Osman AYDIN
Bu konuyu daha önce yazmıştım ama önemi nedeniyle yeniden değerlendirme yapmakta yarar var.
Asimilasyon terimi ilk önce biyolojide "içine almak", "çözümlemek", "özümsemek" anlamlarında kullanıldı. Terim biyolojiden psikolojiye, oradan da sosyolojiye geçti.
Sosyolojide ise ilk önceleri "karşılaştırmak", "benzer yapmak" anlamlarında kullanılırken daha sonraları "içine almak", "bütünleştirmek " eylemlerini tanımlar oldu.
Asimilasyonun uyumdan (entegrasyondan) farkı, kişilik yapısında daha temel ve kapsamlı bir dönüşümü ifade etmesidir. Yani uyum süreci toplumsal örgütlenmedeki değişim sürecidir, asimilasyon ise toplumsal yapının özündeki, kişilik yapısındaki ve kültürel mirastaki değişimdir.
İttihat ve Terakki ile başlayan ve Kemalist kadroların kurduğu devletle devam eden sürgün ve kıyımlarla, Kürtler önemli ölçüde, Rum ve Ermeniler ise tamamen devletin bugün egemen olduğu coğrafyadan yalıtılıp bu coğrafya üzerinde 1923 yılından sonra tek uluslu, tek dilli, tek kültürlü ve tek tarihli bir toplum oluşturma projesini gündemine alan Türkiye Cumhuriyeti'nde, bu projenin uygulanmasının önünde en ciddi sorun olarak Kürtler görünmektedir. Yeni kurulan devlet tek ulus esası üzerine inşa edilince, bu devletin oluşum tarzına Kürtlerin bitmeyen itirazları başladı. Devlet giderek ırkçı-şoven milliyetçi anlayışa sahip kadroların elindeydi. Kurulan bu defolu devleti ayakta tutmanın korkulu çabası bir asır boyunca hep gündemde oldu ve bu korku yönetim tarafından Türk halkına da sindirildi. Kürtler nedeniyle yaşanan bu korkunun ancak Kürtleri asimile ve soykırıma tabi tutmakla mümkün görülüyordu ve bu yöntemler defalarca uygulandı.
Devletin Kürtlerin benliğini söküp almak ve ipotek altında tutmak için hazırladığı Şark Islahat Planı, kalıcı kılınmak istenen asimilasyonun cenderesinde yüz yıldır bir yaşam sürdüren Kürt halkının uğradığı kayıplara rağmen direnci hala da devam etmektedir.
Asimilasyon, egemen bir gücün veya çoğunluğun farklı etnik kökene, dile, dine, kültüre vb. sahip toplumların farklı kültür birikimlerini ve aidiyet duygularını, egemen kültür ve kimlik dokusu içinde eritip yok etme olarak tanımlanabilir.
Çok değişik yöntemlerin uygulandığı, değişik araçların kullanıldığı farklı aşamaları içeren uzun bir süreci ifade eden asimilasyon uygulamalarında en etkili ve en çok başvurulan yöntemlerin başında, sürgün ve mecburi iskân yoluyla demografik yapıda tahribat yapma gelir. Bu yöntemle, heterojen toplum, homojen bir toplum haline getirilmek istenir. Asimilasyona tabi tutulan toplumun güçlü kültürel öğeleri asimile edildikleri yeni kültüre revize edilerek adapte edilir. Ancak asimile edilmek istenen toplumlar, her zaman kendi geçmişlerinde var olan birtakım izleri (dil, din, ahlak, töre, alışkanlık vb.) kültürel bünyelerinde mutlaka korurlar.
Asimilasyonun etkilerini göstermesiyle başlayan süreçte asimilasyona uğratılan toplumlar, süreç içinde yüzyıllardır yarattıkları kendilerine ait olan kültürel zirvelerinden yavaş yavaş aşağı inmek durumunda kalırlar. Asimile edilmek istenen toplum bu düşüşten sonra kendilerine sindirilmek istenen yeni dil ve kültürde yükselmeye başlar. Asimilasyon sürecindeki bu alçalış ve yükseliş, kuşaklar boyu süren çok uzun bir zaman dilimini gerektirir. Asimilasyon sürecinin hızı ve başarısı egemen gücün kendi kültür gücüne, asimile edilecek topluma ulaşabilme imkânlarına, topluma hâkim olabilme kudretine, dayatma gücüne, asimilasyon politikasındaki ısrarına, asimileye yönelik çabasına ve asimilasyona tabi tutulan halkın direngenlik gücüne bağlı olarak değişir.
Şimdilerde asimilasyonunun yerini daha tehlikeli ve yıkıcı olan dejenerasyon uygulamaları almıştır. Asimilasyon bir kültürden bir başka kültüre geçişi ifade ederken, dejenerasyon süreç içinde kendi kültüründen koparak, hiçliğe doğru gidiştir.
Asimilasyon jenoside giden yoldur.
Kürtlere yönelik asimilasyon politikasının temelleri İttihat ve Terakki döneminde atılmıştır. Kürtlerin asimilasyonu için Rıza Nur, Ziya Gökalp‘e bu konuda bir rapor hazırlanmasını buyurmuştur. Asimilasyonla ilgili ilk ciddi çalışma budur.
Asıl asimilasyon, Cumhuriyet'in kurulmasıyla başlayan süreçte kurumlaştırılmıştır.
Şark Islahat Planı Kürtler hakkında yazılan bütün raporların uygun formülasyonudur. Daha sonraki süreçte 1934’te çıkarılan İskan Kanunu, Kürdistan'daki Yatılı Kız Öğretmen Okulları, Askeri Ortaokullar ve Liseler, Köy Enstitüleri ve Yatılı Bölge Okulları eğitim alanında kurulan asimilasyon kurumlarıdır.
Yapılan soykırımların yanı sıra devletin temel politikalarından biri de Kürt varlığını hiçleştirmektir. Yapılan Kürt varlığını belleklerden silmektir.
Kürdistan’a 11 Haziran 1935 yılında 'Umumî Müfettiş' olarak atanan Abidin Özmen‘in Kürtlerin tarihlerine ait kültürel değerleri yok etmekle işe başlaması devletin temel görüşünü yansıtan örneklerdir:
1- Diyarbakır surlarında Dostki Kürt devletine ait kazınmış bir taş eser vardı; o taşı yerinden çıkartarak kaybettirdi.
2- Batman Çayı üzerindeki köprünün güneyindeki ayağının en yüksek yerinde Kürtçe bir yazı vardı ve oradan çıkarılıp yok ettirildi..
3- Bilqilên Mağarası'nda eski çağlara ait yazılar, mağaranın taşlarına kazınmış olarak duruyordu ve mağaranın kapısında bir heykel vardı. O eserlerin tümü yok edildi. Bu işlem Liceli Hesoye Perişanê'ye yaptırıldı. Bazılarının üzerindeki eski yazılar uyduruk yazılar yazdırarak onları müzeye kaldırttı.
Çok masumane görünen bu örnekler, aslında son derece önemli sonuçları doğuran anlayışın aynasıdır. Bir ulusu asimile etmek, köleleştirmek için, onun ülkesini işgal etmek, dilini yasaklamak gibi uygulamalardan daha önemlisi, o ulusun ulus bilincini ve tarih bilincini, tarihsel ve sosyal hafızasını silmektir. Özmen'in yaptığı budur.