Ölüm Döşeğindeki Düşmanımız!

Diyar Budak

Diyar Budak
 
79 yılından bu yana, iktidarı ele geçiren, İran mollaları, Kürd halkının kanını dökmeye devam etmektedirler. Son dönemde giderek kuduran bu İslamcı fanatikler hırslarını başta  kadınlar olmak üzere geniş kitleler saldırarak  toplumu sindirmek istemektedirler.


Toplumsal olayları bastırmak, denetimlerine almak için, dış  mihraklar ve emperyalizmin oyunlarından ve tahriklerinden bahis etmektedirler. Daha önce yanı başında olan Irak ve Suriye’den olanlardan gerekli dersi çıkarmadıkları anlaşılmaktadır. Çağdışı rejim elde kalmış son temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmak üzere İran halklarına saldırılarını yoğunlaştırmış bulunmaktadırlar.

Irak devletinin son diktatörü, Kürt halkına karşı her tür silahları  kullanarak özgürlük mücadelesini kanla bastırmak için çokça tecrübesi olan biriydi.

Yayılmacı ilhak politikasını geliştirerek komşularının topraklarına ve zenginliklerine  gözünu dikmiş ve sınır tanımaz pervasızlığını doruk noktaya çıkarmıştı. Uluslararası büyük güçlerin gündemini bozmaya, kendisini muktedir sayan  diğer benzerleri gibi narsist bir diktatördü. Bildiğiniz  gibi bu şahıs halkımızın katili olan Saddam Hüseyin’den başkası değildi.

Petrol ülkesi Kuveyt’i işgal edip, dünyada hükmetmek arzusu taşımaktaydı.   Bu stratejisini hayata geçirmek üzere saldırganlığını, giderek işgal ve yağmaya dönüştürdü. Bu yeni sürecin kendi canına ve rejimine mal olacağını kestirmemişti. Bu askeri yanlışlığının, ağır bir bedeli vardı.


Kıyamet topunun hedefinde kendisi ve kanlı rejimi bulunmaktaydı.  

Bu defa onun karşısında, savunmasız ve küçük bir ülke olan Kuveyt veya devleti olmayan Kürtler değildi.

Eskiden “yanlış hesap Bağdat’tan döner” denilirdi. Ama bu defa, Bağdat ve Şam’ın yanlışlığı bir yerden dönmedi. Yıkılarak el değişti veya  dönüştü. Özellikle Irak devletinin, iktidar ve can kaybına mal oldu. Ve halen de bu sürecin yarattığı belirsizlikler devam etmektedir.

Kürd halkı da Güney parçasında oldukça pozitif değişimden yana  pay sahibidir.

Şimdi bu hesapta yanlışlık yapma sırası, varlıklarını zor ve zulümle yürüten “iki kardeşe”  gelmiş bulunmaktadır. Bu iki sömürgeci devletin bundan kaçma, sıyırma şansları yoktur. Bu kaçınılmaz bir değişimi zorunlu kılmaktadır.

Değişim ve dönüşüm sırası İran ve Türkiye’ye  gelmiştir. Sürece hazırlık doğru yönetilirse bu yeni süreç  kaçınılmazdır.

Her devletin varlığında bir hesap yanlışlığı, bir güç sarhoşluğu vardır. Ölüm vakti gelen kurt çobanın sürüsüne musallat olurmuş. Tekçi  rejim ve anlayışların uzun süre yaşama şansları yoktur. 

Irak ve Suriye sonrası değişim sırasının kendilerine geldiğini farkındadırlar..

Tehran ve Ankara bunu engellemek yanlış yönlendirebilme adına, dalga kıran amaçlı yeni taktikler geliştirmektedirler.

 Öte yandan Kürd halkı da bu değişimde pay sahibi olup, nispi de olsa haklarına kavuşmak için mücadelesini sürdürmektedir.


