Evindar Tekin Rûpela Nû adına PAK Genel Başkanı Mustafa Özçelik ile görüştü, son gelişmeler ile ilgili görüşlerini sordu.
Rûpela Nû: Sayın Özçelik, Ekim ayında yaptığınız 1. Olağan Kongreniz, Kürdistan halkının büyük bir teveccüh gösterdiği 25 Eylül Bağımsızlık Referandumu ve Kerkük'ün işgalinin tam da sonrasına denk geldi.
Gerek Kongre'nizde, gerekse de Parti Meclisi toplantınızda doğal olarak bu konuyu etraflı bir şekilde görüştünüz. Takdir edersiniz ki, 25 Eylül ile 16 Ekim 2017 arasında tarihsel önemde gelişmeler yaşandı fakat ne yazık ki Kürdistan kamuoyu bütün bu olan bitenler konusunda yeterli düzeyde aydınlatılmış değil.
Parti olarak Kuzey Kürdistan'da yürütülen Referandumu destekleme kampanyasında etkin olarak rol aldınız. Bağımsızlık Referandumu'nu destekleyen bir parti olarak yaşananlar hakkında bilgi sahibi olduğunuzu varsayarak bütün bu süreci ve genel olarak Kürt ve Kürdistan meselesini sizinle kısaca da olsa görüşmek istiyoruz.
Kamuoyunun en çok merak ettiği soruyla başlamak istiyoruz: Referandum öncesi ve sonrası, Güney'de neler oldu?
M. Özçelik: Haklısınız, çok kısa bir süre içinde tarihsel önemde olaylar yaşadık. Yaşadık derken geride bıraktığımız bir süreçten söz etmiyorum, sonuçları itibariyle hala devam eden organize ve uzun vadeli bir saldırıdan söz ediyorum.
Güney Kürdistan'da yaşananlar yalnız Referandum sonucu ortaya çıkan Kerkük halkının %80'lik, Kürdistan halkının %93'lük meşru, demokratik iradesine karşı bir saldırı değildir. Aynı zamanda 1991 ve 2003'ten bu yana elde edilen tüm kazanımların da ortadan kaldırılmasını hedefleyen kapsamlı bir saldırıdır. Bu saldırı Bağdat ve İran'ın ortak saldırısıdır.Türkiye, çok boyutlu destek vermiştir. ABD ve İngiltere saldırıdan haberdardılar, göz yumdular.Elbette ki temel bir faktör de iç ihanettir, yıllardır yaşanan yanlışlık, hata ve eksikliklerdir.
Bağdat Yöneticileri Pirdê (Altınköprü) saldırısı ile Hewlêr ve Kürdistan Parlamentosu'nu işgal etmeyi planlanlamışlardı. Kerkük işgalinden sonra, Bağdat Hükümeti Güney Kürdistan şehirlerini önce ''Kuzey Irak şehirleri'' olarak tarif etti , daha sonra Kürdistan Bölge Hükümetini ''Kürdistan İlleri Hükümeti''olarak tarif etmeye başladı. Ayrıca zaten Kürdistan Bölgesinin %17 olan ve verilmeyen bütçe payı %12,67'ye indirildi . Bu vb. birçok gösterge aslında ana hedefin federe Kürdistan'ın ortadan kaldırılması olduğunu göstermektedir. Ve açıktır ki, Referandum ertelenseydi de Bağdat ve İran bu saldırı planlarını yine uygulamaya koyacaklardı.
PAK olarak ''Referandum halkın iradesine başvurmanın en demokratik ve meşru yoludur '' diyerek, Güney Kürdistan'daki referandumu da, %93'lük bağımsızlık iradesini de destekledik; ve bugün de destekliyor, doğru görüyoruz.
