Moritanya'dan Harran'a uzanan bir "turizm neferliği" hikayesi

.

Şanlıurfa'nın Göbeklitepe kadar kıymetli bir bölgesi Harran. Toprak altındaki hazineleri için çalışmalar 70 yıldır devam ederken, toprak üstündeki hazine "kümbet evler" ikinci planda kalıyor. Özyavuz ailesi yıllardır bu evleri korumak için uğraş veriyor.

"Burası, buraya gelen insanlara, sanki Teksas'mış da herkes belinde silahlarla dolaşıyormuş gibi anlatılıyor?" 

Şanlıurfa'nın Harran ilçesinden bahsediyor Ahmet Özyavuz. 

Üç semavi dinin ve bu dinlerin peygamberlerinin atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim'in yaşadığı yerden. 

Asur İmparatorluğu'na başkentlik yapan, gizemli ay tanrısı Sin'in kutsal tapınağının memleketi kabul edilen Harran'dan. 

Babil, Pers, Hitit uygarlıklarından Selçuklu ve Bizans impartorluklarına kadar onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış, bugün ise UNESCO'nun "Geçici Miras Listesi'nde" yer alan Harran'dan… 

Ahmet Özyavuz, bir turizmci. Doğma büyüme Harranlı. 

"Bende bir Harran sevdası var. Harran'ı gördüğüm zaman illa ki bir şey katmak istiyorum Harran'a" diye anlatıyor memleket aşkını. 

Dediği gibi de yıllardır çabalıyor Harran'a bir şey katmak için. 

"Harran'a hizmet", Özyavuz'un baba, hatta ata mesleği. 

1950'lerde İngiliz arkeologlar Haran Höyüğü'nde ilk arkeolojik kazıları başlattığında dedesi alanda katiplik yapıyordu. 

Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan emekli baba Halil Özyavuz ise 14 çocuğunun doğduğu tarihi kümbet evi, 1989'da bir kültür evine dönüştürdü. 

O zamandan beri aile, kendi imkanlarıyla ayakta tutmaya çalıştıkları ev sayesinde gelen turistlere Harran kültürünü ve yaşam tarzını anlatmaya çalışıyor. 

Harran'ın ilk turizmci ailesinin ferdi Ahmet Özyavuz da bu geleneği sürdürüyor. 

Hayali Harran'a bir otel yapmaktı

36 yaşındaki Özyavuz'un idealler ve hayallerle güçlendirilip, üzerine hayal kırıklıkları serpiştirilmiş ilham veren bir hayatı var. 
 

Ahmet Özyavuz'un ailesi, Harran'ın ilk turizmci ailesi/ Fotoğraf: Gökçen Tuncer

2005'te liseyi bitiren Özyavuz, baba mesleğini pekiştirmek için Kapadokya'da bir turizm kursuna yazılıyor. Kaldığı bir yıllık süre boyunca farklı otellerde staj yapıyor. 

"Daha o yaşta bile Kapadokya'ya, "Harran'ı nasıl değiştirebiliriz? Harran'a nasıl daha fazla turist getirebiliriz? düşünceleri içerisinde gittim" diyor Özyavuz. 

Bir yıl sonra döndüğünde en büyük hayali Harran'a bir otel yapmaktı. 

"Burada aşiretler var. Yabancı birinin içeri girmesine izin verilmez"

Hayli cesur bir hayaldi bu. Çünkü Harran turizmi, jeopolitik sıkıntılar nedeniyle uzun süredir "sessizdi". 

Zira bu bölge, önce 1990'ların başında yanlış "terör" algısı ile mücadele etti. 

"90'lı yıllarda burada terörün T'si bile geçmiyordu" diyor Ahmet Özyavuz ve ekliyor: "Biz Harran olarak milliyetçi bir ilçeyiz. Ancak insanların kafasında burada terörün devam ettiğine yönelik bir algı vardı. Burada aşiretler var. O dönemlerde aşiretler, yabancı birinin içeri girmesine izin vermiyorlardı. Türkiye düşmanlığı yapan birinin bu bölgede barınması imkansız." 

