeki Sakkan'lılarla husumet halinde idi.Son olarak, Ortıli köyünde yaşayan Xıdıraxan kabilesine tacizlerde bulunmaya başlanmıştı.Bu rahatsızlıklar Eyşan’aAxe’nın öldürülmesiyle doruk noktasına ulaşmıştı.Eyşen’a Axe silahşor ve gözü pek bir kadındı.Sakkan aşireti’nin Xıdıraxan kabilesinden idi.Xıdıraxan’lı Eli axa, “bizim burada pek rahatımız yok, yardımına ihtiyacımız var’’ şeklinde bir haber gönderdi.Şéx, aşiretinden önemli birinin bu isteğine kayıtsız kalmayıp, aşiretin en gözüpek mensupları ile Ortıli’ye doğru yola çıktı.Fakat köye girmek o kadarda kolay olmadı.Aşiretler, Şéx’ in köye girmesini engellemeye çalışıyorlardı.Tartışmalar ve sürtüşmeler arasında silahların patlamasıyla çatışma çıktı ve birkaç kişi yaralandı.Fakat Şéx geri adım atmayarak köye girmeyi başardı.Bu durum karşısında diğer aşiretler vilayetten yardım istedi.Vilayet, Jandarma güçlerini Ortıli Köyüne doğru sevk etti. Ve Şêx'i köyden çıkarmayı başardılar. Şéx, devletin bu tavrına karşılık Türkiye’yi terk edip tekrar İran’a geçmeye karar verdi.Sınırı geçmeden önce, özel kuryesiyle Kâzım Karabekir’e bir mektup gönderdi.Mektubunda şöyle diyordu;
“Sayın ve çok değerli Paşam, sizleri tanımadan önce aslanlar bile evimize giremezdi,ancak sizinle muhatap olup, himayenize girdikten sonra çakal sürüleri evlerimizi dağıtır oldu.”
Kâzım Karabekir Paşa, bu manidar mektubu alır almaz, Bayazıt Valisine, “Ne yapıp edin, Şêx Evdılqadır’ın İran’a geçmesine engel olun, yoksa hepinizden hesap sorarım” tehdidinde bulundu.Vali Mehmet Bey (Yardımcı) ve diğer hükümet yetkilileri, aşiret ile sınır üzerindeki Gırberan Köyü önlerinde karşılaştılar.Şéx’i ikna ederek geri çevirdiler ve Ortıli Köyü’nü kendisi ve aşiretine tahsis ettiler (1921).
Iğdırlı İsa Şen, Babasının, Şêx Evdılqadır ile ilgili bir anısını ’’Mücahit Hun,Iğdır Sevdası Kitabında’’ şöyle dile getirir;
“İsyandan birkaç yıl öncesi bir zamandı. Bir gün Şeyh Abdulkadir beraberinde 5-6 atlı refakatçiyle Iğdır ilçe merkezine gitmişti. Han ve otel olmadığından Şeyh atlarını bırakacak bir yer bulmakta zorluk çekmiş. Şansına, yanından geçmekte olan ve kendisini tanıyan Jandarma Yüzbaşısı lütfedip, “Şeyh, istersen atlarını karakolun ahırlarına bırakabilirsin” diye önermiş. Iğdır’da iki gün kalan Şeyh karakola geri geldiğinde ben de Jandarma komutanıyla ayaküstü köyün durumuyla ilgi bir şeyleri konuşuyordum. Şeyh, yanında yardımcıları, görkemli şekilde atına kurulmuş, başı dik ve gururlu yüz ifadesiyle atını şehir merkezinin ortasından tırıs adımla sürerek uzaklaştı. Jandarma komutanı ağzı açık ve hayranlık dolu bir ifadeyle Şeyh’in arkasından bakakaldı. Sonra:“Vaay, vaay! Kerem şuraya bir bak!”“Ne oldu komutanım?”“Şeyh’in görünüşüne bir bak! ! Dersin ki her bir taşağı bir batman gelir!”