Bizce Kürdistan halkı ''Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olmuştur'' sözü bizim yaşadıklarımızı tarif etmiyor.Ve böylesi bir tespit sorunun gerçek boyutlarını görmemize engel olur, bizleri yanlış yerlere götürür. İşgalci güçler güpegündüz, evimize saldırmış, evin içinden de yardım alarak, evimizdeki pirincimizi gasp etmişlerdir. Evdeki bulguru vermemek için de direniyoruz. Ama hiç kimsenin ne bulgurumuza ne de pirincimize sahip olmamızı engelleyemeyeceğini zaman net bir şekilde gösterecektir.
Rûpela Nû: Parti Meclisi sonuç bildirinizde, Güney Kürdistan’da Referandum sonrası yaşanan kırılmanın iç dinamiklerinin tarafsız ve bilimsel bir metodla incelenip araştırılmasından bahsediyorsunuz. Peki gözlemleriniz, duyumlarınız çerçevesinde, olanlar ve bundan sonraki süreçte olması gerekenler nelerdir?
M. Özçelik: Evet, Referandum ve sonuçları nasıl ki coşkumuzu, umutlarımızı, ulusal hissiyatımızı, davaya olan inancımızı pozitif yönde zirveye taşıdıysa Kerkük'ün işgali de tüm Kürtleri derin bir üzüntüye sürüklemiştir. Elbette ki bu sürecin muhasebesi kapsamlı bir şekilde yapılmalıdır.Bu travma, bu trajedi hasır altı edilmemelidir. Ama hızla toparlanmak lazım. Eleştiri, yakınma, kırılma düzeyimiz ne olursa olsun; bugün yaralarımızı sarmak için, mevcut kazanımlara sahip çıkmak için, yapılması gereken ilk iş pêşmergenin ortak duruşunu, halkımızın birliğini ve siyasal partilerin ulusal ittifaklarını desteklemektir.
Güney Kürdistan'ın %48'i tekrar Bağdat'ın işgali altına girmiştir. İç birliği sağlamaya dönük sabırlı bir stratejiyle, bir yandan mevcut kazanımların korunması için güçlü bir irade gösterilmeli, öte yandan da Kürdistan'ın kalbi Kerkük ve diğer bölgelerin işgalden kurtarılması ve Referandum'da ortaya çıkan bağımsızlık iradesinin uygulanması için hazırlık yapılmalıdır.
Sayın Mesud Barzani, Sayın Kosret Resul ve birçok Kürdistanlı yöneticinin yapmış oldukları açıklamalar bizlere şunu gösteriyor: Büyük bir iç çatışmaya ve Güney'in ikiye bölünmesine yol açmamak için Haşdi Şahbi ile birlikte davranmayan pêşmerge gücü Kerkük'ten geçici bir şekilde geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu can alıcı hassasiyeti görerek önyargısız bir şekilde yaşananları değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Çünkü olay çok boyutludur.
Ama henüz cevabını bulmamış birçok sorunun da varlığına dikkat çekmek gerekir. Sular duruldukça, Sayın Mesud Barzani ve diğer yetkililerin bu sorulara açıklık getireceklerini düşünüyorum.
Hiçbir şey olmamış gibi davranılamaz. Birçok uygulama, siyasal strateji ve ilişki yeniden masaya yatırılmalıdır.
Ama içerde iç kavgayı körükleyecek tutumlardan sakınılmalıdır. ABD ve İngiltere'nin Kerkük'ün işgaline göz yummalarından hareketle, bu ülkelere düşmanlık gibi bir tutuma gidilmemelidir. Kürtler için bin dost az, bir düşman fazladır.
Referandum sonuçlarını yok saymak ya da iptal etmek hiçbir mahkemenin, parlamentonun, hükümetin ya da liderin yetkisinde değildir. Tüm dünya Kürtlerinin bu iradeye sahip çıkmalarını ulusal bir görev olarak değerlendiriyoruz. Bu saldırının sebebi referandum değildir.Mevcut koşullarda Referandum iradesinin uygulanması bir süre dondurulabilir ama yok sayılamaz.