"ABD'nin Irak'ı işgali ile turizm bitti"

Daha sonra ise ABD ile Irak arasında 1990'ların sonunda başlayan, 2001'deki 11 Eylül saldırıları ile ayyuka çıkan ve ABD'nin Irak'ı işgali ile zirve yapan gerilim, Harran'ı da etkiledi. 

Özyavuz o dönemi, "2000'lerde yabancı turistlerden buraya inanılmaz bir rağbet vardı. ABD'nin Irak'a girmesinden inanılmaz şekilde etkilendik. Burası tamamen bitti. Burası Yahudiler tarafından da Hristiyanlar tarafından da ilgi görüyordu" diyerek anlatıyor. 

Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş, 1992

2003'de 24 yıllık iktidarı sona eren Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin'in 2006'da idam edilmesi sonrası gerginlik Harran'ı etkilemeye devam etse de 2007'nin sonunda yıllardır var olan "Hz. İbrahim Yolu'nun" yeniden canlandırılması için geliştirilen uluslararası turizm projesi toparlanmanın ilk adımları oldu. 

O dönem "Ben eğer turizm yapıyorsam benim buraya bir otel yapmam gerekiyor" motivasyonu ile hareket eden Ahmet Özyavuz da bu adımlara eşlik etmek istiyordu. 

Ancak önünde başka bir engel vardı: Bürokrasi. 

Turizmciydi, dış ticaret uzmanı oldu: Moritanya, Ruanda, Lübnan, Almanya...

Kültür ve Turizm Bakanlığına, miras varlıklarına, belediyeye ve pek çok kuruma yapılan başvurularla geçen sürecin sonuçsuz kalması Özyavuz'u da küstürdü. 

"Kurumlar elimizden tutmuyordu. Bir sonuç alamayınca küsüp Gaziantep'e üniversite okumaya gittim" diyen Özyavuz, 2014'te mezun oldu. 

Okulunun son senesinde ise hocalarının bir önerisiyle bambaşka bir yola girdi. 

Üniversiteden hocaları, İngilizcesi ve Arapçası olan Ahmet'i makine halısı yapan bir dış ticaret firmasına girmesi konusunda teşvik etti. Sonraki süreç ise şöyle gelişti: 

İş görüşmesine gittiğimde "Ben turizmciyim. Halıyla ya da ticaretle ilgili bilgim yok" dedim. "Biz seni eğiteceğiz" dediler ve ben iki ay boyunca stajyerlik yaptım. 

İşi sevmeme yardımcı olan insanlarla çalıştım. Babam o dönem, Harran'daki işlerin başına geçmem için beni geri çağırmıştı. Ancak ben "Burada mutluyum, işimi de sevmeye başladım. Oraya geldiğimde hayal kırıklığına uğrayacağım, Kurumlar bizi takmayacaklar" diyerek reddettim. 


Okul bittikten sonraki ilk aşama ise firmanın yöneticileri ile birlikte yurt dışı gezileri oldu. 

Uluslararası pazarlamaya ilk defa ciddi anlamda 2015'te adım atan Özyavuz önce Moritanya'ya gitti. 

 "Hâlâ at arabalarının olduğu, doğru düzgün tuvaletlerin olmadığı, dört bir yanının çöl olduğu bu bölgede insanlar nasıl yaşıyor?" dediği Moritanya oldukça farklıydı verimli Harran ovasına doğan Ahmet için. 

Ahmet Özyavuz ve Ruanda Milli Takım futbolcuları/ Fotoğraf: Ahmet Özyavuz

Moritanya'dan sonraki duran ise Ruanda'ydı. Soykırımların acısının hâlâ hissedildiği bu bölgenin ise büyüleyici bir doğası vardı Özyavuz'un anlattığına göre. 

Burada gösterdiği başarı, hem yöneticileri ve kendisi arasında ağabey-kardeş ilişkilerini güçlendirmiş, "güven" temelini çok sağlam şekilde atmasına yardımcı olmuş hem de sonrasındaki Abu Dabi, Kuveyt, Mısır, Lübnan ve son olarak Almanya seyahatlerinin de sebebi olmuştu. 

"İyi para kazanıyordum ama babam için döndüm"

2016'daki son Almanya seyahati sonrası baba Halil Özyavuz, bir kez daha çağırdı oğlunu işlerin başına geçmek için. 

