Mücahit Bilici
Bir gün Yaya ve Peya adında iki arkadaş yola çıkmışlar. Az gitmişler, uz gitmişler, mecburi istikamet düz gitmişler. Yol boyunca yorulduklarında Peya Yaya’yı sırtına alıp taşımaktan geri durmamış. Neticede, yol arkadaşlığı, fedakarlık olmadan yoldaş olunmaz diye düşünmüş.
Uzun yolda zahmet çektiği halde yoldan geriye elinde silinmiş yol yazıları kaldığını farkeden Peya’ya Yaya teselli vermek istemiş: “Biz et ile tırnak gibiyiz” demiş. Yine de Peya’nın içine kurt düştüğünü gören Yaya “sana tırnak muamelesi yaptığım için alınma” demiş, “ikimiz de hem tırnak hem de et olabiliriz.”
Atmaya gelince tırnak, batmaya gelince et olduğunu anlayan Peya, Yaya’ya dönüp “bu adil bir yol arkadaşlığı değil” diyecek olmuş. Lakin Yaya’nın atı alıp yolu çoktan geçtiğini farketmiş. Resmilik sinyallerini yakıp geçtiği yollarda öncelik hakkı yollara yazılan Yaya uçup giderken, yolda yaya kalan Peya’nın yolda esamesi bile okunmamış. Yürüdüğü miller hep Yaya’nın hesabına bonus miller olarak geçmiş. İsmi ise bilinmeyen bir mürekkeple yazıldığı için görünmezleşip okunmaz olmuş.
Hasıl-ı kelam, Peya bunca gittiği yolda isimsiz ve milsiz kalmış. Niye mi? Yol aynı yol. Yaya zaten yürümüş. Et ile tırnak gibi olan iki yol arkadaşının ikisinin de isimleri dört harfli. Üstelik aynı anlama geliyor. Ne fark eder? Yaya ile Peya’nın yol arkadaşlığının toplamında (yoldaşlık, kardeşlik, beraberlik) hiç kayıp yok. Peya kendi başına kaldığında kayıpta olduğunu görebiliyor. Ama kendi başı olmadığı için bu durum sorun olmamış. Yolda yaya kalan Peya, baş harfi küçük bir “yaya” olarak yoluna devam etmiş—yürümeye.
Gazete Duvar