Rûpela Nû: Kerkük'te yaşanan trajediden sonra Güney Kürdistan’da ulusal çıkarlar temelinde birlikte hareketin gerekleri yeterince yerine getiriliyor mu? Bu anlamda Başbakan Neçirvan Barzani ve Yardımcısı Kubat Talabani'nin iç ittifağı oluşturmaya yönelik girişimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
M. Özçelik: Kerkük işgalinin kendisi, uluslaşma, ulusal bilinç ve ulusal-devletsel kurumları yaratmada ne düzeyde olduğumuzun dışa vurumudur aslında.
Bir yönüyle devletleşme kıstasları açısından birçok dünya devletinden daha önde olmak; diğer yönüyle bütün bu kazanımları ortadan kaldırabilecek ''pimi çekilmiş bir bomba'' ile yaşamak gerçekliği ile karşı karşıyayız.
Sayın Neçirvan Barzani ve Sayın Kubat Talabani’nin iç birliği oluşturmaya yönelik girişimleri değerlidir, olması gereken de budur. Tüm siyasi partilerin mutlaka bir ulusal mutabakat sağlamaları Bağdat'a karşı kazanımları korumada yaşamsal önem arz etmektedir.Burada özellikle YNK açısından zor ve sorunlu bir gerçeklik sözkonusudur. ''Sayın Mam Celal Talabani yaşasaydı, sağlığı yerinde olsaydı bu travma yaşanmazdı'' yönündeki güçlü kanaate ben de katılıyorum. Ama sayın Mesud Barzani ve YNK yöneticilerinin iç çatışmaya yol vermeden, sabır ve dirayetle bu yaraya bir çözüm geliştirmeleri tarihsel bir sorumluluktur.
Rûpela Nû: PAK Parti Meclisi olarak yayınladığınız sonuç bildirisinde, Türkiye’nin Kürt sorununa ilişkin şiddet yanlısı siyasetini eleştiriyorsunuz. Soçi üçlüsü ve Afrin gündemini de göz önünde bulundurarak TC.nin bu siyasetini reelde daha ne kadar sürdürebileceğini düşünüyorsunuz?
M. Özçelik: Türkiye Devleti,bir yandan Kuzey Kürdistan'da şiddet siyaseti ile çözümsüzlüğü derinleştirirken, bir yandan da ''Kürt anasını görmesin!'' yaklaşımıyla, Kürtlerin dünyanın hiçbir yerinde hiçbir kazanım elde etmemeleri saplantısıyla hareket etmektedir.
Türkiye Devleti Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan ''Kuzey Irak'ta yapılan hatanın Kuzey Suriye'de tekrarlanmasına izin vermeyeceğiz'' söylemini, Bağımsızlık referandumu sürecinde ve sonrasında, ''Kuzey Irak'ta yapılan hatayı nasıl düzeltirim'' saikiyle hem referanduma karşı sert bir tutum aldı hem de Güney'deki Federasyon dahil tüm kazanımları ortadan kaldırmak için Bağdat'a sınırsız destek sundu.
Türkiye Devleti, bugün Rojava Kürdistanı'nda Kürdistan'ın toprak birliğinin ve siyasi bir statünün oluşmasını engellemeyi siyasetinin temeli haline getirmiş. Rusya, İran ve Esad ile geliştirdiği ilişkilerin tümünde Türkiye'nin ana hedefi Rojava'daki kazanımları ortadan kaldırmak ve Kürtlerin statü kazanmalarına engel olmaktır.
Hem içerde hem dışarıda izlenen Kürt karşıtı siyaset elbette ki çözümsüz ve çıkmaz sokağa saplanacak bir siyasettir. Türkiye bu siyasetten vazgeçmelidir. Ama devletlerin izlemiş oldukları siyasetlerin illa ki reel parametreler üzerinden yürütülmesi gibi bir şart da yoktur. Çoğu kez dar ve günübirlik çıkarların körelttiği bir ruh haliyle devletler saldırgan bir hal alabiliyorlar.