"Dünyayı görüyordum. Hep seyahat ediyordum. İyi de para kazanıyordum ama para her zaman ikinci planda oldu benim için. 70 yaşlarına gelen babam yaşayacağını yaşamış, bundan sonra bana düşen onu mutlu etmekti" diyerek anlatıyor dönüş sebebini Ahmet Özyavuz. 

2015'te hayatını kaybeden ressam Fikret Otyam'ın 1996 tarihli "Harran" tablosu

Harran evlerini korumak için dernek kurdu, "Ne gerek var?" dendi.

2016'da döndüğü Harran, bu seferde 2011'de başlayan Suriye savaşından etkilenmiş, yeniden tökezlemiş ve yeniden ayağa kalkmaya başlamıştı. Göbeklitepe'nin artan popülaritesi de Şanlıurfa'ya gelen herkesi Harran'a da çekmeye yardımcı oluyordu. 

Ahmet Özyavuz'un döner dönmez yaptığı ilk icraat, "Harran Evlerini Korumak, Tanıtmak, Yaşatmak ve Turizme Kazandırmak Derneği'ni" kurmak oldu. 

Bölgeden eğitim için giden ve geri dönen öğrencileri, öğretmenleri, akademisyenleri, rehberleri, tarihçileri topladı etrafına genç turizmci. 

Yapılan ilk toplantıda söylediklerini "Biz bu şehrin çocukları olarak Harran'a sahip çıkmazsak başkası gelip sahip çıkamaz. İstanbul'dan gelen buradan yaşayamaz. Çünkü buranın kültürüne, sıcağına, soğuğuna, yemeklerimize alışkın değil. Yapamaz. Bırakın bir İstanbulluyu, bir Urfalı bile buraya geldiğinde canı sıkılır. Ama biz, burada oturmaktan bile zevk alıyoruz. Mutlu oluyoruz. Bu evleri görmekten, buraya turistlerin gelmesinden mutlu oluyoruz. Hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız" diyerek anlatıyor Özyavuz. 

2018'de kaybettiğimiz fotomuhabiri Ara Güler'in 1950-1960 yılları arasında çekildiği düşünülen Harran fotoğrafı, ABD'de açık artırmaya sunulmuştu

Hatta ilk iş olarak kümbet evlerin bakımı ve sıvasını gönüllü olarak yapmak istiyorlardı. 

Ancak Özyavuz'un anlattığına göre derneğe destek için çalınan kapılar, "Ne gerek var?" cevaplarıyla yüzüne kapanıyordu. 

Hiçbir yerden destek bulamayan Özyavuz ve ekibi dışarıdan da bir fon bulmaya çalıştı.

Zamanla dernek üyelerinin de hevesinin kırıldığını söyleyen Özyavuz, toplantılara giderek daha az insanın katıldığını aktardı. 

"Urfa'nın 14 milletvekili var, herkes 'benim bahçem sulansın' diyor"

Yapacak bir şey kalmayınca derneği kapatmak zorunda kalan Özyavuz, Independent Türkçe'ye şöyle anlatıyor hayal kırılığını: 

Tuhafıma giden şey şu: Bunun siyasetle alakası yok. Urfa'nın dört farklı partiden toplam 14 milletvekili var. 14'ünün her birisi turizm için bir şey yapmış olsaydı, 14 çekim noktası olacaktı. Bir kültür evi olabilir, bir otel olabilir, kümbetleri koruma projeleri..

Eğer kümbetlerde yaşamak istiyorsanız mühendisler, iç mimarlar tutup dışını orijinal haliyle bırakıp içinin tasarımını yapmalarını bekliyorduk ama hiçbirinden bir hareket yok. Herkes "benim bahçem sulansın" diyor. 


Göbeklitepe'ye gidenlerin çoğu Harran'a da geliyor

Dernek kapanmış olsa da Özyavuz ailesinin çabaları sürüyor. 

Harran'a gidince Emeviler döneminde inşa edilen, İslam mimarisinde yapılmış en eski cami unvanına sahip Ulu Camii ile dünyanın ilk üniversitesinin kalıntılarını gördükten sonra göreceğiniz en önemli yerlerden biri kümbet evler. 

