Haber Merkezi- OHAL uygulaması kapsamında medyadan savunmaya kadar birçok alanda da yasal düzenlemeler yapıldı. 30’dan fazla Kanun Hükmünde Kararnâme (KHK) ile kamudan 125 binden fazla kişi ihraç edildi, 446 bin kişi hakkında adli işlem yapıldı; 1431 dernek, pek çok yayın kuruluşu kapatıldı. 18 Temmuz 2018’de kaldırılmasından bu yana gözaltı sürelerinin Sulh Ceza Hâkimliklerince uzatıldığı vakalar yaşanıyor. En son ihraç hâkim ve insan hakları aktivisti Büşra Taşkıran’ın iki kez gözaltı süresi uzatıldı ve 10 gün gözaltında kaldıktan sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
“Türkiye hâlâ OHAL anlayışıyla idare ediliyor”
Cinmen, son dönemde gözaltı süreleriyle ilgili bir değişiklik olmadığını belirterek; “Savcılar bu gözaltı süresini uzatmayla ilgili olarak takdir yetkilerini kötüye kullanıyorlar. Bir günde bitirilecek bir işlemi günlerce uzatabiliyorlar. Bunlar tabi ki hukuk devletlerinde olmayacak, olmaması gereken şeylerdir” diyor. “Görevi suistimal” nitelendirmesi yapan Ergin Cinmen’e göre işlemler “kanuna uygun”: “Kanuna uygundur ama olmaması gereken bir şeydir. Gözaltı dediğimiz olay yargılamadan da öte tam anlamıyla suçsuz olduğu var sayılan kişilere yapılan bir şeydir. Gözaltına alınan kişi mahkum olmuş, tutuklanmış bir kişi değildir. Sadece bir şüphe altında olan bir kişidir. Dolayısıyla gözaltına alınıp eziyet çektirilmesi hukuka aykırıdır. Türkiye hâlâ OHAL anlayışıyla idare ediliyor. Belki Kanun hükmünde kararnamelerle yapılan bir düzenleme yok ama mantalite, hukuki olaylara yaklaşım hem mahkemeler hem savcılar açısından tam anlamıyla OHAL mantığıyla yürütülüyor.”
“Uzun gözaltı bir anlamda kötü muameledir”
Orhan Kemal Cengiz de yaşananları; “uzatılmış bir OHAL’dir” olarak nitelendiriyor. Türkiye’nin AHİS ve AİHM de imzacı olduğunu hatırlatan Cengiz’e göre bu uygulamalar Türkiye’nin AİHM’de mahkûmiyetiyle sonuçlanacak: “Bu uzatılmış bir OHAL hukukudur. OHAL olmadığına göre böyle uzun bir gözaltı süresi düzenlemesi yapamaz. Bunların hepsi yarın Anayasa Mahkemesi’nden olmasa bile AİHM’den mahkûmiyetlerle dönecek. Burada sanki tazminatımı öderim, hak ihlalini de yaparım gibi bir mantık var. OHAL’de bile 12 gün gözaltı kabul edilemezken, şu anda OHAL olmadığına göre hiçbir şekilde bu gözaltı sürelerinin kabul edilemezdir. Gözaltı süresi ceza olarak kullanıyor. Uzun gözaltı bir anlamda kötü muameledir. Çünkü belirsizlik vardır. Gözaltı süresi uzatıldığı zaman işkence ve kötü muamele ihtimali artıyor.”
Avukat Ergin Cinmen’e göre ise; “Uluslararası mekanizmalar da Türkiye’yi bıraktı”: “Eskiden işkenceye karşı sözleşme vardı. Avrupa Birliği’nden komisyon gelirdi. Gözaltı yerleri teftiş edilirdi. AİHM suratle karar verirdi. Bunlar artık yok. Bu mekanizma Türkiye’yi bırakmış durumdadır. En vahim olan budur. Bu mahkeme kendi varlık nedenini şu anda inkâr etmiş vaziyette. Artık Türkiye kendi dinamikleriyle bir yere gelecekse gelecek. Uluslararası dinamikler şu anda Türkiye’yi bırakmış durumdadır.”
Peki, uzun gözaltılar sırasında bireyler sıklıkla nelerle karşılaşıyor? İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan şöyle sıralıyor; “Ters kelepçeyle bekletme, hakaret, aşağılama…” Türkdoğan bir de kendilerinin çok sonra öğrendiği vakaların olduğunu anlatıyor: “Gülen soruşturmalarında, gözaltı merkezinden çıkartıp başka bir yere götürüp orada işkence ve kötü muameleye maruz kalındığına dair bilgiler oluyor.”