İZMİR SÜRGÜNÜ VE AĞRI DİRENİŞİ (1926-1928)
Osmanlı İmparatorluğu başta İngiltere olmak üzere, batılı devletler tarafından yıkılmış,İmparatorluğun mirasçıları tarafından Cumhuriyet ilan edilmişti.Toplumun yabancı olduğu bir devlet anlayışıyla kurulan bu Cumhuriyet, ülkedeki diğer etnik unsurları yok sayıyor,Türk olmayan bu unsurları asimilasyona uğratarak,Türkleştirmek istiyordu.Cumhuriyet’in kimi yöneticileri, zamanında Hamidiye alaylarında da görev almış nüfus sahibi kişileri (''her ne kadar ortak bir mücadelenin birer parçası olmuşlarsa da’’) sürgün ederek, bölgenin demografik yapısını değiştirmek istiyorlardı.Aşiret reisleri, bir süre yakın aile bireylerle sürgün yerlerine gönderilecek, sonrasında kendilerine tahsis edilen yerlere aşiretleri getirilip yerleştirilecekti.Bu amaçla çıkarılan 2510 sayılı Mecburi İskan kanunu,bir başka deyişle sürgün kanunu, 1926 yılında uygulamaya konulmuştu.Bu çerçevede, Eylül 1926’da, ŞêxEvdılqadır tutuklanarak, İzmir Alsancak’a mecburi iskâna tabii tutuldu.Bu uzun yolculukta ŞêxEvdılqadır ile birlikte, Eşi Helime Hanım, Oğulları Resul, Mehmud,Hesen, kızları Xatun ve Nurık, yeğenleri Salıh ve Hesen (Şéx İbrahim oğulları) bulunuyorlardı.Bir süre sonra oğlu Resul’u aileden ayırarak, Söke'ye sürgün etmişlerdi.
Mahmut ALAR anlatıyor,(Iğdır Sevdası , Mücahit Hun);
‘’İran’da iken Şeyh Abdülkadir’in bizzat kendisinden dinlemiştim. Devlet, İzmir Alsancak ilçesinin tamamını, Şeyh’in aşireti gelip yerleşsin diye ona ve kardeşi oğlu Şeyh Salih’e tahsis ediyor. Buna istekli olmayan Şeyh Abdulkadir, Bulgaristan’a oradan da Fransa’ya gidiyor. Geri dönüp Ağrı Dağı İsyanının liderlerinden biri oluyor.’’
Şéx’in İzmir yıllarında (1926-1928), Sürgün kararları bölgeyi kasıp kavuruyordu.Nüfüs sahibi insanların yurtlarından zorla çıkarılması toplumu huzursuz etmeye başlamıştı.Sürgüne gitmek istemeyen Brahim Axa,Şéx Zahir, Témır'é Şemki, Berzenci Aşiretinin reisleri Seyyid Evdılvehap ve Seyyid Resul gibi önemli şahsiyetler de Bayazıt, Iğdır, Tuzluca ve Erciş hattında, devlete karşı direnişe geçmişlerdi.Şéx Sait İsyanı henüz bastırılmıştı.Şéx Sait ve arkadaşları idam edilmişlerdi.İsyan’dan kurtulan bir çok ailede Ağrı Dağı'na sığınmıştı.KardeşleriŞéx Sait isyanında öldürülen Hesenan Aşireti Reisi Sêvdin bey ile kardeşi Reşat, dayısı Téllo bey akrabaları Ferzende, Kazım, Çewreş gibi önemli şahsiyetler bunlardan bazılarıydı.XoybunÖrgütü’de Ağrı Dağı’ndaki bu hareketli durumdan yararlanarak,siyasi bir yapı oluşturmak istiyordu.Bu sebeple, Ağrı bölgesi’neÊhsan Nuri’yi göndermişti.