Büyük devletlerin askeri ve siyasi stratejileri ile, Kürd halkının özgürlük mücadelesi bir ortaklık ve ittifak sinyali vermektedir. Eski soğuk savaş döneminin  anti emperyalist söylemler artık sömürgeci bazı devletlerin koruma kalkanı olmuştur. Bu yeni süreçte Kürd halkı din, iman,  kardeşlik naralarıyla özgürlük ve ulusal haklarından vazgeçmeyecektir..


Bizim kendi aramızdaki güçbirliğimiz sizin için yas yani ölüm günü olacaktır.


Daha önce Güney Kürdistan’da iki siyasi güç  olan Talabani ve Barzani’nin ortak güçbirliğinin yarattığı imkanları hepimiz beraberce gördük.


Bir asra yaklaşan mücadele ve bedeller ödeyerek kendi haklarına sahip bir  Kürd Federe Devleti’nin kurulması sağlandı. 

Korkunç katliamlardan geçen Kürd halkı, uluslararası güçlerin de çıkarına uygun olan- Federal Kürdistan devleti talebi, destek bulmuş ve  hayata geçmiştir.


Eskiden beri Irak’a Demokrasi Kürdistan’a otonomi şiarı ile hareket eden Güney Kürdistan partileri, kendi aralarındaki beraberlik sayesinde taleplerinde bir üst mertebeye geçerek federe devlet olma hakkını almışlardır.


 Bu başarı da  büyük oranda Ortadoğu’ya yeni bir şekil vermeye çalışan ABD, Avrupalı güçler ve İsrail’in rolü yadsınamaz.. Körfez savaşı dönemi Özal’ın da batılı güçler ile uyumu ve Kürt liderlerini  Ankara’ya daveti yeni statüye  hukuki bir resmiyet kazandırılmış olduğunu da görmeliyiz. Aynı zamanda, Arap siyasetçilerin içinde Kürt halkının haklı mücadelesine desteklerini esirgemeyen dostlarında çaba ve katkıları da unutulmamalı. 


Ancak sonucu belirleyen, Kürdistan’ın siyasi örgütlü güçleri ve savaş iradesi  olan Peşmergenin varlığı olmuştur.


Güney parçasının devletleşmesi sonrası, devlet karşıtı  söylemler Kürt patentli değildir.


Bugünden sonra düşmanlarımız, devlet olma fikrine çamurlar atıp, bunun Kürtler için gereksiz olduğunu, ABD kuklası ikinci bir İsrail oluştuğunu sıkça söylemektedirler. Ne yazık ki PKK de bu koroya dahildir.

Bizim için amaç, Federe Kürd Devletine yönelik her türlü saldırıyı boşa çıkararak ilelebet yaşamasına katkı sunmaktır.


Unutmayın ki bugünlere gelmek kolay olmadı. Bir asırlık silahlı mücadele, maddi manevi, can kayıplarımızın haddi hesabı yoktur.


Yıkılan 4500 köyümüz, Enfala uğrayan yüz binlerce insanımız, infaz edilen 8 bin Barzani aşiret mensupları ve yıkılan ülkemiz ve Araplaştırılan coğrafyamız.


Çöllere sürüldükten sonra kaybolan on binlerce Feyli Kürtler ve kullanılan kimyasal saldırılar.. Ülkemizin zenginlik kaynaklarından elde ettikleri servetlerine servet katmak yetmezmiş gibi, birde halkımızı toplu katliamlar..

1991 baharı ayaklanmasında yüz binlerce insanımız dağlara sığınmak için yollara düştü. Aynı dönem sıkışan Bağdat hükümeti kendi yıkımını engellemek için tekrar müzakere kapısını aralamıştı. Giden Kürt temsilcilerin, Saddam Hüseyin ile tokalaşmaları bizde derin bir tiksinti yarattığını hatırlıyorum. Bu durumu  izahını sayın Mesut Barzani’nin tarihe not kitabında; “Rahmetli Mam Celal ile birlikte, barışın tesisi için ellerinde çocuklarımızın kanı olan rejimin yetkilileri ile  tokalaştık. Bu hayatımın en zor anıydı” diyerek yorumlamakta.

