Başkanlık sisteminin çıkmaza girmesi, toplumda yükselen hoşnutsuzluk giderek artmaktadır.
AKP’nin gelecek seçimlerde iktidarını kaybetme riski, seçim siyasetine bir canlılık ve gündem oluşturuyor . Başını CHP nin çektiği muhalefetin ise kazanamama endişesi ile en az iktidar partisi kadar sıkıntılı görünmektedir.
Kürt oylarını kaptırmamak için iktidar ve muhalefet yeni bir seçim stratejisi ile oy avcılığı yapmaktadırlar. Bunların samimiyetlerini belirleyecek olanın bizim kendi aramızda ortak bir program etrafındaki birleşmemiz ile mümkündür. Aksi takdirde sadece bir seçim oyunu, cumhuriyet tarihi boyunca Kürde yapılan bir aldatma yeni bir kazık olacaktır.
Erdoğan’ın tek taraflı olarak çözüm sürecindeki olumsuzluğu PKK ve HDP’ye yüklemesine karşı, onlarda AKP ve Devleti suçlanmaktadır. Anlaşılan iki tarafta, tek adam diktası ve aynı merkez tarafından yönetilmektedir.
Özellikle “hendek” savaşı döneminde, Kürt siyasetine yerleştirilmiş ajanların Kürt tarafına büyük can ve mal kaybı verdirdigi gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Öldürülen binlerce gencin, muhasebesi yapılmadan, sadece gazete ve tv programında, “yanlış yaptık” demeklen geçiştirilemez. Ölen binlerce gencimiz ve yıkılan yerleşim yerlerimiz, terk edip batıya gidip yerleşen nüfusumuza bu kötülüğü yapan yöneticiler ceza almadan yollarına devam edemezler.
PKK’nin bu anti- Kürt sürecine rağmen, halen içindeki ve dışındaki Türk sol örgütlerin onlara destek vermeleri büyük bir aymazlıktır.
Hendek siyasetinin sorumluları, PKK ve HDP saflarında terfi alarak mevkilerini sağlama almışlardır.
Bugünde de aynı pervasız anlayış gençlerimizi devletin metal dişlerine kurbanlık kuzu gibi atmaktadır..
Kürdistan’da yurtsever dalgayı öldüren PKK'nin, bu yanlış gidişatına karşı koyan az sayıda da olsa “Deli Dumrullar “ bulunmaktadır...
Büyük kitleler halen onları umut kabul ederek arkalarında çaresizce gitmektedirler.
Geçen gün CHP nin Güney Kürdistan ziyareti sonrası, Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorunu mahatabı Meclis ve HDP'dir. Açıklamasından sonra, eski HDP Eş Başkan S. Temelli, hızını alamayarak, arkadaşlarına danışma gereği duymadan buna karşı çıkmış muhatabın Öcalan olduğunu söylemişti. Ancak S. Demirtaş ve Ahmet Türk'ün müdahalesi ile bu proje olumlu tartışmalara neden olmuştur..
Bu süreçte dikkat edilirse İmralı ve Öcalan muhatap kabul edenler, devlet ve istihbaratı güçleri ile ilişkili Kürtlerdir.
Sezai Temelli Kürd halkının haklı taleplerini sekteye uğratmak için İmralı ile anlaşmalı bir görevli gibi hareket etmektedir ve Kürtlerden fazla bu Apo sevgisi ilginç değil mi?
Onun gibi İmralı'ya yağcılık yapan devletin, özel hokkabaz “akademisyen bozuntuları da önümüzdeki dönem “vekillik sırasını beklemektedir”.
Umarım kısa bir sürede HDP kendi içindeki işbirlikçilerini ayırarak daha doğru bir istikamette yol alır. S. Demirtaş’ın geçmişte yaptığı hatalar ve ödediği ağır bedel onu daha fazla realist bir konuma getirmiş olmalıdır.
