Pek farkında olunmamasına rağmen, Kürtler, 10.yüzyılın ortalarından 13. yüzyılın başlarına; Moğolların İran’ı, Kürdistan’ı, Arap topraklarının kuzey ve doğu alanlarını, Bilad-ı Rum ve Bilad-ı Şam’ı, Kafkasları, Ermenia ve Gürcistan’ı baştan başa istila, talan ve viran etmelerine kadar (yaklaşık üç yüz yıl), çok geniş bir coğrafi alanda, tarihlerinin en güçlü ve dinamik dönemlerinden birini yaşamışlardır.
İslam ortaya çıktığında, Kürtler genellikle Sasani İmparatorluğu’na yayılmışlardı. Topraklarının batı ve kuzey yakaları ise Bizans toprakları içindeydi. Müslüman Arapların ilk yayılmaları Sasani topraklarında oldu. Sasanilerin merkezi bölgesi Fars ile başkentleri Yezd oldukça yakınlarındaydı. Özellikle devlet derin bir ekonomik, sosyal ve siyasal kriz de yaşadığından, Araplar Sasanileri erken çökertip kuzey ve doğu yönünde hızla yayıldılar. Daha ilk dört halife döneminde her ne kadar Toros sıradağları hattındaki kentler hep Romalılarla Müslüman Emevi ve ardından Abbasi devletleri arasında gelgitler yaşadıysa da Kafkasların güneyi, Aran, Şirvan, Deyleman, Gilan, Taberistan, Gürgan ve Maveraünnehir denen yerler dahil, Azerbaycan ve Ermenia, Torosların güney yamaçları, Bilad-ı Şam, Antakya, Maraş, Malatya ve Sivas bölgelerine kadar olan yerler Arap Müslüman egemenliği altına girdi.
Bu alanların tümünde farklı düzey ve yoğunlukta da olsa kadim bir topluluk olarak Kürtler de vardı. Kürtler, uzun sayılamayacak bir dönemde, önce Müslüman Arapların saldırılarına direnmeye çalıştılar. Ancak Sasani merkezi çok erken düşünce direnişte zorlanan Kürtler, önce kendi Zerdüşti dinlerini ve yaşam tarzlarını koruyarak zimmi statüde İslam otoritesini kabullenme yoluna gittiler. Ancak bu, yaşamlarını güvence altına almaya yetmedi, diğer tüm komşu halklardan önce büyük kitleler halinde Müslümanlığı tercih ettiler.
Ekonomilerinde önemli ölçülerde yerel/kısa mesafeli bir göçebe hayvancılık ağır bastığı için Kürtler, Zagrosların ve Torosların dört bir yanındaki kışlakları, sarp zirvelerini, derin vadi ve geçitlerini, onların doğusunda, kuzeyinde ve kuzeybatısında kalan yüksek yaylalarını birbiriyle sıkı sıkıya birleştirmişler, bu coğrafi özelliklerin tümü birlikte yılın on iki ay, dört mevsimi için yaşam koşulları sunduğundan doğal olarak bu haliyle buraları vatan edinmişlerdi. Yılın yarısına yakın dönemini bol sulu, çayırlı, serin yüksek yaylalarda, diğer yarısını ılıman ve sıcak, hayvanların yaşamasına ve tarıma uygun ovalarda geçiriyorlardı. İki alanın arasına yerleşen sarp dağları, derin ve dar geçitleri kış-yaz gidiş gelişinde muhtemel istilacı ve işgalci yabancılardan korumak için de sıra sıra kaleler, köprüler, soluklanma alanları olan hanlar inşa etmişlerdi. Yılın dört mevsimi boyunca yaşam olanakları sağlayan bu üçlü coğrafik alanları vatanları olarak korumak için hep seferberlik ve savaş halinde oldular. Her Kürt aşireti hep cesur, atak süvarilerden oluşan askeri bir yapıyı var ola getirdi.
Dokuzuncu yüzyıla kadar Müslüman Arap egemenliği, tamamıyla katı merkezli askeri-bürokratik bir yönetim ola geldi. El Cezire, Diyar-ı Bekir, Diyar-ı Rabia, Diyar-ı Mudar, Bilad-ı Şam, Cibal, Zozan, Ermenia, Azerbaycan, Aran, Şirvan, Deyleman, Gilan, Horasan ve Maveraünnehir denen alanlarda katı merkeziyetçi bir Arap İslam sistemi vardı.
Ancak özellikle dokuzuncu yüzyıldan itibaren sistem zayıflayıp çökmeye, ademi merkezi bir yapı yerini almaya, Arap komutan ve emirlerin yerlerine, yerel halkların emir, komutan ve reisleri geçmeye başladı. Zaten en büyük komutanın, emirin, sultanın ya da üstün gelenin vakayinameleri olan Arap İslam tarihlerinde adları geçmese de gerçek yaşamda varlıklarını hep sürdürmekte olan Kürtler, emirlerinin öncülüğündeki akraba topluluk ve aşiret konfederasyonlarından oluşan pek çok yerel devletler kurdular. Aynı dönemde, Hasanweyhiler, Anaziler, Kakeweyhiler, Şiwankareyiler, Fedlewiler, Hizbaniler, karma bir yapıları da olsa, Kürtlerin içinde ve yönetimde oldukça etkin olduğu Musafiriler, Deysemiler, Rewadiler, Merwaniler ve üç dal halinde Gence, Dvin ve Ani’yi merkez edinen Şeddadiler orta çağ Kürt emirlik ve devletleri olarak tarih sahnesine çıktılar ve yaklaşık üç asır boyunca çok önemli roller üstlendiler. Kakeweyhiler yukarıda sayılan orta çağ Kürt devletlerinden biridir.
KAKEWEYHİLER/KAKEWEYHİYAN
Kakuyiler ya da Kakeweyhiler/Kakeweyhiyan, 1008-1274 yılları arasında İran’ın Rey, İsfahan, Hemedan ve Yezd eyaletlerinde hüküm süren bir Kürt hanedan devletiydi.
Farklı dönemlerde Gaznelilere, Büveyhilere ve Selçuklulara vasal olan Kakeweyhiler, 1008-1051 yılları arasında bugünkü İran’ın güney batısında, Doğu Kürdistan ve dönemin Fars vilayeti ile El Cibal bölgelerinde bağımsız bir emirlik olmuşlardır. Kakeweyhilerin kurucusu Ebu Cafer Muhammed bin Düşmenziyar, bağımsızlığı ilan eden Kakeweyhi Ebu Mensur Feramurz bin Alaüddevle Cafer bin Kakeweyh’tir. Başkenti İsfahandı. Burayı, uzun kuşatma altında, bir anlaşmayla Selçuklu beyi Tuğrul’a bırakmak zorunda kalınca, karşılığında Yezd ve Eberkuh şehirlerini aldı.
Emir Feramurz’un ardılları, hanedan 13. yüzyılın ortalarında atabeklerle yer değiştirene kadar Selçuklu vasalı olarak devletlerini göreceli bir refah düzeyine yükselttikleri Yezd’den yönettiler.[1] En son olarak tüm İran, Kürdistan, Bilad-ı Şam ve Rum diyarına (bugün Anadolu denen Rum Selçukluları egemenlik alanlarına) hâkim olan Moğollar/İlhanlılar tarafından 1274 yılında ortadan kaldırıldılar.
