ENVER YILMAZ – Diyarbakır
Zazaca, (Kirmanckî, Dimilî) Türkçe ve Kürtçeden (Kurmanci)den sonra Türkiye’de en çok konuşulan üçüncü dil. Hint Avrupa Dil Ailesi’nin Kuzeybatı İranî grubuna mensup olarak kabul edilen Zazaca, 8-10 milyon insanın anadili. Zazaca, Bingöl ve Dersim başta olmak üzere; Elazığ, Diyarbakır, Sivas, Erzincan, Bitlis, Muş, Adıyaman, Şanlıurfa gibi illerdeki belirli ilçelerde ağırlıklı olarak konuşuluyor. Hint-Avrupa dil ailesine mensup olan Zazaca, UNESCO’nun son yıllarda yayımladığı dil raporlarına göre kaybolma tehlikesi altında olan dillerden biri. Zazacanın yok olma tehlikesi altında olması bazı tarihi, kültürel ve siyasi nedenlere bağlanıyor.
Türkiye’de kendini Zaza olarak ifade edenlerin yerleşik nüfusu kadar insan, Avrupa’ya göç etmiş durumda. UNESCO’nun tehlike altında olduğunu belirttiği Zazaca konusundaki olası riskleri Vate Çalışma Grubu Üyesi yazar Mehmud Neşite anlattı.
Mahmut Neşite emekli bir öğretmen. Uzun yıllar Çukurova’da görev yapmış. Çukurova’dan gelen mevsimlik işçileri konu alan Zazaca bir kitap (Çekêto Sipî) bile yazmış. Neşite, Zazacanın eğitim dili olması yanı sıra sokak dili olması gerektiğini ifade ediyor:
“Zazalar Kürt toplumu içerisinde bir gruptur diyebiliriz. Zaten Kürtler birçok gruplardan meydana gelmiş bir topluluktur. Zazalar da tıpkı Goran, Soran, Lur gibi Kürtleri meydana getiren gruplardan biridir. Zazaların coğrafyası Kürtlerin coğrafyasında. Aynı alanı, aynı kaderi paylaşıyorlar. Türkiye’nin 12 iline dağılmış bir coğrafyada yaşarlar. Genellikle coğrafyanın dağlık kesiminde yaşıyorlar. Bu coğrafya onların doğal ve tarihi coğrafyası sayılır. Ancak birçok nedenlerden ötürü çeşitli ülkelere ve şehirlere dağılmışlar. Nüfus oranına göre Dersim, Bingöl ve Diyarbakır illerinin şehir merkezi de Zazaların yoğun yaşadıkları illerdir. Nüfusları konusunda maalesef elimizde resmi bir belge yok. Çünkü Türkiye’nin sayımla ilgili yasaları, Zazaların hatta bütün Kürtlerin nüfuslarını belirlemek imkansız. Ancak resmi olmayan tespitlere göre bugün on milyona yakın Zazanın Zazaca konuştuğu olduğunu söyleyebilirim. Tabii bu tespit bütün dünyaya yayılmış olan Zazalar içindir.
Fakat daha ziyade veya nüfusun büyük bölümü Fırat, Dicle ve Murat Nehirleri arasında, Yukarı Mezopotamya dediğimiz bölgenin kuzey kesiminde yaşarlar. Bu saydığımız nehirlerin çevresinde, bir uçları Sivas İline bağlı bazı ilçelerinin yüksek dağlarından başlar, Bitlis’in Mutki ilçesine, Siirt veya Batman’ın Kozluk, Baykan ilçelerine kadar uzanır. Bu bölgenin yüksek dağlarının ormanlarına sıkışmış uçsuz-bucaksız dağların zirvesine dağılmışlar diyebiliriz. Bir kısmı da güneyde Urfa, Malatya, Elazığ, Adıyaman ve Diyarbakır illeri sınırları içerisinde yaşarlar. Yaşadıkları coğrafya daha ziyade yüksek yaylalar ve akarsuların bolca olduğu yerlerdir. Genellikle bu yerler ormanlarla kaplıdır. Kışları çok sert, yazları da serin ve yayladırlar. Denizden bir hayli yüksek olan bir coğrafyadır.”
Grûba Xebate ya Vateyî -Vate Çalışma Grubu, politik nedenlerle Türkiye’yi terk etmek zorunda kalan bir grup Kürt aydından oluşuyor. 1996’da İsveç’in başkenti Stockholm’de bir araya gelen bir grup aydın Grûba Xebate ya Vateyî – Vate Çalışma Grubu’nu kurdu. Ayrıca o tarihten beri düzenli olarak “Vate” adıyla bir dergi çıkarılıyor.