HDP’nin içinde bulunduğu, diğer tüm Kürt parti ve kurumlar, yurtdışında bulunan aydın ve Kürt Enstitüleri, bu sürecin doğal muhataplarıdırlar. Kürd halkının başta dili olmak üzre ulusal taleplerini ilgilendirdiği için, muhatapta kendisidir.. Mevcut parti ve kurumlar yetersizliklerine rağmen ortak bir organize ile bu süreci şematize etmek ile yükümlüdürler.
Son dönemde Avrupa’da yapılan parlamento seçimlerinde bir çok Kürt ve Alevi arkadaşların vekillik kazanmaları önemlidir. Bu gelecekte Türk devletinin dünyada daha fazla zorbalıkla iktidarını sürdüremeyeceği anlamına gelmektedir. Ayrıca ülkede doğru yürütülecek bir mücadeleye de ciddi katkı anlamı taşıdığı gibi muhataplık kurumunu da anlam kazandırır.
HDP, PKK ve diğer illegal örgütlere karşı tavır almadığı sürece başarı ve Türk kamuoyunu ikna etme şansı yoktur. Kürt sorunun olası çözüm masasına gelmesi halinde, başta ABD olmak üzere, BM üyesi devletlerin gözetiminde bir heyetin bulunması önemlidir. Aksi takdirde çözüm sürecinde olduğu gibi, HDP ve Devlet kendi aralarında sünni gündem ile ortam zehirlenip süreç kendiliğinde akamete uğrayacaktır.
Bu bir partinin değil, bir ulusun sorunu olduğu unutulmamalıdır. Kürdistan’da hiç bir parti yalnız başına Kürd halkının temsiliyetini yapamaz. Örgütlü güçlerin statüyü reddetme talebi örgütsüz güçlerin talebinden daha da geridir. (PSK, Hak-Par, PAK bu kapsam dışındadır.)
CHP’nin talebi meşru ve değerlendirilmesi gereken bir durumdur.
Bazı eski laf anlamazların direk suçlayıcı ve itici tavırlarının bize bir faydası yoktur.
CHP devletin kurucu iradesini, AKP ise, İslamcı, muhalif iradenin temsilcisi olduklarını söylemektedirler. Kürt sorununun çözümü konusunda pekte birbirlerinden farkları yoktur. Konum olarak ikisi de devletin partisidirler.
AKP tek adam diktatörlüğü olup demokrasiyi kitlelere fazla görmektedir.
Kürt halkına karşı, misaki milli sınırları içinde ve dışında, tehdit ve savaşlar yürütmektedir.
AKP, uzun sürede kendi devletine vereceği zarar CHP ile kıyaslandığında bir adım öndedir.. Bunu fark eden Kemalistler ve CHP giderek Kürtlere ve HDP ye yakınlaşmak istemektedirler..
Bu denli samimiyetsiz, güvensiz ve dalavereci politikacıları olan bir devletin seçim politikasına alet olmamak önemlidir..
TC Devletinin kuruluşu yıllarında da buna benzer bir durum mevcuttu.
Devlet sıkıştığında, hepimiz aynı dindeniz “Kıbrıs’a asker lazım” diyerek ahmak Kürdü cepheye sürmek isteyecektir. Bu her zaman kullandıkları bir yöntemdir.
Bu süreçte, atılacak her adımda Kürd tarafının öncelikleri olmalıdır.
Rojava ve Güneyin statüsünü kabul eden, Kürdistani ve Kürdistan ismin tanıyan, Kürdistani Partileri isim ve programlarından dolayı çalışmalarını kısılamayan, Kürdçeyi anayasal olarak tanıyan ve Kürtçe dilinde eğitim hakkını kabul eden. Siyasal düşüncelerinden dolayı tutukluları serbest bırakma konusunda ikna olan taraf ile hareket edilmelidir. Aksi takdirde bağımsız bir yol bulunmalıdır.
Onların kendi aralarındaki kavgalarında taraflı olamayız..
Taleplerimizi kabul etmeyenlerle masaya oturmak olamaz.
Diyar Budak
04.10.2021