Cumhuriyetin 5. yıldönümü nedeniyle çıkarılan bir afla Şéx ve ailesi Beyazıt’a geri döndü.Ağrı Dağı devlete direnenler için yeni bir yurt olmuştu adeta. Böyle bir ortamda Şéx’in bölgede oluşu devleti rahatsız ediyordu.Bu sebeple, aynı yıl bir kez daha sürgüne gönderildi. Bu seferki sürgün yeri İzmir Bergama olacaktı. Bu sürgünde Sakkan Aşiret’inin Şemkanlı kabilesinin reisi Têmır Axa’da bulunuyordu.Ancak, Şéx’in bu sürgünü uzun sürmedi.Diğer aile fertlerini sürgün yerinde bırakıp, oğlu Resul,Yeğeni Salıh ve Têmır'ê Şemki ile beraber Ağrı Dağı’na tekrar ulaşmayı başardı.Şéx'in dönüşü, bölgede coşkuyla karşılandı.Ağrı'daki direnişçiler Şéx’in etrafında biraraya gelmeye başladılar.Ağrı Dağı’nda, bir Yönetim Meclisi oluşturuldu.Bu yapı, Ağrı Dağı Teşkilatı (Teşkilat'a Gridax) olarak anılacaktı.Ağrı direnişçileri tarafından oluşturulan bu teşkilat bir dizi kararlar alıyor, bu kararların uygulanması için müdahalelerde bulunuyordu.
Ağrı Dağı İsyanı siyasi bir örgütlülükle ortaya çıkmamıştı. İsyan, liderlerin sosyal statüleri ve yetenekleri itibariyle organize ediliyor, savunma ve saldırı konusunda bilgili ve deneyimli kişiler dikkate alınıyordu.İsyanın liderlerinden oluşmuş bir kadro tarafından yönetiliyordu.Savaş ve saldırı konuları söz konusu olduğunda Şéx Zahır, Êhsan Nuri, Brahim Axa, Ferzende gibi örgütçü ve cesur şahsiyetler ön plana çıkıyorlardı.Seyyid Abdulvahap dini meselelerde oldukça dikkate değer biriydi.Numan Efendi gibi eğitimli ve cesur şahsiyetler de söz sahibiydiler.Harekatın sevk ve idaresinde ise son söz Şêx Evdılqadır’daydı.Halk arasında, kurulan Teşkilat’a, Şêx Evdılqadır hükümeti (hûkumeta Şéx Evdılqadır) deniliyordu,
Bazı kaynaklarda Şéx’in liderliği Şeyhülislam yada Mahkeme Başkanı gibi ifadelerle tasvir ediliyordu.Şêx Evdılqadır'ı ön plana çıkaran bazı sebepler vardı.Sakkan Aşireti oldukça kalabalık bir aşiretti ve de hemen hemen tamamı onun yönetimindeydi.Sakkanlar bir fiil isyana dahil olmuşlardı.Ayrıca Qızbaşoğlu Aşireti de onun liderliğini benimsemişti.Diğer taraftan adaleti ve cesaretinden ötürü diğer aşiretler içerisinde de oldukça saygı ve sempati gören biriydi.
Mücahit Hun, Iğdır Sevdası kitabında, Şêx Evdılqadır ile ilgili düşüncelerini şöyle kaleme almıştı;
‘’Şeyh Abdülkadir (Kotan); Iğdır, Doğu- Beyazıt ve Makü üçgenine yerleşik Sakan aşiretinin tartışmasız en üst otoritesi idi. (Özellikle 1920’den 1946’da vefatına kadarki dönemde)Şeyh Abdülkadir’i tarihsel kişilik olarak ön plana çıkaran üç önemli olay vardır:
Milli Mücadele Yılları (1919-1920):Şeyh Abdülkadir, Kazım Karabekir Paşa’nın yakın dostluğunu kazanmış, Milli Mücadelenin Doğubeyazıt ve Iğdır hattında örgütlenmesi vesaldırıya geçilmesi konusunda üzerine düşen görevi başarıyla üstlenmişti. Mecit Hun, Pamukova gazetesinin 12 Kasım 1952 tarihli sayısında Şeyh Abdülkadir’in askeri konumunu şu cümleyle anlatır:“ (...) Kültepe-Yarmalar hattı: Şeyh Abdülkadir idaresindeki Celâli Hamidiye; Karakoyun-Taşburun hattı: Ahmet Bey oğlu İsa Bey (Konyar) ve İbrahim Ağa (Çoktin) idaresindeki iki Celâli Hamidiye ve Taşburun-Hasan- han hattı da Ali Mirza Bey (Yiğit) idaresindeki fahri Celâli Alayları tarafın- dan tutulmuş (...)”
