12 Eylül sonrası gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın dosyasıyla ilgili zamanaşımı kararı verilmesini değerlendiren ağabeyi Mikail Kırbayır, “Devletin yetkilileri bunu 41 yıldır sümen altı etmişse ailenin suçu ne?” diyor.
“Adına aldanıp da 41 yıldır davacı sandalyesine oturduğumuz ‘adalet’e içimizdeki sesin isyanı vardır. Vicdanımın itirazı vardır. Tıpkı toplumun, sizlerin, kamuoyunun olduğu gibi…”
Mikail Kırbayır bianet’e yaptığı açıklamada, kardeşinin ölümüyle ilgili dosyanın kapatılmasını böyle değerlendirdi.
12 Eylül darbesinin ertesi günü gözaltına alınan ve yaklaşık bir ay sonra işkencede öldürülen, cenazesi 41 yıldır “kayıp” olan Cemil Kırbayır ile ilgili başvuruda Yargıtay, dosyanın “zamanaşımından düşmesine” hükmetti.
33 yıl boyunca oğlu Cemil Kırbayır'ı arayan annesi Berfo Kırbayır, 21 Şubat 2013’te, 105 yaşındayken hayatını kaybetmişti.
“Davasını da yargısız infazla yok ettiler”
Ağabeyi Mikail Kırbayır bianet’e yaptığı açıklamada, dosyayı zamanaşımına uğratanın da bu kararı verenin de devletin yargısı olduğunu ifade etti:
“İşkence insanlık suçudur, evrensel hukuka göre zamanaşımına uğrayamaz. Ama Cemil’in yaşamını yargısız infaz sonucu yok ettikleri gibi davasını da yine yargısız olarak, zamanaşımı bahanesiyle ortadan kaldırdılar.
“Nasıl zamanaşımı olur? Bu karar akla ziyandır… Babası daha o zaman, 41 yıl önce her yere dilekçesini vermiş, ‘Benim oğlum kayboldu’ diye… Devletin yetkilileri bunu 41 yıldır sümen altı etmişse ailenin suçu ne?
“Zamanaşımına ben uğratmadım, bizim ilgisizliğimiz, takipsizliğimiz uğratmadı. Bizzat devletin yargısı zamanaşımını tüketti ve kardeşimin kanını batıl etti… Bu vahşettir, cinayettir bize de zulümdür.
“Anam 33 yıl kapısını açık bıraktı, evi çöktü de boyamadı Cemil gelir diye. Bunlar insanlık suçu değil mi? Anasının gözyaşını dökeceği bir mezar, babasının altına gireceği bir tabut hakkı ellerinden alındı.
“Bunlar diyordu ya, ‘Biz her türlü darbeye, darbecilere karşıyız’ diye… Yalan söylemişler. Eğer öyle olsaydı 12 Eylül faşizminin uygulayıcılarını koruyup kollamazlardı. Zamanaşımına uğrattıklarına göre bana ve bu topluma ‘darbecilere karşıyız’ deme hakları yoktur.”
AYM ve AİHM
Ailenin avukatı Eren Keskin konuyla ilgili açıklamasında, zamanaşımına itiraz yolunun açık olduğunu, yine aynı karar verilirse Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurma haklarının olduğunu ifade etmişti.
Yargıtay, Ardahan Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2014 yılındaki yeniden soruşturma açılmasını sağlayan kararını bozarak, dosyayı zamanaşımından kapattı. Yargıtay, kamu görevlilerinin işlediği öldürme suçlarında zaman aşımı işlemeyeceğine ilişkin 2004 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile 12 Eylül döneminde işlenen suçlarla ilgili dokunulmazlık sağlayan Anayasa’nın geçici 15. Maddesinin kaldırılmasına ilişkin 2010 Anayasa değişikliğinin dosyanın zaman aşımına girmesine engel oluşturmayacağını savundu.