Ataları Deylem bölgesinden geldiği için Kakeweyhilerin Kürt olmadıklarını iddia edenler de olmakla beraber hem eski İslam tarihçileri, hem de modern İslam, İran ve Kürt tarihçileri arasında Kürt oldukları görüşü var. Unutmamak gerekir ki Deylem etnik bir topluluğun değil, Kafkasya, Arran ya da Azerbaycan gibi bir coğrafyanın adıdır. Yüksek Elbruz sıradağları ile Hazar Denizi’nin güney kıyıları arasındaki bu çok stratejik ve verimli yayla, geçit ve ovalarda daha Sasaniler döneminden beri Kürtler dahil, İrani kökenli farklı etnik topluluklar yaşamaktaydı. İslam’ın yayılmasıyla beraber çok az olmakla beraber Arap komutanlar da taraftarlarıyla birlikte bazı yöreleri yönettiler. Fakat bunların halk toplulukları olarak yörede tutunamadıkları bilinir.
Adlarının, dönemin Deylem bölgesindeki bir diyalekte ‘dayı’ anlamına gelen kakuye (kakeweyh/kakexweh) sözcüğünden geldiği görüşü egemendir.
Hanedanın ilk kolu olan İsfahan Kakeweyhilerinin kurucusu olan Ebu Cafer Muhammed bin Düşmenziyar, Rey ve El Cibal Büveyhilerinin hizmetinde bulunan Deylem bölgesinden bir askerin oğluydu. Esas adı Rüstem Düşmenziyar olan bu aristokrat askere, Büveyh hanedanının kuzey koluyla evlilik yoluyla kurduğu bağ nedeniyle lakap olarak Kakuye/Kakeweyh adının verildiği anlaşılmaktadır. Doğrudan kendisinin Kürt olduğu belirtilmemiş olsa da, oğlu, Kakeweyhi hanedanının kurucusu Alaüddevle Ebu Cafer Muhammed bin Düşmenziyar (lakabı İbn Kakuye’dir, Büveyhi tarihçi Beyhaqi de ona ‘Pesarê Kakû’ der) kaynaklarda Kürd emir olarak geçer. Örneğin Fransız Katolik din adamı, filozof ve tanınmış İslamolog Louis Gardet, Cambridge Üniversitesi İslam Tarihi’nin 2B cildine yazdığı makalesinde, orta çağın yüksek uygarlık düzeyli önemli bazı İrani İslam şehirlerini sıralarken “Samanilere ait Horasan ve parlak başkenti Nişabur, Deylem Büveyhileri yönetimindeki Hemedan, Kakeweyhi Kürtleri yönetimindeki İsfahan, yoğun kültürel etki merkezleriydi,” diye bir uygarlık değerlendirmesi yanında Kakeweyhilerin Kürt olduklarını da açıkça belirtmektedir.[2] Prof Heribert Busse, Cambridge Üniversitesi İran Tarihi’nin 4. cildinde “398/1007’den kısa bir süre sonra Seyyide [Şirin], İsfahan hükümetini, Mecdüddevle’nin kuzeni (dayısı Rüstem bin Merzuban Düşmenziyarın oğlu)[3] olan Kürt prensi Cafer Alaüddevle İbn Kakuye’ye (Cafer Muhammed bin Düşmenziyar) emanet etti. Bu emir kısa sürede fiili bağımsızlığını sağlamayı başardı, giderek nüfuzunu Hemedan ve Rey’e kadar genişletmeye çalıştı, ‘’ diye yazar.[4] İslami çalışmalar araştırmacısı Margaretha T. Heemskerk de Kakeweyhilerin Kürt olduklarını belirtir[5].
Orta Çağ tarihçisi Hilal el Sabi'(Ebu’l-Ḥusayn Hilal b. Muḥassin b. İbrahim al-Sabi’ (d: 358/969, ö: 447- 448/1056) ve modern Arap İslam araştırmaları tarihçisi Wilferd Ferdinand Madelung, (d. 1930)Kakeweyh’nin kızkardeşi Seyide Şirin‘i, Bavaniyan emiri el Merzuban’ın kız kardeşi diye belirtirler.[6] Buna karşın, Bavaniyan emirliğinin komşusu, Ziyari hanedanından, Kabusname‘nin (Qabusname) yazarı, Arran’da Gence’nin Kürt Şedadi emiri Ebul Esvar(Ebu Suwar) Şavur’un diwanında birkaç yıl kalan ve emirle birlikte savaşlara katılan, Ani’yi kuşatma sırasında yanında savaşan Keykawus[7], eserinde Seyyide Şirin’in El Merzuban’ın kardeşinin kızı olduğunu belirtir.[8] Hugh N. Kennedy onu Taberistan’da bir Bavaniyan ispahbandı/subaşısı olan Şarwin’in[9] kızı olarak tanıtır. Ona göre bizim de değindiğimiz gibi Seyyide Şirin’in Rüstem Düşmenziyar adında bir kardeşi de vardı. Oğlu [Cafer Alaüddevle İbn Kakeweyh] Kakeweyhi hanedanının kurucusu oldu.
Aynı yazar, söz konusu eserde Seyyide Şirin diye adı geçen emirenin Kürt olduğunu belirtir: “[Büveyhi] Fahrüddevle’nin ölümünden beri, çocuklukları sırasında iki küçük oğlunun naipliğinin Kürt anneleri Seyyide tarafından üstlenildiği Rey’de, Bahaüddevle’nin artık ciddi bir rakibi kalmadı. Esas adı Ebu Talib Rüstem olan büyük oğul Mecdüddevle hala Rey’deydi, küçük olan Ebu Tahir Şemsüddevle, Hemedan ve Kirmanşah valiliğine[10] atanmıştı.[11] Öldüğü belirtilen Fahrüddevle, Büveyhilerin Kuzey (Isfahan) kolunun emiri Seyyide Şirin’in eşi ve adı geçen iki çocuğun babasıdır. İbn Esir, Al Kamil fi’t-Tarih adlı eserin Türkçe çevirisinde “Asıl adı Ebu Cafer bin Düşmenziyar olup Mecdüddevle’nin annesinin (Seyyide’nin) dayısı olduğundan kendisine Kakeveyh denilmiştir. Kakeweyh Farsça ‘dayı’ demektir’’ diye yazmaktaysa da bu, daha önce verdiğimiz kaynaklarla tam uyuşmamaktadır. Başvurduğumuz farklı en güçlü kaynaklardan vardığımız sonuç şudur. İbn Kakuye (Ebu Cafer Alaüddevle Muhammed bin Düşmenziyar), Kürt emire Seyyide Şirin’in erkek kardeşinin oğludur.[12] Seyyide, İbn Kakeweyh’in halasıdır. İki kardeşin (Seyyide Şirin ile Rüstem bin Düşmenziyar’ın) babalarının adı Merzuban bin Düşmenziyar diye geçer. Bavanıyanların ordusu saflarında bir komutan olduğu en güçlü ihtimaldır. ‘Merzuban’ın, o dönemde sınırı koruyan, serhad beyi/uc beyi/komutanı demek olan bir anlamı da var olduğuna göre, bir sınır muhafızı komutanı ya da serhad beyi emiri olması hasebiyle adı değil, lakabı da olabilir. Hatta Merzuban’ın babası Düşmenziyar’ın da lakab olma ihtimali var. Çünkü Rüstem bin Merzuban bin Düşmenziyar’ın Taberistan emirleri hanedanı (Kabusname’nin yazarı Keykawus’un ataları) Ziyarilere karşı Rey Büveyhilerini desteklediklerini, bu nedenle onların gözdesi haline geldiğini ortaçağın vakayinameleri yazar.[13] Düşmenziyar, Ziyarilerin düşmanı demek olmalı.[14]