Harran'da dünyanın ilk üniversitesi kabul edilen medresenin kalıntıları/ Fotoğraf: AA

Özyavuz ailesi, topraktan yapılan, kışın sıcak yazın serin olan evleri ilk hâliyle korumaya çalışan birkaç aileden biri.

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın verilerine göre pandemi öncesi, "Göbeklitepe Yılı" 2019'da Şanlıurfa'yı ziyaret eden turist sayısı 1 milyonun üzerindeydi. Bu turistlerin yüzde 60 ila 70'i Harran'ı da görüyor. 2022 ve sonrası için hedef ise 2 milyon. 

Sadece aylık elektrik ve su masrafı en az 2000 lira

Özyavuzların işlettiği kültür evine gidenler, birbirine labirent gibi bağlı kümbet evleri, kümbet evlerdeki mutfak ve oturma odası tasarımlarını, yöre halkının kıyafetlerini, bolca güler yüz ve uzayıp giden keyifli bir sohbeti buluyor. 

Ahmet Özyavuz'un anlattığına göre aile, tüm bu güzellikleri devam ettirmek ve düzenli bakım gerektiren evleri ayakta tutabilmek için herhangi bir destek almıyor. 

Zira bölgede desteğin çoğu arkeolojik kazılara gidiyor. 

"Eğer biz burayı ailecek işletiyor olmasaydık. Belki de burası ayakta duramazdı" diyen Özyavuz, en basit giderleri, aylık 1000 ila 1500 lira arası elektrik, bir o kadar da su faturası olarak açıklıyor. 

Yeğenlerinin desteğini aldıklarını söyleyen Özyavuz, "İşçi çalıştırmak isteseniz daha da artıyor maliyetler. Allahtan yeğenlerimiz yardım ediyor bize. Yoksa çeviremezdim. Alacağınız işçinin sigortası var. Ben şu anda kendi sigortamı bile yatıramıyorum" diyor. 

Uçakların kalkmadığı, turizmin durduğu pandemi yılı 2020'de Ahmet Özyavuz, arkadaşlarının tarlasını sulayarak hayatını idame ettirdiğini söylüyor. 

Ahmet Özyavuz, pandemide tarla suladığı bir dönemde çektirdiği fotoğrafı paylaştı Independent Türkçe ile/ Fotoğraf: Ahmet Özyavuz

Haranki: Seyahat, yolculuk, kervan ve astronomi

Şanlıurfa Kültür Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı Yayınları'nın "Harran ve Çevresi Arkeoloji" adlı kitabında yer alan bilgilere göre Harran adı ilk kez M.Ö. 2400 yıllarına dayanan Ebla tabletlerinde "Haranki" olarak geçiyor. Bu kelime Assurcada "karayolu, yol, patika, seyahat, yolculuk, kervan" gibi anlamına geliyor. 

Asur Sarayı'nın içinin illüstrasyonu/ Kaynak: gutenberg.org

Anadolu'dan Mezopotamya'ya, Mezopotamya'dan Anadolu'ya kadar ticaret akışının binlerce yıl Harran üzerinden yapılmasının yanı sıra bu bölge, ay, güneş ve gezegenler kutsal sayılan eski Mezopotamya paganizminin önemli merkezlerinden biri. 

Bu nedenle, Harran'daki astronomi biliminin çok ilerlediğine inanılıyor, kentte bulunan Sin (Ay) Tapınağı da bu inanışı destekliyor. Kitapta ayrıca şu ifadelere yer veriliyor: 

Harran'nın çok eski çağlardan beri var olduğu bilinen dünyaca ünlü üniversitesinde, birçok bilim adamı yetişmiştir. Dönemin en büyük matematikçi ve doktorlarından biri olan, Yunan filozoflarının eserlerini Arapça çeviren Sabit bin Kurra, Dünya'dan Ay'a olan mesafeyi doğru bir şekilde hesaplayan astronomi bilgini El-Battani, bir atomun ve cebir ilminin mucidi olarak kabul edilen Cabir bin Hayyan, ünlü din bilgini Şeyhül İslam İbn-i Teymiyye Harran'da yetişmiş ünlü bilim adamlarındandır.