Ne olmuştu? |
Cemil Kırbayır, 13 Eylül 1980'de evinden alınmış, önce 247. Piyade Alayı'na, bir hafta burada tutulduktan sonra da Kars Askeri Gözetimevi'ne gönderilmişti. O dönem sorgu evi olarak kullanılan Dede Korkut Eğitim Enstitüsü'nde emniyet personelince sorgulanırken, 8 Ekim 1980'de işkencede öldü. “Bunlar Cemil'i ortadan yok etmişler”Meclis İnsan Hakları İnceleme Alt Komisyonu’nda dinlenen Mikail Kırbayır, 8 Ekim'i komisyona şöyle anlatmıştı: “O zaman Göle Mal Müdürlüğünde vergi memuruydum. 8 Ekim 1980'de rahmetli babam daireye geldi, 'Ne oldu?' dedim, 'Her tarafı tarumar ettiler. Cemil'in firar ettiğini söylüyorlar' dedi. O anda babama dedim ki: Baba, babasın biliyorum. Ben dün Cemil'in yanından geldim, Cemil'in pusulası cebimde, Cemil sağdır. Bunlar diyelim ki Cemil'i ortadan yok etmişler. Buna hazırlıklı ol. Orada kuş uçmaz kervan geçmez bir yerden Cemil'in firar etmesi gibi bir konu olamaz, bu bir senaryodur bana göre.” Kırbayır, o dönem kardeşini sorgulayan ve öldüren polislerin isimlerini de öğrendiğini anlattı: “Kemal Kartal, Mehmet Haytan, Semih Güney, Kureyşin Tepedereli, Köse lakaplı Ahmet. Sorguya girenler bunlardı. Haytan ile Kartal, Ulaş Korkmaz'ı da işkencede öldürmüş, ceza almışlardı. Ama cezaları infaz edilmedi.” “Hastaneye götürün, ben ölüyorum”Cemil Kırbayır ile birlikte gözetimevine evine götürülen üç kişiden biri olan Cengiz Kaya olayı komisyona şöyle anlatmıştı: “Gözlerimizi bağlayıp bir yere götürdüler, sonradan Eğitim Enstitüsü olduğunu anladık. Orada çok yoğun işkence gördük, elektrik, falaka, askı... Dördümüzü birlikte götürdüler sorguya. Sırayla işkence yapıyorlardı. Cemil'e sıra geldiğinde bizim üzerimize su döküp köşede bekletiyorlardı. Seslerini duyuyorduk. Cemil bir ara 'Hastaneye götürün, ben ölüyorum. Kusacağım' dedi, küfür ettiler. Kustuktan sonra bir sessizlik oluştu. Polislerden biri 'Şerefsiz kan kustu' dedi. Bir panik havası olduğunu hissettik, bizi odanın dibine götürdüler. Yarım saat boyunca etrafı temizlediler, aralarında fısıltıyla konuşuyorlardı. Bize işkence yapmayı da bıraktılar. Sonra biz başka yere götürüldük, bizi 'Ya Cemil kaçtı biliyor musunuz, nereye gider?' diye sorguladılar. Cemil'in oradan kaçma şansı yok. Onun sesi hala kulaklarımda, 'Ağabey, ne olur, istifra edeceğim' demişti. Sonra kan kustu, demek ki beyin kanamasından öldü.” Kırbayır ile birlikte orada sorgulananlardan C.A. da komisyona oradan kaçmanın imkansız olduğunu söylemişti: “Bir kere 100 kişi vardı orada. Korunan bir bina, bu kadar araç, bu kadar görevli, bu kadar polis. Bu insan ağır işkence görmüş, elleri kelepçeli, kusmuş, gözleri bağlı, çırılçıplak. Nereye, nasıl kaçacak?” “Oradan gelenlerin hepsi ölüyor”Cemil Kırbayır ile birlikte gözetimevine evine götürülenlerden Davut Aksu da tanıklığını şöyle anlatmıştı: “Turan Sağlam da orada işkence gördü. Beşinci günde bilinci kayboldu, 'Annemi özledim, anneme gitmek istiyorum' diyordu, Sarıkamış Hastanesi'ne götürmüşler, orada ölmüş. 