ABD başkanlık seçimlerinin sonucu, Ortadoğu krizi üzerinde de önemli bir etkiye sahip olacak. Donald Trump, "İsrail’e en yakın ABD Başkanı" olarak övünürken, Kamala Harris ise taraflara uzlaşma çağrısı yapıyor.
ABD'de yaklaşan başkanlık seçiminin sonuçlarının ülke dışında en fazla etkileyeceği yerlerin başında Ortadoğu bölgesi geliyor. Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'e saldırmasından bu yana tüm bölge bir şiddet sarmalı içinde. İsrail'in en yakın müttefiki olarak ABD'nin, sürecin gidişatı üzerinde büyük bir jeopolitik etkisi var.
ABD'de 5 Kasım'da yapılacak başkanlık seçimini Demokrat Parti'nin adayı Kamala Harris'in mi, Cumhuriyetçi Parti'nin adayı eski Başkan Donald Trump'ın mı kazanacağı Ortadoğu açısından büyük önem taşıyor.
İsrail'in müttefiki olarak Trump
2017-2021 yılları arasında görev yapan eski Başkan Donald Trump kendisini "ABD tarihindeki en İsrail yanlısı başkan" olarak görüyor. Başkanlığı döneminde İsrail'in uzun süredir devam eden isteklerinin birçoğunu yerine getirdi: 2018'de ABD Büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıdı. Aralarında Almanya'nın da bulunduğu diğer ülkeler, Doğu Kudüs'teki durumun uluslararası hukuk çerçevesinde çözüme kavuşturulmamış olmasını gerekçe göstererek, şimdiye kadar bunu yapmaktan kaçınmıştı. ABD Mart 2019'da da İsrail'in Suriye'den ilhak ettiği Golan Tepelerini İsrail toprağı olarak tanıdı. Bundan kısa bir süre sonra ise Trump'ın damadı Jared Kushner, Filistinliler aleyhine olarak değerlendirilen bir barış planı hazırladı.
Trump ayrıca BM Filistin Yardım ve Çalışma Ajansı'na (UNRWA) yapılan ödemeleri kesti ve bazı Müslüman devletlerin vatandaşlarının ülkeye girişini zorlaştırdı. 2020 sonbaharında ABD, İsrail'in kuruluşundan 70 yıl sonra bazı Arap ve Kuzey Afrika devletleriyle diplomatik ilişkilerini normalleştirilmesini öngören bir dizi mutabakat olan İbrahim Anlaşmalarına aracılık etti.
Cumhuriyetçiler seçimi kazanırsa bu çizgi devam eder mi? Almanya vergi gelirleriyle finanse edilen düşünce kuruluşu Alman Bilim ve Politika Vakfı'nın Ortadoğu uzmanı Peter Lintl, "Trump kesinlikle İsrail'e yaklaşmaya devam edecektir. Savaşın sona erdirilmesine yönelik tüm planların büyük ölçüde İsrail'in lehine sonuçlanacağı düşünülebilir" diyor.
Lindt, Trump'ın geçen Nisan ayında İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'ya "Gazze savaşını hızla bitirme" çağrısı yaptığını, aksi takdirde Gazze'deki sivil halkın içinde bulunduğu insani durum nedeniyle İsrail'in "halkla ilişkiler savaşını kaybedeceğini" söylediğini hatırlatıyor. Bu nedenle de bu savaşın Trump'ın üzerinde "bir yük" olabileceğini belirten Lindt, Trump'ın Başkan Joe Biden'a kıyasla Netayahu'ya daha fazla baskı yapabileceğini belirtiyor.
Harris baskı altında
Mevcut Başkan Biden, İsrail Başbakanı Netanyahu'yu Gazze Şeridi'ndeki Refah'a kara harekâtı benzeri askerî operasyonlardan vazgeçirmek için defalarca girişimlerde bulunsa da olumlu sonuç alamadı. Mart ayında ABD, BM Güvenlik Konseyi'nin ateşkesle ilgili bir kararını bu kez veto etmedi. Oysa İsrail'i eleştiren önerilerin hemen hepsi ABD'nin vetosuna takılıyordu.
Bağışçılar tarafından finanse edilen düşünce kuruluşu Avrupa Dış İlişkiler Konseyi'nin Ortadoğu Programı Direktörü Julien Barnes-Dacey'e göre, Biden'ın elinde kesinlikle etkili olabilecek kozlar vardı, ancak bu kozları kullanmak istemedi.
DW'ye konuşan Barnes-Dacey, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Asıl soru şu: Kamala Harris, ABD'nin İsrail üzerindeki siyasi nüfuzunu kullanma ve onları ateşkese zorlama zamanının geldiğine karar verecek mi? İsrail için çok önemli olan gelecekteki askerî yardımı ateşkes koşuluna bağlayacak mı?" Barnes-Darcey, Harris'in izlediği çizginin Biden'dan büyük bir farklılık göstermeyeceği görüşünde.
Harris, şu ana kadar kamuoyuna yaptığı açıklamalarda ılımlı davrandı. İsrail'in kendini savunma hakkını vurguladı, ancak Gazze'deki sivil ölümlerinin çok fazla olmasından da yakındı. Ayrıca Gazze Şeridi ve Lübnan'da gerilimin azaltılması ve ateşkes çağrısında bulundu.