Türkdoğan’a, gözaltı sürelerinin uzatılması sıklıkla hangi olay veya vakalarda yaşanıyor diye soruyorum: “Toplu gözaltılarda sorgu işlemleri bitmediği için sürekli uzatılıyor. Bir de algı yaratmak amacıyla uzatılıyor. Bu genellikle kamuoyunca tanınan bir kişiyse yapılan, büyük bir suç varmış algısı yaratmak amacıyla yapılıyor. Burada aslında yasanın kötüye kullanılması var. Çünkü siz bütün delilleri topladıktan sonra kişileri gözaltına alıp adli işlem yapabilirsiniz. Eğer bunu yapmamışsanız demek ki soruşturmayı alelacele yapmışsınız ve o insanlar gözaltındayken soruşturma evraklarını hazırlıyorsunuz anlamı çıkar. Zaten delilden sanığa ilerlemişseniz dört gün gözaltı bile uzundur.”
“Tecritte kaldım, dört kilo verdim, esir kampı gibiydi…”
Hukukçuların gözaltının ceza olarak uygulandığını belirttiği sürede yaşananları, 10 gün gözaltında kaldıktan sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakılan ihraç hâkim Büşra Taşkıran’dan dinliyoruz, söylediği ilk şey karanlık korkusu oluyor: “Karanlıktan korkan biriyim. 10 dakika sonra kapıyı yumruklamaya başladım. Sorun çıkartma diyerek kapıyı tekrar kapattılar…”
Eskişehir’de gözaltına alınan Taşkıran burada bir kötü muamele ile karşılaşmamış: “Orada herhangi bir kötü muamele ile karşılaşmadım. Ankara TEM Şube’ye gidince hakkımdaki iddiaları sordum. ‘Herhangi bir iddia olmadığını ama nezarethanede biraz düşünmem gerektiği’ söylendi. 10 gün boyunca hakkımda yeni bir iddia ortaya çıkmadı. Fiziki herhangi bir kötü muameleyle karşılaşmadım. Ancak kamerasız ve avukatsız bir ortamda birden fazla kez sorgu yaşadım. Psikolojik olarak bir yıpratma oldu. Tecritte kaldım. Kimseyle görüştürülmedim. Herkes yemeğini aldıktan sonra beni nezarethaneden çıkarıp yemek almamı sağladılar. Kahvaltıda iki dilim domates, kibrit kutusu büyüklüğünde bir peynir ve bir ekmek, öğlen dört kaşık pilav, pişmemiş bir patates veriliyordu. Yetersiz beslenmeden dört kilo verdim. Kimseyle temas etmemi istemediler. Bir insana günaydın demem yasaktı. Her şeyi sorarak yapıyordum. Suçlu gibi muamele görüyorsunuz. Bir tuvalet kâğıdını bile üç kere sormadan alamıyorsunuz. Sanki esir kampı gibiydi… İkinci gün görüştüm avukatımla ama o zaman da 3 saat kapıda bekletildiğini söyledi.”
Gözaltı süresinin uzatılması talebiyle iki kez hâkim karşısına çıkan Taşkıran burada tecritte kaldığını ve yeterli beslenemediğine yönelik ifadelerinin tutanağa geçirilmediğini söylüyor: “İlkinde hâkime tecritte kaldığımı, yeterli beslenemediğimizi söyledim ama hiç tutanağa geçirmedi. Diğer gözaltı süresinin uzatılmasında ise sulh ceza hâkimi vardı. Dinledi, tutanağa geçirdi ve dört gün uzatılması talebini 2 gün olarak verdi” diyor. Gözaltına alındığı ilk an aklından neler geçtiğini, ne hissettiğini sorunca verdiği yanıt ise; “Ellerinde bir liste vardı. Nezarette bulunan bütün kişilerin ismi vardı. Benim ismimin yanında ‘Tek kalacak’ yazıyordu. Memurlara sordum, ‘Çok büyük bir kaynaktan geldiğini’ söylediler. Buna inanmıyorum. Kendilerinin yaptığını düşünüyorum. Benden bir terörist yaratmak için uğraşıyorlar ama benden bir terörist çıkmayacak. Bu ülkede doğdum, bu ülkede haklarımı alana kadar direneceğim. Bunları düşündüm”
Kaynak: Euronews