Seyyide Şirin ile Rüstem bin Düşmenziyar’ın kardeş ve Kürt oldukları, Rüstem’in, Deylem bölgesinde Bavanıyanlara komutan ya da serhad beyi olduğu şeklindeki bilgiler, Büveyhilerin kuzey kolunda 40 yıla yakın oğullarının vasisi olarak emirelik tahtında oturduğu ve tarihe pek çok kez geçecek roller oynadığı için Seyyide Şirin’den dolayı açığa kavuşmaktadır. Atalarının adları, şecereleri konusunda ise görüş birliği yoktur. Ancak meşhur Kabusname’nin yazarı Keykawus, Kürt Şeddadileri ve muhtemelen dönemin diğer Kürt emirlikleriyle yakından ilişki içinde olması, Ziyari hanedanının Bavanıyanlara komşuluğu, hatta Keykawus’un Kakeweyhilerle akrabılık bağı ima etmesi nedeniyle Kakeweyhilerin atalarının bilgisizce ya da kasıtlı olarak Deylemi denen Büveyhiler (Büveyhoğulları) yerine Bavanıyan emirliğinin hizmetinde oldukları bilgisine dayanmak daha makuldür. Zaten Büveyhilerin aslı Hazar bölgesindeki Deylem’den olmasına rağmen bir asker olan Büveyh ve oğlu Ali bin Büveyh ile diğer ardılları, İran’ın orta, daha sonra batı ve güney bölgelerine geldikten sonra El Cibal, Fars ve Iraq bölgelerinde üç dal halinde emirlik kurmuşlar, Büveyhoğulları (Alê Buweyh) adı bundan sonra terihte büyük harflerle yazılmıştır. Büveyhilerin Deylem’de bir emirlikleri olmamış, Kakeweyhilerin burada onlarla bağlarından da bahsedilmemiştir. Deylem, Gilan, Taberistan vb. adlarla anılan Hazar Denizi ile Elbruz dağları arasındaki bölgenin Kürtler dahil pek çok farklı etnisiteden İran’ın güney ve batısına; Kirman’a, El Cibal’e, Kirmanşah’a, Fars’a, Iraq’a inen komutanlardan biri olan Büveyh gibi Rüstem bin Düşmenziyar (Kakeweyh), hatta muhtemelen babaları Merzuban bin Düşmenziyar da, zamanında güneye inmişlerdir. Gittikleri yerde akrabalık ve siyasi ilişkileri yoğunlaşmıştır. Kakeweyhiler önce Büveyhilerin valileri ve vasalları olarak bazı vilayetleri yönetmişler, daha sonra kendi bağımsız emirliklerini ilan etmişlerdir.
Seyyide Şirin’in eşi, kuzeyli Büveyhilerin güçlü emiri Fahrüddevle’nin ölümünden sonra (ö. 997) iktidar çok daha güçsüz bir performans gösteren oğlu Mecdüddevle Rüstem’e geçti (yönetimi 997- 1029). Pratikte devlet, annesi (aynı zamanda İbn Kakeweyh’in/Ebu Cafer Muhammed bin Düşmenziyar’ın halası olan) Seyyide Şirin tarafından yönetiliyordu. Ebu Cafer Muhammed b. Düşmenziyar (İbn Kakeweyh) Büveyhilerin Seyyide Şirin tarafından atanan İsfahan valisi idi. Büveyhilerde baş gösteren yeni zayıflık dönemi, valinin fırsatı değerlendirerek iktidarını kuzey ve batı yönünde, Annazi Kürt hanedanının henüz Büveyhilerin egemenliği altına girmemiş egemen alanlarına dek genişletmesine yol açtı. İbn Kakeweyh, Elbruz dağlarından Büveyhilerin kuzey bölgelerine saldıran Deylemli hanedanlara karşı da savaş başlattı. 1020/21’de Alaüddevle (artık bu lakabı almıştı) Muhammed bin Düşmenziyar, Mecdüddevle’nin kardeşi Ebu Tahir Şemsüddevle’nin bir Türk köle[15] ordusu isyanıyla başa çıkamadığı Hemedan’a (Kürt bölgesi) saldırdı. Ertesi yıl Şemsüddevle öldü, Hemedan, oğlu Ebü’l Hasan Seme’addevle’ye kaldı. 1023’te, Rey’deki süzereni halasının oğlu Mecdüddevle’nin olayların gelişmesini kontrol edemediği bir dönemde, iç çekişmeler Ebu Cafer Alaüddevle Muhammed’e Hemedan’a girip Seme’addevle’nin iktidarına son verme ve bu şehirle birlikte Dinever’i, Şapur-xwast’ı (muhtemelen günümüzün Hürremabad’ı) kendi egemenliği altına alma fırsatı verdi. Ebu Cafer Muhammed İbn Kakeweyh’in oğlu Gerşasp, babası adına Hemedan valisi oldu.[16]
Fakat Gazneli Sultan Mahmud’un 1029’da batıya doğru ilerleyip halaoğlu Büveyhi Meccdüdevle’yi görevden alması ve Rey ile Cibal bölgelerini de zaten genişlemiş olan imparatorluğuna katmasıyla Fars’ın kuzey ve batısındaki bütün siyasi denge değişti. Sultan Mahmud işgalini, Cibal’i parçalayıp farklı küçük yönetici ve hanedanlara ve oğlu Mesud’a paylaştırarak tamamladı. Fakat Mesud, Kakeweyhi valisini Hemedan’dan kovdu. Alaüddevle Muhammed bin Düşmenziyar, İsfahan’ı boşaltarak Büveyhilerin Irak emiri Celalüddevle’den yardım olanağı araştırmak üzere Tüster’e gitti.[17]
Ertesi yıl, Sultan Mahmud ölüp oğlu Mesud Gazne devleti üzerindeki iktidarını kardeşi Muhammed’e karşı garantiye almak için doğuya doğru gitmekte acele edince yeni bir durum daha oluştu. Mesud’un gidişi Kakeweyhi Muhammed Düşmenziyar’ın Abbasi halifesi aracılığıyla sağlanan bir anlaşma çerçevesinde İsfahan’a dönmesine olanak verdi. Buna göre değerli hediyelerin yanı sıra yılda 20 bin dinar Sultan Mesud’a verilecek, Sultan da onun statüsünü tanıyacaktı. Mesud’un orada bulunmaması dolayısıyla Kakeweyhi emiri Alaüddevle Ebu Cafer Muhammed’in iktidarı yeniden güçlenmeye başladı. Doğuya doğru Yezd’e kadar egemenliğini genişletti, geçici bir dönem Rey’i ve Demavend’i de aldı.