Mahmut Neşite de uzun yıllardır grubun çalışmalarında aktif yer alıyor. Zazacanın yazılı ve standardize bir dil yapısına ulaşması için de öncülük ediyor. Neşite bu çalışmaları ve Grubun Zazalar için önemini şöyle anlatıyor:
“Grubun kurulma amaçlarının başında ‘Zazacanın standardize edilmesi’ fikri geliyor. Bundan hareketle bazı imla kurallarının tespit edilmesi de bu çalışma çerçevesine alındı. Ayrıca günümüz koşullarında var olan kelime kapasitesi dili kullanmaya yeterli gelmiyor. Bunun için de bazı kelimelerin Zazacaya çevrilmesi ve yeni kelimelerin üretilmesi de bu çalışma kapsamına alındı. ‘Vate Çalışma Grubu’ bu çerçevedeki çalışmlarına devam etmektedir. Şu ana kadar 12-13 bin kadar kelimeyi standardize etmiş veya türetmiştir. Bu çalışmalarını sözlüklerle değerlendirmektedir. Şu anda iki tane sözlüğü mevcuttur. Ayrıca 3 ayda bir yayınlanan ‘Vate’ isimli bir dergi çıkarmaktadır. Bugünlerde 72. Sayısı okurlara ulaştı. Hem kendi çalışmalarını hem de Zazaca edebi eserleri bu dergide yayınlamaktadır.
Bugün Zazaca yazılmış birçok edebi eserler görmekteyiz. Bu eserlerin bir çoğu ‘Vate Çalışma Grubu’nun tespit ettiği esaslara göre yazıldığı şeklindedir. Kültür, dil, folklorik değerler, tarihi bilgiler ve daha başka şeyler de yeni nesillere aktarılmazsa o ulus benliğini yitirir. Kendini tanımaz ve kendini bilmez. Kalıcı bir aktarmanın olabilmesi için o dilin yazı dili halini alması gerekir. Bilindiği gbi Zazacanın yazıya geçişi çok geç olmuştur. Bu nedenle kültürel ve folklorik değerler sözlü olarak aktarılmıştır. Masalları, hikaye ve destanları, örf ve adetleri sözlü olarak aktarılmıştır. Bu aktarma işlevi ister sözlü ister yazılı olsun gerçekleşmezse ulusal kültür yok olur. Bir ulusun yok olan kültürü ulusun özünün kaybına neden olur.”
Mahmud Neşite son olarak “Zazaca yok olma tehlikesiyle karşı karşıya mı? ” sorusuna şu cevabı veriyor:
“Bilindiği gibi Unesco Türkiye’de kaybolan dillerle ilgi bir çalışma yürüttü ve bu çalışmasını yayınladı. Bu açıklamalara göre Türkiye’de 18 dil tehlike altında görülmektedir. Bunların içerisinde Zazaca da var. Bana göre şu anda Zazaca bu tehlikeye çok yakın değil. Ama uzakta sayılmaz. Yani bugünkü haliyle Zazacanın eğitim dili olması ve yayılması gerekir. Eğer çalışılmazsa ve bu dil işlenmezse tehlike aşılmaz. Şu anda Zazacanın sokak dili ve çocuk dili olduğu söylenemez. Bir dil sokakta, toplumun her katında konuşulmazsa bilhassa çocuklar tarafından konuşulmazsa o dilin geleceği pek iyi sayılmaz.
Her ne kadar Zazaca işleniyor ve yazılı eserleri çoğalıyorsa da bu yeterli sayılmaz. Yukarda ifade ettiğim gibi çocuk dili olması gerekir, yani çocukların konuşmaları gerekir diye düşünüyorum. Maalesef her alanda konuşulduğu özellikle çocukların konuştuğu söylenemez. Ayrıca bir dilin kalıcı hale gelmesi için eğitim alanında da kullanılması gerekir. Maalesef genel olarak Kürtçe özel olarakta Zazaca ile resmi okullarda eğitim yapılmıyor. Buda Zazacanın kaybolması korkusunu çoğaltmaktadır.”
Diğer yandan Zazacanın kaybolma tehlikesi altına girmesinden dolayı Zazaca konuşan akademisyenlerin bu alanda özverili çalışmaları devam ediyor. Akademik alanda Kirmanckî-Zazakî’nin sahiplenilmesi ve geliştirilmesi konusunda alan çalışması yürüten eğitimci Hüdai Morsümbül ise dil çalışmasının içinden geçtiği zorlu süreçleri değerlendirdi.