Ticarete ek olarak, Harran da tarih boyunca dini ve eğitim merkezi idi. Bütün bu faktörler Harran'ın zengin kültürünü inşa etti.

M.Ö. 2000'li yıllardan itibaren M.Ö. 7. yüzyıla kadar hüküm sürmüş Asur İmparatorluğu'ndan sonra Babil ve Pers egemenliğine giren Harran'da MS. 600'lerden itibaren İslami dönem başladı. 

Bölgeye sırasıyla Emeviler, Abbasiler, Handaniler, Sayılar, Selçuklular, Zengiler ve Ayyubiler egemen oldu. 1260'daki Moğol istilası sonrası ise Harran, tekrar görkemli günlerine dönmedi. 

1516'da Osmanlı topraklarına katılmış olan Harran, cumhuriyet döneminde Akçakale ilçesine bağlıydı. 1987'den yılında ise ilçe oldu.

960 kubbeli ev vardı, 100'ün altına indi

Şanlıurfa Belediyesi'nin de internet sitesinde yer verdiği "Harran ve Çevresi Arkeoloji" kitabında yer alan bilgiye göre Harran, 1979'da "Arkeolojik ve Kentsel Sit Alanı" olarak tescillendiğinde 960 tane konik kubbeli ev vardı. 

Üstteki çizim: Bir dönem Asur Devleti'ne başkentliğini yapan, bugün modern Musul'un hemen yanında bulunan antik çağ kenti Ninova'da olduğu tahmin edilen kümbet evler. Alttaki çizim: Halep yakınlarında bir köy

2000 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesine giren bu evlerin sayısı daha sonra 100'ün altına indi. 

Yıllardır turizmle uğraşan doğma büyüme Harranlı Ahmet Özyavuz'a göre ise 20 yıl öncesine kadar yaklaşık 2600 kümbet vardı. Günümüzde ise 250-300 kümbet kaldı. 

Kümbetlerin çoğu bakımsızlıktan yıkıldı, kalanlar samanlık ya da ahır olarak değerlendirildi. Sit alanı olmasına ve orijinal şeklinin korunması şart olmasına rağmen yıkılanlar yerine betonarme binalar yapıldı. 

Bir kümbet, 1800 ila 2000 tuğladan oluşuyor

Ahmet Özyavuz'un aktardığına göre dışarıdan dairesel bir şekli varmış gibi görünen kümbet evler, aslında kare planlı. 

1908-1934 çekildiği tahmin edilen Harran fotoğrafı/ Fotoğraf: Albert Gabriel

Kare nizamlı duvarların üzerine konik çatılar ilave ediliyor. 

"Karenin köşesine bir taş konuyor çapraz şekilde ve o taşları yukarı doğru, yuvarlak şekil alacak şekilde örüyoruz" diyerek anlatıyor Ahmet Bey süreci. 

"Kümbet" çatıya değil, bizatihi yapının tamamına deniyor. 1800 ila 2000 tuğladan oluşan bir kümbet bir odayı oluşturuyor. 

Bölgede ahşap olmayınca evler kerpiç ve taştan yapıldı

"Harran ve Çevresi Arkeoloji" kitabında yer alan bilgiye göre kubbeli evlerin en büyük özelliği, yerel malzeme kıtlığına bağlı olarak kerpiç ve taşlardan yapılmış olmaları. 

Fotoğraf: Gökçen Tuncer

Evlerin yapısı, doğal havalandırma, termal kütle, gece ve gündüz sıcaklık modellerine dayanarak sıcak ve soğuk dönemlerde konforlu sıcaklıklar elde etmeye yardımcı oluyor. 

Birbirine eklenen kubbelerin L ya da U şeklini almasıyla bir avluya da sahip olan kümbet evler, "aynı aşirete mensup kişilerin birlikte yaşama" isteğini bitişik yapılarıyla ziyadesiyle karşılıyor. 

Kubbe üzerilerine açılan delik, aydınlatma ve havalandırma olarak kullanılıyor. Bu boşluk üzerine bir bacalı olarak üç taş plaka yerleştirildiğinde, kışın yağmurdan koruma sağlıyor. 