İbn Kakeweyh, Taberistan’dan Huzistan’a kadar sürekli savaş içindeydi ve elindeki zengin orta İran şehirlerinin kaynaklarıyla paralı askerler tuttu. Böylece 428/1037’de Gazneliler’in elindeki Rey şehrine yapılacak bir saldırıya hazırlık olarak, servetini yalnızca yerel Kürt ve Deylemi birliklerini değil, aynı zamanda Irak Türkmenlerini[18] toplamak için kullanıyordu. Bu sonuncular, doğrudan Hazar’ın doğusundaki Balxan-Kuh bölgesinden gelenlerle birlikte Nişabur’dan batıya doğru kaçan diğerlerini de içeriyordu. Gerçekten de İbn Kakeweyh’in dinamizmi, Batı İran’daki Gazneli yönetimin kısa sürmesinde önemli bir faktördü. Gazneli Mesud tarafından 421/1030’da ve bir başka Gazneli ordusu tarafından 425-7/1034-6’da İsfahan’dan iki kez sürüldüyse de, direnci o kadar yüksekti ki, her seferinde kendini yeniden toparladı ve sultan Mesud onu vasalı olarak tanımak zorunda kaldı.[19]
İzleyen yıllarda Kakeweyhi Muhammed’in Gaznelilere olan bağlılığı/sadakati Mesud’un batı Fars’tan uzak olma endişelerinin değişen boyutları çerçevesinde özellikle 1030’lu yıllardan itibaren Horasan’daki Selçuklu Türkmen saldırılarının yarattığı karışıklıklar boyutunda değişiklikler gösterdi. Beyhaqi’nin anlatımlarında o hep, güvenilmez, her fırsatı kendisi için kullanabilecek fırsatçı bir vasal olarak görüldü. 1032-33 kışında Gazneli Mesud kuzey Hindistan’da bir isyanı bastırmakla uğraşırken, Kakeweyhi Muhammed, Hemedan’ı ve Cibal’in pek çok diğer şehirlerini aldı. Bu, Gaznelilere sadakatının sonu anlamına geldi. 1034’te diğer bir ayaklanma, Gazneli ordusunu yeniden İsfahan’a getirince, onları, son dönemlerini İbn Kakeweyh’in divanında geçiren büyük alim İbn Sina‘nın kütüphanesini Gazne’ye götürme mecburiyetine de yol açtı. Önceden olduğu gibi Muhammed İbn Kakeweyh yeniden Büveyhilerin egemenlik alanındaki Huzistan’a çekildi. 1036’da İsfahan’ı ele geçirmek için yaptığı yeni bir hamlenin de başarısız olmasıyla İbn Kakeweyh, Deylem’e doğru geri çekildi.[20]
Fakat artık Fars eyaleti bölgesinde Gaznelilerin sonu yaklaşıyordu. Kakeweyhi Muhammed’in kendi egemenliğini koruma potansiyeli, bu yıllarda, Cibal şehirlerinin zengin ekonomik kaynaklarıyla ordusunun çekirdeği olan Kürtlerin, yukarıda sayılan diğer kesimlerin organize edilmesiyle önemli ölçüde arttı.
Tuğrul’un başında bulunduğu Selçuklu ve diğer Türkmen kafilelerinin istila ve yağmalamaları nedeniyle Gaznelilerin Rey çevresi ile Fars’ın kuzeyindeki mevzileri, artan ölçüde sıkıştırılıyordu. 1027’de Gazne garnizonu Rey’i terk edip Horasan’a dönmek zorunda kaldı.
Kısa bir süre sonra Kakeweyhi Muhammed, beraberindeki Kürt-Büveyh-Türkmen güçlerle Rey’i işgal etti. Muhammed, muhtemelen anılan Selçukluların yaklaşmakta olan tehdidi nedeniyle, bir anlaşmayla Sultan Mesud’dan Rey valiliği postunu resmen elde etti. Fars’ın kuzeyindeki genel endişe verici durum nedeniyle Muhammed, başkenti İsfahan’ın etrafını güçlü surlarla çevirdi.
İbn Kakeweyh’in azmini engelleyen, kuzey ve orta İran’da Irak Türkmenleri denen İsrail (Arslan) bin Selçuk’un taraftarlarının artan gücüydü. Rewadi Vehsudan bin Mamlan ve Kürt Hezbani reisi Ebu’l-Hayca bin Rahibuddevle tarafından Azerbeycan’dan püskürtülen bu Oğuzlardan iki grup, Rey (428/1037 veya 429/1038) ve Hemedan’a (430/1038-9) saldırmak için döndüler.[21]
İbni Kakeweyh’in Hemedan’ı yöneten oğlu Ebu Kalicar Gerşasp 1038-39’da da Azerbaycan’dan dönmek zorunda kalan Tuğrul-Çağrı karşıtı İsrail bin Selçuk’un oğlu Kutalmış’ın Türkmenlerinin saldırısına, yağma ve şiddetlerine maruz kalınca, önlem olarak Isfahan’ın etrafına surlar yaptı. Yapılan surlar, Isfahan’ın artık hiç saldırıya uğramaması sonucunu getirdi.[22]
Kakeweyhi Muhammed 433/1040-41’de Annazi Kürtlerine düzenlediği bir seferin hemen ardından öldü. Kırk yılı aşan bir süreyle ömrü sürekli eylemlerle geçmişti. Güçlü komşularla sarılı Fars’taki dominant konumu, onun yetenek ve deneyimlerine yapılan övgülere kanıt gösterilir.
Kakeweyhiler önemli bir güç haline gelmişlerdi. Değişken sıkıntılı siyasi koşullar ile daha büyük güçler arasındaki rekabet, Kakeweyhi Muhammed’inki gibi güçlü bir savaşçı lider pozisyonu oluşturmaya olanak verdi.
Kakeweyhilerin devam eden varlıklarına asıl tehdit, Selçukluların 1940’ta Gaznelilere karşı Dandanakan zaferini elde esen, 1041-42 yılında Rey’i ele geçirmiş olan kanadından geldi. Ertesi yıl Tuğrul Bey, Rey’e gelip şehri başkenti yaptı. Sonraki dokuz yıl boyunca burası başşehri oldu.
Kakeweyhiler bu dönemde Horasan ve Rey Selçukları ile Huzistan, Fars ve Irak’taki son Büveyhiler arasında bir dengeleme unsuru olarak başlangıçta bağımsız yaşadılar. Feramurz, hem Selçuklular hem de Büveyhi el-Malikü’l-Rahim ile eşit koşullarda kalmaya çalıştı. Bu, Tuğrul Bey’i çileden çıkarıyordu.[23] Giderek sabırsızlanan Tuğrul Bey nihayet 442/1050-51’de İsfahan’daki bağımsız Kakeweyhi yönetimini vasal statüde bırakıncaya dek onunla savaştı.[24] Şehri alınca da Tuğrul Bey bu sefer merkezini Rey’den Isfahan’a taşıdı.[25]
Feramurz dönemine ait altın para
Oraya gelir gelmez Ebu Mensur Feramurz’un vasal statüsündeki sadakatini garantilemek için İsfahan’a bir ordu gönderdi. Ebu Mensur’un ertesi yıl İsfahan’da basılan sikkesi, onun Tuğrul Bey’i kendi süzereni olarak kabul ettiğini gösterir. Parada Tuğrul’un adı üst yönetici olarak geçer.[26] Buna rağmen sadakati, sonraki yıllarda Selçuklularla Büveyhi Ebu Kalicar İmadüddin arasında gidip geldi.