Açıkçası Türkiye pusulasını şaşırmış durumdadır. Bu siyasetin 2019 Seçimlerinde duvara toslaması ihtimali çok yüksek.
Rûpela Nû: Özellikle Referandumda tonu artan ‘Ulusal Kongre’ taleplerine yönelik, Parti olarak şartların henüz uygun olmadığı görüşündesiniz. Biraz açıklar mısınız? Ulusal Kongre önündeki engeller nelerdir, önerileriniz nelerdir?
M.Özçelik: Hem Kongremizde hem de Parti Meclisi toplantımızda bu konuyu ele aldık. Bugünkü atmosferde ''Ulusal Kongre''nin şartlarının olmadığı sonucuna vardık.
Ulusal Kongre, ulusal-demokratik prensipler üzerinde inşa edilir. Bu prensipleri özetlemek gerekirse;
1-Kürt milletinin ve Kürdistan'ın varlığını ve Kürdistan bayrağını kabul etmek
2-Kürdistan'ın her parçası için siyasi bir statüyü savunmak.
3- Kürdistan'da toplumun tüm siyasal , etnik, dinsel , mezhepsel kesimlerinin birbirlerinin varlığına ve haklarına saygıyı esas almak ve düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü temel bir prensip olarak benimsemek.
4-Kürdistan'ın herhangi bir parçasındaki kazanımları sahiplenmek ve koruyup geliştirmek.
Ulusal Kongre'nin dayanacağı temel perspektif bizce bunlar olmalıdır.
Şimdi sormak lazım, PYD, Hewler ve Dihok Mutabakatlarını yok saymaktadır. ''Ulusal Kongre''nin bir bileşeni olan ENKS ve diğer Kürt partilerinin faaliyetlerini engellemektedir. Bu partilerin yönetici ve üyelerini gözaltına almaktadır. Bütün bunlar yapılıyorken ''Ulusal Kongre''yi nasıl gerçekleştireceksiniz?
Güney Kürdistan'da PDK, Goran ve YNK arasındaki sorunlar bu olumsuzluklarıyla varlığını sürdürürken ''Ulusal Kongre''yi nasıl gerçekleştireceksiniz?
Kimi Kürt partilerinin Kürdistan'ın herhangi bir parçasını eğemenliğinde bulunduran devletlerle dönem dönem özgürlük davasına zarar veren boyutlara varan ilişkileri sürerken, ''Ulusal Kongre''yi nasıl gerçekleştireceksiniz?
Özellikle PKK çevrelerinin dile getirdikleri ''Ulus devlet dönemi geçmiştir'', ''Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Ulus, Ortak Vatan'' anlayışı ile ''Ulusal Kongre''nin temel prensiplerini nasıl bağdaştırabiliriz?
Biz bütün bu faktörleri gözönünde bulundurarak, bugün bu prensiplere dayalı bir ''Ulusal Kongre''nin zemini yoktur diyoruz. Bu nedenle de ''Ulusal Kongre''yerine, Kürdistan'ın her bir parçasında ulusal demokratik işbirliği ve ittifakların oluşturulmasını ve tüm parçalar arasında da ''Ulusal Demokratik Koordinasyon''un geliştirilmesini öneriyoruz.Bu yolun daha makul ve uygulanabilir olduğunu düşünüyoruz.
Rûpela Nû: Kürdistani diğer partilerle 2019 seçimlerine tek parti çatısı altında girmek gibi bir hedefiniz var mı? Bu yöndeki çabalarınız nelerdir? Diğer partilerin bu konuda herhangi bir çabası veya niyeti var mıdır?