 Nihayetinde, sancılı bir dönemin sonunda durum Kürtlerden yana değişmeye başlamıştı.


2003 yılında, Amerika’nın müdahalesi sonucu, Irak'taki Baas rejimi yıkıldı. Ülke  genelinde bir kargaşa ve  altüst oluş yaşandı. Yeni bir başlangıç için, anayasa hazırlandı. Bu anayasanın hazırlanmasında katkı sunan saygın, Kürt siyasetçilerin sayesinde, kazanımlar lehte ve adaletli olmuştu. 


Anayasa gereği cumhurbaşkanlığı Celal Talabani’nin olması eski taşları ve anlayışları yerle bir etmesini sağlamıştır.


Başta Londra’da yapılan 2012 toplantısı ile tüm muhalif taraflar yer alarak yeni Irak’ın, parlamenter, demokratik, federal  yeni bir statü ile idare edilmesi kararı alındı. Bu dönemden önce Kürdistan kendi egemenliği ve bayrağı altında 20 yıl ayrı yaşamıştı. Kürt parlementosu federalizm onaylanmış ve hayata geçmişti.


İŞİD başta Kürdistan’daki yeni statüyü yıkarak eski sömürgeci durumu geri getirmek için tüm düşman devletler, kişi ve aşiretlerin desteklerini alarak bir kez daha İslamcı ve sömürgeci  bölge devletlerin desteğini alarak kanlı sürüleri ile  Kürdistan topraklarına saldırdılar. Halen de bu denli kuvvetlerini hangi güçlerden aldıkları çok bilinmemektedir. Dünyanın her yerinde bu katillere katılmak üzere binlerce çapulcu, kürdü katletmek için, onların saflarına katıldı. Bu kanlı süreçte, Kürt Peşmergesi ve gerillası onlara  büyük hezimet yaşattı. Kürdistan Federe Hükümeti ve statüsü ve Kobani korundu.


Bu denli ağır koşullar altında mücadele yürüten Kürt güçlerine, aynı dönem yeni Irak devletinin ambargo ile cevap vermesi,  Kürt devletinin yok olma ihtimaline karşılık, onlar bu eylemleri ile kerhen IŞİD'i desteklediklerini göstermektedir. Bu tavırları bize, onların halen, eski rejimin yani Saddam Hüseyin’in ruhunu içinde taşıyanların bulunduğunu tescil etmektedir.. Barzani’nin deyimi ile “Bağdat’ta sadece simalar değişmiştir”


 Kürt  halkının kendi varlığını  koruması bir anayasal hak olmasına rağmen hükümet bugün de bunu yokuşa sürmektedir.


Merkezi Irak hükümetinin egemenleri, sömürgeci tavırlarından bugün de vazgeçmiş sayılmazlar.  


IŞİD- KÜRT savaşında, kendilerini Arap milliyetçisi IŞİD'e daha yakın konum almışlardı. 

Biz Kürtlerin bunda çıkaracağı bolca dersler olmalıdır.


Gözümüz tetikte, Mahabad'da  özgürlük müjdesi beklemeliyiz. Rojhelat parçasında, yeni sürece ilişkin, iyi bir siyaset yürüten kadroların yanı sıra askeri olarak güçlü olmanın anahtar bir önemi vardır. 


Bizi devlet yapacak tek şeyin öz gücümüz olduğuna kanı olmayan Kürt yoktur.

Kürdistan'daki parti, kişi ve kurumları eleştirmek farklı ve bir haktır.
Ancak asıl görev eksiklikleri de olsa Kürdistan devletini ve yeni oluşumlara destek verip  savunmaktır.