Feramurz’un Tuğrul Bey’le ilişkileri aslında çok ilginçtir. Gazneli tarihçi Beyhaqi, örneğin, daha 1040’ta Dandanakan Savaşı’nda Feramurz’un ön safta, Tuğrul Bey’in yanında yer alan bir komutan olduğunu belirtir. Gerçekten de Dandanakan Savaşı’nda Gaznelilere karşı savaşan orduların başında üç komutan vardı; Tuğrul Bey, Çağrı (Davud) Bey ve Ebu Mensur Alaüddevle Feramurz Kakeweyhi. Bu savaşta Gazneliler büyük bir yenilgi aldılar, Hindistan dolayları dışında bütün topraklarını ve Horasan’ı yitirdiler. Tuğrul Bey, pek çok zorluğa katlanması ve kendileri için Rey ile İsfahan’ı garantilemesi nedeniyle Ebu Mensur Feramurz Kakeweyhi’yi öve öve bitirmiyordu.[27]
Hemedan, Feramurz’un kardeşi Ebu Kalicar Gerşasp’ın elinde kalmaya devam etti. Orayı Annazi Kürtleriyle yaptığı ittifak ve Büveyhilerden aldığı destekle yönetti. Fakat Tuğrul Bey’in üvey kardeşi İbrahim Yınal’a[28] bağlı Türkmenler ta Kürdistan ve Loristan’a kadar saldırılar düzenlediler ve sonuçta 1047 yılındaki kuşatmada Hemedan da Ebu Kalicar’ın son kalesi Kankaver (Kengawer)’le beraber Selçukluların kontrolüne geçti.[29]
Ebu Kalicar Gerşasp, yaşamının son yıllarını sürgünde, Büveyhilerin arasında geçirdi. Kardeşinin aksine Selçuklularla hiçbir zaman anlaşma sağlamadı. Bir ara, Gazneli Sultan Mesud’un oğlu Sultan Mevdud Fars’ta Selçuklu karşıtı bir koalisyon kurmaya çalışırken onunla ilişkisi oldu ama 1052/53 yılında ölümüne kadar, Huzistan’da Büveyhi Fulad/Pulad Sutun’a vali olarak görev yaptı.[30]
Ebu Mensur Feramurz da Selçukluların vasiliğinde en az kardeşi kadar huzursuzdu, onun gibi Büveyhilerle Selçukluları birbirlerine karşı kışkırtmaya çalıştı. Tuğrul Bey, 1045-46’da Horasan’a dönünce, daha yakındaki hükümdar Büveyhi Ebu Kalicar İmadeddin’e bağlandı. Türkmen tehdidi karşısında, Büveyhiler ile yerel Cibal hükümdarları Kürt Kakeweyhi ve Annaziler arasında genel bir barış sağlandı.
Ancak Tuğrul Bey, 1046-47’de yeniden ortaya çıktı ve İsfahan’ı kuşattı; Ebu Mensur Feramurz, sikkelerinin gösterdiğine göre[31], sonunda yönetiminin kalan beş yılı boyunca eski vasallık statüsünü sürdürmek zorunda kaldı.[32] Genel olarak bu düzenlemeye uyduğu halde, Tuğrul aynı karşılığı vermedi ve 1050’de İsfahan’ı yine kuşattı. Bir yılık bir direnişten sonra şehir bir anlaşmayla kapılarını açmak zorunda kaldı. Halk, duvarların bir kısmını yıkan ve başkentini Rey’den oraya taşıyan Tuğrul Bey tarafından göreceli olumlu sayılabilecek bir muamele gördü. Türkmen birliklerine bölgede iktalar verildi, atalarının topraklarının kaybını telafi etmek için, Ebu Mensur Feramurz’a da Eberkuh ve Yezd şehirleri verildi.[33] Eberkuh ve Yezd, Alaüddevle Muḥammed’in 1030’daki fetihlerinin bir parçası olarak da Kakeweyhi kontrolüne geçmiş olabilir.
Kakeweyhi tarihinin son dönemi, artık yaklaşık doksan yıl, büyük güçler arasındaki denge ve kavgada yaşam mücadelesi veren küçük emirlerin süren hükümdarlığı biçiminde devam etti.
Eberkuh’da sonraki Kakeweyhi yönetimi hakkında neredeyse hiçbir bilgiye rastlanmıyor. Aynı dönemde, tümü Timur dönemi ve sonrasına tarihlenmiş olsa da yerel tarih yazma geleneği sayesinde Yezd hakkında daha fazla şey biliniyor. Boshwort’un belirttiğine göre[34], daha sonraki Kakeweyhiler hakkında içlerindeki ilginç bilgi öğeleri, dönemin genel kroniklerindeki bilgi eksikliği göz önüne alındığında değerlidir. Öyle bile olsa, Yezd’deki valilerin güvenilir bir kronolojisini oluşturmak mümkün olamamıştır. Ebu Mensur Feramurz’un ölüm tarihi 1063’ten kısa bir süre sonraydı, ancak kaydedilmedi. Mevcut son madeni parası 440 / 1048-49’da darb edildiğinden sikkelerin pek faydasının olmadığı, daha sonra gelen valilerin altın ve gümüş para basma hakkına sahip olmamaları ihtimalinin bulunmadığını belirtenler var.[35]
Kakeweyhiler, Yezd’de Selçuklularla dostluk içinde yaşamış görünüyorlar. Ebu Mensur Feramurz, Tuğrul Bey’e Halife Kaim’in kızını (siyasi evlilik) istemek üzere Bağdat’a gönderilen heyetin içindeydi. Yezd’deki oğlu ve halefi Müeyidüddevle veya Alaüddevle Ali, Melikşah nezdinde yüksek bir mevkiye sahipti. Kakeweyhilerin sosyal statüsü Selçuklu sarayında açıkça yüksekti ve aile onlarla düzenli olarak evlilik içine girdi: Yezd hükümdarının oğlu Mueyyidüddevle Ali, Çağrı Bey’in kızı (Alp Arslan’ın kızkardeşi) Arslan Hatun ile ilk kocası Abbasi Halifesi Kaim Biemrillah’ın 1075’te ölümünden sonra evlendi.
Bu Kakeweyhi Alaüddevle Ali, ölüm tarihi (488/1095) kesin olarak bilinen çok az kişilerden biridir; Alp Aslan’ın oğlu Sultan Berkyaruk’a karşı isyanında Alp Arslan’ın diğer oğlu Tutuş’u destekledi (Yani halalarının kocası, iki kardeş arasındaki savaşta Bilad-ı Şam meliki ve Berkyaruk’un değil de kendisinin tahta çıkmasını isteyen Tutuş’u destekledi) ancak Rey’deki savaşta öldürüldü. Oğlu Alaüddevle İzedüddin Ebu Kalicar II. Gerşasp, sultanlar Muhammed Tapar bin Malikşah ile Sancar’ın kızkardeşiyle evlendi ve Muhammed’in ordusunda Şii Fatımi yanlısı Arap Hille Mezyedilerine karşı Irak’ta savaştı. Bir süre sonra Sultan Mahmud bin Muhammed ondan şüphelenince valilikten alınarak hapsedildi. Fakat hapisten kaçarak 513/1119’da Sava’da Sancar’ı Mahmud ile savaşa teşvik ederek onun şiddetli bir taraftarı oldu.[36] Maḥmud ile çatışan Sancar’ın ordusunda savaştığı söylenen beş emirden biri bu Kürt Kakeweyhiydi; bundan sonra muhtemelen Yezd’e geri döndü.