Ağrı Dağı İsyanı Yılları (1929-30): Şeyh Abdülkadir’in Ağrı Dağı İsyanı’ndaki önemi ve ağırlığını gözler önüne sermek için isyancıların duru- muna göz atmak gerekir. Sayıları 2000-3000 arasında değişen savaşçıların büyük çoğunlukla Sakan aşiretinden olduğu gerçeğini göz önüne alırsak ‘’aşiret milliyetçiliği çabası’’Şeyh Abdülkadir, kitlenin sevk ve idaresinde son sözü elinde tutan en önemli şahsiyet olarak ön plana çıkar.
Makü Eyalet Valisi Yılları (1945-46):İkinci Dünya Savaşı sonunda İran’da otorite boşluğunun neden olduğu siyasi süreçte Azerbaycan ve Kürt Cumhuriyetleri kurulmuştu. Şeyh Abdülkadir, Kürt Cumhuriyetinde, Celali aşiretinin yoğun olduğu bölgenin eyalet valisi görev üstlenmiş, siyasi nüfuzunu bir kez daha hissettirmişti.
Brahim Axa‘nın oğlu Hacı Abdullah Çoktin anlatıyor (Mücahit Hun, Iğdır Sevdası);
Kamp yerinde aşağı yukarı bin kadar savaşçı vardı. Genellikle Sakanlı ve Hesesoranlı aşiretlerine mensuptular. Şeyh Abdülkadir’in liderliği altındaki Sakan aşireti, en kalabalık grubu oluşturuyordu.’’
Mele Şevket Aktaş anlatıyor,(Mücahit Hun, Iğdır Sevdası);
‘’İlk başlarda sürgünden kaçan ağaların ve diğer kanun kaçakla- rının toplandığı bir yer olan Ağrı Dağı’nda zamanla planlı bir ayaklanma başlar. İsyanın liderleri D.Beyazıt’tın Örtülü köyünden Şeyh Abdulkadir, İbrahim Tello (Bıro Heseki Telli) ve Bitlisli İhsan Nuri Paşa’lardır.’’
Geloi Aşireti Reisi Ehmed'ê Şemo’nun kızı Gurci Xanım anlatıyor,(Mücahit Hun,Iğdır Sevdası);
‘’Barış görüşmesi sırasında evimize gelenler arasında İhsan Nuri, Bıro Hseki Telli, Şeyh Abdülkadir,Seyda Resul, MıhêMirze, Süleyman Ahmed, Hacı Süleyman, Ferzende Beg, Halis Beg, Ermeni Zilan Bey, Süleyman oğlu Kazım geldiler. Çadırın orta yerine Şeyh Abdülkadir oturdu. Diğerleri onun etrafında sıralandılar. Numan Efendi toplantıda yoktu. Ferzende ve İhsan Nuri yakışıklıydılar fakat Zilan Bey oldukça çirkindi.Toplantıyı Şeyh Abdülkadir açtı:“Ahmed Şemo, barış yapalım” “Ben nasıl barış yapayım? Üç adamım öldürülmüş 4500 koyunum –öncekilerle beraber gasp edilmiş Hesene Tozo mülayim ve çok iyi bir insandı. Şeyh ısrar etti:“Haydi elinizi birbirinize uzatın” Babam gönülsüz elini uzattı.“Elimi uzatıyorum ama barışmıyorum. Bunu böyle bilin.”Hesen Tozo’yla babam el sıkıştılar. Hesene Tozo’nun gözlerinden yaş geldi.“Ehmed bu kadar inatçı olma, ben de bir oğlumu kaybettim.”Görüşmeler uzadı. Bir ara içlerinden birisi ayağa kalktı, eliyle babamı tehdit etti: “Kendine öyle güvenme Ahmed Şemo. Madem ki barışmıyorsun ben de yarın gelip seni ve bütün erkeklerini öldüreceğim. Senin karını da en öndeki deveye bindirip kendime eş götüreceğim” Barış olmadan heyet obamızdan ayrıldı.’’