Evlerin dış sıvası 3-4 yılda bir, iç sıvası 10-13 yılda bir yapılmalı

Ahmet Özyavuz'un aktardığına göre evlerin dış sıvası, yağmur durumuna göre her 3 veya 4 yılda bir yapılmalı. 

Fotoğraf: Rudaw

"Zaman içerisinde hem güneşten hem yağmurdan toprak zarar görmeye başlıyor" diyen Özyavuz, "Biz var olan sıvayı tamamen kazırız. Yeni toprak getirilip elenir ve yeni sıvası yapılır diyor ve ekliyor:

İç sıvası ise her 10-13 yılda bir yapılır. Toprak deforme olunca kendini belli eder, dökülmeye başlar. Dökülmeye başlayınca tamamen kazınır. Kazıldıktan sonra yeni bir sıva yapılır. Var olan sıva üzerine sıva yaparsanız o sıva tekrar düşer. 


Kümbet evlerin restorasyonu için Bakanlık izni şart, o da üç ayda geliyor

Ancak bu SİT alanı içerisindeki, dünya mirası evlere bakım yapmak da çok kolay değil. Bakanlığın izni gerekli. 

"Buranın bakımı geldiğinde üç ay öncesinden Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bir dilekçe ile başvurmak zorundasınız" diyor Ahmet Özyavuz ve şöyle anlatıyor: 

Restorasyon için fotoğrafların çekilip gösterilmesi gerekiyor. Daha sonra keşfe geliniyor. Toprak mı yoksa başka madde mi kullanıyorsunuz diye kullandığını materyale bakıyorlar.  Onlar tespit ediliyor. "Tamam" dendikten üç ay sonra haber geliyor. Aslında bir gün içerisinde gelebilecek bir haber, üç ay sonra geliyor. Urfa'dan buraya üç ayda gelebiliyorlar. 

"Kümbeti haber vermeden onarmaya başladın" diye ceza kesiliyor

Özyavuz'un aktardığına göre kümbetlerin bakımı nedeniyle Harranlıların yüzde 90'ı davalı. 

Geçtiğimiz günlerde kendi kültür evlerinin avlusunun bir bölümünün yıkıldığını söyleyen turizmci, sonrasını şöyle anlattı: 

Yıkılınca babama şikayet geldi. Biz yıkmadık. Kendisi yıkılmış, Kerpiç olduğundan burası yıkılır. Yağmur yedikçe düşer. Babam bunun yüzünden 10 ay 8 gün hapis cezası yiyecekti, paraya çevrildi. 

Harran'ın ve Harranlıların yüzde 90'ı bu sebeplerden mahkemelik. "Kümbet'i onarmaya başladın. Haber vermedin. Sen nasıl haber vermezsin?' diye ceza kesiliyor. 

"Ağaç dikmeye çalışsam, belli bir yükseklik üzerindeyse ceza kesiliyor. Ama şirket bunu yaptığında şirkete bir şey denmiyor" diyen Özyavuz, Independent Türkçe'ye yaptığı açıklamada şunları söyledi:  

Ulu Camii'nin restorasyonu için ağır tonajlı araçlar konuldu içeri. Camiinin tamamı eski lahitlerle dolu. Lahitler üzerinde bu araçlar durdu. Hepsi kırıldı. Ben ise Harran evlerinin sıvasını yapmak için buraya bir kamyon toprak getiremiyorum. 

Kümbet evler, antik taş rölyeflerde de vardı

Kümbet evlerin geçmişi ise hayli eskiye dayanıyor. 

Milattan önce 2000'li yıllarda bölgeye geldiği bilinen Asurluların taş rölyeflerinde kümbet evlere rastlanıyor. Bu rölyeflerin bir kısmı Londra'daki British Museum'da sergileniyor. 


İtalya'nın Alberobello'su Harran'ın kardeş şehri

Kümbet evlerin dünyada da benzerleri var. 

Musul yakınlarındaki Arpaçiyah kazılarında, Tiflis yakınlarındaki Schulaveri'de ve Kıbrıs'ta bulunan kubbe evleri M.Ö. 6000'e tarihlenirken, günümüzde Harran evlerine en çok benzeyen yapılar, Suriye'de ve İtalya'nın Puglia bölgesinde. 