Kakeweyhiler, II. Gerşasp’ın, 1141’de Qavan bozkırında Kara Hitay ile Sancar’ın yanında savaşta ölmesinin ardından tarihlerde nerdeyse anılmadılar. Ancak Selçuk sultanının özenle emanet ettiği II. Gerşasp’ın kızlarından biri, Türk Atabeg Rükneddin Sam ile evlendi. Böylece Kakeweyhilerin yönetimlerinin İlhanlılar dönemine kadar sürecek olan Atabeglerin bir sonraki soyu haline dönüştüğü söylenebilir.[37]
V. Minorsky’nin işaret ettiği gibi, 11. yüzyıl boyunca Türk baskısı altında kalan İran hanedanlarının daha batıya kaymalarına çok az ağıt yakılmıştır; yine de Büveyhilerin Rey ve Şiraz’daki sarayı, Kakeweyhilerin İsfahan’daki ve Ziyaridlerin Gürgan ve Taberistan’daki sarayları, el-Mutanebbi, İbn Sina ve El-Biruni gibi çeşitli dehalara barınak oldu. Bu Batılı benzeri tutumlar, bir dereceye kadar toprak sahibi sınıfların içinden yeşeren Tahiri ve Samani gibi hanedanları açık denebilecek bir şekilde tasvip eden, ama örneğin Seferiler, Büveyhiler ve Kakeweyhiler gibi Şiiliğe inanan ya da alışılmışın dışında kalan Roma şehir orta ve zengin tabaka pleb kökenlilere düşman olan dönemin Sünni Müslüman kaynaklarının tutumlarına yansıyordu. [38],[39] [Samani] Horasan’ı ve onun parlak başkenti Nişabur, Büveyhiler yönetimindeki Hemedan, Kakeweyhi Kürtleri yönetimindeki İsfahan, yoğun kültürel etkiye sahip merkezlerdi.[40]
Bosworth’a göre Başlangıçta bile Kakeweyhiler Deylem dağlarından gelen kaba barbarlar değildi. Örneğin Alaüddevle Muahmmed İbn Kakeweyh (Feramurz), İbn Sina’ya yanında koruma ve barınma vermişti. İbn Sina da, Farsça ilimler ansiklopedisi Danişnameyê Alaiye‘yi bu emir için yazdı. Büyük bilim adamı, patronuyla birlikte İsfahan’dan Hemedan’a yolculuk yaptığı bir sırada öldü. Daha sonraki Kakeweyhiler, sivil sanatları geliştirmek için gerekli boş zamanı buldular. Yezd’deki küçük sarayları canlı bir kültür merkezi haline geldi. Kirman tarihçisi Afdeleddin, Alaüddevle Ali’nin Horasan ve Irak’ın en seçkin adamlarını saraya ve Selçuklu şairi Müezzi’yi (ö. 1027) himayesine gelmeye teşvik ettiğini belirtir. Konu, Nizami Aruzi’nin Çahar Meqale‘daki bir anekdotunda işlenir.[41] Yezd’in yerel tarihi, Kakeweyhilerin ve oradaki zevcelerinin saraylarından, sulama çalışmalarından, medrese, xaneqa (hamala) ve vakıf gibi diğer hayır faaliyetlerinden çokça bahsetmektedir. Şehrin Büyük Çöl’e(Deştê Kevir/Deştê Kebir) yakınlığına rağmen, tarım gelişti, camiler, medreseler ve türbelerin yanı sıra dört kapılı kasaba için daha güçlü ve ince işlemeli duvarlar inşa edilerek kanallar kazıldı.[42]
Kakeweyhilerin başlangıçta göçebe bir çoban topluluğu olan Selçukluların şehir uygarlığıyla tanışıp kaynaşmalarında önemli rol oynadıkları belirtilir. “Esasında tarih sahnesine ilk çıktıkları dönemlerde Selçukluların şehir ve şehir hayatıyla çok da bir ilgileri yoktu. Önceleri el-Bundarî’nin ‘Selçuklular, esbab ve edevatları mükemmel, kuvvet ve servetleri yerinde olup kalabalıktırlar. Kimseye itaat etmezler ve şehirlere yanaşmazlardı. … Bunlar hayvanlarını otlatmak için çayırları takip ediyorlardı,”[43] şeklindeki ifadelerinden de anlaşılacağı üzere şehir kültüründen uzak göçebe bir hayat yaşıyorlardı. Şehir ve şehir yönetimiyle alakalı durumları 1038 yılına kadar bu minval üzere devam etti. Mezkûr tarihte Tuğrul Bey’in Nişabur’a girerek Şâdiyâh (Şâdyâh) mahalinde Sultan Mes‘ud’un tahtına oturup kentin vaziyeti ve nizamına dair aldığı bazı kararlar[44] Selçukluların bu konudaki ilk fiili icraat ve tecrübeleri olarak kabul edilebilir. Müteakiben Dandanakan Savaşı’yla bağımsız bir devlet hâline gelen Selçuklular, Ceyhun Nehri ve Gazne sınırlarından Anadolu ve Mısır hudutlarına kadar olan coğrafyada yeni bir siyasi teşekkül meydana getirdiler.
Hâkim oldukları bu tarihi coğrafyanın medeni birikimini de devralan Selçuklular, devlet teşkilatı ve onun bir parçası olan eyalet ve şehir yönetimi konularında da haleflerinin [Seleflerinin olmalı] sistem ve işleyişini benimsediler. Bu bağlamda egemen oldukları bölgelerde mevcut bulunan Abbasi, Büveyhî, Gazneli, Kâkûyî (Kakeweyhi) vb. devlet ve emîrliklerin bürokrasi ve eyalet-şehir yönetim sistemini kendi kurum ve idari kadrolarını oluşturmak adına muhafaza ettiler. Bunu sahip oldukları ananelerle mezcedip, zaman ve mekânın koşullarına bağlı olarak yenilediler.”[45]
Kakaweyhilerin ataları Hazar Denizi’nin güneyi ile Elbruz dağları arasındaki Deylem bölgesinde yaşarlarken geç dönemlere kadar Zerdüşti inanca bağlı kalarak diğer komşu halklar gibi Arap Müslüman fetihçilerine karşı direndiler. İslamı kabul ederlerken de Şii inancını tercih ettiler. Kakeweyhiler Şii inançlı bir Kürt devleti idi.
KAYNAKLAR
A. K. S. Lambton, “Yazd,” Encycklopedia of Islam, c. XI.
Aḥmad b. Ḥoseyn Kateb, Tarîxê Cedîdê Yezd, ed. İ. Afşar, Tehran, 1345/1966.
Anonim, Mücmeü’l al-tewarîx-, ed. M. T. Bahar, Tehran, 1318/1939.
Beyhaqi ed. Feyyaz.
C. E. Bosworth, (1968). “The Political and Dynastic History of the Iranian World (A.D. 1000–1217)”. Boyle, John Andrew (ed.). The Cambridge History of Iran, Volume 5: The Saljuq and Mongol Periods’un içinde. Cambridge: Cambridge University Yayınları.
Bundarî, el-1999.
C. Edmund Bosworth, “Dailamis in Central Iran: the Kakuyids of Jibal and Yazd,” Iran c. 8, 1970.
C. Edmund Bosworth, Kakuyids Dynasty, https://iranicaonline.org/articles/kuyids-dynasty.
Cafer b. Moḥammad Caferî, Tarîxê Yazd, ed. İ. Afşar, Tehran, 1338/1960.
C. Edmund Bosworth, Atabekan-e Yazd and The last decenies of the Yazd Kakuyids; “Dailamis”,
G. C. Miles, “The Coinage of the Kakwayhid Dynasty,” Iraq c. 5, 1938.
Heribert Busse, Professor, Iran under the Buyids, Christian Albrechts University, Kiel. The Cambridge History of İran, Volume 4 The Period from the Arab invasion to The Saljouks, edited by R. N. FRYE Professor of Iranian, Harvard University
Idem, “Kakuyids,” Encyclopaedia of İslam, v. IV.
Idem, The New Islamic Dynasties, a Chronological and Genealogical Manual, Edinburgh, 1996.
İbn Esir, İslam Tarihii Ell Kâmil fit-Tarih, c. IX, Türkçeye çeviri Bahar Yayınları, İstanbul, 1991,
Keleş, Nevzat, “Büyük Selçuklular Devrinde Şehirlerin İdaresi”, MSGSÜ Sosyal Bilimler Dergisi içinde, s. 293, Cilt 3 Sayı 20/ Güz 2019, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi dergisi.