Anadili Zazaca olan ve Mersin’in Akdeniz ilçesinde görev yapan Türkçe öğretmeni Hüdai Morsümbül, bu yıl içerisinde öğrencilerin Kürtçe seçmeli dersi tercih etmesi için başlatılan kampanyaya katıldı ve onları Kürtçe konuşmaya teşvik ettiği gerekçesiyle görev yaptığı okuldan “sürgün” edildi, öğrencilerinin önünde gözaltına alınmaya çalışıldı.
Daha sonra maaşı kesilen Morsümbül, çalışmalarına ara vermedi ve her gün il ve ilçeleri gezip çalışma yürütüyor. Bu duruma maruz kalan Morsümbül kamuoyunda büyük destek gördü. Şu an başta Mersin başta olmak üzere birçok ilde sendikalar, siyasi şahsiyetler ve Sivil Toplum Örgütleriyle koordineli olarak Kürtçenin okullarda yer alması, atanamayan Kürtçe öğretmenlerinin atanması ve Kürtçenin eğitim dili olması için çalışmalar yürütüyor.
“Yerel okul yönetimlerinin keyfi uygulamalarıyla karşı karşıya kalıyoruz ” diyen Morsümbül, her yıl 20-30 bin civarında Kürtçe dersin tercih edildiğini belirterek, şöyle devam ediyor:
“Kürtler ilk defa 2012 yılından sonra 2 saatlik 10 ile 14 yaş grubuna yönelik Zazaca ve Kurmanci eğitim hakkı elde ettiler. Türkiye de 30 ile 40 milyon Kürt nüfusu söz konusu. Türkiye geneli Orta Okullarda 500 bine yakın Kürt öğrenci grubu var. Her yıl 500 bin öğrencimiz Türkçeyle temasa geçiyor. Zorunlu bir Türkçe eğitime tabi tutuluyor. Bunun sonucunda bir asimilasyona tabi olma durumu gerçekleşiyor. Bu kadar acil bir durumdayken ve her yıl bu kayıp katlanarak artarken bir nebze de olsa bunun önüne geçmek gerektiğini düşünüyorum. En son Rawest Araştırma’nın ortaya çıkardığı vahim bir anket var önümüzde. Kürtlerin yaşadığı önemli merkezlerde Kürtçenin kullanımı %7’ye düşmüş durumda. Bunu geri çevirebilmek için bu 2 saati değerlendirmemiz gerekir. Bu güne kadar Ortaokullarda Kürtçe tercihi bakımından 20 binin altına düşülmedi. Tabii bu hakkın kullanımı ve kullanma biçimde bu konuda pratikte karşılaştığımız engeller var. Zaten buna şuan için Kürtçe eğitim diyemeyiz. Sadece Orta Okullarda verilen bir hak var. Birçok kere okul yönetimlerinin keyfi uygulamalarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bu anlamda siyasi bir desteğe ihtiyaç var. MHP’den tutun HDP’ye kadar tüm partilere başta Kürt siyasetçilerini itmemiz, teşvik etmemiz gerekiyor. Özellikle Kürtlerin bu konuda talepleri güçlü olmalı.”
Zazacanın günlük hayattan yavaş yavaş silinip gittiğine dikkat çeken Hüdai Morsümbül, Zazaca için pozitif bir ayrımcılığın olması gerektiğini düşünüyor. Bir bütün olarak Kürtçenin artık eğitim dili olması gerektiğini savunan Morsümbül, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Kürtler devletin gözünde ve kanunlarında hala bir halk olarak, Kürtçe (Zazaca/Kurmanci) ise bir dil veya bir eğitim dili olarak kabul görmüyor. Yine de Kürtçenin eğitim dili olması konusunda ümitliyiz. Varolan tüm hakları kullanmak için kafa yormalı ve devleti bu konuda zorlamalıyız. Bu konuda parti ayrımı yapmamak gerek. Duyarlı olan her kesimle iletişim kurmalıyız. Raporlar hazırlayıp onlara sunmalıyız. Yine Kürt Dil Hareketleri var. Onlara da önemli görevler düşüyor. Biz anadilde eğitimi kesinlikle savunmak durumundayız. Buna giden her yolu her adımı desteklemeliyiz. Şu an haftalık seçmeli olarak bir hakkımız var. Zazaca ve Kurmanci dersleri teşvik etmeliyiz. Tabii bu bir yandan siyasi bir yandan insanî bir mesele. Siyaset kurumu bu konuda birincil sorumludur. Sonuçta bunu çözecek olan da siyaset kurumudur. Ayrıca Zazaca özelinde çok daha hassas davranmak gerekiyor. Hem materyal olarak hem nüfus olarak ciddi anlamda kurmanci ile kıyaslanamayacak oranda yoksunluk içindedir Zazaca. Maalesef her kesin gözlerinin önünde Zazaca günlük hayatın içinden silinip gidiyor.”