İtalya'nın Puglia Bölgesi'nde Itria Vadisi'nde yer alan Alberobello şehrinde yer alan ve adına "Trulli ya da Trullo" denilen evler, 1995'de UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne girdi. Alberobello, 2013 yılında Harran ile kardeş şehir oldu.

İtaya'nın Alberobello kentindeki trulli evleri/ Fotoğraf: UNESCO

Bunun yanı sıra İskoç Adaları'nda 'arı kovanı evleri (beehive houses) olarak adlandırılan bu tür yapılar, XVIII. Yüzyılda yaşayan bir gelenek haline geldiği biliniyor. 

Alberobello'nun trulli evleri, 2011 yılında kabul edilen Mülkiyet Yönetim Planı ile mülkiyetin uzun vadeli korunmasını sağlamak için alınan önlemleri ve mülklerin sakinlerin yararına kaynak yaratılmasını garanti altına alıyor. 

"Bakanlık yardım etsin, insanlar içinde yaşayacağı kümbet evi inşa etsin"

Benzer bir "garantiyi" Harran evleri için de isteyen Ahmet Özyavuz, "Eğer Kültür ve Turizm Bakanlığı bize yardım ederse, toprak sahiplerine ‘Turizme açmasan bile kendinize bir kümbet ev yapın, dışı eski hali gibi görünsün ama içlerini modernleştirin diyebilir" açıklamasını yapıyor. 

"Geçen yıl var olan belediye başkanı ve kaymakama da söyledim: Bana bir yer verin. Kendi ailemle beraber oturmak için ev yapmak istiyorum. Yok dediler" ifadelerini kullanan Özyavuz ve ailesi, hâlihazırda Yeni Harran denilen bölgede bir betonarme yapıda yaşıyor. 

*****

Türkiye'nin doğusuna yaptığım her ziyarette olduğu gibi Harran'dan da "Batı'nın güzelliği de bol ama Doğu'yu görmediğim her yıl çok zaman kaybetmişim" diye ayrılıyorum. Yine İstanbul'da görmediğim güven duygusu, el üstünde tutulmak ve güler yüzle… 

"Burada kadının yerinin olmadığı, ağaların herkese hükmettiği, özgür irademizin olmadığı gibi önyargıları çok duyduk. Hâlâ da var bu önyargı" diyor Ahmet Özyavuz.

Hatta daha da ciddi bir şey söylüyor: Yabancı turistler daha ılımlı yaklaşıyor bize. Ama ne yazık ki İstanbul'dan İzmir'den gelen ziyaretçilerin bir kısmı bize Mars'tan inmişiz, Türkiyeli değilmişiz gibi davranıyor. 

Yıllardır devam eden çabaları da bu önyargıyı yıkmak için. "Bölge insanının ne kadar misafirperver olduğunu anlatmaya çalışmak", ellerindeki mirası yaşatmak için yetkililere seslerini duyurmaya çalışmak artık günlük rutinleri.

Bir "turizm neferi" gibi uğraşan Ahmet Özyavuz'un "İnsanların paradan daha kıymetli olduğunu anlatmaya çalıştım yıllarca. Pek çok kişi kulak asmadı. Böyle bir karşılık buldum. Artık gerçekten geleceğe dair bir hayalim yok" demesi burkuyor içimi gitmeden. 

"Üzmeyin bu güzel insanları" diye haykırasım var. 

Ya da Batı'dan önyargısını valizine koyup gelen herkese Yaşar Kemal'le cevap vermek geçiyor içimden: Dağın öte yüzü güneşe bakıyormuş çocuklar. De hadi davranın, güneşle sohbetimiz var. Geç kalmayalım.

Geç kalmayın. 

Güneşle, güneş yüzlü insanlarla sohbet için mutlaka gelin bu topraklara...

Gökçen Tuncer/  Independen Türkçe 

Kurdistan Haberleri

Üçüncü Dünya Savaşı - Arzu Yılmaz*
Eğer Danielle Mitterrand bugün burada olsaydı
Myles Caggins: Kürdistan petrolünün yeniden ihracatı için birçok adım atıldı
Dersim ve Ovacık belediyelerine kayyum atandı
Mesud Barzani: Her türlü barış girişimine destek veriyoruz