Louis Gardet, Collège Philosophique et Théologique,Toulouse,The Cambridge History of Islam, V. 2B, Edited by P. M. HOLT Professor of Arab History in the University of London, Ann K. S. LAMBTON Emeritus Professor of Persian in the University of London, Bernard LEWIS Institute for Advanced Study, Princeton Cambridge Universty Press, Cambridge Histories Online, Cambridge University Press, 2008
M. Nazim, The Life and Times of Sulṭan Maḥmud of Ghazna, Cambridge, 1931. March 29, 2006
Madelung, Wilferd Ferdinand (1975). “The Minor Dynasties of Norhern Iran”. Frye, R.N. (ed.). The Cambridge History of Iran, The Period From the Arab invation to the Seljuks. Volym 4. 2. pub. 2008: Cambridge universitetarpress.
Margaretha T. Heemskerk , Suffering in the Mu’tazilite Theology: Abd al-Jabbar’s Teaching on Pain and Divine Justice, Islamic Philosophy, Theology, and Science: Texts and Studies (Leiden: E. J. Brill, 2000) sayfa 54.
G. C. Miles, “The Coinage of the Kakwayhid Dynasty,” Iraq 5, 1938.
Mofazzal Mafarroqi, Kitabê Mehasinê Esfehan, ed. Celaleddin Tehranî, Tehran, 1312/1933; daha sonraki Farsça tercüme Ḥoseyn Avi, Tercümeyî Mehasinê İsfehan, ed. A. Eqbal, Tehran, 1328/1949.
Moḥammad Mofid Baqi, Camiʿê Mofidi, ed. I. Afşar, Tehran, 1340-42/1961-63.
Nezami ʿAruzi Semerqendî, Çahar Meqale, ed. M. Qazvini, Leiden ve London, 1910. Rev. tercüme E. G. Browne, London, 1921, s. 46-48, 92-93.
Prof Heribert Busse,”The Period From the Arab invation to the Seljuks”, The Cambridege History of Iran, cilt 4, s. 304, Christian Albrechts University, Kiel.
Prof Heribert Busse,”The Period From the Arab invation to the Seljuks”, The Cambridege History of Iran, Volum 4, Christian Albrechts University, Kiel.
Tarixê Cedidê Yezd.
V. Minorsky, Review of Spuler’s Iran in Early Islamic Period, Gottingische Gelebrte Antigen, cilt CCVII (1953).
A Mirror For The Princes, The Qabus Nama by Kai Kaus ibn İskandar, Prince of Gurgan, Translaited from th Persian by Rouben Levy, New York.
[1]Prof Heribert Busse,”The Period From the Arab invation to the Seljuks”, The Cambridege History of Iran, cilt 4, s. 304, Christian Albrechts University, Kiel.
[2] Louis Gardet, Collège Philosophique et Théologique,Toulouse “Islamic society and civilization; religion and culture”. The Cambridge History of Islam, V. 2B, Islamıc Society and civilization, s. 570. Edited by P. M. HOLT Professor of Arab History in the University of London, Ann K. S. LAMBTON Emeritus Professor of Persian in the University of London, Bernard LEWIS Institute for Advancæd Study, Princeton CAMBRIDGE UNIVERSITY Press, Cambridge Histories Online, Cambridge University Press, 2008
[3] Seyyide Şirin ile Rustem bin Marzuban bin Duşmanziyar kardeş idiler. İkisi de Marzuban bin Düşmanziyar’ın çocuklarıydı. Böylece İbni Kakeweyh Seyyide Şirin’in kardeşinin oğlu oluyordu.
[4] Prof Heribert Busse,”The Period From the Arab invation to the Seljuks”, The Cambridege History of Iran, Volum 4, s. 294, Christian Albrechts University, Kiel.
[5] Margaretha T. Heemskerk , Suffering in the Mu’tazilite Theology: Abd al-Jabbar’s Teaching on Pain and Divine Justice, Islamic Philosophy, Theology, and Science: Texts and Studies (Leiden: E. J. Brill, 2000) sayfa 54.
[6] Madelung, Wilferd Ferdinand (1975). “The Minor Dynasties of Norhern Iran”. Frye, R.N. (ed.). The Cambridege History of Iran, The Period From the Arab invation to the Seljuks . s. 198–249. Volym 4. 2. pub. 2008: Cambridge universitetarpress.
[7] Taberistan emirleri Ziyari hanedanı soyundan gelen Keykawus, 1021’de doğdu. İskender’in oğlu, Emir Qabus’un torundur. 11. yüzyıl ortalarında ömrünün önemli bir bölümünü İslam dünyasında seyahat etmekle geçirdi, sekiz yıl Gazne’de kaldı, Gazneli Mahmud’un kızıyla evlendi. Bu evlilikten oğlu Gilanşah doğdu. Sonra Mekke’ye hacca gitti. Dönüşte Arran’da Gence’nin Kürt Şeddadi emiri Ebu’l Esvar (Ebu Suwar) Şavur’un diwanında uzun süre kaldı, arkadaşlık etti, emirle birlikte Bizans, Gurcistan ve Ermenia’ya karşı savaşlara katıldı, Ani’nin kuşatılması sırasında yanındaydı. 1050’de Taberistan emiri Enuşirewan ölünce, yerine geçmek üzere memleketi Taberistan’a gitti. Keykawus 1087’de öldü. Keykawus’un, oğlu Gilanşah’a öğütleri içeren Kawusname adlı eseri dünyaca tanınan ve dönemin İslam yönetici hanedan geleneklerini, davranış kurallarını ve ahlaki değerlerini tanımamızı sağlayan tanım, tasvir ve öğütlerle doludur. Keykawus, ailesinin Kakeweyhilerle akraba olduğunu da belirtir. (A Mirror For The Princes, The Qabus Nama by Kai Kaus,ibn İskandar, Prince of Gurgan, Translaited from th Persian by Rouben Levy, New York.)
[8] C. Edmund Bosworth (1968). “The Political and Dynastic History of the Iranian World (A.D. 1000–1217)”. Boyle, John Andrew (ed.). The Cambridge History of Iran, Volume 5: The Saljuq and Mongol Periods’un içinde. Cambridge: Cambridge University Yayınları.
[9] Muhtemelen el Marzuban’ın kardeşi olan III. Şarwin.
[10] Her iki oğul da ilk başta kendilerini şahinşah (emirül ümera, mirimiran) olarak ilan ettiler, ancak 1009/10’da Fars ve Irak’ı kontrol eden akrabaları Büveyhi Bahaüddevle’nin otoritesini kabullenip bu lakabı terkettiler.
[11] Prof Heribert Busse, “The Period From the Arab invation to the Seljuks”, The Cambridege Hisyory of Iran, Volum 4, s. 293-294, Christian Albrechts University, Kiel.
[12] İbn Esir, Türkçe çeviri cilt 9, sayfa 169’da “Asıl adı Ebu Cafer bin Düşmenziyar olup Mecdüddevle’nin annesinin (Seyide’nin) dayısı olduğundan kendisine Kakeveyh denilmiştir. Kakeveyh Farsça ‘dayı’ demektir. Mecdüddevle bin Fahrüddevle’nin annesi [Seyide Şirin] onu İsfahan’a vali tayin etmiş, ancak onun annesinden ayrılan Ebu Cafer’in [İbn Kakeweyh’in] durumu bozulmuştu. Bu yüzden [Seyyide] Melik Bahaüddevle’nin yanına gitti ve bir süre orada kaldı, daha sonra Mecdüddevle’nin validesi/ Seyide tekrar oğlunun yanına Rey’e döndü, bunun üzerine Ebu Cafer kaçıp onun yanına gitti, Valide Hatun da onu tekrar İsfahan’a vali tayin etti. Bundan sonra İsfahan’da iyice yerleşti ve şanı şöhreti iyice arttı.” diye yazar.