İsrail Başbakanı Netanyahu ve ABD Başkanı Biden. Harris'in izleyeceği tutumun Biden'dan çok farklı olmayacağı tahmin ediliyorFotoğraf: Susan Walsh/AP Photo/picture alliance
Peter Lintl, "Kamala Harris için bu zor bir konu" diyor ve ekliyor: "Trump'ın, İsrail yanlısı bir politikayla geleneksel Cumhuriyetçi seçmenlerin desteğini alacağı açık. Harris'te durum biraz farklı. Çünkü kaybedebileceği İsrail yanlısı çok sayıda seçmen var."
Diğer taraftan Harris'in, İsrail'e çok eleştirel yaklaşan seçmenleri de mevcut. Bu seçmenleri Trump'a kaptırmasa da onları sandığa gitme konusunda ikna edemeyebilir.
ABD'li analist Muhammed Al-Satouhi de Biden'ın gerilimi düşürme çabalarının şu ana kadar başarısız olduğunu ve bunun Harris için bir sorun teşkil edebileceğini düşünüyor: "Kriz kuzeye Lübnan'a yayıldıkça ve İran ile yaşanan yüksek gerilim nedeniyle bölgesel bir savaş korkusu arttıkça, Harris'in Amerikalı Araplar ve Müslümanlar arasındaki, özellikle de kararsız Michigan eyaletindeki desteği azalıyor."
İran ile çatışma korkusu
İran, Ortadoğu krizinde merkezî bir konuma sahip: Tahran, bu yıl ilk kez ezeli düşmanı İsrail'e doğrudan saldırmakla kalmadı, aynı zamanda Lübnan'da Hizbullah, Gazze Şeridi'nde Hamas ve Yemen'de Husiler gibi İsrail karşıtı aktörleri de destekledi. İran'ın nükleer silah programı da kaygıyla karşılanıyor. 2018 yılında Trump'ın, İran ile yapılan nükleer silah anlaşmasından çekilmesinin ardından İran nükleer silah programını yeniden devreye sokmuştu. Nükleer anlaşma, Trump'ın selefi Barack Obama döneminde imzalanmıştı.
Görev süresi boyunca Trump, İran'ı ABD'ye karşı düşmanca faaliyetlerden vazgeçmeye zorlamak için "azami baskı stratejisi" izledi. Bu amaçla sert ekonomik yaptırımlar uyguladı ve 2020'nin başında üst düzey İranlı general Kâsım Süleymani'yi öldürmek için hedefli bir SİHA saldırısı emri verdi. Trump'ın başkan yardımcısı adayı J.D. Vance, seçim kampanyası sırasında bunu överek "İranlıları sindirmek istiyorsanız, onları sert bir şekilde vurmalısınız" dedi.
Peki Cumhuriyetçilerin olası bir seçim zaferi, İran'la doğrudan bir askerî çatışmaya yol açabilir mi?
Ortadoğu uzmanı Peter Lintl, şu değerlendirmeyi yapıyor: "Bunun, Trump'ın istediği bir şey olduğu konusunda oldukça şüpheliyim. Belki münferit hava saldırılarını, İsraillilerin birkaç askerî operasyonunu ve istihbarat faaliyetlerini daha güçlü bir şekilde destekleyebilir. Ancak ABD askerleriyle topyekûn bir savaşa girmekten kaçınacağını düşünüyorum."
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi'nden Julien Barnes-Dacey ise Trump'ın, İran'a yönelik ekonomik baskıyı daha da artırmasını bekliyor: "Bu kez ABD yaptırımları çok daha sert bir şekilde uygulanacak ve İran'ın petrol anlaşmalarına alan bırakmayacak. Trump, İran'ı geniş kapsamlı tavizler vermeye zorlamak için siyasi, ekonomik ve askerî baskıyı bir arada uygulayacaktır."
Kamala Harris ise "en önemli önceliklerinden" biri olarak "İran'ın asla bir nükleer güç kapasitesine sahip olmaması" olduğunu belirtiyor. 2019 yılında nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılması çağrısı yapan Harris, ancak son aylarda bu konuyla ilgili yeni bir beyanda bulunmadı.
Filistinliler nasıl dahil olacak?
İster Trump ister Harris olsun, ABD'nin bir sonraki başkanı Ortadoğu'da istikrarı sağlama mücadelesine, Körfez bölgesinde İsrail'i resmen tanımayan son devlet olan Suudi Arabistan'ı da dahil etmek isteyecektir.
ABD'li Demokratlar, açıkça iki devletli çözümden yana ve uluslararası hukuku ihlal eden Batı Şeria'daki İsrail yerleşimlerini kınıyor. Biden döneminde bireysel yerleşimciler, yaptırım listesine bile alındı. Trump ise iki devletli çözümü şiddetle reddeden sağcı dindar Netanyahu hükümetine ideolojik olarak daha yakın duruyor.
Julien Barnes-Dacey son olarak şu saptamayı yapıyor: "Harris'in ekibi, İsrail'in çözüm sürecine daha fazla entegrasyonunu sağlamak için Filistinlilerle siyasi bir anlaşmaya ihtiyaç duyulduğunun bilincinde. Oysa Trump tarafı, Filistinlilere bedel ödetmek pahasına da olsa, İsrail'i sürece dahil edebileceğine inanıyor."
Kaynak: DW Türkçe