Zazaca ve Kurmanci için çalışma yürütürken ekonomik ve siyasi olarak kısıtlamalarla karşı karşıya kalındığını belirten Morsümbül, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu konuda sivil toplum örgütleriyle beraber çalışıyoruz. Maaş kesim cezası, uyarı cezası ve sürgüne yollandım… Tabii ki tüm bunlar çalışmalarımızın şehirlerde yankı bulmasından kaynaklanıyor. Mersin çalışmamız 5. yılına girdi ve 1 okulken 4 okula 70 öğrenciyken 800 öğrenciye çıkardık. Kürtçe kitaplarla doldurulmuş yeni kütüphaneler açtık. Bunlar Türkiye içinde yeni ve önemli şeylerdi. Tabii bu yeniliğe açık olmayan Cumhuriyet’in Türklük vurgusuna çok daha teşne bir mekanizma hala duruyor. O refleksi, düşünceyi ve programı sürdürmeye çalışan bir hat var maalesef. Bireysel olarak yaşadığım bu olay Türkiye’yi daha yaşanılır bir yer kılma açısından iyi bir örnek. Birçok siyasi parti ve kurumdan destek gördüm. Fakat bu yeterli olmuyor. Şayet Kürt biriysen, Milletvekili olabiliyorsun, Bakan olabiliyorsun fakat Kürdün kendi tarihiyle, diliyle, kültürüyle ilgilenmesi onu siyasi olarak ve ekonomik olarak kısıtlanmasını getirebiliyor. 2 örnek vermek istiyorum; Biri Mersin Milli Eğitim Müdür Yardımcılarından birinin yaşadığıdır. Kendisi Mardinli bir Kürt. Vatandaşla Kürtçe konuştuğu için kendisi hakkında soruşturma açıldı. Diğeri ise 2 dönem Mersin Milletvekilliği yapan birinin seçmeniyle Kürtçe konuşması engellendi. Bu iki durumu bu şahıslar benimle paylaştı.
Seçmeli Kürtçe dersi için son olarak şunu ifade etmek isterim. Devlet ‘hakkı verdim ama bunu sınırlandırmak için elimden geleni yaparım’ diyor. Bu tutumu kabul etmiyoruz. Bu hakkı elde etmek için tüm yolları zorlamak gerekiyor. Her yıl ortalama 20 bin öğrenci Kürtçe dersleri seçiyor. Buna göre 200-300 öğretmenin tayın edilmesi gerekiyor. Hali hazırda bu yıl Zazaca için 1 Kurmanci için 2 öğretmen tayin edildi. Fakat bunun takipçisi olacağız.Yeni öğretim yılında okulları tek tek gezip eksikleri tespit edeceğiz. Bu konuda eğitim sendikalarına önemli görevler düşüyor. Zazaca ve Kurmanci konuşan herkesi bu konuda duyarlı olmaya ve beraber çalışmaya davet ediyorum.”
Dr. Nadire Güntaş Aldatmaz Zazacanın kaybolma tehlikesine karşı “Tehlike Altındaki Bir Dil Kırmancca / Zazaca” adına bir kitap çıkardı. “Piltane” adında Zazaca bir roman yazdı. Bu roman bir kadının elinden yazılan ilk Zazaca roman olma özelliği taşıyor. Almanca öğretmenliği bölümü mezunu ve 21 yıl sınıf öğretmenliği yaptıktan sonra Artuklu Üniversitesi Türkiye’de Yaşayan Diller Enstitüsü’nde yüksek lisansını Kırmanc (Zaza) folklorü üzerine yaptı. Nadire Güntaş Aldatmaz, Zazaca yazdığı teziyle mezun oldu. Türkiye’nin ilk Zazaca yüksek lisans tezini hazırlayan Aldatmaz, tez için asimilasyondan en az etkilenmiş belli bir yaşın üzerindeki insanlarla yüz yüze görüştüğünü ifade ediyor.