[13] C. E. Bosworth, (1968). “The Political and Dynastic History of the Iranian World (A.D. 1000–1217)”. Boyle, John Andrew (ed.). The Cambridge History of Iran, Volume 5: The Saljuq and Mongol Periods’un içinde. Cambridge: Cambridge University Yayınları. s. 37-38
[14] Zaten kızı Seyyide Şirin, Büveyh emiri Fahrüddevle ile evlendi. O da kocasının ölümünden sonra küçük yaştaki oğullarının vasisi olarak tahta oturduğunda kardeşinin oğlu İbn Kakeweyh’i İsfahan’da vali olarak atadı. Vali bağımsızlığını ilan ettiğinde Isfahan’ı başkenti yaptı. Bosworth, C. E. (1968). “The Political and Dynastic History of the Iranian World (A.D. 1000–1217)”. Boyle, John Andrew (ed.). The Cambridge History of Iran, Volume 5: The Saljuq and Mongol Periods’un içinde. Cambridge: Cambridge University Yayınları. s. 37-38.
[15] Bu Türk kölelerini, Selçuklu Türkmenlerden ayırmak lazım. Köle asker ve bürokratlar, Maveraünnehir ve Orta Asya bölgelerinde, bugün Türk dediğimiz ama müslümanlaşmamış topluluklardan devşirilen ve emirlerinin ordularını kendi halklarının erlerinden oluşturdukları Kürtler, Arap Hamdaniler, Ukayliler ve Mirdasiler gibi devletler hariç, Müslüman emirlik ve hanedan ordusunda ve bizzat Abbbasi halifesi bürokrasisi ve ordusunda görevlendirilen memlük denen köle askerler.
[16] İbn Esir, İslam Tarihi El Kâmil fit-Tarih, c. IX, Türkçeye çeviri Bahar Yayınları, İstanbul, 1991, s. 257-258.
[17] İbn Esir, a. g. e. s. 305-306.
[18] Bunlar bir zaman Tebriz, Urmiye ve Hakkâri dolaylarında Rewadilere saldıran ama hezimete uğratılarak darmadağan edilen Türkmenlerin iki kolunun doğuya, Rey’e, ardından güneydeki Irak bölgesine gelen, Tuğrul ve Çağrı Beylere muhalif olan Türkmenlerdi. Reisleri, Kutalmış’ın babası İsrail (Arslan) bin Selçuk zamanında Gazneli Sultan Mahmud tarafından Hindistan’daki bir kaleye hapsedilmiş, kardeşi oğulları Tuğrul ve Çağrı ona sahip çıkmadıkları için zindanda ölmüştü.
[19] Bosworth, C. E. (1968). “The Political and Dynastic History of the Iranian World (A.D. 1000–1217)”. Boyle, John Andrew (ed.). The Cambridge History of Iran, Volume 5: The Saljuq and Mongol Periods’un içinde. Cambridge: Cambridge University Yayınları, s. 37-38.
[20] İbn Esir, a. g. e. s. 358-360, 369-370.
[21] Bosworth, C. E. (1968). “The Political and Dynastic History of the Iranian World (A.D. 1000–1217)”. Boyle, John Andrew (ed.). The Cambridge History of Iran, Volume 5: The Saljuq and Mongol Periods’un içinde. Cambridge: Cambridge University Yayınları, s. 37-38
[22] İbn Esir, a. g. e. s. 313-319.
[23] Bosworth, C. E. (1968). “The Political and Dynastic History of the Iranian World (A.D. 1000–1217)”. Boyle, John Andrew (ed.). The Cambridge History of Iran, Volume 5: The Saljuq and Mongol Periods’un içinde. Cambridge: Cambridge University Yayınları. s. 37-38
[24] İbn Esir, a. g. e. s. 495-497.
[25] Bosworth, C. E. (1968). “The Political and Dynastic History of the Iranian World (A.D. 1000–1217)”. Boyle, John Andrew (ed.). The Cambridge History of Iran, Volume 5: The Saljuq and Mongol Periods’un içinde. Cambridge: Cambridge University Yayınları, s. 37-38
[26] G. C. Miles, “The Coinage of the Kakwayhid Dynasty,” Irak, s. 97-99, 102.
[27] Beyhaqi ed. Feyyaz, s. 842-43. akt C. E. Bosworth
[28] İbrahim Yınal, Tuğrul ve Çağrı’nın anne bir baba ayrı üvey kardeşleri idi. Tuğrul’la Çağrı’ının babaları Mikail ölünce Selçuk Bey annelerini Mikail’in kardeşi Yusuf ile evlendirdi ve İbrahim Yınal bu ortak anneden doğdu. Tuğrul ile Çağrı ta başından beri bu evliliği ve ondan doğma kardeşleri İbrahim Yınal’ı sevmediler, her iki taraf da yaşamları boyunca, hatta beraber oldukları dönemde bile mesafeli durdular.
[29] İbn Esir, a. g. e. s. 470-475
[30] İbn Esir, a. g. e. s. 491, 513 v d..
[31] G. C. Miles, “The Coinage of the Kakwayhid Dynasty,” Irak,
[32] İbn Esir, a. g. e. s. 467 ve d.
[33] İbn Esir, a. g. e. s. 495-497.
[34] Bosworth, C. E. (1968). “The Political and Dynastic History of the Iranian World (A.D. 1000–1217)”. Boyle, John Andrew (ed.). The Cambridge History of Iran, Volume 5: The Saljuq and Mongol Periods’un içinde. Cambridge: Cambridge University Yayınları.
[35] G. C. Miles, “The Coinage of the Kakwayhid Dynasty,” Irak,
[36] Bosworth, C. E. (1968). “The Political and Dynastic History of the Iranian World (A.D. 1000–1217)”. Boyle, John Andrew (ed.). The Cambridge History of Iran, Volume 5: The Saljuq and Mongol Periods’un içinde. Cambridge: Cambridge University Yayınları. s. 37-38
[37] S. C. Fairbanks, Atabakan-e Yazd ve C. E. Bosworth,The Last Decenies of Yezd Kakuyids, “Dailamis”, s. 84-92.
[38] Bakınız V. Minorsky, Review of Spuler’s Iran in Early İslamic Period, Gottingische Gelehrte Antigen, cilt. CCVII (1953), s. 192-7.
[39] Bosworth, C. E. (1968). “The Political and Dynastic History of the Iranian World (A.D. 1000–1217)”. Boyle, John Andrew (ed.). The Cambridge History of Iran, Volume 5: The Saljuq and Mongol Periods’un içinde. Cambridge: Cambridge University Yayınları. s. 9.
[40] The Cambridge History of İslam, Islamic Society and civilization, edited by P. M. Holt sayfa 570).
[41] Bosworth, “Dailamis,” s. 81, 86-87.
[42] A.g.e., s. 89-94, Tarih-e Cadid-e Yazd’dan alıntı yaparak.
[43] el-Bundarî, 1999, s. 2, Aktaran Nevzat Keleş.
[44] Beyhakî, 2019, ss. 516-521; İbnü’l-Esîr, IX, 1989, s. 367; er-Râvendî, I, 1999, s. 95; Özgüdenli, 2013, s. 78; Piyadeoğlu, 2015, s. 382; aktaran Nevzat Keleş.
[45] Nevzat Keleş, “Büyük Selçuklular Devrinde Şehirlerin İdaresi”, MSGSÜ Sosyal Bilimler Dergisi içinde, s. 293, Cilt 3 Sayı 20 / Güz 2019, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi dergisi.