26 ya da 27 Aralık'ta da Mahmut Kaya diye birini getirdiler. İşkenceden belden aşağısı simsiyah olmuştu, herhalde kangrendi. Gece Bitlis'te Beş Minare türküsünü okudu, sonra ağzından su geldi, oturduğu yerde öldü. O türküyü bir daha hiç dinlemedim. Onun da cenazesi hala kayıp. Sorguda Mehmet Haytan bana, 'Konuşmazsan seni de Mahmut gibi dipsiz kuyuya gönderirim' demişti. Sorgudan sonra beni Sarıkamış Askeri Hastanesi'ne götürdüler. Orada bir doktor şöyle demişti: Kars 1. Şube'den gelenleri almak istemiyorum, oradan gelenlerin hepsi ölüyor.” |
Yargı süreci |
Berfo Kırbayır, 5 Şubat 2011 tarihinde dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın Dolmabahçe Sarayı'na davet ederek görüştüğü Cumartesi Anneleri/İnsanları içinde yer aldı. Berfo Anne'yi dinleyen Erdoğan'ın talimatı sonucu Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'nun 9 Şubat 2011 tarihli toplantısında "gözaltında iken kayboldukları iddia edilen kişilerin akıbetinin araştırılması" amacıyla bir alt komisyon kurulması kararı alındı. Komisyon, yaptığı araştırma sonucu 350 sayfalık bir rapor hazırladı. Raporun sonuç bölümünde "Komisyonumuz; Cemil Kırbayır'ın gözaltında iken işkence gördüğüne, bu işkence sonucunda hayatını kaybettiğine ve cesedinin ölümüne sebebiyet veren sorgulamaları yapan kamu görevlilerince ortadan kaldırıldığına inanmaktadır" yazıldı. Komisyon, Cemil Kırbayır'ın gözaltında iken işkence ile öldürüldüğü iddiasıyla ilgili olarak, sorgulamayı yapan üç birim olan Emniyet, MİT ve Sıkıyönetim Komutanlığının o dönemdeki görevlileri ve yetkilileri ile dönemin sıkıyönetim komutanı hakkında, Kars Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunarak, elindeki tüm bilgi, beyan ve belgeleri Adalet Bakanlığı aracılığı ile savcılığa gönderdi. Bunun üzerine Kars Cumhuriyet Başsavcılığı, 2011/899 nolu yeni bir soruşturma başlattı. Soruşturma sırasında arşivde 2002/911 nolu takipsizlik kararı bulundu. Cemil Kırbayır'ın gözaltında kaybedilmesinden 6 yıl sonra, Kars Savcılığı bir soruşturma başlatmış ancak soruşturmada 2002 yılında takipsizlik kararı vermişti. Söz konusu 2002/911 nolu takipsizlik kararı ise aileye tebliğ dahi edilmemiş dosya böylece kapatılmıştı. Bu karar 2014 yılında aileye tebliğ edildi. Aile hemen Ardahan Ağır Ceza Mahkemesi'ne başvurarak, söz konusu takipsizlik kararının kaldırılmasını talep etti. Mahkeme takipsizlik kararını kaldırdı. Kars Cumhuriyet Başsavcılığı, dosyayı 14 Kasım 2019 tarihinde "kanun yararına bozma" talebiyle Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Müdürlüğü'ne gönderdi ve Cumhuriyet Savcılığınca 2002 yılında zaman aşımı nedeniyle verilmiş olan takipsizlik kararını kaldıran Ardahan Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2014 tarihli kararının kaldırılmasını istedi. Bakanlık, 25 Şubat 2020 tarihinde Yargıtay'a başvurarak dosyada zamanaşımı bakımından "kanun yararına bozma" kararı verilmesini talep etti. Yargıtay 8. Ceza Dairesi, Bakanlığın talebini kabul ederek yerel mahkemenin kararını bozdu ve dosyayı zamanaşımından kapattı. |