Eli'yê Mirze Axa’nin torunu Mehmet YİĞİT anlatıyor,(Iğdır sevdası);
‘’Ağrı Dağı İsyanının sıcak günlerinin birisinde Şeyh Abdülkadir Hıdırlı köyündeki Ali Mirze Bey’e haber iletmiş, en kısa sürede Korhan’a gelip kendisiyle görüşmesini istemiş. Ali Mirze Bey yanında adamları yola çıkmış. Korhan’a geldiklerinde Ali Mirze Bey, gördükleri karşısında şaşkınlığa düşmüş, bir anlam vermeye çalışmış. Şeyh Abdülkadir’in karargah binasında ve etrafta Kürt bayrakları dalgalanıyormuş. Nöbet bekleyen muhafızlar, genel güvenlikten sorumlu süvariler, iç hizmet görevlilerin hepsi Sakan aşireti mensupları imiş. Ali Mirze Bey yardımcılarına dönmüş: “Bu davayı savunmak sadece Sakan aşiretine mi kalmış! Ben etrafta başka aşiret mensupları görmüyorum” Ali Mirze Bey, Şeyh’in karargâhından içeri girmiş. Bıro Heski Telli ve ileri gelenler de oradaymışlar. Ayrıca Gıskan ve Şemkan aşiretinin en iyi savaşçıları Temır, BıroRındo, Fetto, Qemır ve Çalğa da Şeyh’in etrafındaymışlar. Şeyh, Ali Mirze’ye: “Ali Ağa biliyorum kendi kendine diyorsun acaba Şeyh beni buraya niçin çağırttı, değil mi?” “Doğrudur Şeyh, biraz meraklandım” “Ali Ağa mesele şundan ibaret. Yarından itibaren benim grup Doğu Beyazıt’a, İbrahim Ağanınki de (Bıro) Başkent’e saldıracak. Sen de adamlarını topla Taşburun taraflarını ele geçir!” Ali Mirze Bey, Şeyh Abdülkadir ve Bıro Heski Telli’yi sessizce dinlemiş. Konuşmalar bittikten sonra Ali Mirze Bey cebinden çıkardığı boş kovanı her ikisinin önüne koymuş: “Şeyh’im bu kovanı yapacak veya dolduracak gücünüz var mı? Karşınızda tepeden tırnağa silahlı ordular var. Canını tehlikeye attığınız sivil halkı koruyacak silahınız var mı?” “Askerleri öldürüp silah ve cephanelerine el koyacağız” “Düşünmeden karar veriyorsunuz. Halkı kırdırmayın. Devlete karşı devlet, topa karşı top, orduya karşı ordu lazımdır.”“Ali Ağa! Eğer söylediklerimizi yapmasan ve bize karşı gelirsen infaz edileceksin!”Tartışmanın bu aşamasında Gıskan aşireti savaşçıları Ali Mirze Bey’i korumaya alıp uzaklaştırmışlar. Ali Mirze Bey Hıdırlı köyüne gelir gelmez kendisine bağlı aşiret güçlerine haber salmış, herkes evini barkını yükleyip yola çıkmaya hazır olsun, demiş. Gelturan aşiretiyle aramızda süren düşmanlığı bir yana bırakmış, onlara da haber göndertmiş, “Düşmanlık yüzünden aşiretin mahvolmasının anlamı yok. Hazırlığınızı görün bizimle yola çıkın”.
Devam edecektir.
Saygılarımla
29.08.2020 / İstanbul