M. Özçelik: 2019 Seçimleri ile ilgili olarak PAK hem kendi bünyesinde şimdiden sorunu tartışmaya açmış, hem de işbirliği çalışmasını yürüttüğümüz parti ve hareketler ile de bu gündem ile özgün bir diyalog süreci başlatmış bulunuyoruz.
Şu anda diğer Kürdistani partilerle bir ortak ''Seçim Partisi'' oluşturmak gibi somutlaşmış bir kararımız yok. Başlangıç noktamız halkımızın özgürlük mücadelesine hizmet edecek bir anlayışla hareket etmektir. Bu anlamda olabilecek en geniş ulusal demokratik potansiyeli kapsamayı hedefleyen bir yaklaşımla bütün seçenekleri masaya yatırıp değerlendirmeye almak istiyoruz. Sadece PAK olarak değil, diğer partilerle ortak bir akıl oluşturmaya çalışacağız.
Rûpela Nû: Son olarak, son zamanlarda Başûr’da yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Kerkük, Tuzhurmatu gibi bölgelerde yer yer baş gösteren gönüllü milis direnişleri, ABD’nin bölgede askeri varlığını arttırması, hükümetin çözüm çabaları, Mesut Barzani’nin açıklamaları ve Fuat Masum’un Erbil-Süleymaniye ziyaretleri, uluslararası platformlardan gelen ve daha çok Kürt yanlısı görünen açıklamaları vs.?
M. Özçelik: Güney Kürdistan'da geçicibir geri çekilme söz konusu. Elbette ki süreç henüz bütün boyutlarıyla netleşmiş değildir. ABD'nin Kürdistan'a biraz balans ayarı çektiği ama bunun daha da ileriye götürülmeyeceği,''Güçlü Irak içinde Güçlü Kürdistan''dan yana bir tutum sergileyeceği görülmektedir.Bu da mevcut Irak Anayasası çerçevesinde olacak. Amerika'nın Bağdat seçimlerinde Abadi'nin kazanmasına endeksli bir plan yürüttüğü görülmektedir. Kerkük de bu planın kurbanlarından biridir.
Sayın Mesud Barzani, referandumun ve bağımsızlık iradesinin meşruluğunu ısrarla dile getiriyor. Tabii ki Kürdistan Hükümeti'nin hem Bağdat ile diyaloglarını hem de Kürdistan'daki iç birliğin sağlanması niyetiyle ortaya konan girişimleri sayın Mesud Barzani'nin bu söylemlerini tamamlayan bir yaklaşımla değerlendirmek lazım. Fuad Mahsum'un Erbil, Süleymaniye, Kerkük ziyaretlerinde dikkat çeken en önemli nokta ''140. Madde'nin uygulanacağı''na dair açıklamasıydı. Ama açıktır ki Sayın Mesud Barzani'nin de dile getirdiği gibi, Bağdat ile gerçek bir ortaklığın zemini kalmamıştır. Zorunlu bir ilişki sözkonusudur. Kerkük, Tuzhurmatu'da sözünü ettiğiniz milis eylemleri ile ilgili elimizde sağlıklı bir bilgi yok.
ABD ve birçok devlet şimdilik Kürtleri çekmek istedikleri noktaya çektikleri için, mevcudun korunmasına yönelik olumlu açıklamalarda bulunmaktadırlar. Elbette ki bu da mevcut kan kaybının durdurulması anlamında olumludur.
Bütün bu gelişmeler bir kez daha iç birliğin önemini öne çıkarmıştır. Kerkük'te eğer bütün pêşmerge gücü hep birlikte direnmiş olsaydı sonuç bu olmayacaktı ve belki de saldırı püskürtüldüğünde bağımsızlık da ilan edilirdi.
Kerkük işgali tarihsel bir trajedinin yeniden nüksetmesinin sonucudur.
Rûpela Nû: Cevaplarınız için teşekkür ederiz Sayın Başkan. Başarılar diliyoruz.
M.Özçelik: Bana bu fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ediyorum. Başarılar.