Doktora tezini“Topluluk Dillerinin Kaybolması ve İletişim: Kırmancca (Zazaca) Örneği” başlılığı altında yazan Dr. Nadire Güntaş Aldatmaz. Bu çalışmanın Zazaca için bir ilk olma özelliği taşıdığını ve kendisinde bu fikrin nasıl oluştuğunu şu sözlerle dile getiriyor:
“Kırmancca/Zazaca için yapılmış çalışmaların türü bakımından bir ilk. Dilin gündelik hayatın çeşitli alanlarında (çekirdek ailede, geniş ailede, okulda, kamusal alan gibi yerlerde) kullanım düzeyi araştırması yaptık. Dilin son 40-50 yıl içerisinde uğradığı dönüşümü daha iyi anlamak için üç ayrı kuşağın hayatlarındaki yerine baktık. Bunu çocuk, anne-baba ve nine-dede üzerinden sorguladık. Gördük ki dilin kuşaktan kuşağa aktarımında büyük yıkım var. Son kuşağa gelindiğinde neredeyse %80’lere varan kayıp söz konusu. Tabii bu çalışma Dêrsim merkez Mamekîye özelinde yapıldığı için geneli kapsamıyor.
Bu konuyu çalışmamın merkezine koyma sebebi Kırmancca ile ilgili çok sayıda iddianın olup bu konuda bilimsel bir verinin olmayışı idi. Bu araştırma ile UNESCO’nun kaybolma tehlikesi altındaki diller arasında ‘güvensiz’ olarak işaretlediği Kırmanccanın/Zazacanın kuşaktan kuşağa aktarımının hangi düzeyde olduğunu görmüş olduk. Böylece bir tehlikeye işaret ettik ve önlem alınması konusuna dikkat çektik.”
Zazaca da son yıllarda Akademi dünyasında yeni yeni yerini alıyor. Bu konuda gelinen düzeyi değerlendiren Aldatmaz, demokratik bir ortamda, fırsat eşitliği sağlanırsa çok büyük başarılara doğru gidileceğine de inanıyor.
“Daha önce de belirttiğim gibi tarihinde hiç eğitim dili olmamış, hiçbir statüsü olmamış hatta varlığı dahi tartışma konusu olmuş bir dilde tezler yazılabiliyor olması olağanüstü bir başarı. Dolayısıyla akademideki düzeyimizi asla küçümsemiyorum. Demokratik bir ortamda, fırsat eşitliği sağlanırsa çok büyük başarılara doğru gideceğine de inanıyorum.”
Zazaca edebiyat ile de ilgilenen Aldatmaz, Zazaca yazınsal çalışmaların var olan düzeyi ve üniversitelerin bu alana etkisi hakkında şunları ifade ediyor:
“Edebiyat alanındaki gelişmeler de tıpkı akademik çalışmalar gibi 2003’te başlayan nispi demokratikleşme çabaları ile beraber büyük sıçrama yaptı. Hatta edebiyata olan ilginin daha erken karşılık bulması, çok sayıda ürünün ortaya çıkmasına neden oldu. Gazete, dergi, kitap, TV programları gibi pek çok alanda ciddi ilerlemeler oldu. Dile çok büyük katkısı olan bu gelişmeler bugün hızı biraz kesilmiş olsa da devam ediyor.
Ben bu konuyu çok önemsiyorum. Üniversitelerde yer verilmiş olması dilimiz için tarihi bir dönüm noktasıdır bence. Çünkü bununla beraber dile ilgi arttı, yüksek lisans ve doktora tezleri yazıldı. Hiç eğitim dili olamamış bir dil akademik bir dil olma yolunda epey mesafe katetti. Lisans bölümleri açıldı, bu bölümler birkaç yıldan beri mezun veriyor. Çok sayıda araştırma-inceleme kitabı yazıldı, yayınlandı. Edebiyat alanında çok iyi gelişmeler oldu. Böylece dilin kaybolma riski azaldı.
Evet beklenen şey lisans mezunlarının öğretmen olarak atanması ve yüksek lisans ve doktora mezunlarının ise üniversitelerde açılacak bölümlerde görev almasıydı. Ne yazık ki bu olmadı. Bunun pek çok nedeni olabilir. Önce dilin gelişimine bir alan açıp sonra da kısıtlamalar konjonktürel siyasal gelişmeler ile açıklanabilir. Bu nedenle dil kullanımının siyasal istismar alanı olmaktan çıkarılması gerekiyor. Dil ne kimsenin siyasal kazanım alanı ne de bölünme paranoyasının bir aracı gibi düşünülmemeli. Gerekli olan ve tabii ki doğal olan bir halkın kendi dilini eğitim dahil her alanda rahatlıkla kullanıp geliştirebilmesidir.”
Haberin tamamına buradan ulaşabilirsiniz
http://gazetecilerplatformu.com/2022/08/16/mezopotamyanin-kadim-dillerinden-zazaca-tehlike-altinda/